Perşembe Nisan 25, 2024

Failleri arıyorsanız yukarı bakın yukarı...Nedim Şener

İster devletin deyin ister hükümetin, onları koruyan şemsiye hep üzerlerindeymiş. O şemsiyenin altında hükümet bu cinayette adı geçen bir kişiyi kendi partisinden milletvekili seçti TBMM’ye soktu

 “Hrant Dink cinayeti örgütlü bir eylemdir. Ancak bu örgüt Yasin Hayal ile başlayıp Ogün Samast ile biten bir örgüt değildir. Emniyet istihbarat, MİT ve devletin farklı birimlerinde uzantıları olan bir yapının işidir.”Bu sözler Dink cinayetinde azmettirici olarak yargılanan Erhan Tuncel’e ait. O, bu cinayette devletin “parmak izi” dir. Cinayetin planlayıcısı olarak yargılandı ve İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği “Dink cinayetinde örgüt yoktur” şeklindeki kararıyla beraat etti. Sonra serbest bırakıldı. Şimdi Yargıtay Başsavcılığı o beraat kararına itiraz etti. Muhtemelen Yargıtay’ın İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’nin “Dink cinayetinde örgüt yoktur” kararını bozduktan sonra yine örgütün lideri olarak yargılanacak. İşte tam bu aşamada bu çarpıcı sözleri ediyor: “Dink cinayeti Emniyet İstihbarat, MİT ve devletin farklı birimlerinde uzantıları olan yapının işidir” diyor. Evet biz yıllarca süren araştırmalarımızla bu cinayette, MİT, Polis ve Jandarma’nın rolünü yazdık. İsim isim sorumluları biliyoruz. Ama içeriden birisi olarak cinayetin planlandığı Trabzon’da Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı resmi Yardımcı İstihbarat Elemanı’ndan(YİE) daha iyi bilecek halimiz yok ya. Cinayeti planlayan kişi olarak Erhan Tuncel, “örgüt var” diyor ve bize yukarıları daha yukarıları işaret ediyor. Sözleriyle beraber yargılandığı tetikçi çeteyi değil devletin görevlilerini işaret ediyor. Peki kim var o yukarılarda? Milli İstihbarat Teşkilatı var. Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı var. Trabzon Emniyet’i, İstanbul Emniyet’i ve Trabzon Jandarması var. Peki onların üstünde kim var? Hükümet var. Devlet diye hele “derin devlet” diye faillerin şemsiyesi altına saklandığı adresi soyutlaştırmak istemiyorum. Çünkü “derin devlet” soyut, Hrant Dink’in ve azınlıklara yönelik cinayet planlarının bulunduğu Milli Güvenlik Kurulu, Seferberlik Tektik Kurulu(STK) somuttur. Bu tartışmada devlet kavramı soyut hükümet somuttur. Somuttur çünkü bu cinayette sorumluluğu tartışılan tüm kamu görevlilerini koruyan kollayan yapı odur. Biz yıllarca kamu görevlilerinin delil karatma, yalan içerikli belgeler hazırlama, delil yok etme gibi fiilleri işleyecek cesareti nereden aldıklarını merak ettik durduk. Meğer ister devletin deyin ister hükümetin, onları koruyan şemsiye hep üzerlerindeymiş. O şemsiyenin altında hükümet bu cinayette adı geçen bir kişiyi kendi partisinden milletvekili seçti TBMM’ye soktu. Bu hükümet Hrant Dink’in öldürüldüğü İstanbul Emniyet Müdürünü Vali yaptı. Bu hükümet Hrant Dink’i İstanbul Valiliği’nde “uyaran” MİT görevlisini İzmir’e bölge başkanı yaptı. Yetmedi bizzat Başbakan Erdoğan’ın imzasını taşıyan Teftiş Kurulu raporunda adı Dink cinayeti sorumlusu olarak geçen kişiyi Polis Teftiş Kurulu Başkanı yaptı. Bu hükümet adı geçen tüm polisleri terfi ettirdi. Trabzon’da yargılanan Jandarma personeli bile 6 ile 4 ay hapis cezası olarak süreci “kazasız belasız” atlattı. Hepsi görevinin başında. Bunlar yetmemiş gibi Hrant Dink’in infazında ilk adım olan yargı kararında imzası bulunan kişiyi Türkiye’nin ilk ombudsmanı olarak onurlandırdı. İşte Erhan Tuncel’in de işaret ettiği yurakıdakiler bunlar. Eğer Yargıtay İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararını bozar ve Dink cinayeti yeniden bir “örgüt”davası olarak görülmeye başlarsa biz örgütün önemli elemanlarına ulaşacağız. Kararda “etkin soruşturma yapılmadığı” yazarsa bu kez Erhan Tuncel, Yasin Hayal ve Ogün Samast gibi diğer isimlerden oluşan tetikçilerin arasında bu kez kamu görevlilerini görebileceğiz. Erhan Tuncel, basına söylediği sözleri bu kez mahkemede dile getirecektir. Örgüt denilen yapının kendisini kapsaması halinde kamuoyunun o çok merak ettiği amirlerinin rollerini de anlatacaktır. Böyle bir hayal bile umutların yeşermesini sağlayabiliyor. Ancak “siyasi cinayetler” doğası gereği hiç bir zaman aydınlatılamıyor. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın cinayette sorumluluğu olan kamu görevlileri hakkında açtığı soruşturmayı iki yıldır tamamlamamış olması yeşeren umutları yok ediyor. Bugünlerde savcılığın kamu görevlileri ile ilgili bir şema oluşturduğu yazılıyor. Asıl dikkat edilmesi gereken nokta işte tam burası. Eline verilen isimlerle ve şemalarla yetinenlerin çok olduğu bir ortamda isimlerin tek tek kontrol edilmesi gerekiyor. Bakalım o şemalarda hangi isimler olacak, hangi isimler çıkartılacak. İşte kızılca kıyamet o zaman kopacak. Neden mi? Çünkü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Hrant Dink cinayetinde örgüt yoktur diyerek sanıkları beraat ettirdiğini de bir AKP’li Bakan, “Bu karar örgüt olmadığını değil tam tersine örgütün gücünü göstermektedir.” demişti. Bu tarif örgütlü yapının yargı içerisinde de olduğunu ima ediyordu. Yargı dahil kimse o Bakan’a bunu sormadı. Ama cümlesi çok çarpıcı bir gerçeği anlatıyordu. Neydi o gerçek, “Bu örgütlü yapının bir uzantası da yargıdaydı.” O yargı değil miydi suçlanan kamu görevlileri hakkında takipsizlik kararları veren? O yargı değil miydi, cinayette ihmali olan ve delil karartan kamu görevlilerinin ifadelerini almak zahmetine bile girişmeyen? O yargı değil miydi Dink ailesinin tüm avukatlarının önemli taleplerini reddeden? O yargı değil miydi, sanıklarla ahbap çavuş konuşmalar yapan onların sinirlerini yatıştırmaya çalışan? O yargı değil miydi savunmanın istediği tanıkları çağırmayıp, sanıkların talep ettiği tüm görevlileri duruşma salonuna getiren? O yargı değil miydi, kendisinden belge gizleyen kurumlara bunun hesabını sormayan? İşte bu kez dava yeniden açıldığında o örgütün gücü ile adelet talep edenlerin gücü karşı karşıya gelecek. Bakalım kim kazanacak. Adalet mi adaletsizlik mi?
1824

Son Haberler