Perşembe Nisan 18, 2024

‘Gayrimüslim lobilerinin paralel devletleri’ mi?

kaypakkaya-partizan
Foti Benlisoy, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat’ın “İsrail lobisi, yine milliyetçi Ermeni ve Rum lobileri paralel birer devlettir” sözleri üzerine yazdı: Azınlık karşıtı banal milliyetçi teyakkuz literatürüne has bir söylemin nasıl bir siyasal getirisi olabilir? Milliyetçi-muhafazakâr camianın dilini benimsemek taktik bir hamleyse, bu hamlenin gerekçesi olan strateji nedir?

 

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat'ın Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in katledilişinin yıldönümünde yaptığı açıklamadan üç cümleyi ‘cımbızlayalım’: “Türkiye’de resmi devletin dışında bir de oluşan paralel devletler vardır. Mesela F. Gülen cemaati paralel bir devlettir. İsrail lobisi, yine milliyetçi Ermeni ve Rum lobileri paralel birer devlettir.”

Öcalan, Hozat'ınkilere çok yakın ifadeler kullanıyordu

Hatırlayalım. Bundan aşağı yukarı bir yıl önce Abdullah Öcalan'la yapılan görüşmelerin notlarından bir kısmı basına sızdırılmıştı. Bu notların bir bölümünde Öcalan, Hozat'ınkilere çok yakın ifadeler kullanıyordu. Şöyle diyordu Öcalan: “Devreye giren İsrail lobisi, Ermeni ve Rumlar, ‘Kürtler ne kadar dışlanırsa o kadar başarılı oluruz’ diyorlar. Bu paralel devlettir.”

Basit birer sürç-i lisan mı? ‘Maksadını aşan’ ifadeler mi?

Peki, bir yıldan az zaman zarfında Rum, Ermeni ve Yahudi ‘lobilerinin’ birer ‘paralel devlet’ meydana getirdiği yönünde bu birbirine ‘paralel’ iki açıklama sadece bir tesadüften mi ibaret? Kürt hareketinin 30 yıllık mücadelesiyle nasıl bir demokratik potansiyeli harekete geçirmiş olduğu üzerine fazla söze gerek yok. Dahası Kürt siyasal hareketinin bu topraklardaki farklı etnik-dini toplulukların kendi kültürel taleplerini ortaya koymaları yolunda nasıl kanallar açtığı da tartışılmaz bir gerçek. Peki, bunca mücadelenin yarattığı bu birikimle tezat teşkil eden bu açıklamaları nasıl yorumlamak gerekiyor? Basit birer sürç-i lisan mı? ‘Maksadını aşan’ ifadeler mi?

Sorular çok. Gayrimüslimlerin lobiciliğinden ve de üstelik bunların NATO ve Gladio ile bağlantısından dem vurarak milliyetçi paranoyalara seslenmekle güdülen amaç ne? Milliyetçi-muhafazakâr zihniyet dünyasının köşe taşı olagelmiş argümanların ima yoluyla da olsa yeniden üretilmesinin barışa ya da Kürtlerin mücadelesine ne gibi bir katkısı olur? Azınlık karşıtı banal milliyetçi teyakkuz literatürüne has bir söylemin nasıl bir siyasal getirisi olabilir? Milliyetçi-muhafazakâr camianın dilini benimsemek taktik bir hamleyse, bu hamlenin gerekçesi olan strateji nedir? Barış, (tam da Erdoğan yeni bir İstiklal Savaşı çağrısı yaparken) İslam anasırının gâvura (emperyalizmin işbirlikçisi lobilere) karşı birleşmesi, bütünleşmesiyle mi gelecek? Gelse bile bu barış ne menem bir barış olacak?

Gayrimüslimleri düşmanlaştırmak, Türk ulusal kimliğinin inşa sürecindeki beka kaygısına seslenmek, Türkiye siyaset esnafının farklı fraksiyonları için daima hayli işlevli bir söylemsel strateji oldu. Bu siyaset geleneğinden radikal bir kopuşu önümüze koyacaksak bu dilden amasız ve fakatsız bir biçimde kopmak şart. İma ya da teville de olsa, sürç-i lisan sonucu da olsa, gayrimüslimlere milli bütüne nifak sokan “beşinci kol” muamelesi yapan dili çoğaltmak, ister istemez bu topraklardaki hâkim siyaseti yeniden üretmek anlamına gelir.

Unutmayalım, “Osmanlı'da oyun çok” sözü yüzlerce yıllık bir tecrübenin ürünüdür ve Osmanlı'nın en başarılı olduğu oyunlardan biri, muarızını kendine benzetmek, onu kendi bildiği kalıba sokmaktır. Kürt siyasal geleneği, yarattığı birikimin bu oyunu bozacak sıklette olduğunun örneklerini hep gösterdi. Göstermeye devam edeceğini umalım.  

FOTİ BENLİSOY

1449