Perşembe Mart 28, 2024

Kara bir geceydi ve tarih 12 Eylül'dü... Ahmet Bakır

kaypakkaya-partizan
Benden koparılıp, çok uzaklara düşürülen o büyülü hayata

 

Uçurtmaları vurabilecek, hasta olan çocuklarına süt almaya çıkan insanları, gözaltına alabilecek kudretteydiler.

Gözlerini diktikleri hakların başında, garsonların maaşları geliyordu. Öyle koymuştu ki kendilerine, tam yedi kentte düzenledikleri mitinglerde bunu dile getirmişlerdi: “beş yıldızlı bir otelde çalışan bir garson bizden daha fazla maaş alıyor, bu hakka reva mı?”.
İsyan ettikleri ve o faşist darbeye dayanak oluşturdukları gerekçelerden bir de, örgütlenmiş işçi sınıfının elde ettiği haklardı ve gerçekte tamda buydu.

Toplumun, kendine duyduğu o müthiş özgüvenden korkuyorlardı,”yüce devlete karşı küstahça meydan okuyorlar” derken; edilgen, pasif ve korkak bir toplum yaratıp, kendi verecekleriyle yetinilmesini istiyorlardı.

Yatıp kalkıp, “bizden önce sokaklar kan gölüydü, darbe yapmamızdaki amaç, kardeş kanının dökülmesini önlemekti” diyerek, kardeşliğe vurgu üstüne vurgu yapıyorlardı.
Oysa 12 Eylül faşizminin öncesinde “Birimiz Hepimiz, Hepimiz Birimiz İçin” anlayışı, hayatın o geniş ikliminde çağala çiçekleri gibi boy veriyordu.

“Kardeş kardeşi vuruyordu” dedikleri, aslında efendilerinin paramiliter güçlerinin,1 Mayıs 1977’de Taksimi kan gölüne çevirdiklerinin gizlenmesiydi. Yüzbinlerce insanın gördüğü gerçekti bu ve kendilerinin emrindeki binlerce polise verilen talimatla, katillere karışılması istenmemişti.
Maraş, Sivas ve Çorum gibi kentlerde, emek sermaye çelişkisine kara bir çizgi çekmenin ve yerine Alevi-Sünni çatışkısı yaratmanın hesabındaydılar. Efendilerinin muhteşem dizaynı ve emriyle oluyordu bu olaylar.

ABD darbe yaptırmak için çok dürttüğünü; “bizimkiler nihayet başardı” mesajından anlaşıyordu.
Daha da önemlisi en ücra köylerde dahi Eritre-Etyopya savaşı üzerine kafa yorabilen o müthiş aydınlanma, bir kör kuyuda boğduruldu. 23 bin 677 derneğe kilit vuruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 39 ton gazete ve dergi imha edildi.

Her sabah babası veya annesinin öpücüğüyle uyandırılan yüz bine yakın çocuk, o tarifsiz sevgiden koparıldı. Artık her biri öksüz ve yetim çocuklar gibi, gülmeyi meçhul bir gezegenin bilinmeyen bir adresinde kaybettiler.

Kendilerine ait, o yoksul ancak, ay ışığının büyüsüyle aydınlanmış sokaklarında gece yarılarına kadar oynadıkları oyundan da gönülsüz koparıldılar. Sokakların güvencesi, çocuklardan soruluyorken, o meşum 12 Eylül gecesinden itibaren, zorbaların, asık suratlıların ve organ mafyasının işyerlerine dönüşüyordu.

İnsanlar, o mutlu geleceği yaratmanın da ötesinde büyülü bir yolculuğa çıkmışlardı, varacakları hedef kadar akasya kokuyordu bu yolculuk. Ne var ki kara bir fırtınayla 650 bini gözlerine kara bir bant çekilerek, o baldıran ağusu işkencelerden geçiriliyordu.

Basın ise ayyuka çıkmış bu insanlık suçu işkenceyi, ya inatla ya da korkakça görmemezlikten geliyordu. Bakmayın şimdi demokrasi kahramanı kesilmelerine, kara bir leke gibi alınlarından silinmeyecek o ortak manşet, dün gibi aklımızda: “Kahraman ordumuz yönetime el koydu”
17 yaşındaki yüreğine dünyayı sığdıran o “Deniz” yüzlü Erdal Eren asılırken manşetler yine aynıydı: “Yaşı küçük yazılan terörist asıldı.”
“Asmayalım da, besleyelim mi?” sözünde bile bir dizi keramet bulacak kadar, yürekleri kararmıştı.
Mevsimlerin tüm güzelliğini gözlerinde barındıran Süleyman Cihan gibi 471 kişi işkencede katledildi.
“Kardeşin kardeşi öldürmesine engel olduk” diye, diye Diyarbakır zindanlarında oğlunun yanında babaya copla tecavüz ediliyordu.

Ankara DAL ((Derin Araştırma Laboratuarı)’da, İstanbul Gayrettepe’de bahar kadar masum kızlara copla tecavüz edilirken, Paşalardan Turgut Sunalp,”neden cop kullanalımki,bizde taş gibi çocuklar var” diyecek kadar alçalıyordu.

12 Eylül faşizmi ayrıca 7 bin kişiye idam cezası verdi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (19 devrimci, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu )

30 bin kişi işinden atıldı. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
Tüm bunlar yazılacak ve çizilecektir, ancak Faşizmin birde ahlaksızlığı vardır, ben de buna vurgu yapmayı istedim.

Hepimizi üşüten, o Eylül gecesine ve hala üzerimize vuran gölgesine karşı, bilinçlenmek ve hesap sormak umuduyla!…

 

 

 

1765