Cuma Mart 29, 2024

Kızıl Tugaylar ve İtalyan gladiosu:Selami ince

İtalyan devrimci-sol örgütü Kızıl Tugaylar, faşist saldırılara ve gladio örgütlenmesine karşı mücadelenin içinde kuruldu. En büyük eylemleri eski başbakan Aldo Moro’nun kaçırılıp öldürülmesiydi. Geçen hafta, biz Paris suikastını tartışırken Kızıl Tugaylar kurucularından ve Moro’yu kaçıranlardan biri evinde ölü bulundu ve eski bir tartışma tekrar başladı: İtalyan gladiosuna ne oldu? Moro’nun öldürülmesinde gladionun parmağı neydi? İtalya Hıristiyan Demokrat Parti (Democrazia Cristiana) Genel Başkanı ve Eski Başbakanı Aldo Moro, Kızıl Tugaylar Örgütü’nün (Brigate Rosse - BR) elinde 55 gün rehin tutulduktan sonra 9 Mayıs 1978’de Roma’da kurşuna dizilmiş olarak bir aracın bagajında bulundu. BR, Moro’yu 16 Mart 1978 tarihinde parlamentoya giderken 5 korumasını öldürdükten sonra rehin almıştı. Moro’nun kaçırılıp öldürülmesi bütün dünyanın gündemini belirlemişti. Olayı Kızıl Tugaylar’ın büyük başarısı olarak değerlendirenler olduğu gibi, “işin içinde karanlık bir yan var” diyenler de oldu. Biz tam da Paris’te PKK kurucularından Sakine Cansız ve arkadaşlarını kimin, niçin öldürdüğünü tartışırken İtalya’da “Aldo Moro’yu kim, niçin öldürdü” tartışması tekrar başladı. Çünkü Moro’yu öldürmekten yargılanıp ömür boyu hapis cezasına çarptırılan ama 1997’de sağlık nedenleri gerekçesiyle tahliye edilen BR kurucularından ve Moro’ya kurşun sıkan kişi olarak ceza alan Prospero Gallinari evinin garajında ölü bulundu. Hayır, tartışma Gallinari’nin ölüm nedeni üzerinden başlamadı. Basına göre, zaten daha önce birkaç kalp operasyonu geçiren Prospero Gallinari’nin ölüm nedeni bir kalp kriziydi ve bunun da tartışılacak bir yanı yoktu. Tartışma, Kızıl Tugaylar’ın Moro’yu öldürerek bir şey kazanamadığı, aksine kaybettiği hatta komünistlerin de bu öldürme olayından sonra çok şey kaybettiği çerçevesinde yapılıyor. Mafyası, gladiosu, ABD’nin içişlerine müdahalesi gibi açılardan Türkiye’ye en çok benzeyen Avrupa ülkesi olan İtalya, aydınlatılmamış siyasi cinayetler bakımından da bizi aratmıyor. İTALYAN KOMÜNİSTLER VE TARİHSEL UZLAŞMAŞimdi başa dönelim. İkinci Dünya Savaşı sonrasında İtalya’da komünistler bir hayli güçlüydü ve ülkede zaten ciddi bir işçi sınıfı/sol hareket geleneği vardı. Sovyetler Birliği ile de sosyal demokrasiyle de arasına sınır koyan İtalyan Komünist Partisi de (Partito Comunista Italiano, PCI) oldukça güçlüydü. 1947’den 1964 yılına kadar parti genel sekreterliği yapan Palmiro Togliatti, PCI’yi sürekli yüzde 20lerde bir oy oranında tutmayı başardı. Hatta İtalya’nın bazı büyük endüstri kentlerinde sürekli belediye başkanlıklarını Komünist Parti kazandı. Togliatti’nin ölümünden sonra 1964’ten 1972’ye kadar Luigi Longo genel sekreterlik yaptı. Longo zamanında da PCI eski çizgisini sürdürdü. Örneğin, İtalyan Komünistler, 1968’de Sovyetlerin Çekoslovakya’ya müdahalesini açıkça protesto etti. 1972’de PCI genel sekreterliğe gelen ve 1984’e kadar kalan Enrico Berlinguer ise, partiyi daha da büyüttü. Berlinguer, izlediği yola “Avrupa Komünizmi” dedi ve bu üçüncü yolun, İtalya’nın tek kurtuluşu olduğunu tekrarladı durdu. PCI, İtalyan Anayasası’nı tanıdığını ve rejimle değil iktidarda sorunu olduğunu da açıklayıp duruyordu. Ama bu ABD’nin hoşuna gitmiyor, ABD adında Komünist olan bir partinin bu denli güçlü hatta iktidar alternatifi olmasını asla içine sindiremiyordu. ABD’nin en fazla İtalya’ya müdahale ettiği, gladio müdahalelerinin gözlemlendiği yıllarda Enrico Berlinguer, Hıristiyan Demokratlarla Komünist Parti arasında “Tarihsel Uzlaşma” (Compromesso Storico) önerdi. PCI sürekli büyüyor, bir yol kazası geçirmezse, iktidarı alacak gibi duruyordu. 1976 seçimlerinde tarihinin en büyük oy oranına, yani yüzde 34,4 oranına ulaştı. Bu seçimde hiçbir parti iktidarı alacak oy oranında sahip olmadı. Giulio Andreotti başbakanlığında 1978’e kadar süren “ulusal dayanışma” azınlık hükümeti kuruldu. PCI, Andreotti hükümetini dışarıdan destekledi. Bir önceki başbakan Moro, bu hükümette görev almadı, parti başkanı olarak kaldı. Bu uzlaşı aslında komünistlerin fiiliyatta koalisyon ortağı olduğu anlamına geliyor ve kimine göre böylelikle batılı güçlerle “Tarihsel Uzlaşma” sağlanmış kimine göreyse korkulan olmuş Komünistler iktidar ortağı olmuştu. FAŞİZME KARŞI TARİHSEL UZLAŞMAHem ABD hem de Sovyetler Birliği İtalya’yı yanına çekmek istiyor ve PCI burada anahtar rol oynuyordu. Ancak PCI, ne ABD’ye ne de Sovyetler Birliği’ne tam güven vermiyordu ve gerektiğinden de fazla güçlüydü. Berlinguer, tarihsel uzlaşmayla İtalya’da gladionun tasfiyesini ve ülkenin demokratik yeniden yapılandırılmasını öngören bir “uzlaşma” programı önerdiğini söylüyor, asıl derdinin faşist güçlerin tasfiyesi olduğunu vurguluyordu. Çünkü faşist cinayetler her seferinde devrimcilerin üstüne yıkılmak isteniyordu. Örneğin Milano’da 12 Aralık 1969’da Piazza Fontana’da patlayan bir bomba sonucu 17 kişiyi öldü, çok sayıda kişi yaralandı. Hükümet olaydan devrimcileri ve anarşistleri sorumlu tuttu ve başta Milano olmak üzere çok sayıda kentte çok sayıda devrimci gözaltına alındı. Milano’daki sorguda anarşist Giuseppe Pinelli, polise göre “pencereden düştü” ve öldü. Bir süre sonra patlamanın solla ve devrimcilerle ilgisi olmadığı, neo faşist Ordine Nuovo (yeni düzen) tarafından organize edildiği, bu örgütün de arkasında gladionun, gizli servisin olduğu açığa çıktı. Aynı gün Roma ve başka şehirlerde de bombalar patlamıştı. O dönemde İtalya’da devlet terörü, devlet katliamı ve “gerilim stratejisi” gibi kavramlar gladioyu ile birlikte tartışılmaya başlandı. İtalya’da yıllarca uygulanan gerilim siyaseti ya da gerilim stratejisi bir tür gladio siyaseti haline geldi. Ülkedeki komünist-hıristiyan uzlaşmasında yer yer kendi partisine bile kafa tutan Moro ‘nun büyük etkisi vardı. Moro da klasik sağ politikacı gibi davranmıyor, Berlinguer tarafından önerilen tarihsel uzlaşmayı desteklemekle kalmıyor, İtalya’nın NATO’dan çıkmasını da savunuyordu. Moro’nun Komünistlerle kurduğu bu dostluk kendi partisinde de eleştiri konusu oluyor, özellikle İtalya’nın NATO’dan çıkmasını savunması bardağı taşırıyordu. Hele ülkedeki antikomünist terör havası Moro’yu neredeyse komünizm işbirlikçisi bir hale getirmişti. PCI ve CD arasındaki büyük koalisyon sol entelektüeller, Komünist Parti tabanı, öğrenciler ve yeni solun önemli bir kesimi tarafından da ciddi eleştiriyle karşılanıyordu. 1970’den beri faaliyet gösteren Kızıl Tugaylar toplumdaki hoşnutsuzlukları, düzene karşı yönlendirmeyi başarıyordu. Tarihsel uzlaşma hükümeti elbette Kızıl Tugaylara ve en ufak muhalefete karşı her türlü baskı rejimi kurmaktan da kaçınmıyordu. HÜKÜMET DÜŞTÜ MORO DÜŞTÜHer neyse Moro cinayetine gelelim. Siyasal ve ekonomik istikrarsızlık iç içeydi ve Andreotti’nin “ulusal dayanışma” azınlık hükümeti Moro’nun öldürülmesinden birkaç gün önce yıkıldı. Moro, istikrar adına hükümetin devamı için çabalıyordu. Hükümete Komünist Parti’den de birilerinin girmesi tartışılmaya başlandı. Hatta öldürüldüğü gün Moro’nun parlamentoya bir komünist milletvekiliyle bakanlık işini görüşmeye gittiği gündeme geldi. Moro en azından hükümetin ülkeyi planlı bir seçime götürmesi için kalmasını savunuyordu. Aslında PCI de “krizi nedeni” görünmek istemiyor, diyaloga açık görünüyordu. Ve bütün bunlar ülke gündemini işgal etmişken,18 Mart 1978 tarihinde haber geldi: Kızıl Tugaylar Moro’yu kaçırdı. BR,1972 yılından itibaren birilerini esir alıyor, sorgulayıp-yargılayıp bırakıyordu. Kızıl Tugayların kaçırıp öldürdüğü kimse yoktu ve bu yüzden Moro’nun kaçırılması önce bir şok yaratsa da herkes "BR kaçırdığını bırakıyor" diye beklemeye başladı. BR, somut talep olarak tutukluların serbest bırakılmasını istiyordu. BR bildirisinde, Moro’nun kaçırılması, siyasi olarak “devletin kalbine saldırı ve emperyalist karşı devrimci odakların açığa çıkarılması ve yok edilmesi” olarak değerlendirildi. Bu atakla birlikte BR, İtalya’da diğer solun da kendi etrafında toparlanmasını istiyordu. Kızıl Tugaylara göre, İtalya’nın mücadeleci komünistleri, mücadeleci yeni bir komünist parti kurmak için bir araya gelmeliydi. Kızıl Tugayların Moro’yu kaçırırken “devletin kalbine saldırı” dışında “mücadeleci solu toparlama” gibi hedefi olduğu da görülüyor. Moro, hükümete, ailesine ve diğer partilere mektuplar yazarak “bir şeyler yapmalarını” istedi. Ulusal Uzlaşı hükümeti tekrar kuruldu ancak Moro’nun kendi partisi olan hükümet Kızıl Tugaylarla pazarlığa oturmayı reddetti. Ve 55 gün sonra, Komünist Parti ile Hıristiyan Demokrat Parti binalarının tam ortasındaki bir sokakta 8 kuruşunla öldürülmüş olarak Moro’nun cesedi bulundu. Yer seçimi sanki “yakınlaşma buraya kadar” der gibiydi. NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?Gizli servislere yakınlığı ile tanınan İtalyan gazeteci Carmine Pecorelli, Moro’nun öldürülmesinden bir süre sonra yazdığı makalede, Moro ve Komünistlerin “tarihsel uzlaşması” sonucunda Komünist Parti’nin iktidar ortağı olacağı, buna ABD’nin Avrupa’daki güç dengelerini değiştireceği için karşı olduğunu iddia etti. Bu teze inananların sayısı her geçen gün arttı. Pecorelli, bu yazının ardından silahlı saldırıda öldürüldü. Sonrasında Pecorelli’nin dile getirdiği sağ-paramiliter ve faşist çetelerin İtalya’da “gerilim stratejisi” izleyerek Komünist Parti’nin tasfiyesine hedefledikleri ve Moro’nun da komünistlerle iyi ilişkileri yüzünden stratejiye ters düştüğü için öldürüldüğü neredeyse ana düşünce haline geldi. Moro’nun kaçırıldığı araçtaki çantalar meselesi de İtalyan ve Avrupa kamuoyunun gündemini belirleyen ikinci konuydu. Moro’nun gladio örgütlenmesi konusunda çok şey bildiği, çantada bunlarla ilgili belgeler bulunduğu ve bunları açıklamak istediği için öldürüldüğü iddiası oldukça ciddiydi. Kaçırma eyleminden sonra olay yerine gelen gizli servis başkanının Moro’nun aracındaki çantayı alıp, yarım saat sonra yerine koyması da elbette işin boyutunun sanıldığından daha ciddi olduğunu gösteriyor. Tetiği Kızıl Tugaylar çekse de Moro’nun İtalyan ve Avrupa kontrgerillası olan gladio tarafından tasfiye edildiği tezi hala tartışılıyor. DOSYA YENİDEN AÇILDI GLADİO KAPANDISavcılık 2006 yılında Moro dosyasını tekrar açtı. Zaten İtalyan Senatosu “Katliamlar ve Terörizm” komisyonunun 1994-2000 yılları arasındaki incelemeler neticesinde yayınladığı raporda Moro’nun kaçırılmasında “gizli servislerin de işin içinde olduğuna dair güçlü kanıtların olduğu” belirtilmişti. Bunların ötesinde, kaçırılma sırasında İtalyan hükümetinin danışmanı olan, Kızıl Tugaylara karşı mücadelede hükümete yol gösteren ABD’li terörizm uzmanı Steve Pieczenik’in 2001 yılında bir belgeselciye verdiği ifade de oldukça dikkate değer: "Moro ölmek zorundaydı. ABD hükümetinin bir müsteşar yardımcısı ve İtalya içişleri bakanının özel danışmanı olarak benim işim onun hayatını kurtarmak değildi. Benim işim, İtalya’yı istikrarlı hale getirmek, Hıristiyan Demokrat Parti’nin iflas etmesini önlemek ve böylelikle Komünistlerin iktidara gelmesinin önüne geçmekti. Moro’nun kaçırılmasında Kızıl Tugayların kullanıldığını düşünüyorum…” Türkiye’deki Ergenekon soruşturması gibi büyük hayaller ve büyük gürültülerle İtalya’da temiz eller operasyonları ve gladio soruşturmaları yapıldı. Eski başbakanlar, bakanlar, generaller, emniyet müdürleri yargılandı. Gladio yargılanıyor denirken özünde mafya yapılanması üzerinden bazı yetkililer cezalar aldı. Glaido’nun olup olmadığı ve sorumlularının kim olduğu ortada kaldı. Dava bitti, glaido olayı kapandı. İtalya demokrasiye geçti! Komünist Parti de Kızıl Tugaylar da sizlere ömür. 14 Ocak 2013’te evinde ölü bulunan Prospero Gallinari, Moro’yu öldürdüğünü kabul etti ama daha sonra başka biri daha olayı üstlendi. Derken hikâye karmaşık bir hal aldı. Hayır, “Kızıl Tugaylar tetikçi bir çete yapılanması” asla değildi. Ama Moro olayında “işin içinde bir bit yeniği olduğu” da kesin.
***

İşçi sınıfı partisi yolunda şehir gerillasıKızıl Tugaylar, 1970 yılında Milano’da kuruldu. İşçi sınıfının devrimci komünist partisini oluşturmaya yönelik şehir gerillası hareketiydi. 1978 yılına kadar İtalya’da 73 öldürme, adam kaçırma ve çok sayıda banka soygunu gerçekleştirdi. Aldo Moro’nun öldürülmesi örgütün en büyük eylemidir. Örgütten 1337 kişi yargılandı. Örgüt seksenli yıllarda dağıldı. 1999’da İtalya’da tekrar Kızıl Tugaylar adına eylem yapan bir örgüt ortaya çıktı ve bunun hesabına da 3 suikast yazılıyor. Yeni yapılanmanın eski Başbakan Silvio Berlusconi’ye karşı başarısız bir suikast girişiminde bulunduğu medyada yer aldı. En son 2007 yılında İtalya’da 15 kişi BR üyesi olmaktan tutuklandı. BR, İtalya devrimci tarihinin bir ürünü. 1969 sonbaharında ülkenin üç büyük sendikası tarafından ücret artışı ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi talepli grevler başlatıldı. Öğrencilerin de meydanlara çıkmasıyla ülkede "sıcak sonbahar" başladı. Öğrenciler zaten otoriter eğitim sistemine, ABD’nin Vietnam işgaline karşı meydanlardaydı. İtalyan işçileri yüzde 18,3 oranında ücret artışı aldı. Bu işçi ve öğrenci mücadelesi sırasında İtalya’da çeşitli sol gruplar oluştu. Bunlardan biri de Milano’da Renato Curcio, eşi Margherita Cagol ve Alberto Franceschini’nin kurduğu yasal "Siyasi Metropol Kolektifi"ydi. Başka kolektifler de vardı. Bu tür yasal grupların yanında illegal gruplar da oluşuyordu. En tanınmışı Cenova’da Mario Rossi’nin ve Silvio Malagoli’nin kurduğu İtalyan direniş hareketinin devamcısı olduğunu söyleyen XXII Ekim örgütüydü. Milano’daki çeşitli direniş örgütlerini de bunlar arasında saymak mümkün. İşte Kızıl Tugayların ilk çekirdeği bu kolektifler kabul edilir. Birçok yasal ve illegal grubu temsilen yaklaşık 100 kişi 1970 yılı Ağustos-Eylül ayında Kuzey İtalya’da Reggio Emilia şehri yakınlarında bir köyde toplandı. Toplantı sonunda katılanlardan bir kısmının kararı olarak bir belge yayınlandı. Belgede silahlı mücadeleye geçildiği belirtiliyordu: “Bu zamana kadar yıllardır sürdürülen otonom mücadele boşuna değildi. Ancak, şimdi biliyoruz ki, silahlı egemenlerin karşısına silahsız çıkılmaz. Bugün güçlüyüz ama silahımız ve örgütümüz yok. İşçilerin savunma ve saldırı birliğini kuralım. Örgütlü şiddet sınıf mücadelesinin bir zorunluluğudur…” Faşizme ve gladioya karşı mücadele ve faşist saldırılar Kızıl Tugayların kuruluşunda etkili oldu. Örneğin BR liderlerinden Renato Curcio Milano gladio saldırısıyla ilgili şunları söylüyor: "Bu olay düşüncede ve harekette niteliksel bir sıçramayı tetikledi. Bu bombalı saldırıyı sola karşı yapılmış bir savaş ilanı olarak değerlendirdik ve bu vesileyle çok yüksek seviyede bir savaş durumunun içinde olduğumuzu bilince çıkarttık." Örgüt ilk iki yıl sadece Milano’da aktif oldu ve bu dönemi “silahlı propaganda dönemi” olarak görüyor. İşçi sınıfı ve fabrikalarla ilişki oldukça sınırlı olmasına rağmen örgüt iki yıl boyunca fabrika sahiplerinin, müdürlerin ve yöneticilerin malına zarar verecek eylemlerde bulundu ve işçilerden yana olduğunu gösterdi. Kısa sürede hem işçiler hem de öğrenciler arasında oldukça geniş bir sempati topladı. Örgütün bu döneminde sadece mala yönelik eylemler vardı. Kızıl Tugayların ilk tür eylemi Siemens İtalya şefi Idalgo Macchiarini’nin kaçırılması oldu. İşçiler ve öğrenciler arasında en nefret edilen kişilerden biri olan Idalgo Macchiarini, kaçırıldıktan sonra, Halk Mahkemesi’nde 20 dakika sorgulandı ve serbest bırakıldı. 17 Eylül 1970’de Milano’da ilk kez Kızıl Tugaylar adına bir bombalama da gerçekleştirildi. Siemens manejeri Giuseppe Leoni’nin otomobili bombalandı. Örgütün en ses getiren işi ise, 10 Eylül 1973’te Fiat’ın Personel Müdürü’nün kaçırılması oldu. Örgüt işten atılan işçilerin geri alınması karşılığı Ettore Amerio’u serbest bırakacağını açıkladı. Müdür 8 gün örgütün elinde kaldı. Mayıs 1972’de polis Milano’da 30 kişiyi gözaltına aldı. Polis ilk kez bu operasyonda Kızıl Tugaylarla ilgili bilgiler elde etti. Bu gözaltlılardan sonra Kızıl Tugaylar yeraltına geçmeye karar verdi. Kızıl Tugaylar, işçileri ve halkı silahlı kendiliğinden eylemlere çağırdı. "Devletin kalbine yönelik" eylemleri artırdılar. Hedefte Hıristiyan Demokrat Parti, yargı ve işverenler vardı. Örneğin bu dönemde devrimcilerin hapsedilmesine neden olan Cenova Savcısı Mario Sossi’yi kaçırıp sorguladılar. Örgüt kaçırdıkları devlet görevlileri ve polisler karşılığında genellikle tutuklu arkadaşlarının serbest bırakılmasını dayatıyordu. Kızıl Tugayların öldürdüğü ilk kişi Sosi’nin serbest bırakılması karşılığı örgüt üyelerini serbest bırakmayan, anlaşmayı bozan diğer Cenova Savcısı Francesco Coco oldu. 8 Haziran 1976 tarihinde örgüt bu eylemi şöyle açıkladı: "Bu eylemle sınıf savaşı başka bir dönemine girmiştir. Bundan sonra devleti temsil eden ve karşı devrimci aksiyonlarını yürüten kişiler hedeftedir." Aldo Moro’nun kaçırılıp öldürülmesinden sonra Kızıl Tugaylar sert eylemlere girişti. Devlet de sert cevaplar verdi.
2759