Cuma Mart 29, 2024

Kurumların adaleti ya da 'Laz Kemal'in selamı'

kaypakkaya-partizan
10 Ekim 1981’de, Dêrsim Xozat’ın Pulur’a yakın bir köyünde, Hülüuşağı’nda yaşayan Alevi Dedesi Firik Dede’nin kapısı, başında adını zulmüyle yaymış Kulaksız Yüzbaşı namlı Aytekin İçmez’in olduğu askerlerce çalındı. Evde Firik Dede ile iki oğlu, Ekber Firik ve Behzat Firik vardı. Kulaksız Yüzbaşı, Behzat’ın kendilerine TKP/ML gerillalarının yerini göstermesini istiyordu.

 

Rivayet edilir ki, Diyarbakır 5 Nolu Zindanı’nda Esat Oktay Yıldıran öncülüğündeki işkence düzenine saf bir inançla direnen Laz Kemal namlı Kemal Pir, ölümünden önce Esat Oktay Yıldıran’ın öldürülmesini istemiş. Yıllar sonra Esat Oktay’ı bir belediye otobüsünde sesinden tanıyarak takip eden, ardından tek kurşunla öldüren kişi de silahını ateşlemeden önce, “Laz Kemal’in selamı var” demiş.

Esat Oktay Yıldıran yaşasaydı, eşi ve çocuklarıyla mahallesinin "Esat Amcası" olacak; kimbilir, belki de resme başlayacaktı. Zaman zaman ona ilişkin tepkiler gündemleşecekse de, kimse duvardan onun adının yazılı olduğu tuğlayı çekmeye cesaret edemeyecekti. 5 Nolu Zindanı‘ndaki işkencelere maruz kalanlar ve dört duvar arasında katledilenlerin aileleri, bütün ömre yayılan bir acı ve öfkeyle sağlıklarını yitirecek; yaşamanın bir başka adı ‘katlanmak’ olacaktı.
Yıldıran’ın öldürülmesi, işkence düzenini değiştirmedi belki. Ama adalet duygusu sağladı. Öyle ya, adalet biraz da intikamcıdır; “yürek soğutur.” Laz Kemal’in selamı, milyonlarca insanın yüreğinde yankılandı; acı dinmedi, işkence bitmedi; ama “Buradayız, karşınızda dövüşüyoruz!” dedi, o namlu.

Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi önderlerinden Hüseyin Cevahir’i, 1 Haziran 1971’de dürbünlü bir tüfekle uzaktan öldüren Cihangir Erdeniz... İşlediği katliamın hemen ardından binbaşılıktan yarbaylığa terfi etmiş; ardındansa emekli olmuştu. Emekliliğinin ardındansa, İstanbul/Pendik’te av malzemeleri satan bir dükkan açmıştı. Komşu esnafı toplayıp Türk kahvesi eşliğinde askerlik anılarını anlatıyor muydu, bilemiyorum; ama eminim, Hüseyin Cevahir’i öldüren kurşunun kendi silahından çıktığını anlatamıyordu kimseye. Onu anlatanlar, hayatının son döneminde halkın saf adaleti karşısında paniğe kapıldığını, taşınmayı düşündüğünü söylüyorlar.


Cihangir Erdeniz, 23 Haziran 1978’de, av malzemeleri sattığı dükkanda Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birlikleri (MLSPB) tarafından cezalandırıldı. Onu cezalandıranlar, “Halkın adaleti, bütün katillerin ensesindedir” demiş oluyorlardı, böylelikle. Öyle ya, Cihangir Erdeniz de eğer bu saf adalete teslim etmeseydi canını, ömrünün sonuna kadar balık tutarak yaşayacak ve sessiz sedasız ölecekti sonra.

10 Ekim 1981’de, Dêrsim Xozat’ın Pulur’a yakın bir köyünde, Hülüuşağı’nda yaşayan Alevi Dedesi Firik Dede’nin kapısı, başında adını zulmüyle yaymış Kulaksız Yüzbaşı namlı Aytekin İçmez’in olduğu askerlerce çalındı. Evde Firik Dede ile iki oğlu, Ekber Firik ve Behzat Firik vardı. Kulaksız Yüzbaşı, Behzat’ın kendilerine TKP/ML gerillalarının yerini göstermesini istiyordu. Alıp götürdüler Behzat’ı. Abisi Ekber de duramadı, düştü peşlerine. İki kardeş, gerillaların yerini bilmediklerini söylüyor; Kulaksız Yüzbaşı ise bildiklerinde ısrar ediyor, tehditler savuruyordu. Sonunda kardeşleri karşılıklı meşe ağaçlarına bağladılar. Henüz yirmisindeki Behzat’ın vücudunu, abisi Ekber’in gözleri önünde kor halindeki kasaturayla dağlıyor, “Konuş ulan” diye ünleyip duruyorlardı. İşkence bittikten sonraysa, yere yığılmış Behzat’ın kafasına kurşunu da bizzat Kulaksız Yüzbaşı sıktı. Ekber Firik’e ise, kardeşine gözleri önünde tüm bunlar yapılarak işkence ediliyordu. 


Behzat’ın babası Firik Dede, bu ölüme dayanamadı. 100 yaştan fazla yaşadı; ama oğlunun hesabı sorulmamış ölümünden sonra hüzün hiç düşmedi yüzünden. Sorulmamış hesabın yükünü, şu sözlerle anlattı: “Oğlum cayır cayır yanarken yağmayan yağmura ve karadır bütün isyanım. Oğlumun yanışını izleyen gökyüzünün şimşekler çaktırıp onu söndürememesinedir kızgınlığım, yağmur neden yağmadı, kar neden yağmadı.”


Kulaksız Yüzbaşı namlı Aytekin İçmez, Behzat’ı katletmesinden, Dêrsim dağlarına zulüm yaymasından 29 yıl sonra, Bursa’daki evinde, Maoist Komünist Partisi/Halk Kurtuluş Ordusu’nun Behzat’ın kara gözlerini kuşanmış militanlarınca cezalandırıldı. İşlediği bunca zulmün ardından ona da, mahallesinin “Aytekin Amcası“ olma izni verilmemişti.

 

Ahmet Şahbaz... 1 Haziran 2013’te, Ankara’nın göbeğinde, Ethem Sarısülük isimli insan kamili bir yurttaşı, herkesin gözü önünde kurşunladı. Kurşun sıktığı görüntüler, internette ve bazı medya organlarında herkes tarafından izlendi. Adli merciler, Şahbaz’ı uzun süre tutuklamamakta ısrar ettiler; ancak kamuoyunun baskısı sonrası tutuklamak zorunda kaldılar. Şahbaz, medya tarafından bir psikolojik koruma halesiyle çevrelendi. Dava, 3 Eylül 2014’te sonuçlandı; adalet tecelli etmedi; katilliğini sefillikle birleştiren Şahbaz’a, 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezası verildi.


Ethem’in hikayesinden yansıyan iyiliğin ve mertliğin çağrısına kulak kesilen milyonlar, halen adalet bekliyor. Şahbaz’ın akıbeti de yukarıdaki hikayelerdeki gibi olsun demiyorum; ama kurumların adaleti sağla(ya)madığı yerde, şiddet bir adalet yöntemine dönüşür. Bunu da kimsenin unutmaması gerekir. Ya da, HDP’nin açıklamasında söylediği gibi, mahkemelerin sormadığı hesabı, tarih er ya da geç mutlaka sorar.

* fraksiyon.org
* Yeni Özgür Politika, 05.09.14

 

 

1991