Cuma Nisan 19, 2024

Sessiz bir parti işçisi : M. Ali Elalmış

Kaypakkaya Partizan
Adı Mehmet Ali ELALMIŞ tı Mar­dinli Arap milliyetinden yoksul bir ailenin çocuğuydu. Bir yoksulun olabileceği ka­dar mütevaziydi. Sefalet düzeyinde yoksul olmasıydı onu devrimci düşüncelere kar­şı duyarlı kılan. Hamal babasının bir araya gelmez yoksul iki yakası, sefalet dolu aile yaşamıydı yüzünü gökyüzüne çeviren ne­den. Kendisiyle ilgili birkaç satırı bile aşma­yan sınırlı yazı, onun yoksul yaşamının ge­ride kalanları olarak algılanabilir. Onunla ilgili geride kalan, sıra neferlerinin yaşamlarında göze batmayan özel­likler kadar sessizdi.

 

1990 yılına bir görevi yerine getirmeye çalışırken düşman tarafından katledilen M. Ali Elalmış, en kötü koşularda dahi kendisine verilen görevi yerine getirerek örnek bir komünist olarak ölümsüzleşti. M. A li Elamış ‘ın şehit düşme­sine neden olan dolandırıcı M. Kemal T aymaz 1991 yılında Partizanlar tarafından ölümle cezalandırıldı.

 
Adı Mehmet Ali ELALMIŞ tı Mar­dinli Arap milliyetinden yoksul bir ailenin çocuğuydu. Bir yoksulun olabileceği ka­dar mütevaziydi. Sefalet düzeyinde yoksul olmasıydı onu devrimci düşüncelere kar­şı duyarlı kılan. Hamal babasının bir araya gelmez yoksul iki yakası, sefalet dolu aile yaşamıydı yüzünü gökyüzüne çeviren ne­den.
Kendisiyle ilgili birkaç satırı bile aşma­yan sınırlı yazı, onun yoksul yaşamının ge­ride kalanları olarak algılanabilir. Onunla ilgili geride kalan, sıra neferlerinin yaşamlarında göze batmayan özel­likler kadar sessizdi.
Onu 12 Eylül öncesi Demirciler Çarşısı’nda işçilik yaparken tanıdım. Ortanın altında boyu, sürekli gülümseyen yüzü gü­zel bir insan, dost bir emekçi olduğunu ilk bakışta anlatıyordu. Ona devrimi ve dev­rimciliği anlattığımda duyarlı ve ilgili yak­laşımını dün gibi anımsıyorum. Söylenen­leri anlamaya, anladıklarını başkalarıyla paylaşmaya çalışıyordu. Her hafta sonu çalışma içinde kirlenen, pas içindeki iş el­biseleri çıkarılır temiz elbiseler giyilirdi. Ve sonra küçük esnafların, işçilerin gittiği kahvehanelere gidilirdi. Orada devrimin ve Proletarya Partisi’nin propagandası ya­pılırdı. Her bir yoldaşımız mutlaka işçile­rin oturduğu masalara dağılarak oturur­du. Böylece kahvehanede çeşitli semtler­den ve başka iş kollarından olan işçilerle tanışılır, tanışma sohbetleriyle başlanan konuşmalar devrimin ve partinin propa­gandasıyla devam ederdi. Hemen her haf­ta sonu gidilen kahvehanelere Mehmet Ali yoldaş hafta içinde de uğrardı. Ve onunla mutlaka yeni bir emekçiyle tanış­mış olarak karşılaşırdık. “Köşede bucakta kalmış” sessiz ünsüzler, garibanlar, ezgin­lerle bu kadar kolay tanışan onlarla bu ka­dar kısa sürede dost olan çok az yoldaşın olduğunu belirteyim. Belki farklı tabaka ve kesimlerden emekçilerle tanışmak için başka yoldaşların belli olumlu özellikleri olabilirdi ancak en sessiz, kimsesiz, sahip­siz, “köşede kalmış-kaybolmuş” insanlarla en rahat ve en kolay tanışan, onlarla dost­luk kuran yoldaşların başında gelirdi. Bu­nun neden olduğu o kadar çok açık ki.Her kuş kendi sürüsüyle uçar. Meh­met Ali yoldaş da kendi sürüsüyle uçardı. Onun en belirgin özelliği buydu.
O, yoksulların en yoksuluydu…
Devrimci yaşamı da onun bu özelliği­ni değiştirmedi. Her yoldaş halkla ilişki kurmada, olanaklar yaratmada belli düzeyde sıkıntı yaşarken, onun en az sıkıntı yaşadığını belirteyim. Sobacı, demirci, ka­laycı, çırak ve kalfaları, tuğla yapımında iç­ki fabrikasında çalışan işçilerle, simitçi, tatlıcı çocuklarla, işsiz yoksul insanlarla tanışan, onlara yönelik devrimci propa­ganda yapan yoldaşlar içinde mutlaka Mehmet Ali yoldaş vardı.
Amed, yoksulluğun direnişin tarihi şehri… Nasıl ki Dersim’de devrimci faali­yet yürütmek bir ayrıcalık ve onursa tari­hi Amed şehrinde de devrimcilik yapmak onur ve şereftir. Amed halkının kendine özgü güzellikleri ve isyankâr devrimci özellikleriyle ayrı bir yerde durduğunu her Amed’de faaliyet yürüten her dev­rimci rahatlıkla söyleyebilir. Bu toprakla­rın çocukları mazlumdur. Dostuna dost düşmanına düşmandır. Puştluk, kalleşlik, hayınlık yazmaz kitabında. Yoksuldur an­cak bir o kadar da onurludur. Mertliği, yi­ğitliği sınanmayacak kadar gerçektir. So­kak ve duvarlarına yazılacak kadar yalın­dır yaşamı. Bedenleri (surları) kadar eski­dir direnişi ve isyan geleneği. Sevdiklerine kul olur. Saygıda kusur bilmez.
Bu toprakların devrimcilerinden biri olan Mehmet Ali yoldaş aslen Mardinli idi. Ancak onun kişilik özelliklerine rengini veren Diyarbekir (Amed)’in mert ve yiğit özellikleriydi, onun toprağının rengiydi üzerinde taşıdığı izler. Yoksulluk ve yok­luk içinde geçen yaşamı boyunca bazen tek başına kalsa da o devrimci iddiasında hiçbir zaman vazgeçmedi. Yıllarca ağır zindan koşullarına, en barbar işkencelere rağmen devrimci kimliğinden asla ödün vermedi. O güzel gülen gözleriyle maz­lum duruşuyla her zaman onurlu bir par­tizan kalmasını bildi.
Nerede kalmıştık?
Toplumsal yaşamın ağır ve zor koşul­larını, devrimci mücadelenin sayılmayacak çile ve dert dolu ağırlığını her defasında ölüm pahasına yaşamasına rağmen “Ne­rede kalmıştık” diyen çok az sayıda yoldaşlardan biriydi. Evet yoldaş, “nere­de kalmıştık?” deme cesaretini bir Amedli emekçi kararlılığıyla gösterecek kadar diri duran yoldaşlardan biriydi. Tas-fiyeciliğin bunaltıcı rüzgârına karşı tıpkı Amed bedenleri gibi dimdik direnmişti. Sevgili yoldaşım, canım kardeşim Mehmet Ali doğduğu toprakların yiğitliğini biz Par­tizanlara bir kez daha getirmişti.
O yine en zor görevi üstlenme cesa­retini gösterdi. Zor görevlerin ismini an­maktan, illegal işlerin yanına bile yaklaş­maktan korkanların hiç de az olmadığı bir dönemde gerillanın lojistik sorununu çöz­me görevini üstlendi. Gerillanın silaha-teçhizata ihtiyacı olduğunu öğrendiğinde bu işi çözme talebini ilk o dile getirdi.“Yaparız, gider getiririz yoldaş” cümlesi o kadar yalın ve akıcıydı ki onun yalın akıcılığında, Dicle’nin yalınlığını, akı­cılığını gördüm. O en sıcak ve dayanılmaz günlerde gerillanın umudu olmayı göster­di. Görevi kabul etmesinin ardından onunla ikinci bir kez görüşme imkânım olmadı. Onu sağlam bir yoldaşa teslim et­miştim. İçim rahattı. Onunla ilgilenen yol­daşların güvenilir yoldaşlar olduğundan kuşkum yoktu. Ve ben bu işin güvenilir ellerde olduğundan, partinin işinin halle­dileceğinden de kuşkum yoktu.
Yıllar süren tutsaklığım süresinde onunla ilgili ölüm (kayıp) haberini aldığım­da haberi getiren yoldaşa ne diyeceğimi, ona ne anlatacağımı bilemedim.
Sonradan yoldaşlar anlattılar. Gerilla­nın lojistik ihtiyacını temin için gittiği doğ­duğu topraklara, zamanında yollanmayan paradan dolayı hainler tarafından katledil­diğini, mezarının bile nerede olduğunun bilinmediğini… Lojistik için kendisine tes­lim edilen parayı kendi bireyci çıkarı için kullanan bir hainin partinin adaletinden ve hesap soruculuğundan kurtulamadığını anlattılar.
Ve ben M. Ali Elalmış yoldaşımı dü­şündüm. Nasıl ve nerede vurulduğunu düşündüm. Kendisini alçakça katledenle­re nasıl haykırdığını düşündüm. Birlikte yaptığımız silah dolu illegal gece yürüyüş­lerini düşündüm. Sıra sıra dizilmiş emekçi kökenli Partizanların silah taşıyan yürüyü­şünü düşündüm. Doğduğu topraklardan savaştığı topraklara sayısız illegal geçişle­rini düşündüm.
Onu Amed’den bilirim!
Mehmet Ali yoldaşın, beyni paranın kirli rengiyle kirlenmiş karşı devrimciler karşısında haykırışını, yiğit ve mazlum se­sini duyuyorum. “Alçaklar beni vuracak-sanız vurun! Eğer beni durduracağınızı düşünüyorsanız aldanıyorsunuz. Beni vu-racaksanız hodri meydan! Beni vurmazsa­nız, namertsiniz!” Onun baş eğmez halini görüyorum. Boyun bükmez, direngen tavrını bilirim. Onu Amed’den bilirim. Onu, yiğit halkın yürekliliğinden bilirim. İşkencehanelerdeki yiğit sesinden tanırım. Onu zalime boyun eğmez Partizan tavrın­dan bilirim.
Yaşamı gibi ölümü de sessiz insanların ölümü gibi oldu. Şimdi onu, omuzlarında taşıyan işçilerin, öfkeli hamalların, sessiz
kalabalığın derin ve sessiz yürüyüşünde görüyorum. Onu şimdi, omuzlarında taşı­yanların arkasında yürüyenlerin arasında sessiz illegal yürüyüşünde görüyorum. “Ben ölmedim” diye haykıran yiğit sesini duyuyorum. Onu evsiz, yurtsuz, kimsesiz, adressiz kalabalıklar arasında görüyorum. Onların arasında ona sarılmak istiyorum. Ve onlara Mehmet Ali yoldaşı, yiğit Parti­zanı anlatmak onun dinmeyen öfkesini gökyüzüne haykırmak istiyorum. Onu sürgün yiyen, gidip de dönmeyen, dilini konuşamayan emekçilere anlatmak isti­yorum. Oturup bağdaş kurmuş gerillala­ra, köylere sessiz gece yürüyüşü yapanla­ra, düşmana ansız baskın yapan yoldaşla­ra anlatmak istiyorum. Yoksul damsız Kürt emekçilerine yoksulluktan, kölelik­ten kurtuluşun konuşmasını yapan gerilla­lara anlatmak istiyorum.
Seni en çok anlayacak olan, yürekleri öfke dolu, sessiz gece yürüyüşü yapanlara anlatmak, seni yüreğime gömmek, dönüp Amed’e anlatmak istiyorum.
(Dersim’den bir yoldaşı)

 

3474