Cuma Mart 29, 2024

3. yılında Ezidî Soykırımı ve Cihangir Ağa

3 Ağustos 2014 tarihinde Türk Devleti destekli barbar ve insanlık düşmanı IŞİD çeteleri tarafından soykırıma uğrayan mazlum Mezopotamya halkından olan Ezidilerin soykırıma uğradığı, acılarla dolu kara gündür. 4000 yıldır yaşadığı Mezopotamya’da birçok defa fermanlarla karşı karşıya kalan halk, tüm dünyanın gözleri önünde bu sefer 73. kez soykırıma maruz kaldı. Irak Kürdistanı’nda gerçekleşen bu insanlık dışı olayın faillerinin siyasi sorumluları ile uygulayıcılarının kim veya kimler olduğu, tespit edilerek uluslararası mahkemelerde hesap vermeleri ve hak ettikleri cezalara çarptırılmaları acil ve zorunluluk haline gelmiştir.

Irak, Türkiye, Ermenistan, Gürcistan, Rusya ile Batı Avrupa ülkelerinde sayıları 1 milyona varan Ezidiler en kalabalık nüfus olarak Irak Şengali’nde bulunmaktadır. Şengal bugün Ezidilerin anavatanı sayılmaktadır. Sayıları 700 bine yaklaşan Ezidiler, IŞİD çetelerinin saldırıları sonucu, yaşadığı toprakları terk ederek Rojava’ya, Güney Kürdistan’a, Türkiye’ye kaçıp gelebilenler ise Avrupa’ya sığınma talebinde bulunmuşlardır. 400 bin insanın soykırımla yüzyüze kaldığı, binlercesinin öldürüldüğü, evlerinin yakılıp yıkıldığı, 5000 kadın ve çocukların kaçırılarak tecavüze uğrayıp köle pazarlarında satıldığı,100’den fazla toplu mezarın olduğu ağır bir yıkım ile sadece Ezidi’ler değil tüm insanlık karşı karşıya kaldı.

IŞİD’in, Musul ile Telafer’i ele geçirmesinden sonra aynı yol güzergahında bulunan Şengal’e saldıracağı herkes tarafından biliniyordu. Gece 02’de başlayan saldırılardan sonra, KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) Peşmerge’lerin, silahlı güçlerin Şengal’i terk etmesiyle savunmasız halk, IŞİD ile karşı karşıya kaldı. “Biz sizi koruyacağız”, “yerlerinizden ayrılmayın” denilerek halka güvence verildi. Silahlanmak isteyen halka engel de olunmuş, halk yüzüstü bırakılmıştır. Hewler (Erbil)’den gelen emir doğrultusunda hareket eden Peşmerge, arkalarına bile bakmadan Şengal’i IŞİD’e teslim etti.

Halkın barbar çetelerden kurtulmak için tek çaresi Şengal dağlarına sığınmak oldu. Binlerce insan öldürüldü. Bilançosu çok ağır oldu. “Şeytana tapanlar, sizi öldürmeye geldik” diyerek saldırı yapıldı. Gruplar halinde erkekler ile kadınlar, çocuklar ayrılarak aileler bir daha görüşemeyecek şekilde koparıldı. Erkekler öldürüldü. Kadınlar, çocuklar Rakka, Halep, Musul’a kaçırıldı. Müslüman olmaya zorlandı. Kabul etmeyenler anında infaz edildi. Kız çocuklarını vermek istemeyen kadınlar kendilerini uçurumlardan aşağı attılar. Savaşın ganimeti olarak gördükleri kadınlar ve 9 yaşındaki çocuklara kadar tecavüz ettiler. Esir aldılar, Arap şeyhlerine sattılar. Tüm bunları “Müslümanlık ile cihat” adına yaptılar.

4000 yıldır Mezopotamya’da yaşayan Ezidiler kendilerine has gelenek ve görenekleri olan azınlık bir topluluktur. İnançlarından dolayı, tarihte çeşitli defalar katliam ile karşı karşıya kalmışlardır. Her sabah dualarını güneşe doğru,72 millet adına eder, sonra kendileri için dua ederler. Ulusal kimlikleri olmadığı için dini topluluktur. Ezidi, Kürtçe’de “Allah’a inananlar” anlamına gelen “Ezdam” kelimesinden türemiştir. Ezidi inancına göre Güneş, hayatın kaynağı ile Işık’tır. Bu yüzden Güneş kutsaldır. Ezidilerin kıblesi Güneş’tir. Sabah, akşam dualarını ederken Güneş’e dönerler. Yılda 3 kez oruç tutarlar.

Ezidilikte, semavi dinlerin aksine Peygamber inancı yoktur. Ama İncil ile Kuran’ı kutsal olarak görürler. Ezidiler Allah’ın insanlara peygamber göndermeksizin de doğru yola gidebileceğine inanırlar. Semavi dinlerdeki peygamberleri kabul ederler. Cennet ile cehennem olmadığına inanan Ezidiler, ahiret olarak da Ruh ile bedenin ölümünden sonra başka bedene dönüşerek varlığını sürdürdüğüne inanırlar. Ezidiler için çarşamba günü kutsal kabul edilir. Allah’ın dünyayı Çarşamba günü yarattığına inanırlar. Yeni yıla giriş olarak, 13 Nisan’dan sonra gelen ilk Çarşamba Yılbaşı Bayramı’dır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de yaşayan azınlıkların güvencesi olması gerekirken aksine Ermeniler, Ezidiler, Aleviler için sarf ettiği sözler unutulmamıştır. Ayrıştırıcı, hedef gösteren ve nefret söylemleri ile doludur. % 99 Müslüman olan, din üzerinden siyaset yapan Erdoğan’ın Ezidiler için “bunlar ateist, bunlar zerdüşt, bunlar yezid” gibi nefret ve aşağılayıcı söylemleri bir cumhurbaşkanından duyduk. Halen Türkiye’de 500 civarında yaşayan Ezidilere bu tahammülü gösterememiştir. Ezidileri İslam dünyasında yaşanan Kerbela olaylarından sorumlu tutan, kötüleyen zulmün sembolü olan Yezid’in, Ezidilerle bir ve aynı göstermek Erdoğan’ın kin dolu politikalarının göstergesidir. Oysa Ezidiler ile Yezid’in bir alakası yoktur.

“HPG ile YPG sayesinde yaşıyoruz!”

BM ile AB’nin dahi müdahale etmediği, halkın kendi kaderi ile baş başa bırakıldığı Şengal soykırımında, IŞİD barbarları 7’den 70’e herkese karşı en ağır katliamları yaptılar. Televizyonlardan naklen, elimiz, kolumuz bağlı seyrettiğimiz soykırıma, insanlık adına tüm değerleri korumak için HPG/YPG (Halk Savunma Birlikleri) müdahale etti. 8 Ağustos’ta bölgeye intikal eden 12 kişilik gerilla gurubuna, KDP’nin yaptıkları yetmiyormuş gibi bir de müdahalede bulunarak bazılarını tutukladı. Geri kalan gerillaların IŞİD’in ağır silahlarla donanmış çetelerine karşı savaşarak unutulmayacak bir tarih yazdılar.

İlk önce Şengal halkının güvenli bir şekilde kaçmasını sağlamak için “güvenli koridor” açarak, yüz binlerce insanın dağlara, kimisinin Rojava’ya, Erbil, Dahok’a kaçmasını sağladılar. En kötü kırımların yaşandığı Koço köyünde, insanlık koridoru sayesinde kurtulanlar HPG/YPG gerillalarına olan sevgi ve saygılarını ifade ederken “HPG/YPG’liler bizim için öldüler”, “Gerillalar 3 gün boyunca yemek yemediler, yemeklerini bize ve çocuklarımıza verdiler”, “Onlar sayesinde yaşıyoruz, unutmayacağız” diyerek minnet duygularını göstermişlerdir.

Ortadoğu coğrafyasında dört parçaya bölünmüş ola Kürdistan topraklarının özgürlük ve bağımsızlığı için mücadele eden Kürt ulusal kurtuluş hareketleri homojen bir yapı değildir. Görüş ayrılıkları olsa bile ulusal çıkarlar söz konusu olduğu vakit asgari müştereklerde birleşilmesi gerekmektedir. KDP, Barzani yönetimi, Kürtlerle değil eli kanlı Türk devleti ile işbirliği içerisinde olmayı her daim politika haline getirmiştir. Türk Devleti’nin kirli propagandalarına alet olarak karşısına PKK ile YPG’yi alarak düşmanca davranmaktadır. Türk Devleti’nin “böl ve yönet” politikasına alet olmuşlardır. Türkiye Kürdistanı’nda süregelen soykırımlara sessiz kalmış, işi Erdoğan ile siyasi, ekonomik ilişkilerini geliştirerek Şengal’e operasyon yapılmasına kadar ileri götürmüştür.

Şengal’in “yeni bir Kandil olmaması” için Şengal’de HPG güçlerine saldıracak kadar düşmüştür. Şengal saldırılarında bulunan Peşmergeler, Kürt kardeşlerini ve en değerli Kürt gazetecisini öldürmekten çekinmemişlerdir. Beş yıldır Suriye’de süren savaşta, harabenin, ölümlerin, kırımların sorumlusu olan Erdoğan’ın binlerce konteynır ile IŞİD’e silah sevkiyatını artık “sağır sultan” bile duydu. Durdurulan MİT tırlarında, Suriye’de “Türkmen kardeşlerimize, gıda ile sağlık malzemesi” gönderiyoruz diye yakalanan tırlarda, askeri malzemeler çıktığı belgelendi. Olay uluslararası boyut kazandı. Erdoğan’ın kabarık savaş suçları dosyasına eklendi.

İşte bu silahlar sayesinde IŞİD, Şengal’de katliamlar serisine imza atmıştır. Erdoğan, Türkiye’de meşruiyetini yitirmiş, hile, şantaj ile iktidarını koruyan bir politikacı haline gelmiştir. Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi başkanı Barzani’nin de Erdoğan’dan hiçbir farkı yoktur. Başkanlık döneminin süresi bitmiş olduğu halde, görevini devredecek herhangi bir emare henüz görünmüyor.

İktidar koltuğunu bırakacak gibi değil. İki yıldır kapalı olan parlamento işlemez durumdadır. Kararları tek başına alarak ülke ve uluslararası ilişkilere karar veriyor. Parlamenterlerin Erbil’e gelmesi yasaklanmıştır. Tek başına aşireti ile ülkeyi yönetmektedir. Parlamenter sistem çökmüştür. Dünyanın sayılı petrol yataklarına sahip Irak Kürdistanı’nda halkın durumu içler acısıdır. Halk varlık içinde yokluk yaşamaktadır. Ulusal zenginlikler aşiret veya ailenin çıkarları için kullanılmaktadır. Barzani ile Türkiye arasında imzalanan 50 yıllık petrol sözleşmesinden kimsenin haberi olmazken, memur ile çalışanlar aylarca aylıklarını alamamışlardır. İşte bu atmosferde yapılması planlanan referandumun, kurtlarla çevrili coğrafyada ne kadar sağlıklı olacağı tartışma konusudur. Erbil ile Bağdat arasında kalan Şengal Ezidilerinin 2014 Soykırımı’ndan sonra statülerinin ne olacağı, ana gündem oluştururken, Barzani Ezidilerin özerk yönetimlerine şiddetle karşı çıkmaktadır. Ezidilerin statüsünün anayasal güvence altına alınmadığı sürece Şengal’in geleceği, Bağdat ile Erbil’in keyfi tutumuna kalmıştır. Yaşanan tecrübe ışığında “ordusu olmayan bir halk yenilmeye mahkum” olduğu için, inşa edilen YBŞ (Ezidi Savunma Birlikleri), YJŞ (Ezidi Kadın Birlikleri) Ezidi halkının güvencesi olmuştur. Özerk yönetimler sayesinde ancak varlıklarını devam ettirmek isteyen Ezidilerin, olası bir referandumda Barzani’nin kararıyla, Şengal’in oylamanın dışında tutulması ayrı bir problem teşkil edecektir. Kendilerini Kürt olarak ifade eden Ezidilerin “Müslümanların olduğu coğrafyada yaşamak istemiyoruz” talebi ve ısrarı göz ardı edilirse, yeni yeni fermanlara davetiye çıkarmak demektir. Ezidilerin anavatanı olan Şengal’de yaşanan soykırımın izlerini sürmek, tarih yazılımı, belge, tanıkların anlatımlarını dünya kamuoyuna duyurmaya çalışmak, Kürt entelektüel, yazar ve gazetecilerin görevleri arasındadır. Okuma ve yazmadan senelerdir mahrum bırakılan bir halkın gelecek nesillere bırakacağı hiçbir şey olamaz. Bu bilinçle hareket eden son yıllarda, Şengal soykırımını dünyaya kalemi ile duyuran, Kürt halkının yetiştirdiği güçlü kalemlerinden Nujiyan Erhan (Tuba Akyılmaz) bilinçli olarak, Kürt Peşmergeleri tarafından öldürüldü. Şengal’in Xanasor kasabasında, kış koşullarında çadırlarda yaşama tutunan Ezidilerin çığlıklarını dünyaya duyururken Kürt “kardeş”leri tarafından öldürüldü. Barzani’nin, Türkiye’de Erdoğan ile gerçekleştirdiği ziyaretin hemen ardından Şengal’e düzenlenen saldırıda birçok HPG gerillası ile Gazeteci Nujiyan’ın hedef seçilerek, kafasından vurularak öldürülmesi Erdoğan-Barzani işbirliğini ve art niyeti ortaya çıkarmıştır.

Ezidi-Ermeni halkları arasında bir dostluk köprüsü; Cihangir Ağa…

Tarihten bu yana 73 kez fermanlara maruz kalan ama yok olmayan, soykırımcılara inat hala varlıklarını sürdüren Mezopotamya’nın kadim halkı Ezidiler ile Ermeni halkının dostlukları eskiye dayanmaktadır. 1912 nüfus sayımına göre Türkiye’de sayıları 38 bin olan Ezidiler,1915 Ermeni soykırımı sırasında Süryani, Kildani halklarla soykırımlarla karşı karşıya kalınca, kendilerini hiçbir zaman güvende görmedikleri Müslüman topluluklardan arınarak Hıristiyan halklarla beraber ölüm yolculuklarına dahil olmuşlardır. Ermenilerle beraber Doğu Ermenistan’a sığınmışlardır. Ermeniler, Süryaniler, Kildaniler güvenli alanlar olarak gördükleri Ezidilerin anavatanı sayılan Şengal’e sığınmışlardır. En güçlü aşiret olan Hamo aşiretinin reisi olan Hamo Şerro, Ermeniler, Süryaniler, Kildanilere sahip çıkarak ev sahipliği yapmıştır. Açlığın, kıtlığın ve hastalıkların kol gezdiği yıllarda 1914-18 yıllarında, barınma ile yemek sorunlarına yardım eden Hamo Şerro, Osmanlı’nın, Ermenileri talep etmesine rağmen, ölüm pahasına teslim etmemiştir. Hıristiyan halkları ölümden korumuştur. Arap çetelerinin saldırılarından koruyarak güvenli bölgelere geçmelerine yardımcı olmuştur.

Soykırımdan kaçarak Kafkaslar’a sığınan Ermeniler ile Hıristiyan halklar, yeni inşa edilen ulus devlet sürecinde Osmanlı’nın saldırılarına maruz kalmışlardır. Antlaşmaları çiğneyerek Kafkaslar’ı ele geçirip Türk cumhuriyetlerine açılma rüyası ile yaşayan Osmanlı’nın tüm planı Ermenilerin tarihe geçen 1918 Mayıs, Sardarabat Direnişi ile durdurulmuştur. Kazım Karabekir komutasında Erivan’a saldırıya geçen Osmanlı birliklerine karşı ulusal direnişe geçerek, 7’den 70’e herkes, bir karış vatan toprağı için seferber oldu. Kilise çanları, işgalci Osmanlı ordularına karşı halkı savaşa çağırdı.

Yerevan şehrinin savunmasında General Movses Silikyan, Karakilise’nin Tovmas Nazarbekyan, Başaparan ise Drastamat Karoyan (Dro) komutasında birlikler savunmaya geçerken, Ermeni halkının efsanevi komutanı Antranik (Paşa) Ozanyan da Fedai gurupları ile savaşa katılmıştır. Aynı zamanda Antranik Paşa’nın silah arkadaşı olan, Ezidi halkının önderi olan Cihangir Ağa da 1500 kişilik birlikleri ile Anayurt Savunmasında yer aldı.

Başaparan cephesinde savaşlara katılan Cihangir Ağa, Osmanlı’nın oyununu bozmuş Yerevan’ın kuşatılmasını engellemiştir. Ezidi halkının savaşçıları büyük kahramanlıklara imza atarak savaşın kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Osmanlı orduları geldikleri gibi geri dönmüşlerdir. Antranik Paşa’nın yol arkadaşı olan Cihangir Ağa’nın doğum yeri Van’dır. 1915 soykırım yıllarında Van direnişlerine katılmış, halkın güvenliğini sağlamış oradan Doğu Ermenistan’a göç etmiş, Ezidi halkının önderidir. Bugün dahi Ermenistan’da Cihangir Ağa unutulmamış, yeni nesillere anısı, mücadelesi anlatılarak öğretilmektedir. İsmi, birçok yere verilerek yaşatılmaktadır.

BM ile AP oturumlarında soykırım mağdurları olan Lamia Başar ile Nadia Murad’ın konuşmalarından sonra tüm üyelerin gözyaşları arasında Ezidi Soykırımı Kabul edildi. Ama halen bugün bir yaptırım gücü olmadı. Suçlular halen iktidarlarda yeni yeni kırımlara devam etmektedir. Şengal, Kobane, Munbiç, Tabka özgürleşirken Rakka’da IŞİD can çekişiyor. PYD, HPG, Enternasyonal Devrimciler, Partizan savaşçıların mücadelesi ile savaşın sonuna yaklaşırken bundan en çok rahatsız olan Erdoğan olmaktadır. Bunun için savaşın bitmesinden yana değildir. Bu yüzden Efrin ile Rojava’yı işgal için taciz atışları ile provokasyon peşindedir. Her ne yaparsa yapsın, İttihat ve Terakki yöneticilerinin savaştan sonra insanlığa karşı işledikleri suçlardan yargılandıkları gibi, Erdoğan ile beraber suç işleyen savaş konsepti de muhakkak yargılanacak hak ettikleri cezaya çarptırılacaktır. Ezidi Soykırımı’nı Unutmadık, Unutmayacağız!

46316

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

Sayfalar