Perşembe Nisan 18, 2024

ABD hakemliğinde “boğa güreşi” Katar gerçeği ve devrimci tavır

Arap yarımadasının doğusunda yer alan 2.5 milyon nüfusa sahip Katar, Suudi Arabistan’ın bir anda tüm dünyaya açıkladığı; “Katar, terör örgütlerini barındırıyor, yayın organlarında terör örgütlerinin propagandasını yapıyor, Suudi Arabistan ve Bahrenyn’de İran bağlantılı ‘terör’ eylemlerini finanse ediyor, Yemen’deki Hutsi militanlarını destekliyor” açıklamasının ardından 6 ülke ardarda açıklama yaparak Katar’la ilişkilerini kestiklerini, ülkelerindeki Katar elçiliklerini kapacaklarını ve Katar vatandaşlarının 14 gün içinde ülkelerini terk etmelerini istedi.

Çembere alınan Katar’a bir anda tüm hava sahalarının kapatılması ve ardından, gıda ve ticaret ambargosu uygulanarak Katar tecrit edilmiş oldu. Katar krizi karşısında her ülke kendi çıkarlarına uygun bir açıklama yaparak, Katar’ın yanında ya da karşısında olduğunu açıklayarak krizin birer eklentisi oldular.

ABD’nin Suudi Arabistan’ı destekleyen açıklamasını takip eden Mısır, BSE, Bahreyn’in bir blok oluşturup birlikte hareket ederken, Almanya Katar’a yapılan suçlamanın doğru olmadığı açıklaması yaparak krizle birlikte pozisyonunu belirledi. Türkiye ise her zaman olduğu gibi, “kaostan bana bir şey düşer mi” havasıyla Katar ile Suudi Arabistan arasında ara buluculuk yapmayı önerdi. Türkiye’nin bu önerisini kimse ciddiye almasa da tarihe bir not düşmüş oldu.

Yazılarımızda birçok kez belirtiğimiz gibi; Ortadoğu’da petrol ve doğal gaz rezervleri var oldukça emperyalist güçlerin bu coğrafyadaki pazar dalaşları da bitmeyecektir. Ortadoğu’nun son 100 yıllık tarihine baktığımızda, bu coğrafyada iç savaş ve işgaller hiç bitmemiştir. Ortadoğu’da yaşayan halklar ve uluslar, hep emperyalistler ve yerli uşaklarının hedefi olmuştur. Saldırgan emperyalist güçler bu coğrafyadaki petrol, doğalgaz ve diğer zenginlik kaynaklarını ele geçirmek, pazara sahip olmak için özel politikalar geliştirdiler.

ABD’nin 2000 yılından sonra geliştirdiği Büyük Ortadoğu Projesi, Afganistan ve 2003 yılında Irak’ın işgaliyle hızlanarak bugüne taşındı. ABD, kaybettiği hakimiyet alanlarını BOP ile yeniden sağlamak istedi. Irak işgali bu projenin ilk adımı olarak yürürlüğe sokuldu. Bu proje Afrika’yı da içine alarak genişletildi.

ABD’nin bu projesi tutmadı ve iflas etti. Arap Baharı ile gelişen ayaklanmaları denetimine alarak Ortadoğu ve Afrika’da yeniden hakimiyet alanlarını genişletmek için vadeleri dolan iktidarlar yerine, aynı renkten fakat farklı bloktan uşakları iktidara taşımak isteyen ABD’nin istediği hedeflere ulaşması mümkün olmadı. Suriye en somut hamlelerden biriydi. Suriye iç savaşıyla, Esad rejimini devirip İslami etiketli iktidar kurmayı hedefleyen ABD’nin bu hegemonya savaşında, karşısına Rus ve Çin emperyalist güçlerinin çıkmasıyla Suriye’de kazdığı çukura düşen ABD, Trump’un iş başına gelmesiyle birlikte, yarım kalan işlerini daha radikal hamlelerle tamamlamak istiyor.

Trump, ilk başta vaatte bulunduğu seçim programıyla adım atarak rakiplerine meydan okudu. Dünya iklim anlaşmasından çekilmesi, NATO’yla ilişkilerin gözden geçirileceği, birçok konuda ABD’nin çıkarlarını aşağı çeken antlaşmaların yeniden konuşulması gerektiğini söyleyerek, kaybolan ABD prestijini yeniden sağlamak için rakiplerine tehditler savurmaktadır.

Katar krizi de tüm bu gelişmelerden ayrı ele alınamaz. Katar’ın “teröre destek veriyor” gerekçesiyle ablukaya alınması sadece bir bahanedir. Aynı gerekçelerle defalarca suçlanan Suudi Arabistan, Türkiye vb. ülkeler de varken, Katar’ın listenin başına çekilmesi, ABD’nin bölge planlarından ayrı ele alınamaz.

ABD Başkanı Trump’un seçildikten sonra ilk dış ziyaretini Suudi Arabistan’a yaparak, 380 milyar Dolar tutarında askeri sanayi antlaşmasına imza atılmasını takip eden günlerde, Suudi Arabistan’ın Katar’ı ablukaya alması ABD’den bağımsız bir tavır değildir.

1996 yılından bu yana Suudi Arabistan ve Katar arasındaki çelişkiler olduğu gibi durmaktadır. Hammed el Sani 1996 yılında babasını devirip katar Emiri olduktan sonra İslam dünyasında Suudi Arabistan’ın hakimiyetine son vererek öne çıkmak istedi. Kurduğu El-Cezire televizyonu ile yaptığı propagandan oldukça rahatsız olan Suudi Arabistan’la Katar arasındaki çelişkiler büyüyerek bugünlere taşındı. Hammed el Sani 2013 yılında iktidarı oğlu Temim Sani’ye devretmiş, ancak, bu da Katar ve Suudi Arabistan arasındaki çelişiklerin yumuşamasına yetmemişti.

Suudi Arabistan için bir neden gerekiyordu; bu da Katar Emiri el Sani’nin bir askeri törende yaptığı konuşmada, “İran’a yönelik düşmanlık beslemekte bir hikmet yoktur”, “Hamas Filistin halkının temsilcisidir”, “Ruslarla ilişikler nedeniyle Trump kendi evinde soruşturmayla karşı karşıya” açıklamasını uygun bir fırsata çeviren Suudi Arabistan yaptığı açıklamayla Katar’ı ablukaya almayı başardı. Her ne kadar Katar Haber Ajansının askeri törende El Sani’nin yaptığı açıklamayı yalanmış olsa da iş işten geçmiş ve Suudi Arabistan istediğini elde elmiş oldu.

ABD yeni hakimiyet alanları peşinde

ABD’nin Ortadoğu politikası iflas etmiştir. Irak işgaliyle bu coğrafyada terör estiren ABD, işgal sonrası istediği bir istikrar tutturamadı. Tamamen kendi hakimiyetinde olan Irak bile zamanla yön değiştirerek İran’a yakınlaşmış ve ABD’nin büyüsü bozulmuştur. “Arap Baharı” ile meydana gelen halk ayaklanmalarından yararlanarak, durumu kendi lehine çevirmek için yeni hamleler yapan ABD’nin en umutlandığı ülkelerden biri de Suriye oldu. Suriye iç savaşı ile buraya yerleşmeyi “kafeste keklik” gören ABD, IŞİD ve El-Nursa gibi İslami terör örgütlerine bel bağlayarak onları teşvik etti. Suriye iç savaşında kartların yeniden karılmasıyla devreye giren Rusya ve İran bir anda dengeleri bozmuş, istenmeyen kişi ilan edilen Esad, süreç içinde kabul edilir bir güç olarak “Esad’lı geçiş” politikasına gelip demirlemiştir. Bu politika da artık tutmamaktadır. ABDnin, Suriye’de ne alırsam kardır hesabıyla hareket etmektedir. YPG’ye bu kadar yakınlaşmak istemesinin nedeni de budur. Bölünmüş bir Suriye’de, Kürtlerden yararlanır mıyım? diye hareket ederek YPG’ye silah desteği verme kararı aldı.

Katar krizi tüm bu gelişmelerden ayrı düşünülemez. ABD’nin kaybettiği hakimiyet alanlarının yerine yeni alanlar belirleyerek oralara yönelmesi daha da genişleyerek sürecektir. ABD’nin askeri sanayi ihracatından milyarlar kazandığı bir sır değildir. Suudi Arabistan’la yapılan 380 milyar dolarlık askeri antlaşma bunun sadece küçük bir dilimini oluşturuyor. Suudi Arabistan bu silahları müzeye koymak için almadığına göre, çelişki yaşadığı Katar’a saldırma olasılığına karşı ABD’nin güdümünde ve denetiminde gireceği bir savaşta kullanacaktır. ABD, Suudi Arabistan’ın Katar’a tavır almada cesaretlendirmiş ve ardından da açıktan destek verdiğini açıklamıştır. Suudi Arabistan’ın Katar’ı işgal etmesi durumunda bundan en fazla nemalanacak olanın ABD olduğu açıktır.

Türkiye’nin Katar kriziyle birlikte alelacele “ara buluculuk yapabiliriz” açıklaması, yangından mal kaçırmaya benziyor. Türk hakim sınıflarını bu açıklamaya iten esas neden, AKP’nin gerçekten Katar halkının yanında olarak haksızlığa karşı durmak değil, tamamen sermayenin çıkarları böyle gerektirdiği içindir. Katar’ın Türkiye’deki 18 milyar dolarlık yatırımı ve Türkiye’nin en büyük 30 inşaat şirketinin Katar’daki 8.5 milyar dolarlık geliri ve bunun yanında, Katar’a yapılan ihracat düşünüldüğünde AKP’nin neden “Katar’ın yanındayız” açıklaması yaptığını daha iyi anlamış oluyoruz. Türkiye’nin katliamlarla dolu tarihi, Kürt düşmanı politikası düşünüldüğünde de çıkarsız bir şeklide Katar’ı desteklemesi söz konusu olmaz. İslam olgusundan hareketle, sözde “desteklediği Filistin halkı”nı yeri geldiğinde nasıl çıkarlarına kurban ettiğini, İsrail’le gizli pazarlıklarını herkes biliyor.

Benzer açıklamalar yapan Alman emperyalist gücünün Katar’a sahip çıkması da kendi çıkarlarına denk geldiği içindir. Almanya’nın Katar’daki 18 milyar dolarlık yatırımları her şeyi açıklamaya yeter de artar bile. AB içindeki ekonomik ve politik gücünü kullanan Almanya’nın dünya emperyalist hegemonya savaşında Katar’a sahip çıkması, gelecekle ilgili pazarlara sahip olma stratejisinin bir parçasıdır.

Katar Ortadoğu’nun en zengin ülkesi olarak sahip olduğu zengin petrol ve gaz rezervleriyle emperyalistlerin göz diktiği ülkelerden biridir. İran’la ortak doğalgaz rezervlerine sahip olmasından dolayı, Katar’ın İran’la ekonomik çıkarları gereği ortak hareket etme, birlikte iş yapma ve olası Rusya yakınlaşmasının ABD’nin işine gelmeyeceği açıktır. Bunların önünü kesmek için, Suudi Arabistan Katar çelişkisini kullanan ABD’nin bu krizde başı çektiği unutulmamalıdır.

Katar, ABD’nin kışkırtmasıyla Suudi Arabistan tarafından saldırıya uğrayıp işgal edilebilir. Bu krizde Rusya ve İran’ın devreye girmesiyle Suudi Arabistan saldırısı önlense de, kriz kısa zamanda son bulmayacaktır.

Olası bir savaşta, Türk hakim sınıfları “Katar’ın yanındayız” açıklamasıyla savaşa müdahil olması durumunda, devrimci tavır, bunu devrimci bir hamleyle engellemektir. Katar’ın gerici feodal şeyhlerce yönetilmesi, Katar’ın başka güçlerce işgal edilmesi için bir neden değildir. Katar halkının işgalci güçlere karşı direnme hakkı vardır. KP’nin ve devrimci hareketin olmaması demokratik oluşumların dahi oldukça cılız olduğu ülkede, olası bir işgal durumunda doğru bir önderlikle karşı konulması oldukça zor görünmektedir. Bu zayıflıktan dolayı boşluğu yine gerici İslami hareketlerin doldurma olasılığı büyüktür.

38122

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Sayfalar