Perşembe Nisan 18, 2024

Amed Zindanı eski tutsaklarından M. USTA: “Esas olarak sorunu yaratanlar derinleştirmeye devam ediyorlar!”

Amed 5 Nolu Zindanı’nda insanlık dışı işkencelere maruz kalan ama buna karşın devrimci direnişinden ve daha sonra da komünist hareket içerisinde örgütlü mücadelesinden taviz vermeyen M. USTA, Özgür Gelecek bürolarının gasp ve çalışanlarının darp edilmesine karşı yazdı: Bu yıkıcı pratiklerin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. (...) Bu pratiğin kendisi, değerleri kirletmenin ta kendisi. (...) Sizin baskın düzenlediğiniz ve tartaklayarak dışarı attığınız devrimci basın çalışanları bu mücadelenin o alandaki ana değerleridir.”

 

Esas olarak sorunu yaratanlar derinleştirmeye devam ediyorlar!

Çok zor bir süreçten geçiyoruz. Egemen sınıfların ezilenlere ve onların sınıf bilinçli örgütlerine, demokratik kurumlarına dönük saldırıları her yeni gün, geçen günü aratıyor. Egemen sınıf sözcüleri “gerillayı yok etmekten” söz ediyorlar. Ve hedeflenen yaşadığımız topraklarda bir çöl sessizliği yaratmaktır. Elbette ki bunu başaramayacaklardır. Bunu onlar da biliyor. Ama ilerici-devrimci güçlere verebilecekleri her türlü zarardan da kaçınmayacaklardır. Kürt siyasetçilerine dönük yapılan yoğun tutuklamalar, sokak gösterilerinin yasaklanması, her farklı sesin, söylemin suç sayılması, yarına dair neler yapabilecekleri konusunda bize somut veriler sunmaktadır.

Tüm bu saldırılara karşı oluşan, oluşturulmaya çalışılan direniş cephesinin merkezinde yurtsever devrimci Kürt güçleri vardır. Kürt kurumlarına daha çok saldırıların yapılmasının nedeni de budur. Ama şu da bir gerçek ki, TC'nin hiçbir farklı sese, muhalif veya alternatif devrimci oluşuma tahammülü yoktur. Ezilenlere karşı yok et-sustur karşı devrimci siyaseti izlenmektedir.

Mevcut durumda bu saldırıları püskürtecek temelde geniş emekçi yığınları kapsayan güçlü devrimci bir merkez de söz konusu değildir. Diğer bir anlatımla bugün ne güçlü devrimci bir dalgadan söz edebiliriz ne de genel manada gelişen bir kitle hareketinden. Hiç kuşkusuz devrimci kitle hareketlerindeki bu gerilemeler geçicidir. Yaşanan ekonomik kriz, gün geçtikçe artan işsizlik, sınırlı olan demokratik hak ve ögürlüklerin giderek sıfırlanması, yaşadığımız toprakların adeta bir hapishaneye dönüştürülmesi, ezilen yığınların direnme hakkını kullanması için nesnel koşulların daha da olgunlaşmasına yol açıyor. Buna inanmalıyız. Sürece de bu bilinçle yaklaşmalıyız.

Görmemiz ve anlamamız gereken diğer bir gerçekse tüm bu görevler tek tek hareketlerle başarılacak görevler değildir. Her koşulda birleşik devrimci bir güce-ittifaklara ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın varlığına dikkat çekmek, esas olarak kendi gücümüze dayanma ilkesini yadsımak anlamına gelmez. Bilakis içinden geçmekte olduğumuz sürecin özgünlüğünü daha doğru bir tarzda kavrama anlamına gelir. Bu bir.

İkincisi, bu görevlerimizi asgari düzeyde yerine getirmenin yolu, iç bütünlüğümüzü sağlamaktan geçer. Ne yazık ki bugün içte parçalı bir duruş söz konusudur. Karşı karşıya olduğumuz saldırılar ve mevcut sorunlarımızın çapı böylesi bir tabloyu kaldıramaz. Bunda ısrar, tasfiyecilikte ısrardır. Bunda ısrar, partinin birliğini parçalamakta ısrardır. Dahası bu tablo, bu ruh hali ortaya devrimci bir enerji de çıkarmaz. Bilakis var olanı da tüketir. Tüm arkadaşların bu gerçeği görmesi gerekir.

 

Bu gerçeği göremeyen arkadaşlar, dergi bürolarına saldırdılar!

Yapı içinde hukuksal anlamda çıkan sorunların esas kaynağı irade tarafından yetkilendirilen ve yetki süreleri dolan bazı arkadaşların bu görevi yeniden iradeye teslim etmemelerinden kaynaklanıyor. Kuşkusuz bu sadece işin hukuksal boyutudur. Yaşanan tüm bu tartışmalar, ideolojik-siyasal bir zeminden soyutlanamaz. Bakış açısında ortaya çıkan farklılaşmalar görmezlikten gelinemez. Elbette ki bu kapsamlı bir meseledir. Burada esas olarak iki ana nokta üzerinde duracağım.

Yapı içinde yaşanan sorunlar artık herkes tarafından bilinmektedir. Bilinen bir başka gerçekse, tüm bu yaşananlara rağmen tartışmaları iç zemine çekmek ve mevcut olan krizden nasıl çıkılacağı sorularına cevap arayan, çözüm önerileri sunan yaklaşımların varlığıydı. Her ne kadar kimi arkadaşlar nezdinde yıkıcı tutumlar sürdürülse de, bunlara karşı ortaya konulan yapıcı tutumlar da mevcuttu. Dahası kimi arkadaşlarımız, koşullardan kaynaklı bu tartışmalara gerektiği düzeyde katılamamışlardır.

Anlaşılan o ki, devrimci bir yayının bürolarına yapılan saldırılar, mevcut çelişkileri daha da derinleştirme, var olan çözüm çabalarını da tümden engelleme girişimidir. Bu saldırılar, güçler, birleşin değil, herkes yerini belirlesin mesajını içermektedir. Haklı olarak şu soru sorulmak zorundadır. Nedir bu aceleniz arkadaşlar? Bu aceleci tutumunuzun temelinde devrimci kaygılar da yok. Deyim yerindeyse devrimci hareket bugün kıl köprüsü üzerinde yürüyor. Bu tür girişimlerle mevcut durumun daha da tahrip edildiğini ve bir bütün olarak devrimci harekete zarar verildiğini anlamak için fazla bir çabaya da gerek yoktur. Öncelikle tüm arkadaşların bu gerçekleri görmesi gerekir.

Arkadaşlar bugün açısından, dürüst bir devrimci ve yoldaş olmak bir tarafa dahil olmak değildir. Bugün yoldaş olmak, bu mücadelede en büyük değerimiz olan -kimden gelirse gelsin- arkadaşlarımıza yapılan saldırılara karşı net bir duruşa sahip olmaktır. Bunu yapanlardan hesap sormaktır. Samimi bir şekilde özeleştiri yapmalarına davet etmektir. Bu hesap sorulmazsa çaresizlik içinde çare arayan bu arkadaşlarımızın yeni hatalar yapması kaçınılmazdır. Çünkü doğru çözümler-çareler, karşı karşıya olduğumuz sorunları soğukkanlı ve mantıklı bir tarzda çözmeyi emreder. Görünen o ki, bu arkadaşlarımız an itibariyle bu iklimde yaşamıyorlar. O zaman şu gerçekleri hatırlatmalıyız: Bu saldırgan pratikler devrimci saflarda güvensizliği ve umutsuzluğu derinleştiren pratiklerdir. Bu pratikler halkın davasına değil, karşı devrim cephesine hizmet eden pratiklerdir. Bu yıkıcı pratiklerin hiçbir haklı gerekçesi olamaz.

Her şeyden önce devrimcilere karşı, devrimci olmayan yöntemleri izlemek ne zamandan beri değerleri korumanın bir aracı oldu? Bu pratiğin kendisi, değerleri kirletmenin ta kendisi. Elbette ki kişisel hırsın, öfkenin, hayal kırıklığının veya aklı firarda olan kafaların bu gerçekleri bir anda görmesi zor. Lakin unutmamak gerekir ki, bu gerçekleri görecek epeyce devrimci kafa var. ve anlatılmaya çalışılan masallara da karınları da tok. Sizin baskın düzenlediğiniz ve tartaklayarak dışarı attığınız devrimci basın çalışanları bu mücadelenin o alandaki ana değerleridir. Anlaşılan o ki; siz değer derken, bilgisayarları ve binanın içinde bulunan diğer malzemeleri anlıyorsunuz. Kaldı ki orada olan tüm malzemeler emekçi halkımızın, bu davaya gönül veren insanların sundukları yardımlarla alınmıştır. Gönüllü bir temelde sunulan yardımlara zorla el koymaya çalışmanız, en başta onların emeklerine karşı yapılmış bir saygısızlıktır.

Hiç kuşkusuz mücadelede samimi olan herkes sizin o el koyduğunuz ya da koymaya çalıştığınız araçları bulur. Yeni binalar kiralar. Ve yoluna devam eder. Yani gerçek manada adanmış yürekler için onlara ulaşmak çok da zor değildir.

Burada asıl kaybeden devrimci hukukla-ahlakla bağdaşmayan bu pratiklere yön veren kafalardır. Devrimci ahlakın-hukukun kirlendiği-kirletildiği yerde zaten kaybedilmiştir.

Bu konuda tarihi tecrübelerimizi de bilmiyorsunuz? Geçmişte devrimci saflarda yaşanan bu türden olumsuz pratiklere karşı net bir duruş sergileyen bir geleneğin temsilcisiyiz. Zaman zaman bu ve benzeri konularda yapı içinde ortaya çıkan olumsuz eğilimlere karşı da tutum alınmaktan geri durulmamıştır.

Haklı olarak yine sormak zorundayız. Ya geçmişte izlediğimiz çizgi doğrudur ya da bugün sizin yaptıklarınız. Hiç kuşkusuz içinde bir dizi yetersizlikler taşısa da, doğru olan bugüne kadar izlenen çizgidir. Mahkum edilmesi gereken sizin bugünkü tutumunuzdur.

Sonuç olarak, devrimci bir yayının bürolarına yapılan baskınlar ya da baskın girişimleri, bir süreden berider hem hukuksal boyutta hem de somut bazı sorunlar-siyasal gelişmeler karşısında sergilenen olumsuz tutumların bir devamıdır.

Tüm bu yaşananlarda esas olarak sorumlu olan da, merkezi düzeyde “yetkili” olduklarını iddia eden arkadaşlardır. Hala bu sorunları çözme iddiasında bulunmaları da, eğer bir şaka değilse, bugüne kadar yaşananlardan hiçbir şey anlamamaktır. Objektif olarak kendilerini iradeye dayatmaktır. Bu tutum da kabul edilemez.

 

M. USTA (Amed Zindanı eski tutsaklarından)

Mart 2017 

46013

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

" Devrimci cephe hareketi "üzerine

Kaypakkaya'dan günümüze 44 yıl geçti. Yaşadığımız devrimci deneyimler bizlere önemi azımsanmayacak kazanımlar bıraktı. Bu bizler için önemli miras bu mirası doğru özümsemeliyiz, kavramalıyız ki, gelecekte Halk Cephesi’ni kurma yolunda ufkumuz açık olsun. Gereksiz polemiklerden böylece kaçınmış olunur. Eğer ki mesele doğru kavranmaz, önemsenmez ve de olsun-bitsin mantığıyla hareket edilirse ciddi yaralar alınır.  "Kaş yapalım derken, göz çıkarmış "oluruz.

PARTİ VE KAYPAKKAYA ÇİZGİSİNE SAHİP ÇIK, TEORİK TEMELLERİNİ GÜÇLENDİR, ONU KAVRA ve GELİŞTİR

Partimizin kurucusu şahsında amaç ve araç, hedef ilişkisi bağlamında kuracağımız analiz-sentez ilişkisi bizim sorunu nasıl ele alacağımızla direk ilintilidir. Tarihsel olarak olaya baktığımızda İbrahim Kaypakkaya (İK) sıradan bir devrimci önder değildi. Onu komünist yapan doğrudan savunmuş olduğu ve yaptıklarıydı, yani teori ve pratik bütünlüğüdür.

Bir ikiye bölünür / Halil Ahmet

Herşey bir çelişkidir. Bu Maoist felsefi tanımdan yola çıkarak soruna bakarsak olayları ve olguları ve bunların arasındaki iç bağlantıları doğru bir şekilde kurabiliriz.

“Hareketin kendisi bir çelişkidir veya bir ikiye bölünür” Maoist felsefi yaklaşımını nasıl ele almalıyız? Başkan Mao’nun bu noktadaki ML’ye yaptığı katkılardan biri olarak felsefe alanında çelişki yasası olduğu gerçeği de herkes tarafından kabul edilmektedir.

“Bir ikiye bölünür ama asla iki birleşip bir olmaz. İkiyi bir yapmak revizyonistçe bir yaklaşımdır.” (Mao Zedung)

TKP/ML – TİKKO ROJAVA KOMUTANLIĞI: 24 Nisan devrimin zorlu ve onurlu yoludur!

Savunduğu devrim öğretisiyle burjuva-feodal devletin soluğunu kesen kıvılcımı-aleve, alevi tüm ülkeye yaymaya çalışırken sadece gerçeğin sesine ve gerçeğin izinde yürümeye çalışan Kaypakkaya yoldaş işçi sınıfının ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımızın önderi olmaya devam ediyor. Kaypakkaya yoldaşın devrim ve örgüt öğretisi, işçi sınıfının kazandığı ve sahip olduğu en ileri devrimci öğretidir. Ülkemizde hiçbir teori, hiçbir düşünce ve strateji Kaypakkaya yoldaşın ortaya koyduğu kurtuluş yolu kadar gerçekçi, uygulanabilir ve güvenilir değildir.

TKP/ML MK : 44.YILIMIZDA ŞAN OLSUN İHTİLALCİ PROLETER ÇİZGİMİZE!‏

“Yerin seni çektiği kadar ağırsın,

Kanatların çırpındığı kadar hafif…

Kalbinin attığı kadar canlısın,

Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…

Sevdiklerin kadar iyisin,

Nefret ettiklerin kadar kötü…”

Yoldaşlar,

Partimiz TKP/ML kuruluşunun 44. Yılını kutluyor. Partimiz, Önderimiz İbrahim Kaypakkaya önderliğinde Şafak Revizyonizme karşı ideolojik-politik temelde örgütsel mücadelenin sonucu olarak 24 Nisan 1972’de tarih sahnesindeki yerini aldı.

Tarih Tanıktır: 24 Nisan’da Kaypakkaya Çizgisinin Doğuşuna

Yüzyılda Ülkemiz iki önemli tarihi zelzeleye tanıklık etti. 24 NİSAN. Öyle ki, her iki toplumsal olay tarihimizde silinmez ve silinmeyecek izler bıraktı. Hele ki bu silinmez tarihi olay aynı güne denk gelmişse - ki öyle- bir o kadar daha önemli ve de değerlidir. Tarihimizde bazı yaşanmışlıklar vadesi dolduğunda unutulur, tarih sahnesinde silinip giderler. Ve kendi kendini tasfiye ederler.

15 NİSAN 2015 TARİHİNDE TUTUKLANAN 10 DEVRİMCİ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!

ALMAN CEZA HUKUKUNUN 129/a-b  MADDESİ İPTAL EDİLSİN!

Almanya Adalet Bakanlığının 2012 tarihinde verdiği talimatla başlatılan soruşturma 15 Nisan 2015 tarihinde yapılan bir operasyonla ilk aşaması tamamlamış ve bu operasyon sonucu Avrupa çapında içlerinde  ATİK yöneticileri ve TKP/ML yöneticisi oldukları iddiasıyla 10 devrimci tutuklanmıştır. Almanya bu uluslararası operasyonu; Yunanistan, İsviçre ve Fransa devletleriyle ortak bir şekilde   gerçekleştirdi. Tutuklanan 10 devrimci Almanya'nın Bavyera eyaletinin çeşitli cezaevlerinde tutulmaktadırlar. 

Atik Operasyonu, Ortaya Çıkan Gerçekler Ve Büyük Kuşatmanın İlk Hamlesi!-Marco KARAKAYA

Nisan 2015’de ATİK yöneticilerinin de içinde bulunduğu 13 devrimci Alman ve Türk devletinin işbirliği ile “terör örgütü üyesi” olmaktan dolayı tutuklandı. Fransa, İsviçre ve Yunanistan’ın da dahil edildiği Avrupa çapında bir operasyon yaşandı. Alman devleti bu üç ülkede iade talebinde bulundu.

Filipinler İşçi Sınıfı Üzerinde Gün Geçtikçe Yoğunlaşan Neoliberal Saldırılar

Kamu Emekçileri Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’nun (COURAGE) 10. Kongresi’nin Açılış Konuşması, 5 Nisan 2016 Halkların Uluslararası Mücadele Birliği Başkanı Profesör Jose Maria Sison

Biz, Halkların Uluslararası Mücadele Birliği (ILPS) olarak Devlet Çalışanları Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’na (COURAGE) ve sizin 10. kongrenize gelmiş bulunan yüzlerce katılımcıya en gönülden selamlarımızı iletiyoruz. Aynı zamanda bu kongreyle eş zamana düşen COURAGE’ın kuruluşunun 30. yıl dönümünü de sizle beraber kutlamaktayız.

Zayıflığın Üstüne Atılan Örtü, “Birlik Anlayışında” Sınıf Uzlaşmacılığının Devrimci Hareketleri Getirdiği Nokta!- MARCO KARAKAYA

Devrimci ve demokratik güçlerin sınıf mücadelesinin sorunları ekseninde ortak kaygıları, sorunları ve buluştukları büyük bir payda vardır. Bu paydaşlık dostluk ilişkilerini nesnel olarak yaratır. Bunun yanında bu nesnel zeminin güçlendirilmesi gibi öznel bir tutumda zorunludur. Bu ise siyasetin işidir. Yani devrimci ve demokratik mücadeleye dair dünya görüşü, sınıfsal-sosyal- toplumsal düzeydeki çeşitlilik ve farklı çıkarları olan kesimlerin bir araya gelme zorunluluğu birlikte mücadele siyasetini üretmeye iten dinamik olur.

Yol açan,yol gösteren...

İşçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin örgütlenme ve savaşma ihtiyacının olduğu yerde bir yönetme ve yürütme ihtiyacı var demektir. Bir yol göstericiliğe ihtiyaç var demektir. İşçi, kadın, gençlik vb. çalışmalarını, bir birimi, bir grubu, bir örgütü örgütlemek-yönetmek ya da bir harekete önderlik etmek kısaca devrimin parçalarda ve farklı alanlarında ve bir bütüne önderlik etmek gibi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya olunduğu bir gerçektir.

Sayfalar