Cumartesi Nisan 20, 2024

Ararat'a sevdalı bir komünist: Nubar Ozanyan

Rojava’daölümsüzleşen TKP/ML üyesi TİKKO komutanı Nubar Ozanyan’ın şehadetinin ardından yoldaşları Ozanyan’ı anlattı. Şişli Karagözyan Ermeni yetimhanesinden arkadaşı Stepan Melkonyan, 1964 yılından itibaren yetimhanede aynı sıraları paylaştıklarını aktardı. Aynı sıralardan Armenak Bakıryan, Nubar Yalım, Hayrabet Honca, Manuel Demir, İmam Boztaş ve Hrant Dink de geçmişti.

Yetimhaneden Devrimci Bir Kültür Doğdu

Melkonyan o günleri şöyle anlattı: "Çoğunluk okula doğudan geliyordu. İstanbul'dan katılan çok azdı. Gelenlerin çoğu Türkçe bilmiyordu zaten. Kürtçe konuşuyorlardı. Önce Türkçe öğreniyor, sonra Ermenice öğreniyorlardı. Ortaokul ve liseyi Üsküdar'da Surp Haç Tıbrevank'ta okuduk. Bizim dönemimizde okul müdürümüz Mıgırdiç Margosyan'dı. Bende öksüz yetim büyüdüm, küçük yaşta çalışmaya başladım. Hepimiz aynı durumdaydık. Sabah kalkardık altıda top oynardık, büyükler (Hrant Dink, Armenak Bakırcıyan) bizi kovalarlardı. Nubar'la köşe kapmaca oynardık, okulun en yaramazları bizdik."

"Nubar'ın karakteri anlatılmazdır. Paylaşmayı çok severdi en başta. Kendi giyinmez giydirirdi. Yırtık gömleği alır dikerdi, 'bunu ben giyeyim yenisi sen giy' derdi. Hiçbir zaman lüks diye bir şey tanımadı. Sadeliği severdi."

Öte yandan sporcu kişiliğini yine arkadaşından öğreniyoruz: "Halterde başarıları vardı. Onun antremanlarda Naim Süleymanoğlu'ndan daha ağır kaldırdığı doğrudur. Peki nasıl olur, sen daha ileri pozisyondayken nasıl engellendin diye sordum. Şunu dedi bana: Ondan ağır kaldırdığım ilk antremandan sonra antrenörlerim tarafından açıkça uyarıldım ve dışlanmaya başlandım.

En son iki ay kadar önce buradaydı. "Biraz daha işimiz kaldı" dedi. Çok acele ediyordu gitmek için. Gitmesi gerekiyordu; 'Bir yıl daha işimiz kaldı' dedi en son.

Kulakları duymuyordu. Roketatar kullandığı için bir kulağı neredeyse işitmez hale gelmişti. En son IŞİD'in hezimete uğradığı Enternasyonalist Özgürlük Taburu baskınında da çok sayıda roket kullanmıştı. Kulakları zarar görmüştü ama işitme cihazını takmıyordu.

Benim burada çok rahat ediyordu. Hatta dedi ki en son zamanlarda; buraya bir ranza ayarlayalım. Çünkü yetimhane zamanında ranzamız vardı ikimizin (gözleri dolarak).

Suzan Suzi şarkısını çok severdi. İnternetten açıp dinledik son zamanlarda. Sasna Şaran oyununu da severdi (Ermeni halayı). Bir de ülkesini çok severdi. Hayrenik derdi. Her zaman oraya karşı bir özlemi oldu. Karabağ'daki savaş arkadaşı Monte Melkonyan'ın mezarının yanına gömmek isteyenler oldu."

Filistin Kampında Bilgilerini Yoldaşlarıyla Paylaştı

Partili yoldaşı Levon Azgaldyan ise Filistin ve Karabağ yolculuklarını anlattı.

"Nubar'la tanışmamız 1991 yılıda, TKP/ML'nin Filistin'de kurduğu gerilla kampında oldu. Bir şafak vakti kampa yaklaşırken, kampın nöbetçilerini uzaktan gördüm. Nöbetçilerin arkasında bir kişi sabah sporu yapıyordu. Nubar'la ilk karşılaşmam orada oldu.

Kamp yaşantımız boyunca diğer tüm yoldaşlardan farklı özelliklerini gördüm. Nubar diğerlerine göre çok daha disiplinli bir arkadaştı. Hiçbir şekilde aykırı veya keyfi davranışına rastlamadım. Askeri anlamda o kampta daha önce Filistinlilerin verdiği bir eğitimden geçtiği için kamp yönetimi de onun bilgilerinden yararlanıyordu. Mesala patlayıcılar üzerinde yoğunlaşmıştı. Kimya konusunda yetkinliği vardı. Günlük hayatta kullandığımız çeşitli maddeyi patlayıcıya dönüştürebiliyordu. Bir el yazma defteri vardı hatırlıyorum. Onlarca patlama metodunu not almıştı. Kampta verdiği derslerde onlardan yararlanıyordu."

"Daha sonra kamptaki eğitimini tamamlamış olanlar ülkeye döndük. Gerillalarımızın yoğun olarak bulunduğu Dersim'e geçtik. Dersim bölgesinde faaliyetler sürdürülürken birkaç yıl önce ayrılan doğu anadolu komitemizle yeniden birleşme görüşmeleri başlamıştı. Ardından yoldaşlarımız bizi farklı bir ülkeye gönderme kararı aldılar. Oradaki çalışmaları düzene sokma ve lojistik destek sağlama amacıyla Nubar ve ben görevlendirildik. Ermenistan'a girişimiz kaçak yollardan gerçekleştirilecekti."

Karabağ'a Geçmek Kolay Olmadı

"Gideceğimiz bölge Sovyetler Birliği'nden yeni ayrılmış bir yer olduğu için enformasyon konusunda sıkıntılar vardı. Neyle karşılaşacağımızı da bilmiyorduk. Sınırı geçişin de çok zor olacağını tahmin ediyorduk. Ay ışığının olmadığı birbuçuk iki saatlik bir zaman dilimi içersinde biz Türkiye tarafında siperlerde nöbetin tutulduğu bir yerden, Ermenistan tarafına geçmek zorundaydık. Yaklaşık beşyüz metrelik bir alanı aşmak zorundaydık. Bu alanda ne gibi zorluklarla karşılaşacağımızdan haberimiz yoktu. Bulunduğumuz yerden siperleri gözleyebiliyorduk. Askerlerin seslerini duyabiliyorduk. Geldiğimiz nokta öyle bir noktaydı ki geri dönüşü olmayan bir sınırdaydık. Geri dönersek ayışığına yakalanıp görülme tehlikemiz vardı."

"Azgın bir nehir olarak bildiğimiz Aras Nehri'nin aslında çok cılız bir nehir olduğunu orada anladık. Suyu geçerken herhangi bir sıkıntı yaşamadık. İleride tel örgüleri gördük. Telleri incelediğimizde aslında bu alanın Aras'ın yatağı olduğunu fark ettik. Suyun hemen hemen onda birine düştüğünü, tellerin de erezyonu önlemek amacıyla yerlere serildiğini fark ettik. Ayışığı yavaş yavaş çıkmaya başlamıştı ama biz Türkiye tarafındaki tehlikeli bölgeyi geçmiştik. Daha sonra çok derin bir hendekle karşılaştık yaklaşık üç metre boyundaydı. Hendeği görünce eğer buraya tek kişi gelseydik karşılaşacağımız durumu gördük. Birbirimizi sırtlayarak hendekten iniş ve çıkışı gerçekleştirdik. Elli metre sonra aynı hendekten bir tane daha vardı. Aynı şekilde geçtik. Bir uğultu geliyordu sürekli ama anlayamadık ilk zamanlarda."

"Meyve bahçelerine vardığımızda önümüze çıkan tellerin yüksekliği beş metreydi. Bu tel örgülere tırmanmak mümkün değildi. Burada Nubar yoldaş pratik zekasını ortaya koydu. Tellerin direklerini tek tek kontrol etti ve birinde bir gevşeklik hissetti. Direği aşağı doğru eğmek için kırkbeş dakika kadar uğraştık. Sonuçta ağırlığımızı direğe verdiğimiz anda mancınık gibi bizi diğer tarafa fırlattı. Uğultu gittikçe yükseliyordu. İlerledikçe gözetleme kuleleri belirginleşmeye başladı. Biraz gözlemin ardından kulelerde asker olmadığını fark ettik. Ancak bu sefer de uğultunun kaynağını gördük. Aras Nehri bir kanala yöneltilmiş ve bu kanaldan korkunç bir debiyle akıyordu. Beton kanalın genişliği yaklaşık on metreydi. Daha önce geçtiğimiz cılız suyu göz önüne alırsak Aras Nehri'nin büyük bir kısmının yatağından çıkarılarak kanala aktarıldığını gördük. Bu kanala girmek mümkün değildi. Biz de kanalın üzerinde bir köprü aramaya başladık. Köprüyü bulduk ancak zamanımız daralıyordu. Henüz Arası geçememiştik."

"Köprünün üstünde sarmal tellerle örülmüş tuzaklar bulunuyordu. İnsan temas ettiği zaman sinyal veren bir mekanizma varmış. Köprüyü geçmemiz bu yolculuğun en zorlu kısmıydı. Nubar yoldaş olmasa asla geçemezdim. Pratik zekası çok yüksekti. Sabah beşe doğru biz Ermenistan topraklarına varabildik. Burada ilk işimiz yolu bulup köylü arabalarını durdurmak oldu. Biri bizi şehre götürdü. Bu ülkedeki faaliyetlerimiz dört ay kadar sürdü. Bu süre sonunda ben dönmek zorunda kaldım. Oradaki çalışmalar tamamen Nubar yoldaşın üstüne kaldı."

Ulaş'ın Şehit Olmasına Çok Üzüldü

"Rojava'ya geçtikten sonra bu yıl içersinde benimle irtibata geçti. Öldürülmeden bir buçuk ay önce buradaydı. Dersim'de çok yoğun operasyonların olduğunu ve bazı yoldaşlarının sığınaklardan çıkamadığından bahsetti. Ama mutlaka oraya ulaşmak istiyordu. Bu amaçla üç kere Dersim'e gitti. Ardından Rojava'ya döndü. Dönmeden önce yaptığımız sohbetlerde Ulaş Bayraktaroğlu'ndan bahsetti. İnanılmaz derecede üzgündü. Aralarında samimi ilişkileri olduğundan bahsetti. İlk defa aynı örgüt içinde olmadığımız birinin ölümüne bu kadar üzülen birini görmüştüm. Çok öfkeliydi."

"Burada kaldığı süre içinde yirmi yıl önce tanıdığım Nubar'dan hiçbir şeyin değişmediğini gördüm. Nerede olursa olsun sabah beş buçukta yatağında görmek mümkün değildi. Aynı disiplinle devam ediyordu. 61 yaşında olmasına rağmen çok sağlıklı ve atletikti. Mütevazılığında hiçbir değişim yoktu. Hiçbir zaman boş durmazdı. Yediği yemekten kullandığı giysilere kadar 'bunu atmamız gerekiyor' dediğine şahit olmadım. Onun için her şey değerlendirilebilirdi."

Çevirileriyle Bir Çok Konuyu Aydınlattı

"Türkiye devrimci hareketinin eksik kaldığı belli konular vardı. Bunlardan biri Doğu Halkları Kurultayı belgeleri, TKP'nin Sovyetler Birliği Komünist Partisi'yle yazışmaları, Ermenistan Komünist Partisi'nin yazışmaları, Hınçak ve Taşnag'ın arşivleri Türkçe'de mevcut değildi. Tüm bunların çevirisiyle ilgileniyordu. Bitirdiği iki eseri var: Biri "Kafkasların Lenin'i Stepan Şahumyan", diğeri de "G.K. Orjonikidze ve Ermenistan'da Sovyet İktidarının Kuruluşu" kitabıdır. Yarım kalan çalışmalarını yoldaşlarının tamamlamasını umut ediyorum.”

Kaynak: ETHA

41483

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar