Cumartesi Nisan 20, 2024

ATİK yalnız değildir çünkü ezilenlerin mücadelesi vardır :Sefa ünal

Alman emperyalizmi, Türkiye’nin “terörizmle” ortak mücadele gibi ağzının sularını akıtacak, zaaflı yanını kullanarak işlerini yürütmeye, politikasını kolaylaştırmaya çalışmaktadır. Şimdide ATİK operasyonuyla TC’yi tavlamaya kıvama getirmeye çalışmaktadır. Alman emperyalizmi ATİK operasyonuyla kendi yasalarını çiğneyecek, mülteci hak ve özgürlüklerini ayak altına alacak, imzaladığı uluslararası anlaşmaları yok sayacak kadar kendinden geçmiştir.

Gerçekleşen operasyonu siyasi ve hukuki temelde iki ayak üzerinden incelemek ve mücadele hattını da bu eksenlerde iç içe geçirerek sürdürmek gerekir. Elbette ATİK operasyonu esasen siyasi saiklerle gerçekleşmiştir. Ki hukuki boyutuna bakıldığında operasyonun siyasi karakteri daha bir açık ve net görülmektedir.

Alman devleti ATİK operasyonunu 11 Eylül’ün hemen arkasından çıkardığı “terörle mücadele” kapsamındaki faşist karakterli yasaya dayanarak gerçekleştirmiştir. Bu yasanın 129/a-b maddeleri kendi ülkesinde herhangi bir suç işlememiş olmakla birlikte, başka bir ülkede “terör faaliyeti” yürütüyor olmayı suç kapsamına sokmaktadır. Alman devleti bu yasayı Türkiye’de faaliyet yürüten TKP/ML örgütüne üyelik şeklinde işleterek uyarlamıştır. Alman yasalarına göre ise TKP/ML “terör örgütü” listesinde yoktur. Bir bütün ortaya atılan iddialar ise Alman devletinin yasalarını ihlal eden bir durumun olduğuna işaret etmediği gibi, tutuklama çıkardığı bütün ATİK üyeleri Türk devletinin politik baskısına maruz kaldığı için ya bizzat vatandaşlığa kabul edilmiş ya da politik mültecilik oturumu verilmiş kişilerdir. Alman devletinin iddialarından birisi Rojava için faaliyet yürütmek, buradaki Kürt direnişine destek olmaktır. Oysa aynı Alman devleti Barzani üzerinden Kobani’ye silah ve lojistik destek sağlamış, çeşitli düzeylerde YPG ve PYD temsilcileriyle görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bu açıdan da tam bir iki yüzlü ve kendini inkar eden bir düzlemde durmuştur. Temel iddialar ve suçlamalar bu eksendedir. Altı tamamen boş, kendi yasalarıyla çelişkili bu durum operasyonu yalın kat politik nitelikleriyle gün gibi açığa çıkarmaktadır.

Operasyonun politik amaçları ve hedefleri esasa oturmaktadır. Alman emperyalizminin politik hesapları Türk devletiyle çakışma noktası yakalamaktadır. Birincisi, Avrupa’da ki politik mültecilerin hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasıdır. Gerek Avrupa gerekse de Türkiye ile ilgili politik amaç ve hedeflerine uygun mücadele yürütmelerini engellemek, inanç ve değerlerine bu tür operasyonlarla yabancılaştırmak ve bir bütün işçi ve emekçilerle ilişkisini zayıflatmaktır. İkincisi, devrimci-demokratik faaliyetleri “kriminalize” etmektir. Terör umacası ile bu faaliyetlerin meşruiyetine gölge düşürmek ve kazanılmış hakları bu şekilde tırpanlamaktır. Üçüncüsü, Alman emperyalizminin TC’nin faşist sisteminden azami oranda beslenecek politik iklimi yaratmasıdır. Demokratik, devrimci ve ilerici hareketlerin Türk egemen rejiminde mücadelesini genişletecek, yaygınlaştıracak ve var olan politik krizi derinleştirerek ezilenler lehine yeni olanak ve örgütlenme alanları yaratacak çalışmalarına “burjuva demokrasisi” ile darbe vurmaktır. Faşizmin devrimcilere daha güçlü saldırmasına uluslararası alanda meşruiyet ve açık destek sunmasıdır. Dördüncüsü, Ortadoğu’da Kürt silahlı direnişinin devrimci, demokratik diğer güçlerle kaynaşmasını, dayanışmasını engellemeye çalışmaktır. Aynı zamanda gericilere rağmen gelişen ve büyüyen bu dayanışmayı yasadışı, gayri-meşru ilan ederek var olan olanaklarıyla engellemeye, sabote etmeye çalışmasıdır.

Bu politik amaçlar emperyalist gericilikle Faşist Türk devleti ne kadar sorun yaşarsa yaşasın devrimcilere, demokratlara ve sisteme muhalif olan tüm hareket ve kesimlere düşmanlıkta stratejik ittifaklarını gölgelemeyeceğini göstermektedir. Bu uğurda hiçbir masraftan kaçınmadığı gibi aynı anda birçok Avrupa ülkesini harekete geçirerek merkezi bir operasyon yapmaktan geri bırakmamaktadır. ATİK operasyonu Almanya merkezli gelişse de Avusturya, Fransa, İsviçre ve Yunanistan’da seferber edilerek gerçekleştirilmiştir. Almanya faşist TC ile öyle sıkı bir çalışma yapmıştır ki AB kapsamındaki yasaları da kendi kirli çıkarlarına payanda yaparak bahsi geçen devletlerin yasalarını da adeta büyük güç ukalalığıyla paspasa çevirmeyi dayatmıştır.

Almanya’ya Yunanistan’dan Atılan Tokat!

Bu gerici politik hesaplara ve kirli çıkar ilişkilerine karşı yürütülecek karşı kampanyada aynı şekilde politik olmak zorundadır. Emperyalizmin ve egemen sınıfların siyasal ve ekonomik olarak ezilen halk kesimleri üzerinde ki sömürü, baskı ve sindirme politikası karşısında mücadele yürütenlerin faaliyetlerinin hedef olması meselenin politik ve sınıfsal niteliğini oluşturmaktadır.

Buna karşı ilk ve en etkili karşı koyuş Yunanistan özgülünde olmuştur. Yunan devletinin Almanların baskı ve dayatmasıyla gerçekleştirdiği operasyonda 2 ATİK üyesi tutuklanmıştır. Bunun yanında 2 ATİK üyesi de mültecilik sorunları kapsamında tutuklanmıştır. Yunanlı komünistler, devrimciler ve demokratlar bu hukuksuz ve tamamen politik nedenlerle gerçekleşen operasyona karşı hızla örgütlenmiş ve karşı kampanya başlatmıştır. Öncelikle yaygın bir kamuoyu çalışması başlatılmış, konuya duyarlı tüm kesimler bilgilendirilmeye ve bu eksende duyarlı kılınmaya çalışılmıştır. Bu noktada bildiri, afiş, broşür, basını bilgilendirme gibi yaygın bir çalışma örgütlenmiş, diğer yandan SYRİZA üzerinde baskı kuracak diplomatik kanallar çalıştırılmıştır. Meselenin politik karakterinin ve hedefinin altı çizilerek çalışmalar yürütülürken, diğer yandan gönüllü avukatlar grubu ile hukuki mücadele cephesi de açılmıştır.

Süreç iki aşamaya ayrılmıştır. Birinci ve öncelikli olarak kısa sürede sonuçlanacak Almanya’nın iade talebinin gerçekleşmesini engellemek ve tutuklananların serbest bırakılmasını sağlamaktır. İkincisi ise Almanya’nın tamamen politik nedenlerle Türkiye ile ortak yaptığı bu operasyonun çökmesini sağlayacak ve ATİK özgülünde komünist, devrimci ve demokratik faaliyetin meşru bir hak olduğunun altını daha güçlü bir şekilde çizmek ve ona yeni alan ve olanaklar yaratmak mücadele hattı örmek olmuştur. Birincisi ivedi, öncelikli ve basamak işlevi görecek görev iken ikincisi soluklu, derinlikli ve gelecek yeni saldırıları püskürtecek ve karşılayacak şekilde ele alınmıştır. Bunun ilk karşılığı iltica sorunu nedeniyle tutuklanan ATİK üyesinin kısa sürede serbest bırakılması olmuştur. Bunun yanında İnterpol araması olduğu gerekçesiyle tutuklanan ATİK üyesi de gerekli prosedürler ve bekleme süresi tamamlandıktan sonra serbest kalmıştır.

Nihayetinde kamuoyu oluşturma, alanlara çıkma, diplomatik kanalları kullanma ve güçlü bir hukuki eksende çok yönlü yürütülen mücadele ile Almanya’nın iade isteği Yunan temyiz mahkemesi tarafından oy birliği ile ret edilmiştir. ATİK üyesinin, Almanya’nın iade talebinin ve isnat edilen suçların tamamen soyut olduğu ve Türkiye’nin anti-demokratik ve sudan sebeplerle şekillenen talebinden farkı bulunmadığı gerekçesiyle derhal serbest bırakılmasına karar verilmiştir. Böylece Yunan mahkemelerinde Almanya’nın operasyonun anti-demokratik, gerici siyasi mülahazalarla gerçekleştiği teyit edilmiştir. Bu süreç özellikle Yunanistan’ın reformist-solcu hükümeti SYRİZA’nın yeni hükümet olmasından kaynaklı sorunu kamuoyuna anlatmak ve duyarlı kılmak için zorlu bir durum yaratırken, diğer yandan Alman emperyalizmine karşı oluşmuş büyük tepkiden dolayı kolaylaştırıcı bir yanı içermekteydi. Bu kolaylaştırıcı ve zorlu yanları kavrayarak mesele politize edilmiş, bir program oluşturulmuş ve aşama aşama hayata geçirilmiştir. Nihayetinde haklılığa olan inanç ve kararlılıkla yürütülen mücadele hem kanallar açılmasına olanak sunmuş hemde sonuç alıcı girişimlerle hedefe odaklanmayı sağlamıştır. Sonucunda ise ciddi bir kazanım elde edilmiştir.

Bu karar hem ciddi bir politik kazanım hemde hukuki kazanımdır. ATİK’in sudan sebeplerle kriminalize edilmeye çalışılmasına karşı açılmış önemli bir gediktir. Dava henüz başlamadan bu kararla altı boşaltılmış, gerici bir politikanın hukuk kullanılarak gerçekleştirilmeye çalışılması deşifre olmuştur. Bu basamak ATİK operasyonlarına karşı yürütülecek mücadelede önemli bir kaldıraç işlevi görecektir, görmelidir. Almanya’da yürüyecek davaya karşı ciddi bir politik ve hukuki hazırlığın, devrimci ve demokratik faaliyetlerin bu davaya saldırarak genişletilmesi olanakları vardır.

Öncelikli Ve Zayıf Halkalar Koparılmalıdır!

Bu eksende ATİK operasyonuna karşı ciddi bir hazırlık ve seferber olma hali sağlanmalıdır. Öncelikle bu operasyonun politik hedefleri ve yönelimi konusunda bir netlik sağlanmalıdır. Bu en geniş kamuoyuna duyurulmalı, devrimci ve demokratik kesimlerle sorunu sahiplenecek şekilde ortak hareket zemini oluşturulmalıdır.

Bu süreci karşılarken öncelikli halkalar ve zayıf noktalar hedef olarak belirlenmelidir. Buralardan dosyaya saldırmalı faaliyetin esas hedefi olan Almanya yargılanmasına soluklu hazırlanılmalıdır. Elbette bunun yanında Türk devletinin ülkede devrimci ve demokratik kesimlere yönelecek dar ve geniş kapsamlı saldırılarında bu şekilde zemini kaydırılmalıdır. Dolayısıyla ilk yönelinmesi gereken halka Almanya’ya iade duruşmalarının olacağı Fransa, İsviçre üzerinde kamuoyu baskısı yaratmak olmalıdır. Davanın bütünlüğünü bozmadan, politik hedefini gözden kaçırmadan iadelerin engellenmesi ve tutuklu olanların serbest bırakılması hedeflenmelidir. Bu eksende özellikle Yunanistan mahkemesinin aldığı karar emsal niteliğindedir. Almanya’nın herhangi bir hukuki ilişkisi olmaksızın 11 Eylül’ün gerici yasalarını dayanak yaparak iade ve yargılama talebi boşa çıkarılmalıdır. Bu eksende özellikle ilgili ülkelerin kamuoyu üzerinde sistemli bir bilgilendirme ve duyarlılık oluşturma çalışmaları örgütlenmelidir. Konuya duyarlı ülkenin komünist, devrimci, demokratik kamuoyuna meseleyle ilgili dosyalar oluşturarak ortak mücadele çağrısı yapılmalıdır. Yine sorunun politik mültecilerin hak ve özgürlüklerini ilgilendiren yanı dolayısıyla diğer Türkiyeli örgüt ve partiler, kitle örgütleri vs ‘ye belirlenmiş ortak bir programla gidilmeli ve bu eksende “dayanışma ve özgürlük komisyonları” kurularak çalışmalar yürütülmelidir. Hem ilgili ülkelerin komünist, devrimci, demokratları hem de Türkiyeli ve diğer ülkelerin politik mülteci örgütleriyle birlikte organize bir faaliyet gerçekleştirilmelidir. Bu eksende sokak ve kitle ayağı bir yandan yürütülürken diplomatik kanallarda kullanılarak hükümetler ve mahkemeler üzerinde kamuoyu basıncı oluşturulmalıdır.

Yine aynı şekilde meselenin hukuki boyutu küçümsenmemeli ilerici, devrimci avukatlar soruna duyarlı kılınmalı, konunun uzmanı avukatlar çeşitli biçimlerde sürece dahil edilmelidir. Bu eksende güçlü ve sağlam bir hukuk ayağı örgütlenmelidir.

Bu ülkelerin dışındaki faaliyetler bu eksendeki çalışmaları besleyecek şekilde yapılmalıdır. Elçilikler önünde eylemler, konuya özel ve genel operasyon kapsamında dayanışma ve destek içeren metinler üzerinden ulaşılabilecek tüm kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri, siyasi partiler ve kurumlar, aydın –yazar ve sanatçıların imzalarının alındığı geniş bir dosya oluşturmak gibi faaliyetler örgütlenmelidir. Bu iade davaları üzerinde ciddi bir basınç ve sonuç almak için güçlü bir politik araç olacaktır.

Yine özellikle faşist Türk devletinin zindanlarında uzun süre kalmış ve baskılara karşı Ölüm Oruçları gerçekleştirmiş ve bu yüzden ciddi sağlık sorunları olan yoldaşlarımız Almanya zindanlarında tutulmaktadır. Bu yoldaşların ciddi sağlık sorunları söz konusudur. Buna rağmen ağır ve zorlu zindan koşullarında tecrit altında tutuluyorlar. Bunların derhal serbest bırakılması için Almanya eksenli faaliyetler örgütlenmelidir. Bu eksende özellikle hekim örgütlerine özel çağrı yapılmalı, sağlık sorunları özel bir çalışma olarak örgütlenmelidir. Zira bu koşullarda zindanlarda tutulmak açık insan hakları ihlalidir. Konuya duyarlı insan hakları örgütleri bilgilendirilmeli Alman hükümeti basınç altında tutulmalıdır.

Devrimci Demokratik Mücadele Yargılanamayacak, Başaramayacaklar!

Bu özgün ve öncelikli meseleler sürecin ilk yüklenilmesi gereken ve koparılması gereken halkalarıdır. Ancak bunun ötesinde esas meseleye ciddi bir politik hazırlık yapılmalıdır. Sorunun politik muhtevası asıl olandır. Devrimci ve demokratik mücadelenin politik alanı daraltılmaya çalışılmaktadır. Almanya’nın gerçekleştirmek stediği yargılama asıl hedeftir. Özel ve öncelikli sorunlar bu asıl hedefe sıkı bir şekilde bağlanmalıdır. Operasyonun ve davanın özü hedefe konmalıdır.

Bu bağlamda bütün faaliyet alanlarında dayanışma ve desteği basitten karmaşığa, yakın olandan uzak olana doğru ören, örgütleyen bir planlama yapılmalıdır. Kamuoyunu bilgilendirecek, konuya duyarlı kılacak merkezi ve yerel ölçekli bildiri, afiş, bröşürler hazırlanmalı ve yaygın dağıtımı yapılmalıdır. Kamuoyunda temsiliyeti bulunan kişi ve kurumların mümkün olan biçim ve içeriklerle destekleri sağlanmalıdır. Alman kamuoyunu duyarlı kılacak, Alman hükümeti üzerinde basınç oluşturacak her olanak zorlanmalı, her fırsat değerlendirilmelidir. Bu eksende ATİK’le ilgili bilgilendirici dosyalar hazırlanmalı demokratik tüm kurumların bilgilenmesi dolayısıyla da desteği sağlanmaya çalışılmalıdır. Ön yargısız ve sınırlar koymaksızın bu çalışmalar örgütlenmelidir.

Yine hali hazırda ATİK’in kamuoyuna açtığı imza föyü vardır. Bu imza föyleri etkin bir çalışmayla yaygınlaştırılmalıdır. Konuya duyarlı kamuoyunun bulunduğu her etkinlik aynı zamanda bu çalışmanın mecrası olmalıdır.

Geniş kitlelere ulaşacak iletişim araçları ve olanaklar kullanılmalıdır. Basının gündemine hem hukuki boyutuyla hem siyasi boyutuyla sokulmalıdır. Bu noktada verili olanakların yanında yeni olanakları yaratacak koşullar gözden geçirilmeli, gerekli girişimlerde tutuk değil atak olunmalıdır.

Bu ve buna benzer yaygın soluklu, koordineli bir faaliyet örgütlenmelidir. Dönem dönem profili yüksek, dönem dönem ise rolentide yürüyecek mücadelenin öncelikli ortaya çıkan gündemlerinden kopmaksızın ancak süreklilik kazanmış bir faaliyet örgütlenmelidir.

Alman emperyalistlerinin kendi yasalarını da aşarak, kendi hukuk normlarını zorlayarak gerçekleştirdiği bu operasyonun bir bütünlük içerdiği asla unutulmamalıdır. Bu operasyonun Türkiye devrimci ve demokratik mücadelesine yönelen bir özü ve dolaysız sonucu vardır. Bu operasyonun ve yürüyecek davanın karşısında örülecek mücadele hattı Türk egemen sınıflarının konumlanışını ve mücadeleye yönelik yönelimini belirleyecek özellikler taşıdığı unutulmamalıdır. ATİK operasyonuna karşı yürütülecek mücadele, elde edilecek başarı, gösterilecek direnç devrimci ve demokratik mücadelenin alanını genişletecek, yeni olanakların oluşmasına vesile olacaktır. Ne kadar başarılı ve dirençli bir faaliyet örgütlenirse daraltılmaya çalışılan mücadele alanımız genişleyecek, meşruiyet sınırı büyüyecek gericiliğin pervasızlığı terbiye edilecektir. Bu aynı zamanda ezilen halk kesimlerinin politik mücadelesine ciddi bir katkı olarak eklenecektir.

 

 

 

 

 

75655

Sefa Ünal

Sefa Ünal  sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

 

Son Haberler

Sefa Ünal

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar