Cuma Mayıs 17, 2024

Azerbaycan Tezkeresi ve Emperyalist Yayılmacılık

17 Kasım 2020 tarihinde TBMM’de “Azerbaycan’a Asker Gönderme Tezkeresi” kabul edildi. Peşinden bütün iktidar yanlısı gazeteler: “102 yıl sonra tarihi buluşma” ve esas olarak da: “Türk Askeri 3 Kıtada” [1] başlıklarını büyük puntolarla yazdılar.

Türk burjuvazisi, özellikle  son 10 yıldır askeri bir strateteji uyguluyor. Bu son gelişmeler 1951’de Kore’ye asker gönderme ve orada ABD’nin denetiminde bir askeri üsse sahip olmakla (ki bu tamamen ABD’nin denetimindeydi) bir bağlantısı yok. O ABD emperyalizmine hizmet amacıyla yapılmış bir dış askeri görevdi. İkincisi ve en büyüğü ise Kıbrıs’ın Kuzey kesiminin 1974 yılında işgal edilmesi ve oraya tamamiyle yerleşilmesi ve Türkiye’nin bir parçası haline dönülştürülmüş olması gerçeği vardır.

Daha sonraki süreçlerde BM ve de NATO’nun kararları doğrultusunda çatışmalı bölgelere/ülkelere asker gönderilmesi gündeme geldi ve Türkiye Avrupa, Asya ve Afrika’nın bir çok ülkesine asker gönderdi. Bu faaliyet bir işgal faaliyeti olarak ele alınmasa da, dış ülkelere asker gönderme konusunda Türk devletinin oldukça iştahlı olduğu söylenebilir.

Dış ülkelere asker gönderme, “barışı korumak”, “savaşı durdurmak”, “anlaşmazlıkları çözmek”, “bölge halkınının güvenliğini korumak” amaçlı yapılıyor. Gerekçeler bunlar olsa da, hiç bir emperyalist ülke ve hatta emperyalist olmayan ülke dahi, askeri varlığını bir pazar hakimiyetine dönüştürme, kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarını o alanlarda güçlendirme amaçlı kullanmaktadır.

Şimdi, kısaca, hangi ülkelerin denizaşırı ülkelerde askeri üsleri olduğunu aktaralım. Daha sonra ise konumuz olan Türk devletinin emperyalist saldırganlığının askeri/savaş boyutuna dönelim.

Günümüzde deniz aşırı ülkelerde askeri üs ve askeri varlığı tartışmasız olarak en fazla ülke ABD’dir.  ABD’nin deniz aşırı ülkelerde askeri üslerinin sayısı konusunda çelişmeli rakamlar olsada, Pentagon, 46 ülkede 517 raskeri üssü olduğunu açıklasada, gerçek rakamı yansıtmadığı açık.  Amerikan Üniversitesi Dijital Araştırma Arşivi’ne (American University Digital Research Archive) göre ise; 2017 yılı itibariyle, 80 ülkede 800[2] civarında olduğunu ve hatta bini aştığını ileri sürenlerin yanında 172 ülkede ABD ordusunun konuşlandığını ileri sürenlerde var.[3]

ABD’yi ise sırasıyla Rusya 25, İngiltere 14 ve Fransa 11 denizaşırı askeri üsle izlemektedir.

Bu ülkelerin dışında, İtalya, Japonya, Çin, Avusturalya, Almanya, G. Kore, Hindistan, İsrail, Holanda, Pakistan, Türkiye ve Yunanistan’ın da denizaşırı ülkelerde askeri üsleri olan ülkeler içinde sıralanmaktadır.

Dünya emperyalist ülkelerin askeri üsleri ve varlıkları ile dolu denebilir. Özellikle enerji yataklarının yoğun olduğu bölgelerde askeri üssü olmayan emperyalist ülke yok gibidir. Kızıl Deniz ve Basra körfezi emperyalist ülkelerin askeri üs yığınağı haline gelmiştir. Burada (Katar, Somali, Sudan) Türk devletininde askeri varlığı ve askeri üsleri vardır.

Deniz aşırı ülkelerde askeri varlık ya da üs bulunduranların bulundurma amaçları çok nettir: Emperyalist amaçlıdır.

 

Türkiyenin Emperyalist Askeri Politikası

Denizaşırı ülkelerde asker bulundurmak ve askeri üs kurmak belli bir sermaye birikimi de gerektiriyor. Her iseteyen istediği yere gidemiyor, asker konuşlandıramıyor. Bunun için güçlü bir sermaye birikimini şart koşuyor. Örneğin, Türkiye’nin uzun yıllardır askeri gücü (bunu, ülke içinde başta işçi sınıfı olmak üzere ve dışarıya karşı, burjuvazinin savaş gücü olarak okumak gerekir. Ve şimdi burjuvazi bu savaş gücünü, Kürt Ulusal Hareketi’ne ve onun ulusal kazanımlarına karşı kullanıyor) sayısal anlamda çok olmasına karşın, istediği her yere gidemiyordu. Kendi ordusunun silahlanması daha çok dışa bağımlıydı. Şimdi ise, sermayesinin gücü oranında istediği bir çok yere askeri varlığını da götürüyor. Ya sermaye önceden gidiyor ya da önce asker sonra sermaye arkasından geliyor. Örneğin Suriye’ye önce asker gitmiştir. Burada işgal edilen yerler ise sermaye yerleşmeye çalışıyor.

Türkiye 1974 yılında Kıbrıs’ı işgal ettiğinde emperyalist bir ülke değildi. Ama işgalci bir ülkeydi. Gelinen aşamada ise Türk tekellerinin küçümsenmeyecek bir bölümü uluslararası tekel durumuna gelmiştir. Yani, dış ülkelere askerden önce Türk sermayesi gitmiştir.[4] Daha önceki “alt-üst” emperyalizm tartışmaları bağlamında ...” adlı yazımda bu sermayenin ne kadar olduğunu yazmıştım. Bunu tekrarlamanın gereği yok.

Ancak, askeri yayılmacılığın sermaye yayılmacılığı ile doğru orantılı olduğu görülmelidir. Sermaye olmadan tek başına askeri yayılmacılık fazla bir yarar sağlamayacağı gibi, işgalci gücün işgal ettiği bölgede tutunması da zorlaşır. Ancak, burada öne çıkan sorun, esas olarak sermayenin yayılmacılığı birincildir. Askeri yayılmacılık ise sermayenin yayılmacılığını hızlandırmak, korumak, güçlendirmek ve derinleştirmek amaçlı olur. Türk devletinin askeri yayılmacılığı da bu amaçladır. Emperyalist askeri yayılmacılığın ekonomik, jeopolitik ve jeostratejik boyutları vardır.

Türkiye’nin GSYİH büyüdükçe askeri saldırganlığıda artmıştır. AKP iktidarı boyunca Türk devletinin saldırgan politikasının arkasında yatan esas nedenlerden biri aşağıdaki grafikte kendi gösteriyor.[5]

Dış borçta büyümesine karşılık AKP’nin  döneminde GSYH 3,1 (2002-2019) kat büyümüştür. Türk burjuva ekonomisinin 2018’den beri kriz içinde olması nedeniyle GSYH küçülmeye devam etmektedir.  En iyi dönemi 2013 yılıdır. Bu dönemde dış sermayenin en fazla ülkeye girdiği dönemdir.

Erdoğan’ın hırçınlığı ve saldırganlığı (Türk devletinin askeri olarak saldırganlığı) ve uzun süre iktidarda tutlmasının nedeni de bu. Sermaye kesimi giderek büyümüş, saldırganlaşmış ve yayılmacı bir sürecin içine girmiştir. Buna koşut olarak da içerde  başta Kürt ulusu üzerinde olmak üzere işçi sınıfı üzerindeki baskılar artmış, işçilerin hemen hemen tüm kazanımları ellerinden alınmış ve son olarak ellerinde kalan kıdem tazminatı ise alınmaya çalışılıyor.

Türk sermaye devleti, sermayenin çıkarları için bölgesel bir güç olmayı da amaçlamıştır. Bölgede sermaye olarak güçlü olmasının yanında, askeri güçle bu gücü pekiştirmeyi ve yayılmacılığı genişletmeyi ve derinleştirmeyi amaçlamaktadır. Ve bunu işgallerle ve yaygın askeri üslerle fiiliyta geçirmiştir.

Türkiyenin asker bulundurduğu ülkeler ve askeri üsleri:

  1. Küzey Kıbrıs’ın 1974 yılında işgal edilmesinden sonra Türkiye buraya her yönüyle yerleşti ve bugün gelinen aşamada 50 binden fazla askerin yanı sıra  askeri üsleri var. Doğu Akdeniz’deki gelişmelerden sonra ise yeni bir askeri deniz üssü inşa edildiği haberleri çıktı.[6]

 

  1. Katar ile Türkiye arasında 2017 yılında yapılan bir anlaşma nedeniyle Türkiye burada askeri üs kurdu. Üste 300 kadar asker bulunduruyor.
  2. Somali’nin başkenti Mogadişu’da Türkiye 30 Eylül 2017 yılında askeri bir üs açtı. Amaç “Somali ulusal ordusuna asker yetiştirmek” olarak açıklandı. Bu askeri eğitim kampı 4 km²’ye yayılmış ve inşası 50 milyon ABD dolarına mal olmuştur. SIPRI’nin verdiği bilgiye göre Türkiye’nin deniz aşırı bir yabancı ülkedeki en büyük askeri üssü. TSK’nın resmi internet sitesinde[7] Somali’ye;  “BM Somali Harekatı (UNOSAM)” kapsamında gitiğini söylemesine karşın, burada Somali devleti ile anlaşarak büyük bir üs kurmuştur. Kimi kaynaklar asker sayısını 2000 olarak göstermesine karşın, SIPRI 200 olarak veriyor.[8]

Türkiye ile Somali arasındaki ticari ilişkiler ise, 2010 yılında 5 milyon ABD doları civarında iken, 2016 yılında 116 milyon ABD dolarına çıkıyor.

  1. Sudan ile Türkiye 2017 yılında yaptıkları anlaşma gereğince Kızıl Deniz’deki  Sudan’nını Savakin  adası 99 yıllığına Türkiye’ye askeri üs amacıyla kiralandı. Türkiye’nin buradaki varlığına Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve daha bir çok bölge ülkesi karşı çıkmasına karşın, Türkiye buraya yerleşti. Amacını ise, sivil gemileri korumak olarak açıkladı. Türkiye’nin Sudan’da 300 milyonu doğrudan ve 300 milyonu ise müteahhitlik işleri olmak üzere 600 milyon ABD dolarlık (2019 yılına kadar)[9] yatırım yaptı. Ayrıca Sudan, ithalatının %5’ini Türkiye’den yapıyor. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı ve Türk devletinin emperyalist yayılmacı amaçlarına hizmet etmek için kurulan ve bu işlevi yerine getiren TİKA[10] (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) en fazla yardım ettiği ülkelerin başında Sudan gelmektedir.
  2. Güney Kürdistan (Kuzey Irak), Türkiye ile Irak devleti arasında resmi bir anlaşma olmadan ve Irak devletinin karşı çıkmasına karşın, Türkiye Barazani’lerin bölgesine, yani Güney Kürdistan’a iyice yerleşmiş durumda. Adeta askeri işgal söz konusu denebilir. Resmi olmayan rakamlara göre ondan fazla askeri karakolu ve Başika bölgesinde ise askeri bir üssü var. İleri karakol olarak kurulan yerler, esasta TSK’nın askeri üsleridir. Ancak Türkiye’nin Güney Kürdistanda birden fazla askeri üssü olduğu bildirliyor. Sözcü gazetesi’nin 16 Ocak 2020 çıkan sayısında bunu doğruluyor. Gazete, TSK’ya ait toplam 9 askeri üslerin bulunduğu yerlerin adını sıralamış. Azerbaycan’a Asker Gönderme Tezkeresini kutlayan Erdoğan yanlısı gazeteler de “Kuzey Irakta birden fazla askeri üs”ü doğruluyor.[11]

Güney Kürdistan yönetimi Türkiye’nin varlığına karşı değil, tersine PKK’ya karşı ortak işbirliği yapıyorlar ya da Türkiye tarafından buna zorlanıyor denebilir. Güney Kürdistan yönetimi ve burjuvazisi ile Türk devletini yoğun bir ticari ilişkisi de söz konusu. Güney Kürdistan’a egemen Kürt burjuvazisini Türkiye’ye bağımlı kılan da ekonomik işbirliği ve Avrupaya açılan kapısı olmasıdır. Irak yapılan ihracatın %70’i Güney Kürdistan’a yapılıyor. Güney Kürdistan’daki büyük müteahhitlik işlerin büyük bir bölümü Türk müteahhitlerin elindedir. Ve irili-ufaklı Türk firma sayısı (2014 yılı verileri) 1500’ün üzerindedir.[12]

Türk devletinin Güney Kürdistan’da onbini aşkın askeri olduğu sanılıyor.

  1. Suriye’nin Kuzeyi Türk devleti tarafından işgal edilmiş durumda. Suriye devletinin tüm itirazlarına rağmen Türk devleti Suriye’nin Türkiye ile olan sınırlarının büyük bir bölümünü işgal altında tutuyor. Ve burada resmi olmayan tahmini rakamlara göre 25 bin askeri olduğu sanılıyor. Özellikle İdlip’te askeri yığınağını devamlı olarak artırıyor.
  2. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye arasında 27 kasım 2019 tarihinde “Güvenlik ve İşbirliği Mutabakat muhtırası” ile “Deniz Yetki alanlarının sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat muhtırası” anlaşması imzalandı ve Libyaya asker gönderme tezkeresi TBMM’de onaylanarak resmileştir. 2019 yılı Aralık aynının son günlerinde Türk askeri Libya’ya gönderildi. Erdoğan bunu Ocak 2020’nin ilk haftasında açıkladı.[13] Libya’da askeri üssü var. Burada da ne kadar askeri olduğu bilinmiyor. Ve buradaki savaşa, UHM güçleri yanında aktif olarak destek veriyor ve SİHA ve İHA’ları kullanıyor.
  3. Azerbaycan’da 100 asker. Ancak, bu resmi bir rakam olmayıp, ne Türk devleti ne de Azerbaycan devleti bu konuda net bir bilgi vermekten kaçınıyorlar. Oysa, 3 Temmuz 2016 yılında imzalanan protokol  uyarınca Bakü’deki Gizil Shereg Garnizonu’nda yer alan bazı binalar ile Sumgayt şehrindeki Nasosnanya (Hacı Zeynel Abdin Tağıyev) hava Üssü’nde bir terminal TSK’nın kullanımına verilmişrtir.[14] Son Dağılık Karabağ savaşında, Karabağ Ermeni güçlerine karşı TSK’ya bağlı F-14 savaş uçaklarının kullanıldığı biliniyor. Türk devletinin burada askeri üssü olduğu şimdilik iddia aşamasında. Ama her iki devlet her yıl, Azerbaycan topraklarında ortak askeri tatbikatlar yapıyor.

Azerbaycan’a asker gönderilmesi tezkeresinin TBMM’de 17.11.20220 tarihinde onaylanmasından sonra, bu resmiyet kazandı ve bundan sonra Türkiye Azerbaycan’ın güvenliğinden de sorumlu olacak.  18 Ağustos 2010 tarihinde de “Türkiye ve Azerbaycan Stratejik Ortaklık ve Yardım Anlaşması” imzalanmıştı. BMM’de kabul edilen “asker gönderme tezkeresi”nin kabulü belgesinde, “Eğer toprak bütünlüğüne saldırı olursa Türkiye ve Azerbaycan arasında kapsamlı ortak askeri harekatlar geliştirilmesi” yer alıyor. “Tezkere” de; “... bölge halklarının huzur ve refahı yararına olacağı” nın da geçmesi, elbette doğru değil. Türk ve Azerbaycan burjuvazisinin yararına bölge halklarının ise zararına olan bir anlaşma.[15]

Türk burjuvazisi “tek millet iki devleti”, ekonomik ve askeri olarak tek devlet yönetimine, yani Türkiye tarafından yönetilmesine getirmek için çaba harcıyor. Ancak, karşılarında Rus emperyalizmi var. Türkiye’nin Azerbaycan’la askeri ve ekonomik ilişkileri, Gürcistan ve ukranya’daki ekonomik yatırımları Rusya’yı Kafkasya’da sıkıştırdığı kesindir.

Buraya Azerbaycan-Türkiye eknomik ilişkileri almıyorum. Azerbaycan’ın Türkiye’de yatırımları varken, örneğin Petkim’in sahibi SOCAR (Azerbaycan devlet tekeli), Türkiye’nin 9 milyar doları, Azerbaycan’ın ise Türkiye’ye 10 milyar doları aşkın sermaye yatırımları var[16]. TPAO’nın Azerbaycan’daki yatırımları yanı sıra, TANAP doğal gaz boru hattının Şah Denizi’nden Avrupa’ya (ve bir yanıylada Bulgaristan üzerinden balkan ülkelerine) bağlanması, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu ağının varlığı,  Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin ekonomik boyutunun bir kısmını içermektedir.

 

Türkiye’nin, BM ya da NATO çerçevesinde çok uluslu güçlerle birlikte asker bulundurduğu diğer ülkeler:

  1. Afganistan’da NATO çerçevesinde 2000 askeri var.
  2. Lübnan’da Türkiye’nin, BM Geçici Görev Gücü çerçevesinde 100 asker.
  3. Mali, BM Çok Boyutlu Enterge İstikrar Misyonu (MINUSMA) kapsamında
  4. Orta Afrika Cumhuriyeti, BM Çok Boyutlu Enterge İstikrar Misyonu (MINUSMA) asker bulunduruyor.
  5. Bosna-Hersek’te 250 asker.
  6. Kosova’da 400 asker
  7. Arnavutluk’ta 24 asker
  8. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde 17 asker

2009 yılından beri, “Korsanlarla mücadele operasyonları” programı altında Türkiye’nin savaş donanması Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Umman Denizi’nde konuşlanmış durumdadır. CTF-151 adıyla korsanlarla mücadele adıyla kurulmuş olan çok uluslu bir deniz gücü çerçevesinde Türk deniz kuvvetleri orada yer alıyor. Temmuz 2020’den itibaren bu çok uluslu gücün komutanlığına bir Türk tuğamirali getirildi.

Türk devleti, mümkün olduğunca bütün uluslararası askeri güç içinde yer alıyor. Ve almak içinde zorluyor. Çünkü, dış ülkelerde asker bulundurulmasının, Türk burjuvazisinin yayılmacılığını kolaylaştırmada bir araçtır. Sermayenin yenemediği yerde askeri güç ile yayılmacılığını deniyor. Bunda başarılı da oluyor. Kuzey Irak, Suriye, Libya, Azerbaycan’da durum böyledir. Ve Ekim 2020 tarihinde yapılan Karabağ-Azerbaycan savaşında, Azerbaycan’ın  Dağlık Karbağ’da 7 kantonu ele geçirmesi (Dağlık Karbağ’ın yüzölçümünün yarısından fazlası) Türk devletini askeri desteği ile kazanılmıştır. Bu da Türk devletinin Kafkasya’ya yerleşmesinin kalıcılığının göstergesi ve bundan sonra saldırgan politikalarına o bölgede devam edeceğinin göstergeleri olması yanında, Rusya ile egemenlik çekimesini artırıcı ve aralarında var olan çelişmeyi keskinleştirici bir eğlimi de barındırmaktadır.

Ayrıca ekelmek gerekiyor, Türk devletinin emrinde sayısı oldukça kabarık bir paralı askeri var. Bunlar “Suriye Ulusal ordusu” ya da diğer dinci cihatçilerden oluşan ve emperyalist devletlerin paralı askerleri olarak savaşan paramiliter güçlerdir. Kimi din adına kimi ise başaka nedenlerle, ama paralı asker olarak emperyalist devletlerin hizmetindeler. Türkiye’nin de Suriye, Libya, Irak, Azerbaycan’da paralı askerleri var. Ve bunlar sık sık, türkiye ve uluslararası basında yer alıyor.

Bütün bu gelişmeler Türk devletinin stratejik bir hedefi olduğu ve adım adım, Balkanlarda, Kafkasya’da Ortadoğu ve Afrika’da yayılmaya başladığının gösteriyor. Bu emperyalist bir yayılmacılıktır.

Türkiye’nin yurt dışındaki asker sayısı konusunda net bir bilgi yoktur. Genel olarak 50 bini geçtiği haberlerde yer alıyor. Ancak, sadece, işgal altında tuttuğu Kuzey Kıbrıs’ta 50 bini aşkın askeri vardır. Suriye’de 25 bini askeri var ve Güney Kürdistan’da on bini aşkın askeri vardır. Bütün bunlar hesaplandığında oldukça büyük bir sayı çıkmaktadır. Bu nedenlede Global Firepower, dış ülkelerdeki askeri hareketlilik açısından, Türkiye’yi ABD’den sonra dünyanın en hareketli askeri gücü olarak belirtirken, askeri savaş gücü açısından ise dünyanın 11. Askeri gücü olarak göstermektedir.[17]

Bu verilerden hareketle, şu söyelenebilir: Türk burjuvazisi, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” rüyasını askeri olarak kısmen, sermaye olarak ise tamamen gerçekleştirdikleri söyelenebilir. Adriyatik Deniz’inde kıyısı olan Arnavutluk ve Bosna-Hersek’e askeri varlıklarını konuşlandırdığı gibi, sermaye olarakta buralarda önemli yatırımları vardır. Güney Çin Deniz’inde askerleri yok, ama, Çin’de dahil olmak üzere,  bu deniz ile kıyısı olan ülkelerde sermaye yatırımları ve hatta bazılarında üretim tesisleri var.

Türk Devletinin Savaş Sanayi

Türkiye, ekonomik olarak dış ülkelerde yatırımlar yaparken, yani, egemenlik alanlarını, ekonomik pazar alanlarını genişletirken, buna bağlı olarak da askeri yayılmacılığı ve bunun temelinde de savaş sanayini geliştirmeye öncelik vermektedir.

Türkiye silahlanmaya ve silah sanayinin geliştirilmesine ağırlık verdi. 2002 yılında Türk silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) ihtiyaçlarının %24’ünü iç üretimden karşılayan devlet, 2016[18] yılında bunu %68,5’a çıkarmıştır. Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)’nin verilerine göre, 2014-2018 yılları arasında 2009-2013 yıllarına oranla Türkiye’nin silah ihracatıdaki artış oranı %170 olarak gerçekleşmiş. Bu da dünya silah ihracatında Türkiye’yi 14. sıraya yükseltmiştir.[19] Türkiye, 2018 yılında 2,2 milyar ABD dolar sialh ihracatı yapmıştır. Aynı ülke, 1999 yılında ise dünyanın en çok silah ithalatı yapan 3. Ülkesiydi.

2010 yılında, dünyanın ilk 100 silah üreticisi firmanın içinde Türkiye’nin bir firması (ASELSAN) var iken,  2020 yılına gelindiğinde bu sayı 7’ye çıktı.[20] Bunlar uluslararası bir tekel konumundadır. ABD merkezli Carnegie Uluslararsı Barış Vakfı (CEIP)’in bir raporuna göre ise; 2015’ten 2019’a kadar, Türkiye’nin silah ithalatındaki payı %48 azalmış. Ama Türkiye’nin sialhlanması ve silah yatırımlarında bir azalma değil, tersine artış var. Bu da silahlanmayı ülke içindeki silah tekellerinden sağladığının bir göstergesidir. Aynı rapor, ülkenin askeri silah ihtiyacının %70’ini dışardan karşılarken şimdi bu oranın %30’a düştüğünü bildiriyor.[21]

Türkiye’nin silah endüstirisi 2002’de 1 milyar ABD dolarından 2020’de 11 milyar ABD dolarına çıkıyor ve bunun 3 milyar ABD dolarından fazlasını ihracat yapıyor.

Silah sanayinde dışa bağımlılık azalmasına karşın, temel konularda hala dışa bağımlılık devam ediyor. Örneğin tank, helikopter motorları konusunda tamamiyle dışa bağımlılık söz konusudur. Bu nedenle Altay tankı projesi bütünüyle gerçekleşebilmiş değildir. Altay tanklarının motoru Alman silah tekeli Rheinmetal’den bekleniyor. Ancak Alman hükümetinin kısıtlamaları olduğu için sorun çözülmemiştir. CEIP’in verilerine göre, Altay tankı, 13,75 milyon dolar birim fiyatıyla dünyanın en pahalı tankı olacakmış. Ve Katar Altay tanklarından parasını peşin ödeyerek 100 tane sipariş vermiş.

Aynı kaynağın verdiği bilgiye göre Türkiye’de 1067 silah üreticisi şirket var ve  2016 yılında bu sektörde toplam çalışan sayısı 35.502. [22]

Şimdi dünyanın ilk 100 silah tekeli içinde yer alan 7 Türk silah üreticisi tekeli sırasıyla kısaca inceleyelim:

Türkiye, savaş sanayinin geliştirmek için ülkenin belli bölgelerinde organize sanayi bölgeleri kurulmuş ve savaş ve uzay sanayi firmaları buralarda özel olarak kümelendirilmiş.

Aşağıdaki bilgiler, Türkiye Savunma ve Havacılık Sanayi  resmi (Invest  In Turkey) sitesinden bazı bilgileri buraya allım.[23]

İstanbul: teknoparkistanbul, burada 220 silah ve havacılık firması,

Ankara: OSSA (Ostim Savunma ve Havacılık Kümelenmesi) 173 firma,

Ankara: HAB (Ankara Uzay ve Havacılık ihtisas Organize Sanayi), 400 firma,

Ankara: TSSK (Teknoloji savunma Sanayi Kümelenmesi) 125 Firma,

Kırıkkale: OSB (Kırıkkale Silah İhtisas Organize Sanayi Bölgesi), 9 firma,

Eskişehir: ESAC (Eskişehir Havacılık Kümelenmesi), 29 firma,

Bursa: BASDEC (Bursa Uzay Havacılık ve Savunma Kümelenmesi), 75 firma,

İzmir: Hukd (Havacılık ve Uzay Kümelenmesi Derneği), 45 firma.

ASELSAN[24]

Türkiye’nin en büyük silah üreticisi tekeli Aselsan’ın yurt dışında bir çok şirketi, şubesi ve ofisi var. Makedonya ve Güney Afrika’da birer şube, Endenozya ve Filipinler’de ise ofisleri var. ASELSAN’ın yurtiçin de ise 14 şirketi var. Bunların büyük çoğunluğuna %50 ve üstü ortak, bir kaç tanesinde ise küçük pay sahibi.

ASELSAN’da toplam çalışan sayısı 7.610. Çalışanların %3’ü doktara, %27’si yüksek lisans, %39’u lisans ve %31’i ise diğerleri. Yani, burada çalışanların büyük bir bölümü üniversite mezunu ve geri kalanlanlar ise teknik elemanlar. ASELSAN, 2020 dokuz aylık finansal göstergeler bölümünde personel sayısının (ortalama) 8.642 veriyor.

 

Aselsan’ın Yurtdışı Şirketleri, Ortakları, Şube ve Ofisleri

Yurt dışı İştirakleri

Pay Tutarı

ASELSAN’ın Payı (%)

ASELSAN Bakü Şirketi

1.601.978 Azerbaycan Mantı

100

ASELSAN Malaysia Sdn. Bhd.

100 Malezya Ringiti

100.00

SADEC LLC.

11.250.000 S. Arabistan Riyali

50.00

ASELSAN Middle East PSC.

1.225.000 Ürdün Dinari

49.00

IGG ASELSAN Integrated Systems LLC

9.800.000 BAE Dirhemi

49.00

Kazakhstan ASALSAN Engineering LLP.

3.464.300.000 Kazakistan Tengesi

49

BARQ QSTP LLC.

480.000 katar Riyali

48

Kaynak: ASELSAN 2019 Faaliyet Raporu, sf. 6-7[25]

Yurt içi tedarikçi firma saysı 3.100. Ve İstanbul’da BİST’e de kotadır. ASELSAN, toplam satışlarının %62’sini TSK’e yapıyor. ASELSAN tekelinin %74,20’si TSKGV (Türk silahlı Kuvetlerini Güçlendirme Vakfı)’na ait. Geri kalanı ise halka açık ve borsada işlem görüyor. Ar-Ge harcamaları ise 419 milyon dolar.[26]

ASELSAN, dünyanın ilk 100 silah üreticisi şirket sıralamasında 2020 yılında 2 milyar 290 milyon ABD doları ile 48. sırada yer aldı.[27] Aynı şirket 2016 yılında 93. sıradaydı.

TUSAŞ (Türk havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş.)

Tusaş, ya da TAI (Türkish Aerospace Industries INC.) , Defense News sıralamasının 53. sırasında yer alıyor. 2019 yılında 69. sıradaydı. 2020 yılı için  toplam geliri 2,266.76 milyon ABD doları.

Tusaş’ın %54’ü TSKGV’nın, %45,45’i Savunma Sanayi Başkanlığı’na (SSB) ve %0,06’sıda Türk Hava kurumu’na ait.[28] Tusaş’a bağlı bir çok şirket mevcut ve daha çok motor geliştirme üzerine faaliyet südrülüyor. Tusaş’ın AIRBUS’ta %5,6 gibi küçük bir hissesi de var. 2019 yılı itibariyle 8.993 çalışanı var.[29] Kendi resmi sitesinde çalışan sayısı yer almadığı gibi faaliyet raporu da yok.

BMC Otomotiv Sanayi ve Ticaret A.Ş.

Adı geçen  silah tekeli, Defense News 100’ün 89’uncu sırasında yer alıyor. Bir önceki yıla 85. Sıradaymış. 2020 yılı toplam ciroso 676.59 milyon ABD dolar. 2718 çalışanı var.[30]  Şirket kendi resmi sitesinde, 80’i aşkın ülkeye ihracat yaptığı eklenmiş. Tekelin %50.1’i özel %49,9’u ise yabancı ortak, yani Katar’a ait.

Roketsan A.Ş.

TSKGV ait olan Roketsan silah tekeli, Defense News 100’ün 91. sırasında yer alıyor. Toplam cirosu (2020) 515.18 milyon ABD dolar. Roketsan’ın %84.83 hissesi TSKGV ait. Geri kalanı ise halka açık ve BİST’de işlem görüyor.

STM Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret A.Ş.

STM, Defense News’in 92. sırasında. Aynı yıl için toplam cirosu 503.73 milyon dolar.

FNSS Savunma Sistemleri A.Ş

FNSS, ilk 100 silah şirketi sıralamasında 98. sırada yer alıyor. Toplam cirosu (2020) 374.94 milyon dolar. İSO 500’de yer alan bilgiye göre şirketin %51 Nurol Holding’e aitl ve %49 ise Birleşik Arap Emirlikleri  BAE System’e  ait. Çalışan sayısı ise 999.[31]

 Havelsan A.Ş. (Hava Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.)

Havelsan 99. Sırada yer alıyor ve toplam cirosu 342.27 milyon dolar. Toplam çalışan sayısı 1.832.[32] ve %100 hissesi TSKGV ait.

Türk devleti, savaş sanayisinin geliştirmeye özel bir önem ve ağırlık verdi. Ve Türkiye’nin en büyük silah tekelleri TSKGV’e ve Savunma Sanayi Başkanlığına aittir. Öne çıkan silah tekellerinden BMC ve FNSS ise yabancı ortaklı özel tekellerindir. Türkiye’nin en büyük uluslararası tekeli olan OYAK’ında TSK mensuplarının yardımlaşma ve emeklilik fonu olarak kurulduğu hesaplanırsa, Türk ordusunun sermaye ile doğrudan ilişkisinin ötesinde sermaye sahibi olduğu net olarak görülür.

Türk devletinin emperyalist yüzü görülmeden, emperyalist saldırganlığı ve yayılmacılığı teşhir edilmeden, işçi sınıfının devrimci mücadele taktikleri doğru olarak belirlenemez.20.11.2020


[1] Sabah Gazetesi, 17.11.2020

[2] www. american.edu.

[3] www.thenation.com/the-us-has-mlitariy-bases/24.01.2018www.justiceonow.de/2017-10-27

 

[4] Bkz. Yusuf Köse, “Alt” “Üst” Emperyalizm Tartışmaları Bağlamında Emperyalist Türkiye. www.kaypakkayahaber.com/alt-ust-emperyalizm-tartısmaları ...10 Ağustos 2020

[5] Mafi Eğilmez, Kendime yazılar. www.mafiegilmez.com.2020/01/turkiye-ekonomisinin-son-17-yılı

 

[6] www.stratejikortak.com/2018/09/yurtdisi-turk-askerş-üsleri

[7] www.tsk.tr/BarisiDestekleme.

[8] Bkz.  www.bbc.com./turkce/haberler/06.10.2017.

[9] www.evrensel.net/turkiiye-sudana-ne-kadar-yatirim-yapti/17Nisan2019

[10] TİKA, SCBB’nni dağılmasının arkasından 25 Aralık 1991 yılında kurulmuştur. 5 kıtada 150’ye yakın ülkede şube yada ilşkisi var. Bkz. www.tika.gov.tr/hakkimizda. Türkiye’nin kalkınma adı altındaçeşitli ülkelere yaptığı yardım tutarı 8 milyar 120 milyon (2017) ABD doları. Bu rakam 2002 yılında 85 milyon dolardı. Bu Türk burjuvazisinin emperyalist yayılmacı yüzünün bir başka yanıdır.

[11] Bkz. 18.11.2020 Günlük Gazeteler ve www.dw.com.tr/tbmmde-azerbaycan-tezkeresi-kabul-edildi/

[12] www.emlakkulis.com/kuzey-irak-turk-isaat-firmalari

[13] www.dw.com./tr/erdogan-türk-askeri-libyaya-intikal-etti./06.01.2020.

[14] Cenk Özgen, Türkiye’nin Deniz aşırı Askeri Üs Kurma Girşimleri, Güvenlik Bilimleri dergisi, Kasım 2019, C.8, sy. 2, sf. 394, www.dergipark.org.tr.

[15] TBMM’de kabul edilen Azerbaycan’a asker gönderme tezkersindeki gerekçe şöyle:

Bkz. TBMM Azerbaycan’ Asker Gönderme  Tezkeresi, ve www.dw.com.tr/tbmmde-azerbaycan-tezkeresi-kabul-edildi/ 17.11.2020

[16] TC Dışişleri bakanlığı 2016

[17] www.globalfirepower.com ayrıca bkz. A. Haşim Köse, Güçlü Türkiye: Quo vadismus?, 20.08.2020 Gazete Duvar.

[18] www.invest.gov.tr/defense-aerospace-industry.pdf, sf.7.

[19] Wwww.sipri.com.2019. bkz. www.paraanaliz.com/2019/g1üncel/silah-ihracatimiz-%170-artti.

[20] Defense News Top 100, 2020, www.people.defensenews.com/top-100

[21]Ferhat Gurini, www.carnegieendowment.org/09.10.2020

[22] www.invest.gov.tr/ Ocak 2018.

[23] www.invest.gov.tr/ sf. 24, Ocak 2018.

[24] Aselsan, ilk 100 silah şirketi içinde 48. sırada.

[25] www.aselsan.com.tr/2019_Faaliyet_Raporu_pdf

[26] Makale içinde geçen “dolar” ABD dolarıdır.

[27] www.people.defensenews.com/top-100/

[28] www.tusas.com/kurumsal/hakkımızda.

[29] www.fortuneturkey.com/fortune500.

[30] www.iso500.org.tr/2019/BMC-Otomotiv-

[31] www.nurol.com.tr/faaliyet-raporu-2019.

[32][32] www.iso500.org.tr/2019

 

 

 

2218

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Sayfalar