Cumartesi Nisan 20, 2024

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 



İzmir'e bayılıyordu. Müthiş bir yerdi İzmir. Kordonun büyüsüne kaptırmıştı kendini. Kordon, sığınılacak bir limandı onun için. Sahilde, çimenlere uzanıyor, saatlerce öylece kalakalıyor, gelip geçenleri seyre dalıyordu. En çok da gözünün önünde uzun kuyruklar oluşturan Alman Konsolosluğunu gözlemliyordu. ''Umut Yolcularını'' izlemek keyif verici bir şeydi. Hele Vize alabilmeyi başaran birinin sevinci onu da müthiş heyecanlandırıyordu. 



Yattığı yerden kalktı. Yürümekte zorlanıyordu. Ayakları uyuşmuş bir haldeydi. Az ötesinde, oltasına kocaman iri bir balık takılmış olabilecek biri, heyecanla yardım istiyordu. Koştu hemencecik yardımına. «Aman yavaşça çekin beyefendi» diyordu, sesin sahibi. «Yoksa kopabilir misina» Sesin sahibinin bir genç kız olması heyecanlandırmıştı onu. Kısa bir uğraştan sonra, balık yakalanmıştı, hem de misinaya zarar vermeden. Balık gerçekten iri sayılırdı. Herkesin bakışları balık üzerinde yoğunlaşmıştı. ‘’Teşekkürler’’ dedi genç kız. ‘’Siz olmasaydınız, çekemezdim doğrusu tek başıma. 

‘’Bir şey değil’’ dedi genç adam. ‘’ Hem lafı mı olur. Çorbanızda azıcık tuzumun olması, mutlu kılar beni’’ 



Genç kız yerde yaramaz bir çocuk gibi debelenmekte olan balığı aldı, attı sepetine. Üzerini bir güzel örttü. Genç adamın yanından uzaklaşmadığını fark ettiğinde, 

‘’Siz de bir ucundan tutmak ister misiniz?’’ diye sordu, oltayı uzatırken... İstemsiz aldı genç adam. 

‘’Balık tutmayı çok severim, ama hiç şansım yok ki’’ diye sitem etti genç adam adeta. 

‘’Kendinize haksızlık etmeyiniz’’ diye karşı çıktı genç kız. ‘’Karamsarlığı bırakın artık... Umudunuzu da yitirmeyin... Her karanlığın sonunda bir ışık olduğunu unutmayın sakın.’’ 



Başını yerden usulca kaldırarak sevgiyle baktı genç kıza. ‘’ 

İyimser bir gül olmalı bu’’ diye geçirdi içinden. Ardından, ‘’Uzun süredir işsizim’’ dedi. ‘’Sıkıntı ve çaresizliktendir buralara gelişim.’’ 



‘’Çaresizliği çok iyi bilirim’’ dedi genç kız. ‘’Ben iki yıldır gelirim buralara... Sizi de epeydir görüyorum buralarda... Kendiniz ile kavga etmenize bile tanık oluyorum.’’ Gülümsedi. 

‘’İsminiz nedir kuzum?’’ diye sordu aniden. 

‘’Fırat, ya sizin?’’ 

‘’Melisa benim adım’’ elini uzatırken Fırat'a, 

‘’Ellerim balık kokar, üstelik pulcuklar ellerinize yapışabilir’’ diye takılmayı da ihmal ermemişti bu arada. Birbirleri ile tokalaştılar. 

Dalmıştı Fırat. Yaşadıkları yalan geliyordu kendine. ''Hey Fırat görmüyor musun?'' Melisanın bağırtısıyla sıyrılıp geldi kendine. Boş boş baktı Melisaya. 

‘’Fırat baksana, suya gömülüyor mantar.’’ 



Usulca çekmeye başladı misinayı Fırat. Ağırlaşmıştı misinanın ucu. Yediği yemden kurtulmaya çalışan balık görünürdeydi. Sevinmişti. 

‘’Şansın dönmeye başladı bak’’ diyordu Melisa gülümseyerek... 

‘’ Sizin sayenizde... Siz şans getirdiniz bana.’’ 



Uzun uzun çaldı cebi Melisa’nın. Kulağına götürüp, ’’Alo’’ dedi. Sessizce dinledikten sonra, ‘’Tamam, olur gelirim.’’diye ekledi. Kısa sürmüştü konuşması. Fırat’a seslenerek, ''Gitmeliyim''dedi. 

Giderken son bir kez baktı Fırat'a ve ''Oltam sen de kalsın.’’ dedi tatlı bir gülümseme ile. 



Fırat çaresizce kabullenmişti Melisanın gidişini. Fırat, doğacak olan her günün sabahını sabırsızlıkla bekler olmuştu. Akşamdan sabaha yemesi için bir şeyler hazırlıyor, erkenden kalkıyor, koyuluyordu yola. Kordona varınca, balık tutmak için ilk hazırlığını yapıyordu önce ve ardından «rastgele» deyip atıyordu misinasını suya... Bir yandan da Melisa'yı düşünüyordu; çıkagelir diye. Ama bir türlü çıkıp gelmiyordu Melisa. ‘’Yarına gelir. İşi çıkmıştır belki.’’ deyip teselli ediyordu kendini. 



Birçok yarınlar gelip geçiyor, fakat Melisa gelmiyordu bir türlü. Umudu her geçen günün ardından biraz daha kırılır olmuştu Fırat'ın. Gitgide alışıyordu yokluğuna Melisa’nın. Bir gün nasılsa gelecek umudu onu yaşama bağlıyordu. 

Erkenden Kordona gelip hazırlığını yapmıştı... İğneye yemi takıp, uzaklara fırlattı misinayı. Daha uzaklara atmak istiyordu. Her uzağa atışından sonra çekiyordu misinayı kendine doğru. Uzakları yakınlaştırmak, Melisa’nın gelişini hızlandırmak istiyordu misinayla. Beklemeye koyuldu. Misinayı işaret parmağına hafifçe dolamıştı. Arada sırada yemi yoklayan balıkların vuruşlarını hissetmiyor değildi. Mantarın suya gömüldüğünü fark ettiğinde, usulca çekmeye başladı misinayı kendine doğru. Su berraktı, dibi gözüküyordu. Misina boşaldı birden. Kaçmıştı balık. Üzülmedi balığın kaçışına. Sevinmişti hatta. Zaten canı balık tutmak istemiyordu. Onu her sabah buralara getiren, Melisa'yı görebilme ihtimaliydi. Melisa geldiğinde burada olmak istiyordu. 



Birkaç balığın, yeme hücum ettiğini gördü. Balıklar küçük ısırıklar atıyordu yeme. Birden kendini yemin yerine koymaya başladı. Balık da Melisa idi. Isırıkları, bir buse, bir sevgi, bir aşk oyunu olarak görüyordu... Sevgi arar gibiydi. Her şeyin açlığını çekiyordu. Melisa’nın ufak ısırıklar atarak kendisini bitirmesini istemiyordu... Susamıştı sevgiye... İstiyordu ki Melisa onu bir ısırışta, bir defa da bitirsin... Bunları düşünürken daldı... Balık yemi küçük ısırıklarla tüketip bitirdikten sonra, hızla uzaklaşıp kaçtı oradan... 



Fırat tükendiğini hissetmeye başladı. Kendisini bir başına bırakıp kaçan balığın ardından bakakaldı. 
 

110938

Son Haberler

BALIK VE MELISA

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar