Cumartesi Nisan 20, 2024

Bir kadın Partizan’ın kaleminden: RAKKA’dan notlar...

Bu defteri elime tam 1 Temmuz günü aldım. Rakka hamlesi başlamadan önce Mehmet yoldaşla bir sohbet vesilesiyle yazıyorum yazacaklarımı.

Enternasyonal taburun Rakka Günlükleri diye bir proje oluşmuştu kafamızda. Rojava’nın en zorlu, en güzel, en anlamlı zamanlarını yaşayan birçok yoldaşımız var. Ancak ne yazık ki yazmıyorlar, yazmıyoruz. Taburda hemen hemen tüm yoldaşlarımız Sur Günlüklerini okumuş, herkes çok etkilenmişti. Sur’daki arkadaşlar da bizim gibi olsalardı,  o tarihe not düşen direnişi bilmeyecektik. Genelde insanlar içinde olduğu durumu çok idrak edemezler. Durup dışardan bakmak ya da üzerinden çok zaman geçmesini beklemek gerekir. Burada önemli olan bulunduğun durumu anlamak, anlamlandırmak ve anlatmak gerektiğini kavramaktır.

Taburumuz, Rakka hamlesinin Tabka kısmı dışında tüm sürecine dahil oldu. Şimdi Rakka şehir merkezinin tamamının özgürleştirilmesi aşamasındayız. Rakka’ya dair bir sınır tartışması asla yürütmeyeceğim. Rakka, Rojava sınırlarına dahil değil gibi tartışmalar. Çünkü faşizmle mücadele asla sınır tanımaz.

Ben tabura hamlede bir yoldaşımız yaralandıktan sonra geldim.

Taburda 3 saldırı kolu hazırladık. Kollar 5 ile 8 kişi arasında ihtiyaca göre değişkenlik gösteriyor. Her saldırı kolunda bir BKC’ci, bir RPG’ci bulunuyor. Kolları (grupları) hazırladık. Kol komutanları Bilhak, Cudi yoldaş ve bendim. Hamle koordinesinden arkadaşlar, ilk etapta sadece bir kol istedi. Tabii durum böyle olunca kol komutanları arasında hummalı tartışmalar başladı. Bazen bu tartışmaların askeri hiçbir yanı olmuyor. Çünkü zaten tüm gruplar operasyonlar için hazır durumda. Geriye birbirimizi ikna etme çabaları kalıyor ki bu çabalar bir çatışmadan daha zor ve taktik yetenek istiyor. Bilhak Yoldaşla görevlerimiz dışında da çok yakın dost olduğumuz için daha zor. Çünkü onda müthiş bir anaçlık, koruma duygusu hakim. Onunla ne zaman bu şekilde karşı karşıya geldiysek, her zaman o baskın çıktı. Bu seferde ilk operasyon grubu onlar oldu. Onların grubu gittikleri ilk gün çatışmaya girdi. Yaklaşık 1 km ilerleme olacaktı. Haritadan operasyona gidecekleri alana baktık, çok büyük bir alandı. Baktım sonra operasyonları koordine eden arkadaşa, “Heval emin misin, 1 gecelik operasyon için uzun bir mesafe” dedim. Heval, “Tamam o zaman siz 500 metre ilerleyin” dedi.

Biz de gülmeye başladık. Pazarlık mı yapmalıydık. Ne 500’ü ne 1 km’si arkadaşlar o gün 100 metre bile ilerleyemedi arkadaşlar. Bizim yoldaşların bölgesinde çıktı çatışma. Diğer grupların bölgeleri sakindi. 

Saldırı grupları her 50 metre ya da 100 metrede bir arkadan gelen savunma grubuna tuttukları noktaları devrettikten sonra ilerlemeye devam ediyor. Yani saldırı kolu, savunmasını ala ala ilerliyor. Bilhak yoldaşlar geçici olarak tuttukları noktada çembere girmiş, saatlerce çatışma sürmüştü. Koordine, arkadaşların noktadan çıkmasını istemiş, yoldaşlar mümkün olmadığını söylemişlerdi. Bu çatışmada 1 YPJ’li arkadaş şehit düştü.

Çatışma sırasında Devrim yoldaş, Çiyager yoldaşı mermilerden korumak için üzerine atlamış, bu sırada Çiyager arkadaşın ayağı ezilmişti. Kendi söylemiyle “Devrim gazisi” olmuştu. Yürümekte zorlanan Çiyager yoldaş çatışmadan sonraki gün bizim yanımıza geldi, onu benim koluma dahil ettik. Düşman çemberi içinde kalan saldırı kolumuz uçakların vurmasının ardından etraf toz dumanken hızlıca geri çekilmişlerdi.

Büyük hayallerle ön cepheye giden Çiyager Yoldaş, girdiği ilk çatışmadaki talihsizliğin ardından geri dönmüş, esprilerin bir numaralı ismi olmuştu. Çetenin yapamadığını Devrim yoldaş yapmış, Çiyager yoldaş, bir süre Devrim gazisi olarak ismi çağrılmıştı.

Ben de şakayla “Devrim yoldaş bu yaptığıyla şehit düşseydi kahraman olacaktı, yoldaşa birşey olmadı diye günah keçisi yaptık” dedim.

İkinci saldırı kolu bizim kolumuzdu. Çiyager yoldaşa eğer 4-5 gün içerisinde iyileşmezse onu geride bırakacağımı söyledim.

“Ya yoldaş kesin iyileşirim. Eğer iyileşmezsem bizim koldaki bütün arkadaşları yaralarım bensiz hiçbir yere gidemezsiniz. Yattığınız yere mayın koyarım, ne bileyim yemeğinize zehir koyarım ben olmadan gidemezsiniz” diyordu. O gün hastaneye gönderdik, doktor 3 hafta sürer iyileşmesi dedi. Taburumuzun moral kaynağı kadın yoldaşların gözdesi, yaşı oldukça genç yoldaşımızı karargaha uğurladık.

3 Temmuz; grubumuz Rakka şehir merkezine girebildi sonunda. Panzerlerle giriş çıkışların sağlandığı şehir merkezine biz de panzerle girdik. Akşam üzeri geldik noktamıza. Mevzi yapmadık bugün. En azından olası sızma ihtimaline karşılık noktanın yakın yerlerine ses çıkartacak malzemeler koyduk. Bir yere boş pet şişeleri, bir yere cam kırıkları koyduk. Bizi en çok zorlayan havanın sıcak olması. Gece herkes çatıda yatamaz. Çatıda sadece mevzilenecek arkadaşlar yatabildi. Diğer yoldaşlar aşağıda mevzilenecekleri için evin içerisinde yatmak zorunda kaldılar. Sıcaktan uyuyamadılar tabii, bir çözüm bulmalıyız.

Çeteler son dönemlerde uçurdukları küçük keşik uçaklarına (drone) bomba yerleştirerek noktalara bomba bırakıyor. Çok başarılı sayılmaz. Ama psikolojik olarak etkisi olduğunu söylemeliyim. Çatıda 5, içeride 3 kişi uyuyoruz. Olası bir saldırıda herkesin aynı yerde olmaması önemli, ayrıca çatının duvarları priketten yapılmış, çok rahat mermi geçirebilir.

Akşam karanlık olduktan sonra ışık yakma yasağı getirdik. Bugünlerde ay ışığı var, etraf gündüz gibi aydınlık, bu durum nöbetlerde oldukça kolaylaştırıcı.

Koalisyon uçakları da oldukça yoğun vuruyor. Operasyonlar gece oluyor. Rojava savaşında bir dönem gece operasyonları yapılmıyordu, mayın ihtimaline karşılık ama artık bütün operasyonlar gece yapılıyor. Çünkü gündüz çeteler suikast kullanıyor. Noktaya geldiğimizin ertesi günü akşam karanlık çöktüğünde mevzi çalışmasına başladık. Öncelikle mevzi için çok sayıda yastık kılıfı bulduk. Toprağı da çetelerin öncesinde hemen hemen tüm sokaklara yaptığı hendeklerden çıkan toprağı kulladık. Her şeyin ikili yönü var, bunu savaşta daha fazla görebiliyorum. Bir şey senin aleyhinde iken nasıl lehine dönüşebiliyor ya da tam tersi olabiliyor. Çetelerin bize karşı yaptığı hendekleri bugün biz onlara karşı kullanıyoruz. Bazen en avantajlı, en güvenilir dediğimiz mevziler kullanılamaz hale gelebiliyor. Ya da öncesinde hiç düşünmediğin bir alan çatışma sırasında bir kale gibi olabiliyor.

Suikasta karşılık mevzilerimizi akşam yapıyoruz. Gündüz nöbetlerini de çatıda değil, ara katta tutuyoruz. Gündüz çatıya hemen hemen hiç çıkmıyoruz. Ayrıca çeteler gündüz yoğun biçimde havan atıyor. Henüz isabet ettiremediler, ama yaklaştılar. Havan tehlikesine karşı 2 katlı evleri nokta olarak tutmak daha faydalı.

Yalnızca gündüz için kullanacağımız bir jeneratör ayarladık. Sabah çalıştırıp akşam kapatıyoruz. Telsiz ve tabletleri şarj ediyoruz. Ayrıca -benim için en önemlisi- soğuk su ihtiyacımızı karşılıyoruz.

RPG’ci (Roketatarcı) İvan yoldaş, çatıda bir mevzi yaptı kendisine. Roketi yere uzanır pozisyonda atmak için duvarı çekiçle kırdı. Mevzi tamamlandıkdan sonra –bize göre Rojava’nın en iyi mevzisiydi- açtığı mevziden sadece diğer çatının üzerindeki su tankeri görülebiliyordu. Günlerce dilimizden kurtulamadı tabi.

Gece uzun süren nöbet saatlerinde en keyifli iş, cephedeki telsiz konuşmalarını dinlemek,  ardından sabah kahvaltıda bu konuşmaları yoldaşlara anlatıp gülmekti.

Bir heval, telsizle koordineden bir arkadaşa bağlanıyor.

-“Heval, şu noktaya öğleden beridir ulaşamıyoruz. Bir de sen bağlan.”

-“O noktanın 60 metre yanında bir nokta var. Nasıl ulaşamıyorsunuz. Bırakın telsizi, kapıdan çıkıp bağırın ulaşırsınız.”

Başka bir telsiz konuşması,

-“Heval şu nokta yerini bırakmış, geriye gelmiş.”

-“Ma heval çawa çebu (nasıl oldu), o tarafta bırak çeteyi bir tavuk bile yok.”

Grubumuzda anarşist ve sosyalistlerden 4 Enternasyonal, 4 de Türkiyeli devrimci varız. Şehre gelmeden önce grupları oluşturduktan sonra bir de baktım, birbirimizle anlaşacağımız biraz Türkçe, biraz Kürtçe, biraz da İngilizcemizle çok özgün bir grup olacağız Rakka’da demiştim.

10 Temmuz, bugün operasyona çıktık. Şehirde ilerlerken evler tek tek kontrol edilmiyor. Sokağı kontrol ediyorsun, sonra mevzileneceğin evi kontrol ediyorsun, bir süre kaldıktan sonra bu şekilde ilerlemeye devam ediyorsun. Çünkü çeteler yoğun biçimde mayınlama yaptıkları için hele bir de gece karanlığında tek tek evlere girmek büyük risk. Bizim çıktığımız operasyon, kurtarılmış ama kontrol edilmemiş sanayi bölgesini temizlemekti. Arkadaşlar çok yoğun mayın olduğu bilgisini verdiler. Onun için kapısı kilitli olan evlere girmemeye çalıştık. Şüpheli bir yere fitilli bomba attık. (Mayın varsa mayını patlatsın diye atıyoruz). İçerde mayın varmış, mayın patladı.

Bir tünel bulduk, tünelin nereye çıktığına dair bir fikrimiz yok. Normalde arkadaşlar tünel bulduklarında içerisinde büyük tekerlekler yakıyor. Biz de tünelin içinde çete olma ihtimaline karşılık bomba attık. Tüneller bulunduktan sonra genelde iş makinaları gelip toprakla kapatıyorlar. Çünkü çeteler saldırılarını daha çok tünelleri kullanarak yapıyor.

Girdiğimiz birçok evde evler yanmış durumdaydı. Çeteler uçaklar kendilerini görmesin diye, evlerin içinde lastikler yakıyor. Kara bir duman bir süre gökyüzünü kaplıyor, bu arada çeteler rahatlıkla hareket edebiliyor.

Operasyon sırasında bomba yüklü bir araba bulduk. Çete bırakıp kaçmış. Sabotajcıları çağırdık, geldiler aracı imha ettiler.

12 Temmuz, bugün de operasyona çıktık, ama kayda değer bir şey çıkmadı. 

39706

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Sayfalar