Perşembe Nisan 25, 2024

Bir Varmış Bir Yokmuş

Masal gibi başlayan destan gibi biten hikâyelerden ne kaldı zaman içinde bize. Zebur, Tevrat, İncil ve Kuran. Homer İzmir de okuyor dizelerini amfiden. Aşil topuğundan vurulmasa ne olurdu? Helen Afrika Coğrafyasında yavuklusuyla yan yana yatsa da Truva’dan dehşet bir ceng kaldı bize. Tanrılar ve Tanrıçalar sevişiyor ırmak kenarlarında, Titanlar ne tarafa yana. Brahma Hintli dizimin kenarında günah çıkarsa, Çinli savaş ağalarının günahını hangi surları aşamaz? Yaşıyoruz işte Hallaç dan beri derimiz yüzüle yüzüle, destan ve hikayelerle uyutula uyutula. Munzer ve on binlerce köylü başı Almanya da kazıklara dikile, sefasını Martin süre! Bedrettin asılı kalsın çarşının tam orta yerinde. Aristo prenslere ders verirken çığnadığım üzüm tanelerinden kanımı içe dura! Ne yapsın o felsefe o çağda da sırtımdan yüksele! Masallar ve destanlar diyarından gelen umut(suzluk) Süpermen’in pelerininde Hollywood semalarında çelebi gibi süzüle! Kafamdaki düşümdeki, rüyamdaki ilkelerim ve kurgularımla yaşıyordum. Ne güzel Anadolu da her adımda düldülün ayak izleri var! Ali’nin haberi yok! Düldülün haberi yok! Ne güzel Sarı Irmakta çimdiğim günler! Düştüğüm yollar. Ne güzel Felsefimi gökyüzünden yeryüzüne indirmeyen sınıflara. Ne de olsa beterin beteri var! Herkes payına razıysa çırpın sanda yırtınsan da boşuna!

Aptallık ahmaklık değil benimkisi yaşamdan anladığım buysa maraba olurum ağanın ayağına. Ücret ve fazla çalışma değil derdim. Sınıfldaşlarımın Yaratıp kurduğu şeyleri kaybetmedim sadece yıkıntı altında! Burjuva’nın da adaleti kalmadı çağımda. Destanlarda ve hikâyeler de aranıp yalanıp durmam, Ömer’in Adaletini sakalımın akında buluna diye! Dünya benim için benim dışımda senin içinde! Felsefem Marx’la süzüldü. Masallardan hikâyelerden kırkların ceminden Marx’a garabet bir şey kaldı. Acılar ve çığlıkların sebebi bu. Ben düşlerden dünyaya giden bir yoldan çıkamadım. Dünyadan düşe giden yolu bulamadım. Yaşamım için önce düşlerimden hikâyelerimden kurguladığım ilkeleri koydum önüme. İnce Memed dağ başında sansın kendini raflarda tozlana dura. Kör Abdiler kına yakıyor kıçına. Daha kendi günlük hayatımızı disiplin altına sokamazken dünya ya yeni düzen kimler getire! Uzun zamanlara gidecek yollara azıksız çıkana kimler güvene! İpini tuta! Sırtını dayaya! Bir Viking gibi düşse yola azığında kurutulmuş balık yoksa yem olur canlı balığa! Okumasa da duymasa da deneyimcidir ruhum. Görmeden dereyi, sıvamam paçayı! Aklın varsa sende ıslana durma!

Bir varmış bir yokmuş deneyimim. Düşlerim başka dünya başka! Uçurumu kim giderecek bilmiyorum? Yol göster on iki havarilerim, On iki imamım! Tarihten kalan umutlarım! Başka bir düş bilmiyorum. Cami duvarına yaslanmam, çarmıha gerileni boynuma asmam eski düşlerden başka tutunacak dalim yok sanmamdan.

İlkelerimden taviz vermem! Vermem! Vermem! Yobaz kim diye sorsa bebekler gözbebekleriyle! Cevap ağlayışlarında! İlkeler konusunda Engels ne demişti Duhring’e hatırlayan var mı ola?

“Demek ki ona göre önemli olan şey ilkelerdir, doğaya ve insan dünyasına uygulanması, dolayısıyla doğa ve insanın uyması gereken, dış dünyadan değil, düşünceden türeyen kesin ilkeler. Ama düşünce, bu ilkeleri nereden alır? Kendinden mi? Hayır, çünkü bay Dühring kendisi söyler: Arı düşünce alanı mantıksal şemalar ve matematik yapılarla sı- nırlanır (bu son olumlama, ayrıca, ilerde göreceğimiz gibi, yanlıştır da). Mantıksal şemalar, yalnızca düşünce biçimleri ile ilgilidir; oysa burada sözkonusu olan yalnızca Varlık, yalnızca dış dünya biçimleridir ve düşünce, bu biçimleri hiçbir zaman kendinden değil, ama tastamam ancak dış dünyadan çıkartıp türetebilir. Ama böylece, tüm ilişki tersine döner: İlkeler, araştırmanın çıkış noktası değil, sonucudur; doğaya ve insanların tarihine uygulanmazlar, bunlardan soyutlanırlar; doğa ve insan dünyası ilkelere uymaz,ilkeler ancak doğa ve tarihe uydukları ölçüde doğrudur. Sorunun tek materyalist anlayışı budur ve bay Dühring’in bunun karşı- sına çıkardığı anlayış, idealisttir. Bu anlayış sorunu tamamen başaşağı koyar ve gerçek dünyayı fikirden, şemalardan, dünyadan önce nerede olduğu bilinmeyen ve düşünülemeyecek bir zamandan beri varolan plan ya da kategorilerden hareket ederek kurar – tıpkı ... bir Hegel gibi.”(Anti Duhring,sayfa34-35)

Düşlerde kurulan metafizik-mekanik marksizmin kafasını duvarlara çalmasının İşte sebebi tam da burada! Düşten dünya ya kurulan gökkuşağı yolu neresini yırta dura ezilen sınıflara umut olamamakta!

Biz Maoistleri de aynı düşsel beyniyle kavramaktan uzakta. O düşten dünyaya yollar çize biz dünyadan düşünceye! O zaman biz neden bu fantastik dünyadan farklı bir yol çizemiyoruz? Bir adım ilerde olmak sadece hedefe giden yolda bir adım önde olmak demektir. Başka bir anlamı yoktur. DÜNYADAN DÜŞÜNCEYE YANSITILAN SOMUT DURUMU TEKRAR DÜŞÜNCEDEN DÜNYAYA UYGULAMA SÜRECİNDE TÖKEZLİYOR OLMAMIZDANDIR. Duhring vari materyalizmle kardeşliğimiz buradadır.

Bu İbo’suz ulusal sorun tartışanlar, parti, ordu, sınıflar arası bağı koparan katagorizasyon marksistler, şeyler arası ilişkileri önemsiz gördüklerinden, şeylerin kendileri ile meşgul olduklarından, aynı şeyden bizimde sorumlu olmamızdan sesimizi güçlü çıkaramıyoruz Tencere dibin kara senin ki benden kara! . Hâlbuki akşama kadar da “Gerçekler Devrimcidir!” diye çığırıyoruz! Sanki kulağına küpe olsun sürecini yaşadık son elli yılda.

Düşsel ilkelerimle mutluysam, mutluysan? Yaşam akıp gidiyor ve yetişemiyorsak? Diyalektiğe hep birlikte sövelim!

Kahrolsun Hareket!

Bir varmış bir yokmuş…

Uyusunda büyüsün nenniiii…

Tıpış tıpış yürüsün nenniii…

Yürütebilen varsa?

50821

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Sayfalar