Cuma Mart 29, 2024

Bizim Ulaş'lar...Şemdin Şimşir

"Bir acının izini sürdüm durmadan/ Aydınlık bir gelecek adına./ Geçmişte kalanı kitaplardan aldım/ Yaşadığımı koydum üstüne / Hayatı bir yoğun acıda kavradım..."

Bizimkileri anlatmak zordur, bizim Ulaş'ları, çünkü bizimkiler inançları uğruna ölümün eşiğinde bükülmeden duranlardır. Spartaküs, Marks, Engelslerle başlayan bizimkiler. İlk onlar direnç ve bilimle donatılar kavgayı, tarihin yasalarını, geleceğin yönünü yine onlar, yani bizimkiler çizdiler.

Bizimkiler, burjuvaziyi ilk kez iktidarda deviren, proletaryayı ilk kez muzaffer kılan Paris Komünar'larıydı. Bugünün Komünar'ları olan bizim Ulaş'lar...

Bizim Ulaş'lardı umudu yeniden yeşertmek üzere, tarihi bir kez daha ama bu kez yenilmemecesine yazmak üzere kavgaya atılmanın zamanıdır diyen. Sosyalizmin yenilgi ve zafer dolu tarihini yolumuza ışık ederek yürüyoruz. Geçmiş yenilgi ve zaferlerimizden çıkardığımız derslerle zaferimizin güvencesi olan yönelimleriyle adım atıyoruz.

Bizim Ulaş'lardı, bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi açan. Ülkemizin sınıflar mücadelesinde Marksizm adına çöreklenmiş altmış yıllık reformist, revizyonizme dur deyip halklarımızın kurtuluş yolunu ortaya koyan öncülerimiz, Mahir'ler, Deniz'ler, İbo'lar ve Ulaştı sarılıp mavzere çarpışanlarımız. Ulaş'ça düştüğünde Arnavutköy'de. Binlerce fırtına yaratarak, isim oldu çocuklarımıza, inancımıza istim, canımıza can oldu.

Ve iz düşümünün, toprağa düşen filizin tohumları boy verdiğinde, barikatlarda, sokak çatışmalarında, Gezi ayaklanmasında günümüzün Dehak'larına karşı Kobanê'ye, Rojava'da boy veren filizler, aynı ruh, aynı coşkuyla, kararlıkla yine Ulaş'larımız sahnedeydi.

Çünkü onlar unutulmaya çalışılan, hüküm kurmuş, tortulaşmış solculuğun parçalanıp, yok edilmek, yok sayılan savaşkan sosyalizmin yeniden hatırlatanlarımızdı.

Orhan'la başlayan bir dönemin kapanması ve yeni bir dönemin başlamasının öncüleriydiler. Tıpkı önderlerimizin yetmiş bir çıkışı gibi. "Fedai bir kuşağa laik olma" şiarıyla fedaileşmek gerektiğini bilenlerimizdiler. Yanı başlarında süren mücadele ve yaşanan katliamları gözlerini kapayanlar, marksizm adına legalizmin, reformizm kulvarlarında boy gösterenler gibi bir devrimciliği, bir öncülüğü red edenlerimizdiler. Kürt özgürlükçülüğüyle ortaklaşarak Ortadoğu halklarıyla birlikte tarihinin tekerleğini terse çevirmek için fedai bir ruhla donanmak gerekliliğinin bilincinde olanlarımız. 
"Her ölüm erken ölüm değildir, devrimci adımların öncüsüdür" belirlemesiyle iyi biliyorlardı. Yetmiş bir çıkışı ve ardından yaşanan tıkanıklıklar ve yaşanan yenilgilerden dersler çıkarıp tıpkı Mahir'ler, Deniz'ler, İbo'lar ve Ulaş gibi şimdi kendi zamanlarında, Orhan ve Ulaş'larımız bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi açmanın öncüleri oldular.

Onlar değil miydi dokundukları her yerde iz bırakanlar. En zor amansız koşullarda bile yüzlerinde tebessümü eksik olmayan, kendi gitmedikleri hiçbir yere yoldaşlarını yollamayanlar.

Yeni yönelim ve bir devrin kapatılıp yeni bir devrin açılmasında başta kendileri yürümeyi ilke haline getirenlerdiler. Soluksuz, sınırsız bir devrimcilik ve yaşamın her anında ona kilitlenmek hem savaşçı, hem önder komutanlaşmayı başaranlardı. Onlar sadece kendi dar grupsal çıkarları ve hesapları peşinde değillerdi. Böyle olmadıklarını da yaşam ve pratikleriyle her defasında gösterdiler. Çünkü aslolan grupsal büyüme değildi, aslolan köhnemiş, çürümüş bu vahşi sistem karşısında ezilen, sömürülen, yok sayılan haklarımızın kurtuluşu ve onun mücadele bayrağının en yükseklere çıkmasıydı. Bunun içindir ki birleşik devrim bilincinin yaratılması ve savunulması konusunda en çok çaba sarf edenlerimiz oldular. Türkiye işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinin Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle bütünleşmesi olmadan başarının mümkün olmadığını kavrayan, kavratmak için emek sarf edenlerdi. Bunun içindir ki en amansız çatışmada; "Yaşasın Kürt ve Türk halklarının mücadele birliği" şiarını haykıranlardı. Gezi'den Kobanê'ye uzanan direniş çizgisinin öncü militan komutanıydılar.

İşte bu ruh ve perspektifiydi onları savaş alanlarında, cephelerden cepheye sürükleyen. Ortadoğu halkları ve Kürt halkıyla aynı yapı yerinde, aynı idealle bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm kavgasının ortak idealinin savaşçısı olmak. Çünkü tüm dünya ezilenlerinin Komünar ruhuyla devrim yolunun yoldaşları olarak bakanlarımızdı. Karanlığa boğulmaya çalışılan halklarımıza ışık, zulüm ve katliamla yok edilmek istenen, teslim alınmak istenen insanlığa umut olup kavgamız sürüyor mesajı olmaları bundandır.

Bugün onların ardından methiyeler dizmek değil, onlara layık olmak, onların mücadelesini zafere taşımak ancak onlar gibi olmayı bilince çıkarmakla onlara layık oluna bilinir. Çünkü kendisini her şeyiyle mücadeleye adayanlar iyi bir savaşçı, iyi bir komutan olmakla kalmazlar, halkların dilinde türküleşirler...

Çok iyi biliyoruz ki mücadele bedel istiyor, bugün içinden geçtiğimiz savaş koşularında kavga her zamankinden daha büyük bir inanç, kararlılık, fedakârlık ve cesaret gerektiriyor. Düşenlerimize layık olmak, onların yerini doldurmak için daha ileriye atılmamız gerekiyor. Gidenlerimize layık olmanın yolu Komünarlar ruhuyla, onların emekleriyle şekillenen özgürlük güçleriyle onları yaşatmak, geliştirmek ve zafere taşımak görevi bizleri bekliyor. 

Şemdin Şimşir  

42361

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar