Cuma Mayıs 17, 2024

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

 

Tarihte zorun ortaya çıkması, sınıfların ortaya çıkmasına koşuttur, ondan önce değil. Zor, toplumların sınıflara bölünmesini yaratmadı, sınıflara bölünmüş toplum, zoru, bir sınıfın bir başka sınıfı/sınıfları baskı altında tutmanın vazgeçilmez aracı haline getirdi. 

 

Ezen ve ezilen sınıflar arasındaki mücadele de zorun belirleyici rolü tartışılmayacak kadar açıktır. Tarihte ki, tüm ezen sınıflar, sistemlerini, yani iktidarlarını, ezilen sınıflar üzerinde baskı uyulayarak ayakta tutmuşlar ve sürdürmüşlerdir. 

 

Burjuvazi de, feodal aristokrasinin iktidarını yıkıp kendi iktidarını kurarken, zora baş vurmuştur. Zora baş vurmadan burjuvazi iktidar sahibi olamazdı. Aynı şekide, bugün de her yerde ve her zaman kapitalist sistemi sürdürmek için zora, yani şidete baş vurmaktadır. Söz konusu bu şiddetin boyutunu ise, ezen-ezilen sınıflar arasındaki çelişmenin keskinlik düzeyi düzeyi belirlemektedir.

 

Kapitalist sistemde, işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesi geliştikçe, burjuvazinin onlar üzerindeki zoru, yani baskı ve şiddeti de artmaktadır.

 

En “demokrat” burjuva cumhuriyetlerinden en zorba faşist devletlere kadar, bütün burjuva devletleri ezilen sınıflar üzerinde zor uygular ve ezilen sınıflara rağmen zorla ayakta durur. Zor olmadan, söylem yerindeyse, bir saniye bile ayakta duramazlar.

 

Gezi (Haziran Ayaklanması) ve Mısır’daki gelişmeler ve peşinden katliamların yaşanması, sınıflar arasındaki mücadelenin kaçınılmaz momentlerinin ortaya çıkışlarıdır. Sınıfların varlığı kaçınılmaz olarak şiddet doğurur. Çünkü, bir başka sınıfı ezen sınıf, o sınıfı kendi sınıf şiddetiyle ezer, baskı altında tutar.

 

Haziran Ayaklanması’nda, Türk egemen sınıfları, kendi iktidarlarını korumak için, ayaklanan kitleler üzerinde en ağır şiddetini uygulamıştır. Yani, “demokrat” görünümünü “zor”unu artırarak sürdürmüştür. Ama, “demokrasi”, “özgürlük”, “insan hakları” vb. gibi artık bayatlamış, ezilenler açısından, bu sözcüklerin hiç bir hükmünün olmadığı biline biline burjuvazinin ağızından tekrar tekrar yinelenmiştir.

 

Burjuvazi, kendi sömürü sistemini korumak adına, sokaklara çıkarak özgürlüğünü isteyen, baskılara isyan eden kitleler üzerinde açıktan bir şiddet uygulamıştır. Bunun karşısında ise, haklı taleplerle sokaklara dökülen kitlelerden ise “aman oyuna gelip polise el kaldırmayın” şeklinde istemlerden bulunulmuştur.

 

Oysa, sınıflı bir toplumda, sınıflar arasındaki mücadelede, zorun belirleyici bir rolü vardır. Burjuvazi zor uygulayarak iktidarda kaldığı gibi, zor uyguladığı sınıf tarafından karşı bir zor görmedikçe karşı-devrimci zor ortadan kalkmayacaktır. Bir başka söylemle, işçi sınıfı ve emekçilerin burjuvazinin karşı devrimci şiddetine karşı devrimci şiddetle karşılık vermediği sürece, insanlığı karanlığa mahkum eden ne kapitalist sistem yıkılabilecektir, ne de bunun yerine insanlığı aydınlığa götürecek olan sosyalist sistem, yani komünizm kurulabilecektir.

 

Kapitalist sisteme karşı ayaklanan ilerici ve devrimci kitle hareketlerinin (din eksenli kitle hareketleri, kapitalizmi dıştalar gibi gözükse de, kapitalizmin bir başka yüzü, bir başka idame biçimi olduğu açıktır) burjuvaziye kaşı şiddet uygulanmasını savunmak ve kitleleri bu doğrultuda eğitmek, yönlendirmek ve bilgilendirmek devrimci olmanın bir gereğidir. Çünkü, kitleler devrimci şiddeti kuşanmadan, kendine zor uygulayan, sömüren burjuvaziyi ve onun sistemini yıkamaz. 

 

Bu bağlamda, Gezi ayaklanması sırasında, reformist ve sol liberallerle beraber, CHP, İP gibi parti ve AKP’ye karşı egemen sınıf kesimleri, ayaklanan kitlelerin şiddet kullanmaması için sürekli propaganda yaptılar ve “marjinal” dedikleri devrimci örgüt ve grupların “provaksiyonuna gelmemeleri”ni telkin ettiler. Bu tür anti-devrimci propagandaların kitleler üzerinde olumsuz etkisinin yanı sıra, AKP hükümetini bir derece rahatlattı ve kitlelerin daha aktifleşmesinin önüne geçen etkenlerden biri oldu.

 

Mısır’da Askeri Cunta, dinci İhvan’ı savunan kitlelere karşı katliam yapmıştır. Aynı egemen sınıflar, Mubarek’e karşı ayaklanan kitlelere karşı da katliam yapmıştı. İktidara hakim olan burjuvazi, kendine karşı ayaklanan kitlelere uyguladığı bir yöntemdir bu. Mısır devletine sahip olan geleneksel egemen sınıflar, milyonlarca kitlenin Mursi’ye karşı öfkesini de kullanarak katliam yapmaktan çekinmedi. Bu, sınıflar arası mücadele de burjuvazinin vazgeçilmez bir sınıf refleksidir. Bu tür şiddet karşısında kitlelerin devrimci şiddeti daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmadıkça, kitlelere karşı en modern silahlarla silahlanmış silahlı burjuvaziyi yıkmak olası değildir.

 

Burjuvazinin zor oyununu bozacak olan, bilinçli işçi sınıfı örgütünün etrafında örgütlenmiş olan geniş yığınların devrimci zoru kuşanmış olması olacaktır. Günümüz koşullarında, ezilen yığınların başka bir seçeneği de yoktur. Her yeni toplumun ebesi olan zoru ezilenler icat etmedi. Ezenler, ezilenlere karşı icat etti ve devam ettiriyorlar. Bugün işçi ve emekçiler kurtuluşları için, egemenlerin iktidar için icat ettikleri bu zoru kullanmak durumundadırlar. Sadece Hindistan gibi bir ülkede 350 milyon, dünyada ise 2 milyara yaklaşan kişinin günde bir doların altında yaşamaya mahkum edilmesi, devrimci zorun ne kadar acil olduğunu göstermektedir.

 

Örgütlü ezilen yığınların devrimci zorunun karşısında burjuvazinin zoru “kağıttan kaplan” kalır.

19.08.2013

 

102189

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Sayfalar