Perşembe Mart 28, 2024

Bürolarımıza yönelik gasp girişimleri, muhabirlerimize yönelik pusular bizleri sözümüzü söylemekten alıkoyamayacak!

Son zamanlarda bürolarımıza ve çalışanlarımıza dönük saldırılara ilişkin çeşitli zamanlarda açıklamalar gerçekleştirmiştik. Şimdi bir kez daha bu konuya ilişkin bir açıklama kaleme almak durumundayız, ancak bundan önce biz kimiz, bize düşman olanlar kimlerdir sorularına cevap verelim istedik:

Özgür Gelecek kimdir?

İşçi ve emekçilerin, Kürt ulusunun, kadın ve LGBTİ+’ların, Alevilerin, Süryanilerin, tüm ezilenlerin sesi; emperyalist-kapitalist sistemin ve onun yerli uşaklarının her türlü halk düşmanı pratiklerini teşhir etmenin ve halk kitlelerinin sesi-soluğu olmanın peşinde olan sosyalist basın geleneğinin devamcısıdır Özgür Gelecek!

Ülkemizde egemenler karşısında gerçekleri halka anlatmanın ne anlama geldiğini, ödediği bedellerle oldukça iyi kavramış olan devrimci ve yurtsever basın geleneğinin bir parçasıdır Özgür Gelecek!

İbrahim Kaypakkaya’dan Nergiz Gülmez’e, Akıner Çağlar’dan Suzan Zengin’e; Muharrem Yiğitsoy’dan Sefagül Kesgin’e; Gurbetelli Ersöz’den Nujihan Erhan’a dek ödediği her türlü bedele rağmen halkla bütünleşerek halkın gerçeklere ulaşmasını ve egemenlere karşı kitlelerin isyanını yaymayı hedef ve görev edinen devrimci sosyalist basının bir parçasıdır Özgür Gelecek!

Hem de bunu ceberrut, faşist bir devletin yasak, infaz, yasaklama ve tutuklamalarına inat gerçekleştirmenin ısrarıdır Özgür Gelecek!

Özgür Gelecek’e düşman olanlar kimlerdir?

İşçi ve emekçilerin, ezilen ulus ve inançların, yok sayılan kadın ve LGBTİ+’ların sesini kısmak ve onları baskı altına almak isteyenlerdir, Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

Kendi sömürü ve rant çarkı işleyebilsin diye “dikensiz gül bahçesi yaratma” derdinde olan ve başta emperyalist-kapitalist sistemle onun yerli uşakları olmak üzere her türlü halk düşmanıdır Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

Devrimci ve yurtsever basını susturmaya çalışan zorba devlet ve bu devletin sivil ayaklarıdır Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

İbrahim Kaypakkaya’dan Nergiz Gülmez’e, Akıner Çağlar’dan Suzan Zengin’e; Hafız Akdemir’den, Musa Anter’den, Gurbetelli Ersöz’den Nujihan Erhan’a halkın sesi olmak için her türlü bedeli göze alanları katleden devlettir, kontrgerilladır, hizb-ul kontradır, DAİŞ’tir ve bunların türevleridir Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

Peki ya şimdilerde Özgür Gelecek’ten düşman yaratma çabasında olanlar?

Ne yazık ki son aylarda bizimle birlikte devrimci, demokratik kamuoyunun gündemini yoğun bir şekilde işgal etmektedir bu soru ve soruya verilen cevap.

Devletin, tüm kurumları ve faşist Kemalist diktatörlüğün en maskesiz haliyle halkımıza düşmanlık ettiği; işçi ve emekçileri OHAL bahanesiyle emek sömürüsünün can alan çarkına mahkum bıraktığı, başta Türkiye Kürdistanı ve Rojava olmak üzere Kürt halkının yaşadığı coğrafyayı kan bataklığına dönüştürdüğü, kadın ve LGBTİ+’ların yaşam hakkı başta olmak üzere her türlü hakkını erkek egemenliğinin tahakkümü altına almaya çalıştığı bir dönemde, gündemimiz gazetemiz Özgür Gelecek’ten ve muhabirlerimizden kendilerine düşman yaratma çabasında olanların saldırılarına karşı durmakla meşguldür!

Şubat ayından bu yana bürolarımız ve gazete çalışanlarımıza yönelik çeşitli gasp ve şiddet pratiklerine imza atılmış, son olarak da bir muhabirimize pusu kurularak saldırılmıştır.

Gazetemizden düşman yaratmak isteyenlerin şimdiye kadar yaptıklarına bir göz atalım:

2016 yılının Eylül-Ekim aylarından itibaren OHAL’in daha hissedilir hale gelmesiyle İstanbul’un çeşitli mahallelerinde gazete dağıtımları yapılmamaya, dağıtımlar düşmeye başlamış; bizler de buna uygun bir şekilde gazete tirajımızda düşüklüğe gitmiş ve yer yer dağıtımlarımızı çeşitli okurlarımız aracılığıyla kendimiz yapmaya başlamıştık. Her ne kadar OHAL’in dağıtımların düşmesindeki etkisi tartışma konusu yapılmasa da, “bürocular bize gazete vermiyor” fırtınası koparılmış, yıllardır gazetemize ulaştırılan haberlere dair izlediğimiz yayın çizgimiz hakkında dedikodu yapılmaya başlanmış, bizler de bu dedikoduları karşılıklı tartışmak adına “okur toplantıları” düzenleme çağrısında bulunmuştuk.

Bu önerimizi kabul etmeyenler, dedikodu yapma tutumlarını sürdürmüş, son olarak Ekim-2016’da, büroda bir muhabirimizin bulunduğu sırada kalabalık bir şekilde büromuzu basmış ve muhabirimizi tehdit edip ayrılmışlardır. Baskın yapmadıklarını iddia eden bu kesim, sosyal medya üzerinden “baskın nasıl olurmuş göreceksiniz” vs. şekillerde devrimciliğe nasıl sığdırdıkları anlaşılmayan tehditlerle tacizlerini sürdürmüşlerdir.

Ve Şubat 2017’ye geldiğimizde ilk olarak Dersim ve Erzingan irtibat bürolarına çilingirle girilerek buralar gasp edilmeye çalışılmış ve iki kez bu pratik tekrar ettirilmiştir. Erzingan büromuzda okurlarımız, konu ile ilgili bir toplantı yaparak bu pratiği mahkum etmiş ve faaliyetlerine devam etmiştir. Ancak Dersim muhabirimizin şehir dışında olduğu bir tarihte yine büroya girenler, muhabirimiz alana döndüğünde onu içeri almamış; Dersim’de gazete dağıtıp referandum için HAYIR çalışması yürüttüğü takdirde “gerekeni yaparız” şeklinde tehdit etmiş, ancak buna karşın muhabirimiz alandaki okurlarımızla gazete dağıtımlarını sürdürmüştür.

Henüz Erzingan ve Dersim bürolarımıza dönük saldırılara karşı tartışmalar sürerken 26 Şubat günü İstanbul-Aksaray’da bulunan merkez büromuz; kalabalık bir ekip tarafından büroda bulunan iki çalışanımız darp edilerek gasp edilmiştir. Ancak devletin devrimcilere uygulayabileceği yöntemleri de devreye koyan bu kişiler, ellerinde kamerayla çekim yaptıkları bu gasp olayının ardından, zaten kendisi şiddet olan gasp durumunu yok sayarak iki muhabirimize uyguladıkları şiddeti inkar etmişler, uyguladıkları şiddeti gizlemek için, şiddete uğrayan muhabirlerimizin neredeyse kendi kendilerine şiddet uyguladıklarını dahi iddia edebilmiş, “orantılı şiddet” tanımlaması yapabilmiştir. Keza bu gaspı sonlandırmaları için kapıya giden arkadaşlarımızı içeri almayarak söyledikleri “biz şiddetin özeleştirisini kendi içimizde verdik” şeklindeki cümle ise hem bir itiraf hem de tutarsızlıkta son boyut olmuştur.

Aynı gün İstanbul-Kartal’da bulunan irtibat büromuza da kimse yokken çilingirle giren bu kişiler, bir süre sonra da İzmir’de bulunan irtibat büromuza İstanbul’dan giderek buradaki muhabirimizi bürodan atmaya çalışmıştır. Buradaki okurlarımız bu gaspçı gruba yaptıklarının yanlış olduğunu anlatmaya çalışmış, ancak sorgulamamak-düşünmemek için adeta ant içmiş olanları ikna edemeyince bu kişileri bürodan çıkartmışlardır.

Okurlarımıza dönük eylem alanlarında, 1 Mayıs’ta, 18 Mayıs’ta yönelttikleri şiddete ve okurlarımızı Aliboğazı şehitlerinden İstanbul-Sarıgazi’ye getirilen halk savaşçılarından Umut Polat’ın cenazesinden kovmaya çalıştıklarından, burada bir okurumuzu “seni kurşun manyağı yapacağız” şeklinde tehdit etmelerinden bahsetmiyoruz bile!

Şiddet şimdi de muhabirlerimize yönelmiş durumda! 

Aradan geçen aylar boyunca gazetemizi ve muhabirlerimizi “günah keçisi” ve “baş düşman” haline getiren bu grup, bu ay içerisinde saldırılarını yoğunlaştırmış, ilk olarak yine İzmir büromuza giderek kapıyı çilingirle açarak gasp etmeye çalışmıştır. Hatta utanmadan bin bir emekle örülen değerler çiğnenerek “İzmir büro gerçek sahiplerinin elinde” minvalinde sosyal medya tetikçileri tarafından haber yapılmıştır bu hırsızlık girişimi. Ancak bölgedeki okurlarımız ve muhabirlerimiz duruma müdahale ederek, gaspı sonlandırmıştır.

Son olarak ise Antakya’da aile ziyaretine giden ve bu sırada bölgedeki bir okurumuzu da ziyaret etmek isteyen muhabirimize bu grup tarafından pusu kurulmuştur. Muhabirimize saldıran grup, muhabirimizin gözü, kafası başta olmak üzere vücudunun çeşitli yerlerinde yırtık ve morluklara neden olacak denli şiddet uygulamıştır.

Soruyoruz:

- Bu pratikler; devrimci basın emekçisi birini “pusuya düşürmek” ne anlama gelmektedir?

- Devrimci bir basın-yayın kurumunun çalışmalarını engellemek, çalışanlarına şiddet uygulayarak onları devrimci saflardan-faaliyetten uzaklaştırmaya çalışmak, gazeteye ve çalışanlarına düşmanlık yapmak kimin işidir, kime yarar?

- Şimdiye kadar “şiddet” yoktu diyerek kendilerini aklamaya çalışanlar bu pratiklerini nasıl açıklayacaklardır?

Tüm açıklığıyla bir kez ifade ediyoruz!

Böylesi saldırıları organize eden ve uygulayanlar devrimci değerlerden nasibini almayanlardır. Bizi şiddet sarmalı minderine çekerek, devrimcilere duyulan güveni iyiden iyiye yıpratan ve geçmişin hatalarına sürükleyen bu oyunlara gelmeyeceğiz! Ancak bu, saldırılar karşısında kendimizi savunmayacağımız anlamına gelmez! Faaliyetçilerimize uzanan elleri, devrimcilerin kanlarını döken ve dökeceğini pratikleri ile taahhüt edenleri unutacağımız anlamına gelmez!

Kimse aklından çıkarmasın; bizler ne bu şiddetten korkarız, yılarız ne de bu şiddetin varlığından kaynaklı mücadelemizden ve doğrularımızdan vazgeçeriz! Okurlarımızla, dostlarımızla elbette bu saldırıların üstesinden gelecek; halkımıza gerçeklerin taşınmasına ihtiyacın en yoğun olduğu bu süreçle yine halkımızın mücadelesinin bir parçası olarak baş edeceğiz!

Özgür Gelecek

21 Temmuz 2017

38792

T.C.’nin Suriye Saldırısı ve Devrimci Görev :Çetin Çetin

T.C.’nin Cerablus’a denetimindeki ÖSO cihatçılarıyla İŞID devir alarak Suriye bataklığına girmesini değerlendirmeye geçmeden önce emperyalistlerin BOP ve Ortadoğu’daki gelinen duruma kısaca değinmekte yarar var.

Barış için Savaş !

Silahlanma yarışına, Emperyalist, gerici, haksız savaşlara karşı çıkalım!Dünya`da nihai Barış için, Sosyalizm ve Sınıfsız Toplum yolunda devrimci Mücadelelere omuz verelim !

“Topyekün Savaşa” karşı, Topyekün devrimci mücadeleye..

BAKIN DEVLETİN BAŞI NE DİYOR? “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM! TOPYEKÛN SAVAŞIYORUZ”!

Burjuvazinin sendromları ve İşçi sınıfının kaybedeceği yeryüzü

Dünya ve Türkiye’deki yıkıcı/yıpratıcı kaos ortamı, kapitalist sistemin öngörülen çelişik çatışmalarının bir ürünüdür. Bu, kapitalizmin daha iyi günleridir. Bir kaç Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerini saymazsak, çatışmalı ortam içinde olmayan bölgeler yok gibidir. “Çatışmalı olmayan ülkeler” ise içten içe kaynamaktadır. Bir taraftan ırkçılık, bir taraftan ise işçi sınıfıyla burjuvazi arasında süregelen sınıf mücadelesi, hiç bir burjuva ülkesini “güvenlikli” kılmıyor.

Milli mutabakat hükümeti; Çetin çetin

Türk hakim sınıflarının Yenikapı buluşmasından sonra burjuvazinin yazılı ve sözlü medyasında en çok sözü edilenin AKP, CHP, MHP’nin bir araya gelmesiyle milli mutabakatın sağlandığı, yakın bir süreçte de darbe girişiminin olumsuzluklarından sıyrılmak ve düzlüğe çıkmak için milli mutabakat hükümetinin kurulacağının müjdesinin verilmesidir.

Toplu mezarlıklar ülkesi

Türkiye ve Kuzey Kürdistan tam bir toplu mezarlıklar ülkesi oldu. Devlet, Kürtlere, Sosyalistlere, demokratlara sadece ordusu ve polisiyle saldırmıyor. Artık en önemli saldırı gücü olarak kullandığı İŞİD ile de saldırıyor.

Hukukuyla, yasalarıyla, yönetim şekli ve uygulamalarıyla tam bir bir isalmcı-kontrgerilla düzenine dönüşmüş olan Türk devleti, OHAL ile bunu daha da pekiştirmeye çalışmaktadır. Türk milliyetçiliği ve ümmetçiliği ile toplumun önemli bir kesimini kendi etksi altına alan devlet, başta Kürtler olmak üzere, muhalif olan her kesime karşı kıyım uygulamaktadır.

Siyasi partiler ve İslami sermaye ilişkileri içinde Fethullah Gülen

Türk siyasetinde bir tiyatro oyununa daha tanık olduk. Türk devleti, yıllardır bağrında büyüttüğü, hatta 12 Eylül darbesinden sonra Anavatan Partisi döneminde Türkiye Umumi Vaizi yapılan Fethullah Gülen’i terörist ilan edip darbe yapmakla suçlayarak demokrasi oyunu oynamaya başladı.

15 Temmuz Darbe girişimi, Yenikapı mitingi ve burjuvazinin kendi arasındaki uzlaşması

15 Temmuz 2016 tarihinde geçekleştirilen darbe girişiminin üzerinden bir ay gibi geçmeden devletin yeniden yapılandırılması adı altında AKP’nin dizginsiz saldırıları devam etmektedir.

AKP, 2011 yılında siyasal çıkarlarına ters düşmesiyle yollarını ayırdığı Fetullah Gülen’le girdiği hesaplaşmayı bugünlere kadar aralıksız sürdürse de, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaptığı hamle, geride kalan süreyle kıyaslandığında, 5 yılda yapamadıklarını bir ay gibi kısa bir sürede başarmış oldu.

Düzen İçi Sol’culuk;Özgür Yıldız

Her toplumsal yapı kendi karşıtını da içinde taşır. “Sol”da, kapitalist sistemin karşıtı olarak ortaya çıktı ve gerçek kimliğini Komünist Manifesto’nun yayınlanmasıyla buldu. Bu süreçten sonra işçi sınıfı, kendisi için bir sınıf olarak burjuvazisinin karşısına, ütopik olmayan gerçek sosyalizm alternatifiyle çıktı. Elbette, burjuvazi boş durmadı. “Sol” hareketi reforme etme yollarını seçti. Proudhon, Bernstein ve Kautsky kadar sol”u reformizme etmenin teroik zeminlerini hazırladı.

Milliyetçi Enternasyonalizm

Bir kavramın, bugünün üretim ilişkileri içerisinde neyi ifade etmeye çalıştığını bilince çıkarabilmek için O kavramın, ilk ortaya çıktığından bugüne geçirdiği evrimı, hangi sınıfta ortaya çıktığını, hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını, diğer bir deyişle hikayesini incelemek en etkili yöntemlerden biridir, çünki kavramların ifade edildiği dillerde sosyo-ekonomik hareketliliğe bağlı olarak gelişen, gerileyen canlı organizmalardır, bir kavram ilk çıktığı dönemde „olumlu“yu „iyi“ yi, „doğru“ yu işaret ederken sonraki dönemlerde karşıtına dönüşerek „olumsuz“ u, „kötü“ yü, „yanlış“ ı işaret edebilme

BATI BAĞIMLISI TÜRK BURJUVAZİSİ YÖN MÜ DEĞİŞTİRİYOR?

15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra, darbenin arkasından tartışılan konulardan birisi de; “Türkiye eksen mi değiştiriyor?”

AKP-Erdoğan çevresine ve yandaş medyada yazılıp çizilenlere bakıldığında ise, darbenin arkasındaki ABD ve AB istenmiyor. ABD ve AB medyasına bakıldığında ise Erdoğan'ın artık istenmediği gerçeği vardır.

Sayfalar