Cuma Nisan 19, 2024

Bürolarımıza yönelik gasp girişimleri, muhabirlerimize yönelik pusular bizleri sözümüzü söylemekten alıkoyamayacak!

Son zamanlarda bürolarımıza ve çalışanlarımıza dönük saldırılara ilişkin çeşitli zamanlarda açıklamalar gerçekleştirmiştik. Şimdi bir kez daha bu konuya ilişkin bir açıklama kaleme almak durumundayız, ancak bundan önce biz kimiz, bize düşman olanlar kimlerdir sorularına cevap verelim istedik:

Özgür Gelecek kimdir?

İşçi ve emekçilerin, Kürt ulusunun, kadın ve LGBTİ+’ların, Alevilerin, Süryanilerin, tüm ezilenlerin sesi; emperyalist-kapitalist sistemin ve onun yerli uşaklarının her türlü halk düşmanı pratiklerini teşhir etmenin ve halk kitlelerinin sesi-soluğu olmanın peşinde olan sosyalist basın geleneğinin devamcısıdır Özgür Gelecek!

Ülkemizde egemenler karşısında gerçekleri halka anlatmanın ne anlama geldiğini, ödediği bedellerle oldukça iyi kavramış olan devrimci ve yurtsever basın geleneğinin bir parçasıdır Özgür Gelecek!

İbrahim Kaypakkaya’dan Nergiz Gülmez’e, Akıner Çağlar’dan Suzan Zengin’e; Muharrem Yiğitsoy’dan Sefagül Kesgin’e; Gurbetelli Ersöz’den Nujihan Erhan’a dek ödediği her türlü bedele rağmen halkla bütünleşerek halkın gerçeklere ulaşmasını ve egemenlere karşı kitlelerin isyanını yaymayı hedef ve görev edinen devrimci sosyalist basının bir parçasıdır Özgür Gelecek!

Hem de bunu ceberrut, faşist bir devletin yasak, infaz, yasaklama ve tutuklamalarına inat gerçekleştirmenin ısrarıdır Özgür Gelecek!

Özgür Gelecek’e düşman olanlar kimlerdir?

İşçi ve emekçilerin, ezilen ulus ve inançların, yok sayılan kadın ve LGBTİ+’ların sesini kısmak ve onları baskı altına almak isteyenlerdir, Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

Kendi sömürü ve rant çarkı işleyebilsin diye “dikensiz gül bahçesi yaratma” derdinde olan ve başta emperyalist-kapitalist sistemle onun yerli uşakları olmak üzere her türlü halk düşmanıdır Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

Devrimci ve yurtsever basını susturmaya çalışan zorba devlet ve bu devletin sivil ayaklarıdır Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

İbrahim Kaypakkaya’dan Nergiz Gülmez’e, Akıner Çağlar’dan Suzan Zengin’e; Hafız Akdemir’den, Musa Anter’den, Gurbetelli Ersöz’den Nujihan Erhan’a halkın sesi olmak için her türlü bedeli göze alanları katleden devlettir, kontrgerilladır, hizb-ul kontradır, DAİŞ’tir ve bunların türevleridir Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

Peki ya şimdilerde Özgür Gelecek’ten düşman yaratma çabasında olanlar?

Ne yazık ki son aylarda bizimle birlikte devrimci, demokratik kamuoyunun gündemini yoğun bir şekilde işgal etmektedir bu soru ve soruya verilen cevap.

Devletin, tüm kurumları ve faşist Kemalist diktatörlüğün en maskesiz haliyle halkımıza düşmanlık ettiği; işçi ve emekçileri OHAL bahanesiyle emek sömürüsünün can alan çarkına mahkum bıraktığı, başta Türkiye Kürdistanı ve Rojava olmak üzere Kürt halkının yaşadığı coğrafyayı kan bataklığına dönüştürdüğü, kadın ve LGBTİ+’ların yaşam hakkı başta olmak üzere her türlü hakkını erkek egemenliğinin tahakkümü altına almaya çalıştığı bir dönemde, gündemimiz gazetemiz Özgür Gelecek’ten ve muhabirlerimizden kendilerine düşman yaratma çabasında olanların saldırılarına karşı durmakla meşguldür!

Şubat ayından bu yana bürolarımız ve gazete çalışanlarımıza yönelik çeşitli gasp ve şiddet pratiklerine imza atılmış, son olarak da bir muhabirimize pusu kurularak saldırılmıştır.

Gazetemizden düşman yaratmak isteyenlerin şimdiye kadar yaptıklarına bir göz atalım:

2016 yılının Eylül-Ekim aylarından itibaren OHAL’in daha hissedilir hale gelmesiyle İstanbul’un çeşitli mahallelerinde gazete dağıtımları yapılmamaya, dağıtımlar düşmeye başlamış; bizler de buna uygun bir şekilde gazete tirajımızda düşüklüğe gitmiş ve yer yer dağıtımlarımızı çeşitli okurlarımız aracılığıyla kendimiz yapmaya başlamıştık. Her ne kadar OHAL’in dağıtımların düşmesindeki etkisi tartışma konusu yapılmasa da, “bürocular bize gazete vermiyor” fırtınası koparılmış, yıllardır gazetemize ulaştırılan haberlere dair izlediğimiz yayın çizgimiz hakkında dedikodu yapılmaya başlanmış, bizler de bu dedikoduları karşılıklı tartışmak adına “okur toplantıları” düzenleme çağrısında bulunmuştuk.

Bu önerimizi kabul etmeyenler, dedikodu yapma tutumlarını sürdürmüş, son olarak Ekim-2016’da, büroda bir muhabirimizin bulunduğu sırada kalabalık bir şekilde büromuzu basmış ve muhabirimizi tehdit edip ayrılmışlardır. Baskın yapmadıklarını iddia eden bu kesim, sosyal medya üzerinden “baskın nasıl olurmuş göreceksiniz” vs. şekillerde devrimciliğe nasıl sığdırdıkları anlaşılmayan tehditlerle tacizlerini sürdürmüşlerdir.

Ve Şubat 2017’ye geldiğimizde ilk olarak Dersim ve Erzingan irtibat bürolarına çilingirle girilerek buralar gasp edilmeye çalışılmış ve iki kez bu pratik tekrar ettirilmiştir. Erzingan büromuzda okurlarımız, konu ile ilgili bir toplantı yaparak bu pratiği mahkum etmiş ve faaliyetlerine devam etmiştir. Ancak Dersim muhabirimizin şehir dışında olduğu bir tarihte yine büroya girenler, muhabirimiz alana döndüğünde onu içeri almamış; Dersim’de gazete dağıtıp referandum için HAYIR çalışması yürüttüğü takdirde “gerekeni yaparız” şeklinde tehdit etmiş, ancak buna karşın muhabirimiz alandaki okurlarımızla gazete dağıtımlarını sürdürmüştür.

Henüz Erzingan ve Dersim bürolarımıza dönük saldırılara karşı tartışmalar sürerken 26 Şubat günü İstanbul-Aksaray’da bulunan merkez büromuz; kalabalık bir ekip tarafından büroda bulunan iki çalışanımız darp edilerek gasp edilmiştir. Ancak devletin devrimcilere uygulayabileceği yöntemleri de devreye koyan bu kişiler, ellerinde kamerayla çekim yaptıkları bu gasp olayının ardından, zaten kendisi şiddet olan gasp durumunu yok sayarak iki muhabirimize uyguladıkları şiddeti inkar etmişler, uyguladıkları şiddeti gizlemek için, şiddete uğrayan muhabirlerimizin neredeyse kendi kendilerine şiddet uyguladıklarını dahi iddia edebilmiş, “orantılı şiddet” tanımlaması yapabilmiştir. Keza bu gaspı sonlandırmaları için kapıya giden arkadaşlarımızı içeri almayarak söyledikleri “biz şiddetin özeleştirisini kendi içimizde verdik” şeklindeki cümle ise hem bir itiraf hem de tutarsızlıkta son boyut olmuştur.

Aynı gün İstanbul-Kartal’da bulunan irtibat büromuza da kimse yokken çilingirle giren bu kişiler, bir süre sonra da İzmir’de bulunan irtibat büromuza İstanbul’dan giderek buradaki muhabirimizi bürodan atmaya çalışmıştır. Buradaki okurlarımız bu gaspçı gruba yaptıklarının yanlış olduğunu anlatmaya çalışmış, ancak sorgulamamak-düşünmemek için adeta ant içmiş olanları ikna edemeyince bu kişileri bürodan çıkartmışlardır.

Okurlarımıza dönük eylem alanlarında, 1 Mayıs’ta, 18 Mayıs’ta yönelttikleri şiddete ve okurlarımızı Aliboğazı şehitlerinden İstanbul-Sarıgazi’ye getirilen halk savaşçılarından Umut Polat’ın cenazesinden kovmaya çalıştıklarından, burada bir okurumuzu “seni kurşun manyağı yapacağız” şeklinde tehdit etmelerinden bahsetmiyoruz bile!

Şiddet şimdi de muhabirlerimize yönelmiş durumda! 

Aradan geçen aylar boyunca gazetemizi ve muhabirlerimizi “günah keçisi” ve “baş düşman” haline getiren bu grup, bu ay içerisinde saldırılarını yoğunlaştırmış, ilk olarak yine İzmir büromuza giderek kapıyı çilingirle açarak gasp etmeye çalışmıştır. Hatta utanmadan bin bir emekle örülen değerler çiğnenerek “İzmir büro gerçek sahiplerinin elinde” minvalinde sosyal medya tetikçileri tarafından haber yapılmıştır bu hırsızlık girişimi. Ancak bölgedeki okurlarımız ve muhabirlerimiz duruma müdahale ederek, gaspı sonlandırmıştır.

Son olarak ise Antakya’da aile ziyaretine giden ve bu sırada bölgedeki bir okurumuzu da ziyaret etmek isteyen muhabirimize bu grup tarafından pusu kurulmuştur. Muhabirimize saldıran grup, muhabirimizin gözü, kafası başta olmak üzere vücudunun çeşitli yerlerinde yırtık ve morluklara neden olacak denli şiddet uygulamıştır.

Soruyoruz:

- Bu pratikler; devrimci basın emekçisi birini “pusuya düşürmek” ne anlama gelmektedir?

- Devrimci bir basın-yayın kurumunun çalışmalarını engellemek, çalışanlarına şiddet uygulayarak onları devrimci saflardan-faaliyetten uzaklaştırmaya çalışmak, gazeteye ve çalışanlarına düşmanlık yapmak kimin işidir, kime yarar?

- Şimdiye kadar “şiddet” yoktu diyerek kendilerini aklamaya çalışanlar bu pratiklerini nasıl açıklayacaklardır?

Tüm açıklığıyla bir kez ifade ediyoruz!

Böylesi saldırıları organize eden ve uygulayanlar devrimci değerlerden nasibini almayanlardır. Bizi şiddet sarmalı minderine çekerek, devrimcilere duyulan güveni iyiden iyiye yıpratan ve geçmişin hatalarına sürükleyen bu oyunlara gelmeyeceğiz! Ancak bu, saldırılar karşısında kendimizi savunmayacağımız anlamına gelmez! Faaliyetçilerimize uzanan elleri, devrimcilerin kanlarını döken ve dökeceğini pratikleri ile taahhüt edenleri unutacağımız anlamına gelmez!

Kimse aklından çıkarmasın; bizler ne bu şiddetten korkarız, yılarız ne de bu şiddetin varlığından kaynaklı mücadelemizden ve doğrularımızdan vazgeçeriz! Okurlarımızla, dostlarımızla elbette bu saldırıların üstesinden gelecek; halkımıza gerçeklerin taşınmasına ihtiyacın en yoğun olduğu bu süreçle yine halkımızın mücadelesinin bir parçası olarak baş edeceğiz!

Özgür Gelecek

21 Temmuz 2017

38818

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Sayfalar