Cuma Mart 29, 2024

Bürolarımıza yönelik gasp girişimleri, muhabirlerimize yönelik pusular bizleri sözümüzü söylemekten alıkoyamayacak!

Son zamanlarda bürolarımıza ve çalışanlarımıza dönük saldırılara ilişkin çeşitli zamanlarda açıklamalar gerçekleştirmiştik. Şimdi bir kez daha bu konuya ilişkin bir açıklama kaleme almak durumundayız, ancak bundan önce biz kimiz, bize düşman olanlar kimlerdir sorularına cevap verelim istedik:

Özgür Gelecek kimdir?

İşçi ve emekçilerin, Kürt ulusunun, kadın ve LGBTİ+’ların, Alevilerin, Süryanilerin, tüm ezilenlerin sesi; emperyalist-kapitalist sistemin ve onun yerli uşaklarının her türlü halk düşmanı pratiklerini teşhir etmenin ve halk kitlelerinin sesi-soluğu olmanın peşinde olan sosyalist basın geleneğinin devamcısıdır Özgür Gelecek!

Ülkemizde egemenler karşısında gerçekleri halka anlatmanın ne anlama geldiğini, ödediği bedellerle oldukça iyi kavramış olan devrimci ve yurtsever basın geleneğinin bir parçasıdır Özgür Gelecek!

İbrahim Kaypakkaya’dan Nergiz Gülmez’e, Akıner Çağlar’dan Suzan Zengin’e; Muharrem Yiğitsoy’dan Sefagül Kesgin’e; Gurbetelli Ersöz’den Nujihan Erhan’a dek ödediği her türlü bedele rağmen halkla bütünleşerek halkın gerçeklere ulaşmasını ve egemenlere karşı kitlelerin isyanını yaymayı hedef ve görev edinen devrimci sosyalist basının bir parçasıdır Özgür Gelecek!

Hem de bunu ceberrut, faşist bir devletin yasak, infaz, yasaklama ve tutuklamalarına inat gerçekleştirmenin ısrarıdır Özgür Gelecek!

Özgür Gelecek’e düşman olanlar kimlerdir?

İşçi ve emekçilerin, ezilen ulus ve inançların, yok sayılan kadın ve LGBTİ+’ların sesini kısmak ve onları baskı altına almak isteyenlerdir, Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

Kendi sömürü ve rant çarkı işleyebilsin diye “dikensiz gül bahçesi yaratma” derdinde olan ve başta emperyalist-kapitalist sistemle onun yerli uşakları olmak üzere her türlü halk düşmanıdır Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

Devrimci ve yurtsever basını susturmaya çalışan zorba devlet ve bu devletin sivil ayaklarıdır Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

İbrahim Kaypakkaya’dan Nergiz Gülmez’e, Akıner Çağlar’dan Suzan Zengin’e; Hafız Akdemir’den, Musa Anter’den, Gurbetelli Ersöz’den Nujihan Erhan’a halkın sesi olmak için her türlü bedeli göze alanları katleden devlettir, kontrgerilladır, hizb-ul kontradır, DAİŞ’tir ve bunların türevleridir Özgür Gelecek’e düşman olanlar!

Peki ya şimdilerde Özgür Gelecek’ten düşman yaratma çabasında olanlar?

Ne yazık ki son aylarda bizimle birlikte devrimci, demokratik kamuoyunun gündemini yoğun bir şekilde işgal etmektedir bu soru ve soruya verilen cevap.

Devletin, tüm kurumları ve faşist Kemalist diktatörlüğün en maskesiz haliyle halkımıza düşmanlık ettiği; işçi ve emekçileri OHAL bahanesiyle emek sömürüsünün can alan çarkına mahkum bıraktığı, başta Türkiye Kürdistanı ve Rojava olmak üzere Kürt halkının yaşadığı coğrafyayı kan bataklığına dönüştürdüğü, kadın ve LGBTİ+’ların yaşam hakkı başta olmak üzere her türlü hakkını erkek egemenliğinin tahakkümü altına almaya çalıştığı bir dönemde, gündemimiz gazetemiz Özgür Gelecek’ten ve muhabirlerimizden kendilerine düşman yaratma çabasında olanların saldırılarına karşı durmakla meşguldür!

Şubat ayından bu yana bürolarımız ve gazete çalışanlarımıza yönelik çeşitli gasp ve şiddet pratiklerine imza atılmış, son olarak da bir muhabirimize pusu kurularak saldırılmıştır.

Gazetemizden düşman yaratmak isteyenlerin şimdiye kadar yaptıklarına bir göz atalım:

2016 yılının Eylül-Ekim aylarından itibaren OHAL’in daha hissedilir hale gelmesiyle İstanbul’un çeşitli mahallelerinde gazete dağıtımları yapılmamaya, dağıtımlar düşmeye başlamış; bizler de buna uygun bir şekilde gazete tirajımızda düşüklüğe gitmiş ve yer yer dağıtımlarımızı çeşitli okurlarımız aracılığıyla kendimiz yapmaya başlamıştık. Her ne kadar OHAL’in dağıtımların düşmesindeki etkisi tartışma konusu yapılmasa da, “bürocular bize gazete vermiyor” fırtınası koparılmış, yıllardır gazetemize ulaştırılan haberlere dair izlediğimiz yayın çizgimiz hakkında dedikodu yapılmaya başlanmış, bizler de bu dedikoduları karşılıklı tartışmak adına “okur toplantıları” düzenleme çağrısında bulunmuştuk.

Bu önerimizi kabul etmeyenler, dedikodu yapma tutumlarını sürdürmüş, son olarak Ekim-2016’da, büroda bir muhabirimizin bulunduğu sırada kalabalık bir şekilde büromuzu basmış ve muhabirimizi tehdit edip ayrılmışlardır. Baskın yapmadıklarını iddia eden bu kesim, sosyal medya üzerinden “baskın nasıl olurmuş göreceksiniz” vs. şekillerde devrimciliğe nasıl sığdırdıkları anlaşılmayan tehditlerle tacizlerini sürdürmüşlerdir.

Ve Şubat 2017’ye geldiğimizde ilk olarak Dersim ve Erzingan irtibat bürolarına çilingirle girilerek buralar gasp edilmeye çalışılmış ve iki kez bu pratik tekrar ettirilmiştir. Erzingan büromuzda okurlarımız, konu ile ilgili bir toplantı yaparak bu pratiği mahkum etmiş ve faaliyetlerine devam etmiştir. Ancak Dersim muhabirimizin şehir dışında olduğu bir tarihte yine büroya girenler, muhabirimiz alana döndüğünde onu içeri almamış; Dersim’de gazete dağıtıp referandum için HAYIR çalışması yürüttüğü takdirde “gerekeni yaparız” şeklinde tehdit etmiş, ancak buna karşın muhabirimiz alandaki okurlarımızla gazete dağıtımlarını sürdürmüştür.

Henüz Erzingan ve Dersim bürolarımıza dönük saldırılara karşı tartışmalar sürerken 26 Şubat günü İstanbul-Aksaray’da bulunan merkez büromuz; kalabalık bir ekip tarafından büroda bulunan iki çalışanımız darp edilerek gasp edilmiştir. Ancak devletin devrimcilere uygulayabileceği yöntemleri de devreye koyan bu kişiler, ellerinde kamerayla çekim yaptıkları bu gasp olayının ardından, zaten kendisi şiddet olan gasp durumunu yok sayarak iki muhabirimize uyguladıkları şiddeti inkar etmişler, uyguladıkları şiddeti gizlemek için, şiddete uğrayan muhabirlerimizin neredeyse kendi kendilerine şiddet uyguladıklarını dahi iddia edebilmiş, “orantılı şiddet” tanımlaması yapabilmiştir. Keza bu gaspı sonlandırmaları için kapıya giden arkadaşlarımızı içeri almayarak söyledikleri “biz şiddetin özeleştirisini kendi içimizde verdik” şeklindeki cümle ise hem bir itiraf hem de tutarsızlıkta son boyut olmuştur.

Aynı gün İstanbul-Kartal’da bulunan irtibat büromuza da kimse yokken çilingirle giren bu kişiler, bir süre sonra da İzmir’de bulunan irtibat büromuza İstanbul’dan giderek buradaki muhabirimizi bürodan atmaya çalışmıştır. Buradaki okurlarımız bu gaspçı gruba yaptıklarının yanlış olduğunu anlatmaya çalışmış, ancak sorgulamamak-düşünmemek için adeta ant içmiş olanları ikna edemeyince bu kişileri bürodan çıkartmışlardır.

Okurlarımıza dönük eylem alanlarında, 1 Mayıs’ta, 18 Mayıs’ta yönelttikleri şiddete ve okurlarımızı Aliboğazı şehitlerinden İstanbul-Sarıgazi’ye getirilen halk savaşçılarından Umut Polat’ın cenazesinden kovmaya çalıştıklarından, burada bir okurumuzu “seni kurşun manyağı yapacağız” şeklinde tehdit etmelerinden bahsetmiyoruz bile!

Şiddet şimdi de muhabirlerimize yönelmiş durumda! 

Aradan geçen aylar boyunca gazetemizi ve muhabirlerimizi “günah keçisi” ve “baş düşman” haline getiren bu grup, bu ay içerisinde saldırılarını yoğunlaştırmış, ilk olarak yine İzmir büromuza giderek kapıyı çilingirle açarak gasp etmeye çalışmıştır. Hatta utanmadan bin bir emekle örülen değerler çiğnenerek “İzmir büro gerçek sahiplerinin elinde” minvalinde sosyal medya tetikçileri tarafından haber yapılmıştır bu hırsızlık girişimi. Ancak bölgedeki okurlarımız ve muhabirlerimiz duruma müdahale ederek, gaspı sonlandırmıştır.

Son olarak ise Antakya’da aile ziyaretine giden ve bu sırada bölgedeki bir okurumuzu da ziyaret etmek isteyen muhabirimize bu grup tarafından pusu kurulmuştur. Muhabirimize saldıran grup, muhabirimizin gözü, kafası başta olmak üzere vücudunun çeşitli yerlerinde yırtık ve morluklara neden olacak denli şiddet uygulamıştır.

Soruyoruz:

- Bu pratikler; devrimci basın emekçisi birini “pusuya düşürmek” ne anlama gelmektedir?

- Devrimci bir basın-yayın kurumunun çalışmalarını engellemek, çalışanlarına şiddet uygulayarak onları devrimci saflardan-faaliyetten uzaklaştırmaya çalışmak, gazeteye ve çalışanlarına düşmanlık yapmak kimin işidir, kime yarar?

- Şimdiye kadar “şiddet” yoktu diyerek kendilerini aklamaya çalışanlar bu pratiklerini nasıl açıklayacaklardır?

Tüm açıklığıyla bir kez ifade ediyoruz!

Böylesi saldırıları organize eden ve uygulayanlar devrimci değerlerden nasibini almayanlardır. Bizi şiddet sarmalı minderine çekerek, devrimcilere duyulan güveni iyiden iyiye yıpratan ve geçmişin hatalarına sürükleyen bu oyunlara gelmeyeceğiz! Ancak bu, saldırılar karşısında kendimizi savunmayacağımız anlamına gelmez! Faaliyetçilerimize uzanan elleri, devrimcilerin kanlarını döken ve dökeceğini pratikleri ile taahhüt edenleri unutacağımız anlamına gelmez!

Kimse aklından çıkarmasın; bizler ne bu şiddetten korkarız, yılarız ne de bu şiddetin varlığından kaynaklı mücadelemizden ve doğrularımızdan vazgeçeriz! Okurlarımızla, dostlarımızla elbette bu saldırıların üstesinden gelecek; halkımıza gerçeklerin taşınmasına ihtiyacın en yoğun olduğu bu süreçle yine halkımızın mücadelesinin bir parçası olarak baş edeceğiz!

Özgür Gelecek

21 Temmuz 2017

38800

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

Sayfalar