Cuma Nisan 19, 2024

CHP Sosyalist Enternasyonel’den çıkartılmalı… – Ahmet Nesin

Oldum olası insanın içinde bir umut olmalı diye düşünürdüm gençliğimden beri. Hâlâ aynı şeyleri söylüyorum ama kimi konularda zorlamanın bir anlamı kalmadığına inandım. Esasında böyle düşünmeme neden olan da CHP oldu, CHP’nin ne kadar çok sosyal demokrat bir parti olmasını arzulasam da, onlar bunun asla mümkün olmayacağını haykırdılar kendimi bildim bileli. CHP sosyal demokrat parti olacak da, üye olacağımdan değil, Türkiye’nin böyle bir partiye gereksinimi olduğundan.

Hangi olayı anımsatayım ki, en iyisi ilk gençliğimden başlamak. Benim yaş grubum darbesiz bir dönem yaşamadığından 12 Mart darbesini çok iyi anımsar. Tabi bir de 12 Mart darbesinin 3 gün öncesi 9 Mart darbe girişimi var. 9 Mart darbe girişiminin meşhurları çoktur, bunlardan biri de, asker olan hava kuvvetleri komutanı olan Muhsin Batur’dur. Dönemin cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanı son anda vazgeçince başarısızlıkla sonuçlanan başarısız darbe komutanı Batur 12 Mart darbesinin de komutanı olmuş, beraber yola çıktıklarını hapsettirmiş ve onlara işkence yapılmasına sessiz kalmıştır. Son yaşadığımız başarısız darbeye ne kadar çok benziyor değil mi, sanki hık demiş de burnundan düşmüş gibi…

CHP’nin anlayamadığım demokratlığı burada başlıyor benim için. CHP darbe hükümetine 2 başbakan ve çok sayıda bakan vermiştir. Demokratlığı bununla kalsa iyi, sonraki seçimlerde darbe generali Muhsin Batur’u senatoya taşımış ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin adayı olarak göstermiştir. Tabi bu arada Muhsin Batur gibi faşizmin uygulayıcılarının astırttığı Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına da oy vermiştir.

İşin ilginç yanı o dönemin CHP genel başkanı İsmet İnönü Denizlerin asılmaması için ciddi bir şekilde uğraş vermesine karşın yeteri kadar demokrat olmadığı gerekçesiyle koltuğundan edilmiş ve yerine Bülent Ecevit gelmiştir. Ne ilginçtir ki Muhsin Batur’u cumhurbaşkanı adayı yapan zihniyet Ecevit zihniyetidir ve seçilmesine de ramak kalmıştır. Bülent Ecevit daha sonraki yıllarda ne kadar demokrat olduğunu Fethullah Gülen’le dostane ilişkilerini pekiştirerek kanıtladı esasında.

Daha sonraki yıllarda koalisyon ortağı olarak iktidara gelen CHP’nin 12 Eylül darbesinin faşist yasalarına ne kadar duyarlı davranmıştır, bunu hep beraber yaşadık esasında. Ne yüzde 10’luk baraj değişti ne de seçim yasaları.

Son döneme baktığımızda en felaket dönemi görüyoruz esasında. Faşist bir partinin emirlerini yerine getirmiştir CHP ve anayasaya aykırı olduğunu bildiği ve söylediği halde vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına parmak kaldırmış ve şu an HDP eş genel başkanlarının ve kimi vekillerin tutuklanmasına ön-ayak olmuştur. Belki de o yüzden referandumda alınan yüzde 48’lik oyu kendi oyları sanmaya başladılar.

Şimdi benim için zurnanın zırt dediği noktaya geliyorum. CHP son anayasa değişikliğinde, yani referandum günü gelene kadar çok iyi çalıştı, bu değişimin bir rejim değişikliği olduğunu söyledi, faşizme geçit vermeyeceğini söyledi, bunu kimse inkar edemez.

Anlamadığım nokta şu: “Benim rejim değişikliği, faşizm ve diktatörlük dediğim her şeye CHP de, Avrupa Birliği meclisi de rejim değişikliği, faşizm ve diktatörlük dedi ve Türkiye ile ilişkilerini dondurdu…” İşte CHP niye burada anti-faşist bir tutum sergilemek yerine AKP ve MHP’yle birlikte oy kullandıça  CHP bu oylamada, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde Erdoğan ve AKP faşizmine uygun oy vermesinin yanı sıra bir de açıklama yaparak kınamış.

Kendi ülkesini anlayamayan, gençlik kolları üyelerinin anti-faşist mücadelesine ket vuran partinin hâlâ niye Sosyalist Enternasyonal’e üye olduğunu anlayan var mı, bence gerçekten anlayan varsa bana da anlatsın yada CHP Sosyalist Enternasyonal’den çıkartılsın

40275

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Evet, haklısın Saygı Öztürk! “Aliboğazı’na girmesi de, çıkması da zor”

Kemalizm’in iflah olmaz, faşizmin “sol kanadı”nın yayın temsilcisi Sözcü gazetesinin Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, gazetenin dünkü sayısındaki köşesinde, Dersim’de 6 gün süren ve TSK’nın 2 askerin yaşamını yitirdiğini söylediği (ama bölge halkının anlatımı TC ordusunun kaybının daha fazla olduğu) Aliboğazı operasyonunu yazdı. Havsalası gerillanın 6 günlük direnişini pek almayan Öztürk, yazısında aynı zamanda bir gerçeğe işaret etti: “Güvenlik güçleri teröristlere en büyük kayıpları burada verdirir ama şehitler de buralarda olur. Aliboğazı’na, Kutuderesi’ne girmesi de, çıkması da zor.”

Diz çökmeyenlerin, faşizme siper olanların direnişini yükselteceğiz! Aliboğazı şehitleri ölümsüzdür!

28 Kasım günü üç halk savaşçısı Dersim’de Çemişgezek, Pulur ve Xozat ilçeleri arasında bulunan Aliboğazı Vadisi’nde TC’nin kolluk kuvvetleri ile girdikleri çatışmada ölümsüzleştiler. İki askerin de öldüğü çatışmada, Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) gerillaları Hakan (Ersin Erel)Aşkın (Hasan Karakoç) ve Tuncay (Murat Mut), faşizmin kendilerine doğrulttuğu silahlara karşı MLM bilimini rehber edinerek direndiler.

“Örgütlüysek Her Şeyiz Değilsek Hiçbir Şey” de; Bu Nasıl Olacak?

Halk gençliğini, genç kadınları, liseli gençliği, LGBTİ+’ları, değişik inançlara mensup kitleleri ya da daha genel bir ifade ile geniş halk yığınlarını maruz kaldıkları, sömürü, baskı, şiddet, asimile etme, yok sayma ve imha etme politikasına karşı mücadelesinde örgüt, tarihsel önemde bir rol oynar.

Sitemin çarkları arasında can çekişen yığınların mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur. Zira mevcut sistem, varlığını sürdürdükçe dizginsiz bir sömürü, zincirlerinden boşanmış azgın bir şiddet sarmalında soluksuz kalmaya mahkûm kalacaktır.

Gelişimin diyalektik adı: MEHMET DEMİRDAĞ

Gelişimin diyalektiğini anlamak, kavramak için komünist önder Mehmet Demirdağ yoldaşın yaşamına, devrim ve parti sorunları karşısındaki duruşuna, devrimi ve Parti’yi örgütleme tarzına bakmak gerekir. O adım adım ilerleyerek büyümenin ve gelişimin zirvesidir. Küçük bir taş parçasının mücadele içinde parça parça büyüyerek granit kayalara ve oradan Dağlaşmaya varmasının adıdır. Toplumlar ve devrimler tarihinde özgürlüğü en güçlü düzeyde istemenin ve bunun savaşımını örgütlemenin öncülüğünü yapmaktır Demirdağ. Onu sıra dışı ve “özel” yapan onlarca özelliğin senteze varmasıdır.

Em hamu Kurd'ın! Em hamu Hadep'in!

On beş yıldan bu yana iktidarda bulunan AKP'nin yeni hedefi Erdoğan'ı Türkiye'nin yeni kralı, yeni başkanı yapmaktır. AKP, bugüne varana kadar hedeflerine adım adım ilerlerken aydınların, yazarların, ilericilerin, askeri vesayete karşı olanların da desteğini alırken insanları kandırabilmiştir. Ama öbür tarafta onu çok iyi tanıyan yol arkadaşları, kurmayları terk etmiş ve tek başına kalmıştır.

Patriyarkal sistemin kadınlara yönelik her türlü saldırısı politiktir! Korkmuyoruz/Susmuyoruz!

Kadınların rengi, dili, inancı, yaşadığı coğrafya ne olursa olsun, maruz kaldıkları her türlü şiddetin kaynağı bugün olduğu gibi, her dönem patriyarkal sistem olmuştur. Egemenler kendi çıkarları gereği, kadının toplumsal görevini anne/ eş olarak sınırlayıp, yaşamın her alanında kadının emeğini ve bedenini en katmerlisinden sömürüp kârlarını katlarken, aynı zamanda kadın üzerinden korkutulmuş/ susturulmuş/ biat eden bir toplum yaratmaya da çalışmaktadırlar.

Tasfiyecilik ile mücadele doğru çizgiyi oturtma mücadelesidir

Lenin, Tasfiyecilik Üzerine adlı makalesinde, tasfiyeciliği sınıf mücadelesinin ideolojik olarak yadsınması şeklinde tanımlarken, bir devrimci örgüt için ise tasfiyeciliğin “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliliğini yadsımak” anlamı taşıdığı ifade eder.

Çalışma tarzı üzerine -1-

Görünümde kronikleşmiş her sorunumuzun, çalışma tarzımızdaki hatalı yaklaşımların süreklileşmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmaktadır. Tespit düzleminde defalarca kez belirtilen sorunlarımız üzerine yine yazılar kaleme almanın can sıkıcı bir yanı bulunsa da bunun önemli bir gereklilik olduğu da açıktır.

Örgütün işlev kazanması

Korku çemberini kıracağız

Ülkemizde zulüm kol geziyor,toplu katliam,işkence,kadına , çocuğa tecavüz yasalarla resmileştiriliyor. Biz hala kör,sağır ve dilsiz yaşamayı tercih ediyoruz. Kaderciliğe boyun eğme,korkuyla uyuyup,hergün ölüm haberleriyle kalkmak günlük yaşamımızın sıradan bir parçası olmuş , acı olanı ölümleri kanıksamış gibiyiz. Şunu söylemeliyim ki,özgürlüğün ve demokrasinin en büyük düşmanı,faşizm tarafından yaşatıldığımız katliam ve zülümlere karşı sessiz kalmamızdır. Kendi özgürlüğümüzden vaz geçerek,kölece yaşamaya tercih etmemizdir.

Sıra İzmir belediyesine de gelecek! Çetin Çetin

15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek tüm muhalif kesimlere açıkça savaş açan RTE ve AKP hükümeti denetimi altına aldıkları yargı vasıtasıyla tüm muhalif kesimlere karşı gözaltı ve tutuklama saldırısı başlattı. Öyle ki 6 milyon oy alarak parlamentoda 3. parti konumundaki HDP’nin eşbaşkanlarının içinde bulunduğu 11 milletvekili tutuklanarak çeşitli hapishanelere konuldu. Öyle bir kin, öyle bir düşmanlık güdülüyor ki eşbaşkanlar ve milletvekilleri aile ve yakınlarından çok uzak yerlerdeki hapishanelere konularak aile ve çevrelerine de zulüm ediliyor.

Ölü paradigma ve ulus-devlet

“Osmanlı talancı bir imparatorluktu; ekonomik artığın üretiminden (köleci Roma, kapitalist Britanya gibi) ziyade, esas olarak vergi ve gasp yoluyla el konulmasına dayanıyordu; tutsak aldığı halkların yaşamları, üretim sistemleri pek umurunda değildi, esas olarak parazit bir yapısı vardı.” (Ergin Yıldızoğlu; http://globalpolitikultur.blogspot.com.tr/2007/11/pax-ottomana-ve-dier-masallar.html).

Sayfalar