Pazartesi Mayıs 20, 2024

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Rosa Avesta: Aslında 50 yıllık bir mücadele tarihini özetlemek kolay olmayacak. Ancak birliğimizin “neden bu kadar geç kurulduğuna” dair sorulara da cevap olabilecek şekilde bu sorunuzu cevaplamaya çalışacağım.

Partimiz aslında 1. Konferansından itibaren kadın meselesine yaklaşımda hem adım atmaya çalışan hem de bir türlü bu adımı atamayan bir duruş sergiliyordu. Ne demek istiyoruz burada, yani hem alınan kararlar olduğunu hem de bu kararların ardından uzun sessizlik dönemleri, bir türlü atılmayan adımlar olduğunu görüyoruz. Bunun nedeni şüphesiz ataerkiye karşı mücadelenin öneminin yeterince kavranmamış olması.

Partimizde büyük fedakarlıklar gösteren kadın kitleleri hep var. Hem savaşçı olarak hem de çeşitli alanlarda görev yapan kadınlar hep olmuştur. Ancak bu kitlelerin varlığı, tek tek kadınlar olarak yönetici organlarda yer alsalar da bir örgütlenmeye dönüşmemiştir. Parti tarihimize doğru yerden baktığımızda Birliğimizin kuruluşunun aynı zamanda bir özeleştiri pratiği olduğu da açığa çıkacaktır. Çünkü 1. Konferansımızda her ne kadar Türkiye Marksist Leninist Kadınlar Birliğinin kurulması kararı alınmış olsa da bu adım somuta ulaşmamış ve 8. Konferansımıza kadar da kadınlara yaklaşım en fazla genel işçi, emekçi kitleler parantezi içinde yapılan bir vurgu olarak kalmıştır.

Kadınların devrimin öznesi olarak görülmediği bir anlayış nedeniyle bu konuda atılacak adımlar Engels’in, Bebel’in, Kollontai’ın tespitlerine kafa tutarcasına, sanki toplumsal olarak kadın ve erkek eşitmiş de alınacak kararlar ayrımcılık yaratacakmış gibi yorumlanmıştır. MLM bakış açısından uzak bu anlayış nedeniyle kadınlar bile kendilerini çoğu örnekte devrimin öznesi değil yardımcı gücü gibi görmüştür. Devamında 7. Konferanstaki kimi tartışmaların ardından 8. Konferansta Kadın Komitemiz kurulmuştur. Bu, şüphesiz kendiliğinden olmamıştır. Bir yandan coğrafyada yükselen kadın hareketlerinin etkisidir, diğer yandan ve esas olarak ise partili kadınların birikimlerinin bir sonucudur.

Kadın Komitemizin kurulmasıyla ise adeta bir sıçramalar zinciri yaşanmıştır Partimiz içerisinde. Kadınlar tek tek “başarılı kadın” olmaktan çıkıp bir örgüt haline gelir gelmez bunun bütün örgüte nasıl yansıdığını görüyoruz o dönem. Bunun için de örneğin Partimizin iç yayın organı olan Komünist’in bir sayısı tamamen kadın sorununa ayrılmıştır. Bu süreçte (o güne kadarki tüm gecikmişliğine karşın) bu çalışmayı ne derecede önemsediğimizin en önemli göstergesi bu yayındır. Hapishanelerden yurtdışına, demokratik alanlardan gerilla alanına kadar tüm alanlardaki kadın yoldaşlarımızın kolektif aklı ve emeğiyle hazırlanan bu dosya, örgütümüzün bunca yıllık tarihine karşın, kadın meselesindeki durumunu da ortaya koymuştur. Ancak bu durum, Partimizi korkutan, geri çeken bir yerde değil, tam aksine çalışmanın zorunluluğunu destekleyen, teşvik eden bir yerde olmasına yol açmıştır.

“Özgürlüğün ve Kadın Gücünün Keşfi, Direnişin Adresi” olarak andığımız Kadın Komitemizin kurulmasından sonraki dönemde birçok yeni tartışma ve sorun bizi beklemekteydi. Bir adım atılmış ve buz kırılmıştı. Ataerkil anlayışta açtığımız bu gedik hızla büyüyordu ve bizlerin de buna hazır olması gerekiyordu. Erkek egemen anlayışın yeni biçimleriyle karşılaşıyorduk, kendi LGBTİ+ fobimiz ile yüzleşiyorduk, ataerkinin üzerimizde bıraktığı etkilerden kurtulup daha ileriye adımlar atmaya çalışıyorduk. Elbette bütün bu zorlukları da ancak birlikte aşabileceğimizi biliyorduk.

Yoğun bir tartışma süreci yaşadık. Bizim dışımızda kalan kadın ve LGBTİ+ hareketinin özneleriyle biraraya geldik, deneyim paylaşımlarımızı artırdık.

Her şey elbette güllük gülistanlık ilerlemedi. Ya da daha doğrusu böyle ilerledi diyelim. Güllük dediğimizde aklımıza hep sadece çiçeği gelir; bitkisini, toprağını, üzerine düşen hastalıklarını vb. düşünmeyiz. Ama işte bütün gerçekliğiyle tam da böyleydi. Dikeniyle, hastalıklarıyla ve elbette güzellikleriyle Partimizin 2019’da gerçekleştirdiği 1. Kongre sürecine ulaştığımızda, buradan daha da güçlü çıkmayı hedeflemiştik ve bunu da başardık. Bu başarının somut karşılığı Komünist Kadınlar Birliği’nin kuruluş kararının alınmasıydı. Bunun neden önemli bir ihtiyaç olduğunu aslında yaşadığımız bütün bu süreç gösteriyor. Kendi özerk yapılarımız içerisinde hem kendi sorunlarımıza dair hem ataerki ve heteroseksizme karşı hem de bütün bir devrime dair politika üretebilmek tam da buna bağlıydı.

– Kongrenizdeki tartışma başlıkları nelerdi?

Rosa Avesta: Aslında biraz önce de değindiğimiz gibi örgüt olmanın, örgütlü hareket etmenin derdindeydik. Özellikle 1990’lardan sonra emperyalist-kapitalist sistemin sürekli olarak bizleri çekmeye çalıştığı, 2000’li yıllardaki tasfiyeci rüzgarla da beslediği “özgür birey” tuzağına karşı özgürlüğün ancak örgütlülükten geçtiğini yeniden yeniden kitlelere hatırlatmak gerekiyor. Bizim Partimiz içerisindeki hikayemiz de belli yönleriyle buna benziyor. Tek tek başarılı kadın yoldaşlarımız, kadın komutanlarımız, savaşçılarımız, faaliyetçilerimiz oldu. Ama bu tek tek varoluşlardan öte, örgütlü bir güç olarak gerçek başarıya ve özgürlüğe doğru adım atmış olduk.

Bunun en önemli ayağını da programımızı ve tüzüğümüzü düzenlemek oluşturuyordu. Neye karşı, ne için, nasıl ve kim olarak mücadele edeceğiz, bu mücadele neden gerekli sorularına cevap verecek bir program ve tüzük çalışmasını alt komitelerimizden başlayarak örgütledik.

Programımızda ilk sınıf çatışmasının ortaya çıkışı ve kadın ve lubunyaların ezilen konuma geçmesinin nasıl başladığını ele aldığımız Ataerki ve Heteroseksizmin Ortaya Çıkış Koşulları başlığı, çalışmamızın bel kemiğini oluşturuyordu. Özerk kadın örgütlenmesinin kuruluşunun amaçlarını ele aldığımız bir diğer başlıkta ise ülkemizde Demokratik Halk Devrimi’nin zorunluluğuna dikkat çeken tartışmalar yürüttük. Ezen-ezilen cins çelişkisinin ancak sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyada tam anlamıyla ortadan kalkabileceğini ve kadınların ve lubunyaların örgütlenmesinin gereklilikleri üzerine tartışmalar yürüttük. Sınıf mücadelesinin öznesi olan kadınların kendi özel-özgün sorunları etrafında örgütlenerek çalışmalar yürütebilmesinin önemine değindik. Bunun en önemli ayaklarından birisinin de ataerki ve heteroseksizmin kuşatmalarına rağmen zincirlerini parçalayarak politikada derinleşmek ve savaşta uzmanlaşmak olduğu üzerine tartıştık.

Bir diğer önemli başlık ise siyasi ideolojik önderliğimizi tespit ettiğimiz, diğer kadın ve LGBTİ+ örgütleriyle ilişkilerimize dikkat çektiğimiz, kitle faaliyetimizi konuştuğumuz, ulusal sınırlarla sınırlı kalmayacağımızı enternasyonalizm bilincini esas aldığımızı belirttiğimiz “Komünist Kadınlar Birliği’nin Niteliği” başlığıydı.

Tüm cinsiyet kimlik ve yönelimlerden komünist kadınların örgütü olarak, komünist parti önderliği altında MLM ilkelere dayanan bir savaş yürüttüğümüz yadsınamaz bir gerçek. Enternasyonalizmin sönmeyen meşalesi Barbara Anna Kistler yoldaşımızın açtığı yoldan tüm dünyada gün geçtikçe büyüyen kadın ve LGBTİ+ hareketiyle eşit ilişki ve dayanışmaya dayanan ortak mücadele anlayışını savunduğumuzun altını çizdik. Maria Suphi’den Meral Yakar’a, Kamile Öztürk’ten Nurgüzel Yaşar’a, Özlem Sürgeç’ten Nurşen Aslan’a şehitlerimizden aldığımız cüret ve renklilikle her milliyet, azınlık ve inançtan tüm cinsiyet kimliği ve yönelimlerden emekçi kadınların örgütü olduğumuzu bu başlıkta yürüttüğümüz tartışmalarla bir kez daha yineledik. Bunların ardından ise TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği olarak görev ve sorumluluklarımızı, “İşleyiş, Örgüt Yapısı ve Örgütlenme İlkeleri”ni tartıştık.

Kongremiz bu başlıklar altında zengin tartışmalara sahne oldu diyebiliriz. Tabii burada ancak çok sınırlı bir kısmına değinebiliyoruz.

TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisi Rosa Avesta: “Biz bu sisteme daha fazla kurban vermek istemiyoruz. Hatta bundan fazlasını istiyoruz. O çok sevdikleri kutsal ailelerini de, devletlerini de alaşağı etmek istiyoruz. Yaşamlarımız, mücadelemiz bizler için çoğunlukla işkence ve sömürü alanı olan ve kimi zaman da cinayet mahalli olan aileye sığmaz diyoruz. Bizler, proletaryanın ve ezilenlerin iktidarını kurmak istiyoruz.”

– Kadınların, kadın örgütlerinin ortak çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rosa Avesta: Marks ve Engels, Birinci Enternasyonal’de küçük burjuva anlayışlara karşı yürüttükleri tartışmalarda birlikte mücadelenin önemi ve niteliğine dikkat çeken çok sade ve net bir pankart açmışlar ve mücadeleye zararlı anlayışlara karşı bir zafer elde etmişlerdi: “Dünyanın bütün işçileri, BİRLEŞİN!”

İlk sınıf çatışmasının ezilenleri olarak tüm cinsiyet kimlik ve yönelimlerden kadınların birliği elbette ataerkil heteroseksist sömürü sistemine karşı mücadelede önemli bir yerde duruyor. Hele bir de bu ezilmişliğin ve mücadelenin enternasyonalist karakteri gözönüne alınacak olursa zafer için birlikte mücadele kaçınılmaz bir yerde duruyor. Bu anlamıyla ortak mücadele yadsınamaz bir ihtiyaç ve de zorunluluk.

Biz Komünist Kadınlar Birliği olarak, tüm dünyada başta MLM parti ve örgütler olmak üzere ataerkil heteroseksist sisteme karşı mücadele yürüten anti-faşist, anti-emperyalist parti ve örgütlerin kadın-LGBTİ+ örgütlenmeler ve de bağımsız kadın örgütleriyle eşit ilişki ve dayanışmayı, ortak mücadeleyi savunuyoruz. Reformlar için mücadeleyi yadsımıyor, demokratik hakların genişletilmesi için mücadele ediyoruz. Ancak demokratik hakları ve reformları iktidar mücadelesine tabi kılarak ele alıyor ve anti-MLM akımlara karşı da mücadele ediyoruz.

Ortak mücadelenin kendi coğrafyamızda en somut örneği olan KBDH içerisinde de bu ilkelere dayanarak yerimizi alıyoruz. KBDH çalışmasının kazanımları, hata ve eksiklikleri, yürüttüğü tartışmaları ve çalışmaları kapsamında bir bütün olarak zenginliklerle dolu bir çalışma olarak görüyoruz. Bu anlamıyla KBDH içerisindeki varlığımızı yalnızca ortak eylemlere katılmak, ortak açıklamalar yapmak olarak sınırlandırmayı doğru görmüyoruz. Bunun böylesi bir birliğe yapılacak bir haksızlık olduğunu, eksik yoldaşlık duygusu olduğunu da düşünüyoruz. KBDH içerisinde yer alan örgütlerin birbirleriyle siper yoldaşlığı ilkesine dayanan tartışmalar yürütmesini, eksik ve yanlış yaklaşımlarda birbirlerini ilerletecek tartışmalar yürütmesini de görev olarak biliyoruz.

– Son olarak bir mesajınız var mı?

Rosa Avesta: İçinden geçtiğimiz süreçte kadın ve lubunyaların isyan ve direnişleri büyürken saldırılar da gün geçtikçe şiddetini artıyor. Pandemi süreci sonrasında da depremlerden sonra da bir kez daha ortaya çıktı ki halkın bir bütün etkilendiği bu tür felaketlerde de kitleler içerisinde en çok kadınlar ve lubunyalar bedel ödüyor. Bu bedelin sebebi aslında özel mülkiyetin ortaya çıkışında yatıyor. “5000 yıllık erkek egemen sistem” söylemi (eğer ataerkil heteroseksist pratiklere bahane olarak kullanılmıyorsa!) ataerki ve heteroseksizmle her cephede ve tüm araçlarla aktif mücadelenin neden gerekli olduğunu ifade ediyor, etmeli.

Geçtiğimiz yıl, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri sürecinde faşist AKP-MHP iktidarının odağında yine ve yeniden kadının eve kapatılması ve LGBTİ+ların yok sayılması tesadüfi değildi. Sözde onun karşısında yer alan muhalefetin de onlardan farkı yoktu, ki bu saldırılara karşı “sessizlik”leri bunun ifadesiydi. Zira hepsinin pay kaptığı rant-yağma-sömürü düzeni, bizim özgürlüklerimizin hapsedilmesi üzerine kurulu. Biz bu sisteme daha fazla kurban vermek istemiyoruz. Hatta bundan fazlasını istiyoruz. O çok sevdikleri kutsal ailelerini de, devletlerini de alaşağı etmek istiyoruz. Yaşamlarımız, mücadelemiz bizler için çoğunlukla işkence ve sömürü alanı olan ve kimi zaman da cinayet mahalli olan aileye sığmaz diyoruz. Bizler, proletaryanın ve ezilenlerin iktidarını kurmak istiyoruz.

Kadın ve LGBTİ+ kitleler, artan saldırılar karşısında yüzlerini devrim mücadelesine dönmelidir. Zira sistem bize sınırlı özgürlüklerle yetinmemizi dayatıp ilk fırsatta o sınırlı özgürlükleri de gasp ediyor. Bu nedenle üç şeyi ilke almalıyız; cüret etmek, özneleşmek, kurtuluş için örgütlenmek…

-Sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederim.

Rosa Avesta: Bize bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim.

1140

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar