Perşembe Nisan 25, 2024

Dağların Ahmet’inden mesaj: “Mevcut düzenden kurtulmak isteyenin vakit kaybetmeye hakkı yoktur!”

Merhaba yoldaşlar;

Sizleri mutlak suretle yangına çevireceğimiz Vartinik kıvılcımını körüklediğimiz bu süreçte, partimiz önderliğinde zafere dek sürdüreceğimiz silahlı mücadelemizin kızgın ateşiyle selamlıyor, devrimimizin atar damarından akan siz genç yoldaşları TİKKO gerillaları adına kucaklıyorum.

Çürümüş mevcut düzenin her gün dünya halklarının kurtuluş mücadelelerinin lehine argüman üretme makinesine döndüğü günümüzde, devrimci mücadelede saf tutmaya dönük nedenlerimiz sürekli çoğalmaktadır. Gerek emperyalist ülkelerde artık gizlenemez bir şekilde ivmelenen hak gasplarına maruz kalan gençler, gerekse de ülkemiz gibi yarı-sömürge yarı-feodal veya sömürge ülkelerde emperyalizmin ve yerli uşaklarının saldırılarına maruz kalan gençler yüzlerini başka bir dünyaya çevirecek fazlasıyla nedenleri vardır. Düzen cephesindeki güncel gelişmeler bunları azaltmamakta, sadece çoğaltmaktadır.

Her yeni argüman, düşmanımıza beslediğimiz kini körüklemekte, mücadele azmimizi harmanlamakta ve daha büyük muharebelere girme cesaret ve cüretimizi güçlendirmektedir. Zira düşmana kin duymanın nedenleridir çoğalan. 2 Şubat 2011’de şehit düşen Sefagül Kesgin yoldaşın dediği gibi: “Düşmana olan kinimiz her hangi bir kin değil, sınıfsal bir kindir. İçinde tarihi, bugünü ve yarını görebildiğimiz oranda kudreti yarının teminatı, irade ve erdemimizin mayası haline gelir. Düşmana kin duymamız için binlerce, hatta on binlerce, milyonlarca neden sayılabilir.

Açlığın, yoksulluğun, işsizliğin nedeni olduğu için; eşitsizliğin, köleliğin, baskı ve zulmün savunucusu ve uygulayıcısı olduğu için; ezilen ulusların, emekçi halkın tarihini, kültürünü, değerlerini yozlaştırmaya çalıştığı için; kadını erkeğin kölesi kıldığı için, metalaştırdığı için… Yani KARŞI-DEVRİMCİ olduğu için kin duyarız.

Soruyu tersinden sorduğumuzda verecek bir yanıtımız var mıdır? Yani düşmana kin duymamamız için bir neden var mıdır? Öyle ise, bu kadar köklü/güçlü nedenleri derinleştirelim, büyütelim ve örgütleyelim.”

Nedir ki gerçek yegâne alternatifi her ezilen göremiyor; zira bilgi dışarıdan gelir. Bundan dolayıdır ki kitleler cephesinde bu alternatifi bulmak her zaman kolay değildir. Burada, “burjuva sosyalizmi” tarifinden etkilenmiş gençlerin yaşadıkları kırılmaları giderme hususunda oldukça yoğun ideolojik bir mücadele yürütmek gerekir. O halde, yürüttüğümüz pratik faaliyet içinde teorik olarak derinleşeceğiz ve pratiği düşünsel olarak anlamlandırabildiğimiz oranda da ideolojik olarak çelikleşeceğiz. Bununla birlikte henüz sorunlarının bilincine varmamış genç yığınların bilinçlendirilmesi için anın görevlerine her zamankinden daha fazla sarılmak ve kavgada ısrar etmek gerekir. O halde kaygılarımızı atacağız ve devrimci pratiğe her zaman daha çok, daha ileriye ve daha hızlı atılacağız.

Genç, yarını devrimci ellerle yarattığı ölçüde emeğinin sahibi olur. Aksi halde bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ama öyle ya da böyle iradesiyle burjuvaziye teslim etmiş olduğu yarının bir kölesi olmaya mahkûmdur. Geleceğini yaratmayanın geleceğini başkası yaratır. Biz komünist devrimciler, ezilenlere gelecek yaratmıyoruz. Onların kendi geleceklerini kendi elleriyle yaratmaları için onlara yoldaş oluyoruz. Kitleler yerine onların geleceğini yaratmaya kalkışmak, hangi kimlikle ortaya çıkarsa çıksın, burjuva maceracılığın bir versiyonundan başkası değildir. Ve bu şekilde yaratılan her gelecek bugünden farksız bir gelecektir.

Nasıl ki bir ülkeye demokrasi dışarıdan gelmiyorsa, özgür bir gelecek de başkası tarafından armağan edilecek bir durum değildir. Gelecek, sadece bugünün kötülüklerinden arınmış bir şekilde yarının toplumuna, yani bugünün çocuklarına armağan edilebilir. Ancak bu bugünün çocuklarının önlerinde kendi geleceklerini daha nitelikli bir şekilde yaratmaları görevini yarın karşılarına çıkarmayacağı anlamına gelmez. Çünkü kötülüklerin kalıntıları ve izleri hala var olacak. Yarını yaratmak sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyadan yana olan herkes için günün vazgeçilmez görevidir. Ve bu görev her şafakta aynı tazeliğini koruyarak karşımıza çıkacak, ta ki emelimize ulaşıncaya dek…

O halde, yarını birlikte yaratacağımız kitlelere bıkmadan, usanmadan gitmeliyiz. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya yaratma uğruna adadığımız yaşamımızı tarihsel görevlerimize her zamankinden daha sıkı sarılarak anlamlandırmak bizi yıkmak istediğimiz kötü alışkanlıklarımızı yıkmamızı ve kuşanmak istediğimiz kültürü yaşatmamızı sağlayacak. Bu aynı zamanda emperyalizme ve onun uşaklarına büyük darbeler indirmemizin mayası olacak.

Yürüttüğünüz mücadele devrimimizin bir parçası olarak selamlanmayı hak etmiş bir mücadeledir. Anti-emperyalist bir bilinçle ülkemiz devrimine bulunduğunuz ülkelerden katkı sunmaktasınız. Adımlarıyla emperyalist politikaları çiğneyen, sloganlarıyla enternasyonalizmi haykıran, yumruklarıyla dünya gericiliğini darbeleyen ve devrim ışığı parıldayan gözleriyle yüzlerini emperyalist düzenden ilk kopuşun sergileneceği kendi umut mevkii olan Türkiye’ye dönen bir potansiyel, genç/emperyalist sistem (tek başına devlet değil, sistem) ve genç/Türk devleti arasında çelişkilerin toplumsal ve iktisadi izlerini az ya da çok taşıyan Avrupa’daki bütün Türkiyeli gençlerde mevcuttur. Şafağı sökecek ellerin bu potansiyeli işleyip örgütleyenlerin inisiyatifiyle çoğalabileceği bilinciyle çalışmalarınızın devrimimizin bir parçası olarak yüceliğini hatırlatmak elbette haddime değildir. Yine de sizleri çalışmalarınızda gösterdiğiniz ısrardan ötürü selamlıyor, başarılarınızdan ötürü kutluyorum.

Süreç, bizden, örgütlerimizi daha nitelikleştirmek ve adımlarımızı daha da hızlandırmayı bekliyor. Gerilla mücadelemizi, sizlerin ve sizin gibi anti-emperyalist anti feodal devrimimizden yana olan kurumların katkılarıyla büyütüyoruz. Halkımızın kurtuluşunun teminatı olan partimiz önderliğindeki Halk Savaşı’nı faşizmi yakacak bir ateş topu misali büyütüyor ve adım adım yayıyoruz. Yeni mevziler yaratıyor ve her yıl, mevzileri dolduran yoldaşlarla başka mevziler hazırlıyoruz. Henüz koşmuyoruz fakat yürüyoruz. Sıçrama yaratmıyoruz fakat ilerliyoruz. Zirvelere sahip değiliz fakat Vartinik kıvılcımından birer ateş parçasını tek tek tepelere bırakarak parça parça dağ başlarını tutuşturuyoruz. Nihai zafer naralarını atmıyoruz fakat yaptığımızı silah seslerimizle söylüyor, söylediğimizi kitlelerin desteğiyle yapıyoruz. Nedir ki bunun yetmediğinin altını çiziyoruz…

Şimdi daha büyük, daha nitelikli ve daha hızlı adımlar atmak gerekir. Zira sömürünün ve zulmün arttığı bir dönemden geçiyoruz. Kararsızlık ve umutsuzluk gelişme karşısında halkın kurtuluş mücadelesinin lehine olan gelişimi sekteye uğratmak isteyen düzene teslim olmaktır. Mevcut düzenden kurtulmak isteyenin teslim olmaya hakkı yoktur! İlerlemeyi sürece bırakmak vakit kaybetmektir. Mevcut düzenden kurtulmak isteyenin vakit kaybetmeye hakkı yoktur! Şimdi zamanıdır görevlere daha sıkı sarılmanın ve bütün tereddütleri beyinde parçalayarak doğru olanı yapmak için kavgaya atılmanın. Halkımız bizden bunu bekliyor. Partimiz bizden bunu bekliyor. Özgür gelecek bizden bunu bekliyor. Demokratik Halk İktidarı, Sosyalizm ve yüce Komünizm bizden bunu bekliyor…

Beklentileri artık birer beklenti olmaktan çıkarma mücadelemizde halka, partiye ve devrim inancımıza olan sonsuz güvenimle hepinizi selamlıyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum…

39190

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Sayfalar