Cumartesi Nisan 20, 2024

Demirdağ’dan öğrenelim: Savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir!

Hem ülkemiz devrimci hareketinin tarihi hem de uluslararası deneyimler halk gençliğinin devrimin motor gücü olduğu gerçeğini birçok kez göstermiştir. Ülkemizde de sınıf mücadelesinin tarihi dönemeçlerine kısa bir bakış, gençliğin üstlendiği rolün tayin edici olduğunun görülmesine yetecektir. Öyle sanıyoruz ki, 68 gençlik hareketinin çıkışına kadar gitmeye gerek yok bu gerçeği görmek için. Kobanê’yi zafere taşıyan direnişin öncülerine bakmak yeterli olacaktır. Coğrafyamızda halk gençliği, Kobanê’den yükselen isyan çığlığına akın akın sınırları aşarak yanıt olmuştur. Kobanê direnişinin öğreticileri de Sur, Cizre ve Nusaybin’de yine Kürt halk gençliğinin elinde Türk devletinin faşizmine karşı etkili bir silaha dönüşmüştür. Cizre, Sur, Nusaybin’den Kürt halk gençliğinin yükselttiği isyan sloganları kulaklarımızda çınlamaya devam ediyor. Peki biz bu çığlığı duyuyor muyuz? Bu bir çağrıdır aynı zamanda, bu çağrıya kulak veriyor muyuz?

Sınıf mücadelesinin bütün dinamikleri faşizmin yoğun baskısı altındayken sürece yanıt olamayan kolektifimiz ideolojik, politik, örgütsel tıkanıklıklarla boğuşurken içinde bulunduğumuz durumun bize hangi görevleri yüklediğinin bilinciyle hareket edebiliyor muyuz? Mevcut durumda gençliğin misyonunun farkında mıyız?

Gençlik kolektifimizin en sancılı dönemlerinin omuzlayıcısı olmuş, zorlu görevler karşısında öne atılmayı bilmiş, yeniyi inşa etmede gençliğin dinamik, atak, değişime açık yapısını geliştirmeyi başarmış, kolektife soluk taşıyan bir güç olmak için her dönem kendini geliştirmeye çabalamıştır. Bunu tarihimizin sayfalarında gizli olan onlarca gençlik kadrosu yoldaşın pratiğinde görebiliriz. Bu durumun gençlik açısından sonu olmayan bir görev olduğunu da aklımızdan çıkarmamalıyız. Kolektifimizi sürekli ileri taşıma, açığa çıkan boşlukları doldurma, bıkmadan-usanmadan kolektife güç taşıma, yaşanan gelişmeler karşısında hızlı konumlanabilme, yeni politikaları hayata geçirmede atılgan olma, hızlı öğrenme ve harekete geçme… Bunlar gençliğin özgün yapısının ve bunun paralelinde kolektifimiz içinde yansıyan örgütlenme yapısının gençliğe yüklediği hayati görevleridir. Her dönemin özgünlüğüne göre bu görevler zincirinin farklı halkaları ön plana çıkabilir. Gençlik bu halkaları doğru zamanda yakalayabilme kabiliyetini geliştirdiği ve açığa çıkan zorluklara pratikte hayat verdiği oranda misyonunu oynayacaktır.

Gençliğin bu misyonuna hayat verme başarısı açısından Mehmet Demirdağ yoldaş, bizim için bir sembol olmanın ötesinde bugün içinde bulunduğumuz durum açısından rehber olmalıdır. Onu, önderleştiği süreci, kolektifimizin içinde bulunduğu dönemle birlikte incelemeliyiz. Onu ve pratiğini dogmatizmden çıkararak güncel duruma etkide bulunabilen bir işlev kazandırabilmemiz bu inceleme yönteminde gizlidir. Bugün ihtiyacımız olan söylediklerini tekrar, yaptıklarını taklit etmek değildir. İnceleme yöntemini, söylediklerini teorize etme biçimini, pratikten kopmayışını, ihtiyaca cevap olmadaki hızını, ideoloji-politika-örgüt arasında kurduğu bağı kavrayabildiğimiz ve mevcut durumumuzu bu kavrayış süzgecinden geçirebildiğimiz oranda onun yarattığı birikimden faydalanmış ve katkı sunmuş oluruz.

Yoğun baskı ve saldırı furyasından kolektifimizi ideolojik-politik-örgütsel olarak güçlü çıkarmak için bir dizi görev bizi beklemektedir. Bu görevlerin kolay olmadığını söylemeliyiz. Ancak devrimin atak-bilgili ve fedakar kadrolarının böylesi süreçlerde sınandığını, gelişip güçlendiğini de aklımızdan çıkarmamalıyız. İçinde bulunduğumuz durumu anlamak ve bize düşen görevleri doğru tanımlamakla başlamalıyız işe. Neyi, nasıl yapacağımızı bilmezsek, mevcut dağınıklığın ve örgütsüzlüğün içinde gençliğin enerjisini doğru kullanmamız mümkün olmayacaktır.

Planlı, programlı, disiplinli bir çalışma tarzına en fazla ihtiyacımız olduğu bir dönemdeyiz. Hedeflerimiz somut olmalı. Sadece yapmış olmak için yapmış olmanın ötesinde bir bilinçle faaliyete sarılmalıyız. Dağınıklığı toparlamak, mevcut örgütlülükleri korumak ve geliştirmek için daha ısrarlı ve kararlı olmalıyız. Deneyimsizliğin, acemiliğin, bilgisizliğin arkasına sığınmadan, pratikten öğrenmenin, gelişmenin yolu olan “savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir” ilkesini aklımızdan çıkarmamalıyız. Önce öğrenelim sonra harekete geçeriz kendiliğindenciliğinin karşısında ısrarla bu ilkeyi savunmalı ve bu doğrultuda pratik olarak müdahale etmede daha cüretli olmalıyız.

“Savaş deneyi, tarihteki her büyük bunalım, insan yaşamındaki her büyük yıkım ve her dönemeç deneyi gibi, kimilerini alıklaştırıp çökertir, ama buna karşılık kimilerini de yetkinleştirip savaşkanlaştırır” diyor Lenin. Her genç militanın süreçten çıkardığı ders ve deneyimi, gelecek açısından koyduğu hedefi pratiği belirleyecektir. İçinden geçilen süreçte ideolojik-politik-örgütsel olarak daha fazla yetkinleşme hedefiyle mi yoksa mevcut olan içinde kendi durumunu koruma hedefiyle mi hareket edeceğini her genç militan kendisi için sorgulamalıdır. Unutulmamalıdır ki, kendi durumunu değiştirmeyen, bir adım sonrasıyla ilgili somut hedefi olmayan mevcut olana etkide bulunamaz, değişim-dönüşüm sürecinin öznesi olamaz…

“Müdahale etmek, yani yaratmak, belirlemek, dönüştürmek ve yönlendirmek iradi bir çaba gerektirir. İradi çaba harcamak; hareket etmek, emek harcamak, kafa yormak demektir. Etkin özne olmak, kısacası atak olmak demektir. Yaşama karşı, düzene karşı, sürekli atak halde olmayan, ona saldırmayan, saldırmak için donanmayan müdahale edemez. Atak olmak en özlü ifade ile enginleri fethetme ruhuna sahip olmaktır.” (M. Demirdağ, Fırtınalar İçinde Bıçak Sırtında, c. 1, s. 93)

Demirdağ yoldaşın gençliğe seslenirken üstüne basa basa vurguladığı ataklık meselesi üzerinde bugün de ısrarla durmalıyız. Eleştirdiklerimizi değiştirmek için ilk öne çıkan da biz olmalıyız. Örgütlülüklerimizi güçlendirmek, yenilerini kurmak için daha çok koşturmalıyız. Pratik olarak koştururken sorunların kaynağında yatan ideolojik-politik-örgütsel meselelere de kafa yormalıyız. Neyi-niçin yaptığımızı bilerek hayat verdiğimiz pratikleri daha güçlü savunup geliştirebiliriz. Sürekli bir planımız olmalı. Coşkulu ve verimli bir şekilde planları hayata geçirmenin yolu hızlı hareket edebilmekten geçer. Görevlerimizi yerine getirmek için hedefe daha fazla odaklanmak, olmayanı yaratmak zorunluluğu ile karşı karşıyayız.

Söylediklerimizin, aldığımız kararların, yenilenme için yaptığımız çıkışların pratikte bir karşılığı olmadığı durumda anlamı ve değeri de ortadan kalkacaktır. Bu yüzden aldığımız kararların arkasında daha güçlü durabilmek için daha fazla pratiğe yüklenmeliyiz. Mevcut dağınıklığın bizi politikadan, güncel siyasetten uzaklaştırmasının önüne geçmenin olanaklarını yaratmak için daha üretken olmalıyız. Referandum çalışmasını da bu kapsamda ele almalıyız. AKP kendine muhalif her türlü çalışmayı baskı ve zor yoluyla engellemeye çalışırken politikamızı kitlelere ulaştırmak için daha yaratıcı olmalıyız. Ortak platformlarda kendimizi ifade etmek, dost güçlerle dayanışmayı güçlendirmek önemlidir. Süreç bunu bütün devrimci örgütlenmelere bir zorunluluk olarak dayatmaktadır. Bu kapsamda attığımız adımları büyütmeliyiz. Bunun yanında esas olarak kendi gücümüze dayanan özgün çalışmalarımızı da yüklenmeliyiz. Gücümüzü küçümsemeden, somut hedeflerle hareket etmeliyiz. Kendinin farkında olmak için örgütün farkında olmak gerekir. Bu yüzden mevcut gerçekliğin çözümlemesini yapma yetisine her birimiz sahip olmalıyız.

Görevler, hedefler, kendimizi konumlandırdığımız yer bu çözümlemenin sonucunda açığa çıkacaktır. Bütün karmaşaya, dağınıklığa rağmen kolektifimizi kim toparlayacak, bir arada tutacak, güçlendirecek, ideolojik-politik netliği kim sağlayacak? Bu soruya tereddütsüz “biz yapacağız” demeli gençlik. Bunu pratiğiyle ortaya koymaya başlamışken, duraksamadan daha ısrarlı ve kararlı atmalıyız adımlarımızı.

“Önümüzde birçok görev var. Ama hepsini yerine getirebiliriz. Israrlı, kararlı ve yaratıcı bir çalışmayla birbirimize sımsıkı kenetlenerek ve hatalarımızın üzerine amansızca giderek bunu başarabiliriz. Bunları yaparken aklımızdan çıkarmamamız gereken hedefimiz devrimin yılmaz kadroları olmaktır.” (M. Demirdağ, Fırtınalar İçinde Bıçak Sırtında, c. 1, s. 93)

46074

Demirdağ’dan öğrenelim: Savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir!

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar