Cuma Mart 29, 2024

Devrim ateşini kuşanan KAYPAKKAYA 68 yaşında (KASIM KOÇ)

İnsanoğlu iki ayaklar üzerine dikildiği günden itibaren yürüyen, irdeleyen, düşünen, yaratan, yarattığı tarihi ortadan bölen, ters çeviren, savaşlar çıkaran ve yürüten bir tarih yarattı. Kıtalar’dan kıtalara koşan, keşifler yapan, “medeniyetler” adı altında savaşlar yürüterek ismini tarihe yazanlar geldi geçti şu yeryüzünde. İmparatorluklar kurdular. Kurdukları saltanatlarla kendisinden olmayanları kılıçtan geçirdiler.

Asi Dersim dağlarında Jar kültürü ve inancını benimseyen, Ana Fatma diyarı olarak bilinen Kızılbaş dergahın üzerine ordular sürdüler. Kılıçtan geçirip, süngü ucuna taktılar. Munzur, Mercan, Harçik nehirleri kan kırmızı insan cesetleriyle aktı. Saltanatların kurallarına uymayan, doğadan gelip doğaya giden inancın dergahında oluk oluk kan akıttılar.

Jar’ı astılar süngü ucuna.

Gök kubbenin altında yaşayan insanoğlunun oluşturduğu zulüm kalelerine boyun eğmeyenler de vardı elbette. Kurulan o demirden imparatorlukların saltanatlarına isyan eden yıkıcılar, saray ve sultaları yıkarak tarihe adlarını yazanlarda vardı.

Demirci Kawanın Newroz ateşini 19. yüzyılda harlayarak devrim-Sosyalizme dönüştüren Kaypakkaya, Jarın Süngüye takıldığı dağlarda devrim ateşini omuzlar. Onların acılarını, dertlerini ve ezilmiş kimliklerinden ötürü soykırımların dergahını kendisine mesken eyler, bu ruhla Kaypakkaya isyan ateşini Dersim dağların zirvesinde devrimci ateşin bilinciyle harlandırarak büyütür.

Hedefine Saltanatları yıkmayı koyan ve yönünü doruklara çevirerek, dağlara sığınır. Dağlardan sultaları kuşatan ateşi yakan Kaypakkaya ve yoldaşları günlerden bir gün Munzur gözeleri olarak nam alan mekana sevda bağlarlar.

Munzur gözelerine doğru patika yolda yürüdüklerinde son baharın sararmış renkleri sarmalamıştı Munzuru. Toprak hafif don tutmuş, ılık bir rüzgarın estiği, güneşin yatay ışınların doruklarda kaybolmaya doğru gittiği vakitler de Munzur gözelerine vardılar. En önde yürüyen tüm dikkatleri üzerine çeken omzunda Kırması, bir Tüfek namlusundan ordu yaratma ruhuna sahip, Kıvırcık Saçlı, hemen arksın da Prometheus’un ve demirci Kawanın ateşini büyüten, Munzurların zirvesinde ateşi yakan Kaypakkaya, Kaypakkaya’yı bir adım geride takip eden Muzaffer Oruçoğlu vardı.

Maya çaldılar Munzurun böğründe akan süt pınarına, daha önce kurdukları partinin isimlerini o gün orada açıklayıp yürüdüler Munzur dağın bağrına. Kurdukları partinin etrafında yoksulları toparlamak için Köy köy, mezra mezra, dağ dağ dolaştılar…

Kış üstlenmesi için Konakladıkları Vartinik mezrasında Kawa’nın ateşini yaktılar. Dorukların dondurucu ayazın içerisinde ateş topun alevleri yükseldiği vakit, Fehmi Altınbilek komutasında ki müfrezesi tarafından 24 Ocak 1973’de kuşatıldı Vartinik.

Alişerlerin mavzer çattığı, Said Kırmızıtoprak’ın (doktor Şivan) asi dik yürüdüğü patikalarda Kıvırcık Saçlı dövüşerek devralmıştı kavgalarını.

Kuşatmaya gelen askeri müfrezenin, “teslim olun” çağrısına Kıvırcık Saçlı Vartinik zirvelerinde tüfeğini ateşledi. Parmağı tetik düşürdüğünde kırmanın namlusundan çıkan kurşun ayazı yaktı, sarp kayalıkları kaplayan kara saplandı. Dağın Partizan Öykülerin ilk kurşunu böyle yankılandı heybetli Vartinik dağında.

Namlulardan çıkan kurşun vızıltıları ayazda iç içe girdi.

Sis Haydaran dağını-Vartiniği içine almış, karanlık bulut kütlesine dönüşmüştü. Namlulardan çıkan alevler dağları bir aydınlatıyor tekrar karanlığa gömüyordu. Barut ve kan kokusu sise karışarak dağların kuytuluklarına çekildiğinde kurşunlar sustu. Dağlarda ıslık çalarak esen deli rüzgarın uğultusu Urartuların oydukları kayalıkların inine çekildiği vakit Kıvırcık Saçlı kar beyazını kanıyla kızıllaştırmıştı. Oracıkta, buz dağın zirvesinde emekçilerin, yoksulların gönlünde taht kurdu, ellerde düşmeyen meşale, dillerde dinmeyen bir şarkı oldu Kıvırcık.

“İnce uzun boyu, Kıvırcık saçı

Halkını sevmektir onun tek suçu,

Ali Haydar Yıldız ölmez ağlama bacım…”

Ali Haydar Yıldızın toprağa tohum olduğu Dersimin kadim dağlarında Kaypakkaya’nın sol yanı buz keser, öyle esir düşer Fehmi Altınbilek müfrezesine. Sonra Amed zindanlarında Kawanın demirinde dövülerek çelikleşen, çeliğin aldığı su ile resmi tarihi ters yüz eden, yırtıp çöpe atan bir gelenek yaratır.

Altın çağ yürüyüşünde ender komünistler unvanını alarak tarih sayfalarında yerini alır. Kaypakkaya omuzladığı tarihsel görevle, devrimin görev ve sorumlukların bilinciyle emekçilerin ateşini kuşanır, bedeni parça parça edilir ama o fikirlerinden asla taviz vermez, sır vermeme ilkesini öğretir, örnek olur…

18 Mayıs 1973’de tarihe not düşerek efsaneleşir.

18 Mayısı Unutma!

Kaypakkaya 68 yaşında, yaşıyor.

39915

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar