Salı Nisan 23, 2024

Devrim ateşini kuşanan KAYPAKKAYA 68 yaşında (KASIM KOÇ)

İnsanoğlu iki ayaklar üzerine dikildiği günden itibaren yürüyen, irdeleyen, düşünen, yaratan, yarattığı tarihi ortadan bölen, ters çeviren, savaşlar çıkaran ve yürüten bir tarih yarattı. Kıtalar’dan kıtalara koşan, keşifler yapan, “medeniyetler” adı altında savaşlar yürüterek ismini tarihe yazanlar geldi geçti şu yeryüzünde. İmparatorluklar kurdular. Kurdukları saltanatlarla kendisinden olmayanları kılıçtan geçirdiler.

Asi Dersim dağlarında Jar kültürü ve inancını benimseyen, Ana Fatma diyarı olarak bilinen Kızılbaş dergahın üzerine ordular sürdüler. Kılıçtan geçirip, süngü ucuna taktılar. Munzur, Mercan, Harçik nehirleri kan kırmızı insan cesetleriyle aktı. Saltanatların kurallarına uymayan, doğadan gelip doğaya giden inancın dergahında oluk oluk kan akıttılar.

Jar’ı astılar süngü ucuna.

Gök kubbenin altında yaşayan insanoğlunun oluşturduğu zulüm kalelerine boyun eğmeyenler de vardı elbette. Kurulan o demirden imparatorlukların saltanatlarına isyan eden yıkıcılar, saray ve sultaları yıkarak tarihe adlarını yazanlarda vardı.

Demirci Kawanın Newroz ateşini 19. yüzyılda harlayarak devrim-Sosyalizme dönüştüren Kaypakkaya, Jarın Süngüye takıldığı dağlarda devrim ateşini omuzlar. Onların acılarını, dertlerini ve ezilmiş kimliklerinden ötürü soykırımların dergahını kendisine mesken eyler, bu ruhla Kaypakkaya isyan ateşini Dersim dağların zirvesinde devrimci ateşin bilinciyle harlandırarak büyütür.

Hedefine Saltanatları yıkmayı koyan ve yönünü doruklara çevirerek, dağlara sığınır. Dağlardan sultaları kuşatan ateşi yakan Kaypakkaya ve yoldaşları günlerden bir gün Munzur gözeleri olarak nam alan mekana sevda bağlarlar.

Munzur gözelerine doğru patika yolda yürüdüklerinde son baharın sararmış renkleri sarmalamıştı Munzuru. Toprak hafif don tutmuş, ılık bir rüzgarın estiği, güneşin yatay ışınların doruklarda kaybolmaya doğru gittiği vakitler de Munzur gözelerine vardılar. En önde yürüyen tüm dikkatleri üzerine çeken omzunda Kırması, bir Tüfek namlusundan ordu yaratma ruhuna sahip, Kıvırcık Saçlı, hemen arksın da Prometheus’un ve demirci Kawanın ateşini büyüten, Munzurların zirvesinde ateşi yakan Kaypakkaya, Kaypakkaya’yı bir adım geride takip eden Muzaffer Oruçoğlu vardı.

Maya çaldılar Munzurun böğründe akan süt pınarına, daha önce kurdukları partinin isimlerini o gün orada açıklayıp yürüdüler Munzur dağın bağrına. Kurdukları partinin etrafında yoksulları toparlamak için Köy köy, mezra mezra, dağ dağ dolaştılar…

Kış üstlenmesi için Konakladıkları Vartinik mezrasında Kawa’nın ateşini yaktılar. Dorukların dondurucu ayazın içerisinde ateş topun alevleri yükseldiği vakit, Fehmi Altınbilek komutasında ki müfrezesi tarafından 24 Ocak 1973’de kuşatıldı Vartinik.

Alişerlerin mavzer çattığı, Said Kırmızıtoprak’ın (doktor Şivan) asi dik yürüdüğü patikalarda Kıvırcık Saçlı dövüşerek devralmıştı kavgalarını.

Kuşatmaya gelen askeri müfrezenin, “teslim olun” çağrısına Kıvırcık Saçlı Vartinik zirvelerinde tüfeğini ateşledi. Parmağı tetik düşürdüğünde kırmanın namlusundan çıkan kurşun ayazı yaktı, sarp kayalıkları kaplayan kara saplandı. Dağın Partizan Öykülerin ilk kurşunu böyle yankılandı heybetli Vartinik dağında.

Namlulardan çıkan kurşun vızıltıları ayazda iç içe girdi.

Sis Haydaran dağını-Vartiniği içine almış, karanlık bulut kütlesine dönüşmüştü. Namlulardan çıkan alevler dağları bir aydınlatıyor tekrar karanlığa gömüyordu. Barut ve kan kokusu sise karışarak dağların kuytuluklarına çekildiğinde kurşunlar sustu. Dağlarda ıslık çalarak esen deli rüzgarın uğultusu Urartuların oydukları kayalıkların inine çekildiği vakit Kıvırcık Saçlı kar beyazını kanıyla kızıllaştırmıştı. Oracıkta, buz dağın zirvesinde emekçilerin, yoksulların gönlünde taht kurdu, ellerde düşmeyen meşale, dillerde dinmeyen bir şarkı oldu Kıvırcık.

“İnce uzun boyu, Kıvırcık saçı

Halkını sevmektir onun tek suçu,

Ali Haydar Yıldız ölmez ağlama bacım…”

Ali Haydar Yıldızın toprağa tohum olduğu Dersimin kadim dağlarında Kaypakkaya’nın sol yanı buz keser, öyle esir düşer Fehmi Altınbilek müfrezesine. Sonra Amed zindanlarında Kawanın demirinde dövülerek çelikleşen, çeliğin aldığı su ile resmi tarihi ters yüz eden, yırtıp çöpe atan bir gelenek yaratır.

Altın çağ yürüyüşünde ender komünistler unvanını alarak tarih sayfalarında yerini alır. Kaypakkaya omuzladığı tarihsel görevle, devrimin görev ve sorumlukların bilinciyle emekçilerin ateşini kuşanır, bedeni parça parça edilir ama o fikirlerinden asla taviz vermez, sır vermeme ilkesini öğretir, örnek olur…

18 Mayıs 1973’de tarihe not düşerek efsaneleşir.

18 Mayısı Unutma!

Kaypakkaya 68 yaşında, yaşıyor.

39954

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Sayfalar