Perşembe Nisan 18, 2024

Devrimin Yıldızı; Ulaş Bayraktaroğlu Ölümsüzdür.

Karanlığın en koyu yerinde ve anında bir devrim yıldızı daha sonsuzluğa uğurlandı. Devrimin bir  Ulaş’ı daha yeri doldurulması kolay olmayan bir boşluk bırakarak aramızdan fiziki olarak ayrıldı. Bir Ulaş daha “Bizimkiler böyle ölür” türküsüyle uğurlandı sonsuzluğa.

Kabulü en zor ayrılıktır devrimcilerin fiziki ayrılığı. Devrimin her fiziki ayrılığı “erkendir” düşüncesini ve onun ağır hüznü yaşatır, doldurulması kolay olmayan  boşluğunu yaratır. Çünkü sonsuzluk içinde kayıp giden sıradan bir yaşam, kolay kabul edilecek olağan bir ölüm değildir. Çünkü kaybedilen savaşta anne ve babasını yitiren mazlum Kürt-Arap-Süryani-Türkmen-Ermeni çocuklarının yaşam ve özgürlük düşünü, ekmek özlemini silahlı devrimle arayan büyük komutan ULAŞ BAYRAKTAROĞLU’nun kaybıdır. Çünkü kaybedilen sonsuzluğa uğurlanan Rojava’nın özgürleştirilmesi hamlesinde en ön saflarda ve yerde yer alan korkusuz halk komutanlarından devrimin ULAŞ’ıdır. Yıllardır dillerde düşmeyen ULAŞ’ın  özgürlük  türküsüdür.

Ne Rojava halkı ne de onun özgürlük savaşçıları ve yürüyüşçüleri kolay kabul edecektir, devrimin deniz gözlü fırtına yürekli öncüsünün kaybını.  Ne toprak ne su ne akan nehirler ve akıp giden yıldızlar kolay kabul edecektir devrimin sağlam güvenilir yoldaşının kaybını. Çünkü O kelimenin tam anlamıyla siperden sipere cepheden cepheye en hızlı koşan günümüzün Deniz’iydi. Bundan dolayı hepimizden daha çabuk  göğüsledi ipi. O günümüzün Mahir'iydi. Tıpkı onun gibi kuşatıldığı yeri çatışarak özgürleştirmeye çalışandı. O günümüzün en samimi en içten İbrahim  Kaypakkaya  sevdalısıydı. Bundandır ki Kaypakkaya'nın Rojava'da savaşan yoldaşlarına en içten yoldaşlık elini uzattı.  Sevgiliye bakar gibi özgürlüğe özlem ve özenle baktı. Ona ulaşmak için dört elle sarıldı halkın savaşına ve silahına. Rojava topraklarında gerçekliği aradı. Vazgeçmeden, ara vermeden, görevini bir an olsun bile “tamamlamış” olarak kabul etmeden çalıştı. Bir an olsun bile duraklayıp soluk almadan, usanmadan, yorulmadan   özgürlüğe doğru  koştu.

Çünkü komutan Ulaş çok iyi biliyor ve inanıyordu ki sıradan zayıf adımlarla ve ağır tempoyla devrimin bitmeyen görevleri yerine getirilemez ve uzun soluklu yürüyüşü tamamlanamaz. Yine çok iyi biliyor ve inanıyordu ki, görevine dört elle sarılmadan herkesten daha fazla emek ve alınteri dökmeden en ön saflarda savaşmadan devrimin hiçbir değeri  yaratılamaz. Ve hiçbir kazanım elde edilemez.

O hiçbir zaman “seçilmiş önder” olmadı. Olmayı asla kabul etmedi. Kavganın savaşın ateşin tam orta yerinde devrimin doğal öncüsü ve kabul edilmiş komutanı oldu. Ateşi elleriyle tuttu. Devrimin en zorlu yerinde en zorlu nöbetini en önde en önce o tuttu. Şafağın ilk ışıltılarını kucaklayan güneşi ilk karşılayan o oldu. Bundandır ki hem Rojava halkı hem de Rojava topraklarında silah elde özgürlük arayan devrimi düşleyen devrimcilerin sevgili yoldaşı oldu. Komutan Ulaş'ı, yoldaş Mehmet'i oldu. Ve bundandır ki biz onu herkesten çok ama çok sevdik. Sahici bir yoldaşı, yiğit bir devrimciyi, korkusuz bir komutanı, devrimin sağlam bir yoldaşını, Rojava'nın  komutanı  Ulaş'ı kaybettik.   

“Devrimin mütevazi ancak iddialı bir öncüsü korkusuz bir komutanı nasıl olunur”un yanıtını Ulaş yoldaşın yaşamında savaşımında görevler karşısındaki duruşunda görür ve okuruz.  Bazı sahte öndercikler gibi savaş alanın kilometrelerce uzağında kalarak halkın yoksul yaşamına ve yoldaşlarına yabancı yerde konaklarda yaşayarak, devrimin bir saatlik bir nöbetini bile tutmadan yoldaşlarına öncülük ve komutanlık yapmadı. Böyle bir yöneticilik-“önderlik” tarzını asla tenezzül etmedi. Edilmesine ve yaşatılmasına asla müsaade etmedi. İleri doğru attığı her adımında üstlendiği her zorlu görevde yoldaşlarıyla birlikte onlarla iç içe oldu. Yürürken yürüten, ilerlerken ilerleten. Öğrenirken öğreten. Öğretirken  öğrenen oldu. Devrimci mücadelenin her adımında yaşamın her anında statükoları parçalayan  oldu.

Bir yandan savaşın en önünde en zorlu görevlerin başında olurken, felsefeden-gerçeğin bilgisine ulaşma çalışmasından  asla geri durmadı. Soru sormaktan dostlarından öğrenme isteğinden asla geri durmadı. Omuzunda silahı, belinde tabancası, cebinde not defteri ve üzerinde kalemi asla eksik olmadı. Teoriyle-pratiği, sözle-eylemi, silahla-kalemi, savaşla özgürlüğü, savaşla örgütlenmeyi-bilinçlenme ve aydınlanmayı asla elden bırakmadı.  Birine dokunurken diğerinden elini çekmedi. Silaha dokunurken kalemi asla bırakmadı. Yoldaşlarına elini uzatırken Rojava halkından elini çekmemek gerektiğinin bilinciyle hareket etti. 

Büyük fedakarlık ve feda ruhunu kuşanırken, savaşını Gezi'de durdurmadı. Savaşını Taksim kitlesel kalkışması alanında bırakmadı.  Rojava’ya uzanırken devrim düşlerini ve yürüyüşünü Amanoslara oradan Karadeniz'e-Dersim'e ulaştırmak sürdürmek istedi. Ekmeğini-yoldaşlığını paylaşır gibi geleceğe ileriye yönelik her düşünü çok sevdiği TİKKO’cu yoldaşlarıyla her zaman paylaştı.  Bir yandan savaş ve özgürlük gerçekliğiyle uğraşırken diğer yandan devrimin düşlerini ve yürüyüşünü dağlara uzatmaya çalıştı. 

İki yıllık kısa bir süre içinde silahlı mücadele içinde örgütlenmek yürümek isteyen ve görünürlüğü olan bir örgütün yaratılmasında büyük ve önemli bir rol oynadı. Savaş programını Rojava topraklarında sınırlı tutmadı. Devrim mücadelesini ülke topraklarına taşıma konusunda büyük emek ve çaba gösterdi. Yürüme ve ilerleme yolunun özgürleşme hamlelerinin ancak  savaş içinde kitleleri örgütleyerek olabileceğini  savundu. Savunduklarını bizzat başta kendisi olmak üzere uygulayarak  ilerlemeyi esas aldı.

En çok değer verip anlam biçtiği görevlerin başında devrimciler arasında dostluğun, kardeşliğin birlikte ortak yürümenin  zorunlulukları ve sorumluluklarıydı. Özgürlüğe savaşa nasıl sahici yaklaştıysa devrimci örgütlerle dostluk ve dayanışma görevlerine de aynı benzer ciddiyet ve önemle sahici yaklaştı. Devrimciliğin yiğitlik mertlik sözünün sahibi olmak olduğunu bildi, yaşadı ve yaşattı.

Sözleri kadar yoldaşlığı sahiciydi. Devrimcilere her zaman hesapsız kaygısız yaklaştı. En küçük bir grupsal çıkara tenezzül etmedi. Rojava'da savaşan her devrimci örgüte ve devrimcilere hesapsız yaklaştı. İşte bundandır ki herkesten daha fazla sevdik Komutan ULAŞ’ı.  İşte bundandır ki herkesten daha fazla inandık sahici yoldaş sözlerine. Ve komutan Ulaş sadece BÖG savaşçılarının değil aynı zamanda TİKKO'cuların da sevgili Mehmet yoldaşı, Komutan Ulaş'ıydı.

Komutan Ulaş’ın şehit düşme haberi en çok bizlerde anlatılmaz bir derin acının yaşanmasına yol açtı. Dersim-Aliboğazı'nda şehit düşen 12 TİKKO savaşçısının acı haberini daha “yeni” almışken hemen ardından komutan Ulaş yoldaşın şehit haberi bize çok ağır geldi. Daha birkaç hafta önce dört yiğit BÖG savaşçısının, birkaç gün önce Dersim'de HPG ve YJA star gerillalarının şehit düşme haberleri üst üste gelince acıların ağırlığı yoldaş yüreğimize çok ağır geldi. Devrimin şehitleri özgürlüğe olan inancımızın artmasına  bağlılığımızın çoğalmasına yol açtı.

Görünüş olarak sert ancak yürek ve duygu olarak naif ve çocuk olan yoldaş Mehmet'in (komutan Ulaş) yoldaşlığına tanığız. Fedakarlığına paylaşımlarına, korkusuzluğuna tanığız. Biz tanık olduğumuz gibi Rojava'da savaşan özgürlük savaşçıları da tanıktır. Eskiye geriye statükoya  karşı savaşın  devrimci ismi Ulaş, Rojava’nın yoksul ve mazlum halkının özgürlük istemlerinde çocukların ekmek ve özgürlük dolu düşlerinde yaşayacaktır.

Seni unutmayacağız özgürlük tutkunu komutan Ulaş! Seni asla ve asla unutmayacağız devrimin güvenilir sağlam yoldaşı Mehmet! Sana sırtını dayamak demek Munzurlara-Kaçkarlara-Amanoslara sırtını dayamak demektir.  Sırt sırta omuz omuza vererek DAİŞ çetelerine, faşist TC ordusuna karşı savaştık, bundan böyle savaşmaya devam edeceğiz. Seni, yoldaşların unutmayacaktır ancak TİKKO'cular da asla unutmayacaktır, devrimin korkusuz yiğit komutanı! Seni özgürlük gibi sevdik. Seni devrim gibi sevdik yoldaş ULAŞ. Ayrılmaya, elveda ya dair cümle kurmayacağız. Cephede,  siperde her nöbet yerinde  gülümseyen gözlerle gelişini sabırsızlıkla bekleyeceğiz. Çünkü özgürlük yolunda birlikte yola çıktıklarımızı asla unutmadık ve onları asla yalnız bırakmadık.  

Düşlerini ve yürüyüşünü sürdürme sözü veriyoruz ey devrimin deniz gözlü fırtına yürekli yoldaşı! Yüreğimizdesin. Bizimlesin! Her zaman olduğu kararlılık ve sabırla büyük bir devrim heyecanıyla ideallerini yaşatacağız. Ve o muzaffer gün gelinceye dek  seninle anılarınla yürümeye devam edeceğiz. (Rojava'dan bir Partizan)   

40389

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

İki çizgi mücadelesi ve sol içi şiddet üzerine

Sınıf mücadelesi kavramsal olarak sadece karşıt sınıfları hedef alan ve tek başına burjuvaziye ve onun sömürü çarkının ortaklarına yönelen bir pratik alanı değil çok kapsamlı şekilde burjuvazinin uzantısı olan sosyal, siyasal ve kültürel tüm dönüşüm süreçlerini de kapsayan bir olgudur. Bu kapsamdan ötürüdür ki, devrim iddiasına sahip olmak, özü itibari ile devrimciliği bir kimlik olarak sahiplenmeyi ve bu kimliğe uygun şekillenmeyi gerekli kılar.

Kadınların Aleksandra Kollontay'a borcu;Kadının kurtuluşu

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün 107. yılı, bugünün gerçekleşmesinde birinci dereceden payı olan ve 9 Mart 1952 yılında ise aramızdan ayrılan Aleksandra Kollontay’ın ise 65. ölüm yıldönümü vesilesiyle...

Altın Eller ile Kanlı Eller

Anadolu'da yaşayan,ama bugün varlıklarınan söz edilemeyen kadim halklardan Ermeni'ler,Süryani'ler,Yahudi'ler,Rum'lar,Ezidi'ler üretken,yaratıcı,sanatkar topluluklardı.Yüz yıl önceden inşa edilen saraylar,kiliseler,yalılar,köşkler,binalar tüm tarihi dokunun gerçek sahipleri olurken,bu zenginliklere tepeden inme bir şekilde el konmuş,bunları inşa eden Altın elleri adım adım tarih sahnesinden silmiştir.Var olanın üstüne aradan yüz yıl geçmiş olmasına rağmen hiç bir zenginlik-değer inşa edememiş ancak kan akıtmakta maharetli olduğunu göstermiştir.Önce Ermeni'leri,Süryani'leri,Yahudi'leri,Rum'la

İdeolojinin kadrosu olmak

Devrim gerçekleştiren komünist parti tarihleri incelenip araştırıldığında küçük burjuva ideolojisinin yönetim düzeyinde ve kolektifte etkili olmaya çalıştığı, egemen olduğu dönemlerin yaşandığı görülür. Proletarya partisinde silahlı savaşın bir savaş çizgisi olarak egemen olmadığı, burjuva-feodal sistemden ve onun ideolojisinden TAM KOPUŞ sağlanamadığı süreçlerde tasfiyeciliğin kısa süreli de olsa etkili olduğu ve olmaya çalıştığı dönemler yaşanmıştır. Bundan sonra da yaşanma olasılığının mümkün olduğu bilinmelidir.

Yetersiz ve eksikliği itiraf etmekten korkmak!

"Şimdi esas mesele öncünün kendi üzerinde çalışma, kendisini yeniden biçimlendirmede yetersiz hazırlığını, yetersiz becerisini açıkça itiraf etme, görevinden çekinmemesinde yatmaktadır." (Lenin)

Birleşmeyin, Bölünün Ki, Adımlarınızın Sayısı Artsın(!)

Komünistlerin Birliği:

Marx ve Engels. “Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” demişlerdi. Mao, “Bütün ülkelerin işçileri ve Ezilen halkları birleşiniz” diyerek, işçi sınıfının birliğinin yanına bir de ezilen halkların ve ezilen ulusların birliğinin ekleyerek, burjuvaziye karşı sınıf savaşımında daha fazla çoğalmamızı önerdi.

İşçi sınıfı ve ezilen halkların bölünerek çoğalmayacağını, proletaryanın bütün büyük öğretmenleri ve marksizmin klasikleri biliyordu ve önermelerinide bu doğrultuda yaptılar. Kendi eylemleri de bu yönde oldu.

“Süreç kendini yenilenmeyenleri affetmez!”

Dünyada ve Türkiye'de emperyalist-kapitalist sistemin neden olduğu ekonomik politik krizler sıcak savaş şekline bürünmüş; yoksulluk, ölüm, göç, katliamlar dünyanın olağanı haline gelmiş durumdadır. Durum buyken Hindistan, Filipinler gibi birkaç coğrafyadaki Maoist partiler dışında komünizm hayaletinin dolaştığını söyleyebilecek durumda değiliz. Çoğu yerde komünist partiler artık sadece isim olarak mevcuttur. Elbette ki halklar yaşadıkları zulme sessiz kalmıyorlar. Dünyanın dört bir yanında ezilenler ayakta!

“Manipülasyona ve ayrıştırma siyasetine son verin, işgal ettiğiniz kurumumuzu terk edin!”

“Sorunları, onları yaratırken kullandığımız düşünce biçimleriyle çözemeyiz. Sorunlar onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez!”

Ülkemiz ezenler ve ezilenler cephesindeki gelişmeler ile birlikte keskin bir dönemeçten geçmektedir. Tüm devrimci ve dost güçler tarafından bilinmektedir ki, hakim sınıflar ciddi bir saldırı dalgasının içinde ve daha da büyüklerinin arifesindedir. Amaçları; yurtsever, devrimci ve demokrat güçleri yok etmektir.

Devrimci Demokratik Kamuoyuna!

Partizan, YDG ve Özgür Gelecek'in yapmış olduğu açıklamanın üzerine devrimci basın bürosuna ve emektarlarına saldırı gerçekleştiği haberini öğrenmiş bulunuyoruz. Biz aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak yapılan bu saldırıyı şiddetle kınıyor ve büronun derhal gerçek sahiplerine iade edilmesini bekliyoruz!

Takipçilerimizin dikkatine; Facebook ve twitter şifrelerimize el konulmustur

 

Devrimci kamoyuna;Büromuzu işgal edenlere sesleniyoruz

Ocak 2017 tarihinde saflarımızdan ayrıldığını ilan eden sağ tasfiyeci hizip, bügün itibari ile Özgür Gelecek ve Partizan dergisinin Aksaray’daki merkez bürosunu basarak iki yoldaşımızı dövmüş ve büromuz işgal edilmiştir. Bu unsurlar yoldaşlarımızı döverek bir yere varacaklarını sanıyorlarsa fena halde yanılıyorlar. Bu saldırı ve taciz ilk defa yapılmıyor. Bundan bir süre önce de aynı unsurlar defalarca büromuza gelerek aynı yöntemle yoldaşlarımızı tehdit edip gitmişlerdi. Biz devrimci sorumluluğumuz gereği bu durumu kamuoyuna yansıtmamıştık.

Sayfalar