Perşembe Mart 28, 2024

Devrimin Yıldızı; Ulaş Bayraktaroğlu Ölümsüzdür.

Karanlığın en koyu yerinde ve anında bir devrim yıldızı daha sonsuzluğa uğurlandı. Devrimin bir  Ulaş’ı daha yeri doldurulması kolay olmayan bir boşluk bırakarak aramızdan fiziki olarak ayrıldı. Bir Ulaş daha “Bizimkiler böyle ölür” türküsüyle uğurlandı sonsuzluğa.

Kabulü en zor ayrılıktır devrimcilerin fiziki ayrılığı. Devrimin her fiziki ayrılığı “erkendir” düşüncesini ve onun ağır hüznü yaşatır, doldurulması kolay olmayan  boşluğunu yaratır. Çünkü sonsuzluk içinde kayıp giden sıradan bir yaşam, kolay kabul edilecek olağan bir ölüm değildir. Çünkü kaybedilen savaşta anne ve babasını yitiren mazlum Kürt-Arap-Süryani-Türkmen-Ermeni çocuklarının yaşam ve özgürlük düşünü, ekmek özlemini silahlı devrimle arayan büyük komutan ULAŞ BAYRAKTAROĞLU’nun kaybıdır. Çünkü kaybedilen sonsuzluğa uğurlanan Rojava’nın özgürleştirilmesi hamlesinde en ön saflarda ve yerde yer alan korkusuz halk komutanlarından devrimin ULAŞ’ıdır. Yıllardır dillerde düşmeyen ULAŞ’ın  özgürlük  türküsüdür.

Ne Rojava halkı ne de onun özgürlük savaşçıları ve yürüyüşçüleri kolay kabul edecektir, devrimin deniz gözlü fırtına yürekli öncüsünün kaybını.  Ne toprak ne su ne akan nehirler ve akıp giden yıldızlar kolay kabul edecektir devrimin sağlam güvenilir yoldaşının kaybını. Çünkü O kelimenin tam anlamıyla siperden sipere cepheden cepheye en hızlı koşan günümüzün Deniz’iydi. Bundan dolayı hepimizden daha çabuk  göğüsledi ipi. O günümüzün Mahir'iydi. Tıpkı onun gibi kuşatıldığı yeri çatışarak özgürleştirmeye çalışandı. O günümüzün en samimi en içten İbrahim  Kaypakkaya  sevdalısıydı. Bundandır ki Kaypakkaya'nın Rojava'da savaşan yoldaşlarına en içten yoldaşlık elini uzattı.  Sevgiliye bakar gibi özgürlüğe özlem ve özenle baktı. Ona ulaşmak için dört elle sarıldı halkın savaşına ve silahına. Rojava topraklarında gerçekliği aradı. Vazgeçmeden, ara vermeden, görevini bir an olsun bile “tamamlamış” olarak kabul etmeden çalıştı. Bir an olsun bile duraklayıp soluk almadan, usanmadan, yorulmadan   özgürlüğe doğru  koştu.

Çünkü komutan Ulaş çok iyi biliyor ve inanıyordu ki sıradan zayıf adımlarla ve ağır tempoyla devrimin bitmeyen görevleri yerine getirilemez ve uzun soluklu yürüyüşü tamamlanamaz. Yine çok iyi biliyor ve inanıyordu ki, görevine dört elle sarılmadan herkesten daha fazla emek ve alınteri dökmeden en ön saflarda savaşmadan devrimin hiçbir değeri  yaratılamaz. Ve hiçbir kazanım elde edilemez.

O hiçbir zaman “seçilmiş önder” olmadı. Olmayı asla kabul etmedi. Kavganın savaşın ateşin tam orta yerinde devrimin doğal öncüsü ve kabul edilmiş komutanı oldu. Ateşi elleriyle tuttu. Devrimin en zorlu yerinde en zorlu nöbetini en önde en önce o tuttu. Şafağın ilk ışıltılarını kucaklayan güneşi ilk karşılayan o oldu. Bundandır ki hem Rojava halkı hem de Rojava topraklarında silah elde özgürlük arayan devrimi düşleyen devrimcilerin sevgili yoldaşı oldu. Komutan Ulaş'ı, yoldaş Mehmet'i oldu. Ve bundandır ki biz onu herkesten çok ama çok sevdik. Sahici bir yoldaşı, yiğit bir devrimciyi, korkusuz bir komutanı, devrimin sağlam bir yoldaşını, Rojava'nın  komutanı  Ulaş'ı kaybettik.   

“Devrimin mütevazi ancak iddialı bir öncüsü korkusuz bir komutanı nasıl olunur”un yanıtını Ulaş yoldaşın yaşamında savaşımında görevler karşısındaki duruşunda görür ve okuruz.  Bazı sahte öndercikler gibi savaş alanın kilometrelerce uzağında kalarak halkın yoksul yaşamına ve yoldaşlarına yabancı yerde konaklarda yaşayarak, devrimin bir saatlik bir nöbetini bile tutmadan yoldaşlarına öncülük ve komutanlık yapmadı. Böyle bir yöneticilik-“önderlik” tarzını asla tenezzül etmedi. Edilmesine ve yaşatılmasına asla müsaade etmedi. İleri doğru attığı her adımında üstlendiği her zorlu görevde yoldaşlarıyla birlikte onlarla iç içe oldu. Yürürken yürüten, ilerlerken ilerleten. Öğrenirken öğreten. Öğretirken  öğrenen oldu. Devrimci mücadelenin her adımında yaşamın her anında statükoları parçalayan  oldu.

Bir yandan savaşın en önünde en zorlu görevlerin başında olurken, felsefeden-gerçeğin bilgisine ulaşma çalışmasından  asla geri durmadı. Soru sormaktan dostlarından öğrenme isteğinden asla geri durmadı. Omuzunda silahı, belinde tabancası, cebinde not defteri ve üzerinde kalemi asla eksik olmadı. Teoriyle-pratiği, sözle-eylemi, silahla-kalemi, savaşla özgürlüğü, savaşla örgütlenmeyi-bilinçlenme ve aydınlanmayı asla elden bırakmadı.  Birine dokunurken diğerinden elini çekmedi. Silaha dokunurken kalemi asla bırakmadı. Yoldaşlarına elini uzatırken Rojava halkından elini çekmemek gerektiğinin bilinciyle hareket etti. 

Büyük fedakarlık ve feda ruhunu kuşanırken, savaşını Gezi'de durdurmadı. Savaşını Taksim kitlesel kalkışması alanında bırakmadı.  Rojava’ya uzanırken devrim düşlerini ve yürüyüşünü Amanoslara oradan Karadeniz'e-Dersim'e ulaştırmak sürdürmek istedi. Ekmeğini-yoldaşlığını paylaşır gibi geleceğe ileriye yönelik her düşünü çok sevdiği TİKKO’cu yoldaşlarıyla her zaman paylaştı.  Bir yandan savaş ve özgürlük gerçekliğiyle uğraşırken diğer yandan devrimin düşlerini ve yürüyüşünü dağlara uzatmaya çalıştı. 

İki yıllık kısa bir süre içinde silahlı mücadele içinde örgütlenmek yürümek isteyen ve görünürlüğü olan bir örgütün yaratılmasında büyük ve önemli bir rol oynadı. Savaş programını Rojava topraklarında sınırlı tutmadı. Devrim mücadelesini ülke topraklarına taşıma konusunda büyük emek ve çaba gösterdi. Yürüme ve ilerleme yolunun özgürleşme hamlelerinin ancak  savaş içinde kitleleri örgütleyerek olabileceğini  savundu. Savunduklarını bizzat başta kendisi olmak üzere uygulayarak  ilerlemeyi esas aldı.

En çok değer verip anlam biçtiği görevlerin başında devrimciler arasında dostluğun, kardeşliğin birlikte ortak yürümenin  zorunlulukları ve sorumluluklarıydı. Özgürlüğe savaşa nasıl sahici yaklaştıysa devrimci örgütlerle dostluk ve dayanışma görevlerine de aynı benzer ciddiyet ve önemle sahici yaklaştı. Devrimciliğin yiğitlik mertlik sözünün sahibi olmak olduğunu bildi, yaşadı ve yaşattı.

Sözleri kadar yoldaşlığı sahiciydi. Devrimcilere her zaman hesapsız kaygısız yaklaştı. En küçük bir grupsal çıkara tenezzül etmedi. Rojava'da savaşan her devrimci örgüte ve devrimcilere hesapsız yaklaştı. İşte bundandır ki herkesten daha fazla sevdik Komutan ULAŞ’ı.  İşte bundandır ki herkesten daha fazla inandık sahici yoldaş sözlerine. Ve komutan Ulaş sadece BÖG savaşçılarının değil aynı zamanda TİKKO'cuların da sevgili Mehmet yoldaşı, Komutan Ulaş'ıydı.

Komutan Ulaş’ın şehit düşme haberi en çok bizlerde anlatılmaz bir derin acının yaşanmasına yol açtı. Dersim-Aliboğazı'nda şehit düşen 12 TİKKO savaşçısının acı haberini daha “yeni” almışken hemen ardından komutan Ulaş yoldaşın şehit haberi bize çok ağır geldi. Daha birkaç hafta önce dört yiğit BÖG savaşçısının, birkaç gün önce Dersim'de HPG ve YJA star gerillalarının şehit düşme haberleri üst üste gelince acıların ağırlığı yoldaş yüreğimize çok ağır geldi. Devrimin şehitleri özgürlüğe olan inancımızın artmasına  bağlılığımızın çoğalmasına yol açtı.

Görünüş olarak sert ancak yürek ve duygu olarak naif ve çocuk olan yoldaş Mehmet'in (komutan Ulaş) yoldaşlığına tanığız. Fedakarlığına paylaşımlarına, korkusuzluğuna tanığız. Biz tanık olduğumuz gibi Rojava'da savaşan özgürlük savaşçıları da tanıktır. Eskiye geriye statükoya  karşı savaşın  devrimci ismi Ulaş, Rojava’nın yoksul ve mazlum halkının özgürlük istemlerinde çocukların ekmek ve özgürlük dolu düşlerinde yaşayacaktır.

Seni unutmayacağız özgürlük tutkunu komutan Ulaş! Seni asla ve asla unutmayacağız devrimin güvenilir sağlam yoldaşı Mehmet! Sana sırtını dayamak demek Munzurlara-Kaçkarlara-Amanoslara sırtını dayamak demektir.  Sırt sırta omuz omuza vererek DAİŞ çetelerine, faşist TC ordusuna karşı savaştık, bundan böyle savaşmaya devam edeceğiz. Seni, yoldaşların unutmayacaktır ancak TİKKO'cular da asla unutmayacaktır, devrimin korkusuz yiğit komutanı! Seni özgürlük gibi sevdik. Seni devrim gibi sevdik yoldaş ULAŞ. Ayrılmaya, elveda ya dair cümle kurmayacağız. Cephede,  siperde her nöbet yerinde  gülümseyen gözlerle gelişini sabırsızlıkla bekleyeceğiz. Çünkü özgürlük yolunda birlikte yola çıktıklarımızı asla unutmadık ve onları asla yalnız bırakmadık.  

Düşlerini ve yürüyüşünü sürdürme sözü veriyoruz ey devrimin deniz gözlü fırtına yürekli yoldaşı! Yüreğimizdesin. Bizimlesin! Her zaman olduğu kararlılık ve sabırla büyük bir devrim heyecanıyla ideallerini yaşatacağız. Ve o muzaffer gün gelinceye dek  seninle anılarınla yürümeye devam edeceğiz. (Rojava'dan bir Partizan)   

40362

Berlin’e Savaşı Öldürmek İçin Gitmek

„Çocuklarınıza mutlaka şunu anlatın;Bizler, kadınlar olmasaydık,1945’inİlkbaharı da olmazdıYaşanmazdı”(Nonna Aleksandrovna)[1]

Berlin’e Savaşı Öldürmek,Sur’a Kürt katliamını Durdurmak İçin Gitmek...

 II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın en vahşi günleriydi. Bütün emperyalistlerin dört gözle, Sovyetlerin Nazilerin eline düşmesini beklediği anlardı. Ama, Nazilerin hesaplayamadığı bir şey vardı. Sovyet kadınları...

TKP/ML-MK:8 Mart emekçi kadınların örgütlenmiş isyanıdır!

8 Mart 1857’de Amerika’da Kadın işçilerin temel hakları için mücadele ederken 129’nun yanarak katledilmesiyle temel buldu Dünya emekçi Kadınlar günü. Proleter kadınların kapitalizme karşı açtığı isyan bayrağının kızıl rengi bugün kadın hakları mücadelesinin hala temel itim gücü olmaya devam ediyor. 1857 ile rengini alan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, bugün kadınların sınıfsal sorunları yanında ezilen cinsiyet olmasından kaynaklı sorunlarla birlikte daha geniş anlama bürünen bir toplumsal mücadele karakteri kazanmıştır.

Son kavga sınıf kavgasıdır! İsmail Cem Özkan

“Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” Köroğlu

Sınıf kavgasında taraflar meydana çıkıp er kavgası yapmamaktadır… Köroğlu değimi ile tüfek icat oldu. Bir tüfeğin sınıf lehine kullanılması ve sınıfı için sermaye birikimi aracı olduktan sonra savaşlar meydanlara çıkıp, daha karmaşık ilişkilerin olduğu bir alana kaydı. Kapalı kapılar arkasında verilen kararlar sonucu birçok insan haberi dahi olmadan, ne için öldüklerini bilmeden toplu katliamların, soykırımların kurbanı oldu.

Koçgiri'nin Onurlu Direnişi‏

Bilinmelidir ki, 1921’de Koçgiri, 1930’da Zilan ve 1937-38’de Dersim’de yaşananlar, resmi belgelerde tahrif edilerek gösterilmeye çalışıldığı gibi asla isyan değil, birer katliamdır. Hatta Dersim 1937-38 bir soykırım girişimidir.

Gelo ew ki ye / Jı wé da te ye /

Çı bejnik le ye / We ki reyhan e /

Navé wî Alîşer e / Him mér e him reyber e /

Li çiya ye Koçgîriyê zulfîkare

Kürt Ulusu Duygusal Bağlarının Olmadığı; Zoraki ‘Yaşama Birliğine’ Son Veriyor.

İsteyerek, gönüllü birlikteliği taşımayan, zoraki, tek taraflı ve baskıya dayalı bir evlilik mutlak ki, bir gün isyana başkaldırıya dönüşerek, kendi bağımsızlığını, özgürlüğünü isteyecektir. İstenen şu; bireyin, kadının, toplumun ve bir ulusun kendi iradesiyle her konuda kendisinin özgürce karar vermesidir. Kürt ulusu hiçbir zaman eşit şartlarda bir birliktelik yaşamadı. Türk ulusu her yönlü (sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve yaşamsal ) bir imtiyaza, hâkimiyete sahipti, halen de öyle. Evlenip boşanmada olduğu gibi tüm toplumsal sorunlarda da Türk ulusu ezici üstünlüğe sahiptir.

Ey Ahmet Hakan! – Kadir Amaç

Gazeteci ve haber spikeri kamuoyunu doğru bilgilendirmeye dayalı bir informasi mesleğidir! Gazeteci ve haber spikeri olan insanlar; billim adamı değildir, düşünür değildir, siyaset bilimci değildir, toplum bilimci değildir, din bilimci değildir, tarihçi değildir ve hasılı kelam jurnalcilikten başka hiç bir şey değildir!

Davutoğlu Duran Kalkan'dan korkmuyor! Teslim Töre

Basına yansıdığı kadarı ile Duran Kalkan savaşı boyutlandıracaklarını, her tarafı savaş alanına çev...ireceklerini, bu savaşla “2016 baharı Kürd'ün baharı olacaktır” diyor. Buna karşın Davutoğlu da “bizi kimse korkutamaz” ve “biz her yerde olacağız” diye yanıt veriyor. Şu savaşın Türkiye'de ne hale geldiğini ya da getirildiğini görüyor musunuz? Çok korkunç trajedi komedi bir durum. Savaşan iki güçten birisi olan PKK adına Duran Kalkan savaşla Kürtlere “baharı” getireceğini, “2016”yı “Kürtlerin baharı” yapacağını söylüyor, Duran Kalkan'ın bu açıklamasına karşın savaşın diğer tarafı olan T.

Türk Sermaye Devletinin Demokratik Kürt Ulusal Direnişine Çarpan Emperyal Hayalleri

Türkiye Emperyalist mi?

3-      Türk sermaye devleti, özellikle son on yıldır yeni arayışlar peşindedir. Daha önce de yeni nüfuz alanları elde etme çabaları olsada, son on yıllık süreçte bu çaba, milli gelirdeki yükselişle koşut gitmektedir.

4-      Kapitalizmin karakteristik özelliği, büyümek ve bunun içinde yeni pazar alanları, yeni nüfuz (egemenlik) alanları elde etmektir. Bu, savaş ve işgalle olduğu gibi, sermaye ihracıyla da olmaktadır. 

Drudiler ve annelerimizin başörtüleri

Bugün Diyarbakır'a gidiyorum, sonra da Şırnak ve ilçelerine gideceğim. Yüksekova'daki göç haberleri doğruysa gidip orayı da görmek istiyorum. Katılmak isteyen olursa Diyarbakır'da buluşup ortak bir program yapabiliriz. 

 İçimde soğuk bir ürpertiyle gidiyorum, çünkü Devlet ve PKK arasındaki savaş bugün daha kaç can alacak, yarın kaç ocak sönecek, bilmiyorum!

Sizin Olsun Perinçekçi Maoizminiz

Kovulmak .

Kaç kişiye aynı şeyi yaptınız .

Kartalyalıların yaşamamı istediği utancı yaşamayacam .

Kaçınılmazsa tanını çıkaracaksın .

Her onurlu insan gibi .

- De...  diyemeyecekseniz.

Beybiyi kötü eden nedenler .

Pratiğimiz teorimiz .

-E... inandığımız kadardır .

Maktul mini etkiliydi ve tek başına dışarı  çıkmıştı .

Herkesin bir partili olduğu memlekette .

Hiç kimsede Geziden tutun Cerattepe kadar hiç bir yerde tuttuğu  partinin flamasıyla sokağa çıkmazken .

Kışın Masalın Atına Biner Giderdik-Fadıl Öztürk

Dünyanın her yıl, üç ay sınavına girdiği, zamanın bir zalim halidir, kış. Taş uyur, gül susar, ağaç damarlarındaki suyla idare etmek için, fazlalıklarından arınmak için döker yaprağını. Toprak elini ayağını çeker hayattan. Saysan sayılacak gündür, üç ay. Sövsen sesin dolanıp seni bulacak kadar mesafededir. Saat saat geçer, gün gün, ay ay geçer, ama canlıların hayatına atılmış pusu gibidir, kış. Yoksulların bir türlü kaçamadığı, kapılarını örtseler bile, bacalarından giren ve onların iliklerine işleyen soğuktur kış. En çok onlar çekerler güneşli günlerin hasretini.

Sayfalar