Salı Nisan 16, 2024

Ekim Devrimi'nin yüzüncü yılında,öğretileri ve kazanımları

Ekim Devrimi’nin Diyalektiği

Sovyet Devrimi, Bolşevik Partisi önderliğinde yapılmıştır. Parti olmadan bu devriminin gerçekleşmesinin olanağı yoktur. Ancak, Devrim hazır olarak komünistlerin önüne gelmedi. Yani, başkası tarafından hazırlanıp Bolşeviklerin önüne konmadı. Bolşevikler, devrim için olgunlaşan koşulları, devrimin gerçekleşmesi için Marksist-Leninist taktiklerle, devrimin diyalektiğini ustaca ve doğru bir şekilde kullanarak, devrimi gerçekleştirmeyi başarabildiler.

Bolşeviklerin başarısı, devrimin diyalektiğini iyi kavramalarından kaynaklanıyordu. Devrimin diyalektiği ise, diyalektik materyalizmin iyi kavranmasında ve Marksizmin bir doğma değil eylem kılavuzu olmasını bilince çıkarma ve içselleştirmeden geçiyordu. Bunlar, Bolşevik önderlikte vardı. Tabi ki, Bolşeviklerin en büyük şansı, Lenin gibi bir öndere sahip olmalarıydı.

Bolşevik partisinin en önemli özelliklerinden biri; partiyi yönetmekle kitleleri yönetmenin, partiyi inandırmakla kitleleri inandırmanın aynı şey olmadığını bilmeleri ve buna göre taktik uygulamalarıdır. Kitlelerin benimsemediği ve kabullenmediği taktik politikaları kitlelere rağmen yaşam geçirmek olası değildir. Bu tür taktikler partiyi kitlelerden uzaklaştırır. Bolşevikler 1905 Burjuva Demokratik Devrimi olsun, yine 1917 Şubat Burjuva Demokratik devriminin tamamlanması olsun ve yine 1917 Sovyet Devrimi olsun, kitlelerin ruh halini iyi gözlemlemişler ve ona uygun taktikler ileri sürerek, kitleleri partiyle, partiyi kitleler ile birleştirerek, partinin sloganlarını kitlelerin sloganları haline getirebilmişlerdir.

Özellikle, kitle politikasıyla parti politikasını birbirine karıştıran, kitleler ile partiyi aynılaştıran küçük burjuva oportünist anlayışlar, partinin kitlelerden kopmasına neden olurlar.

Bolşevikler, her toplumsal gelişmeyi, her olguyu, her politik gelişmeleri ve direnişlerini kendi teori ve pratiklerine yansıtmışlar, devrimi adeta ilmik ilmik örmüşlerdir. Ayaklanmayı yönetmek bir sanat işi diyen Lenin, aslında devrimi adım adım işlemek ve devrimin diyalektiğini bir sanat eseri gibi özenerek pratiğe uygulamak ve buradan gelen sonuçları aynı özenle teoriye yansıtmak, ancak ve ancak marksizmi bir doğma olarak ele almayan komünistler tarafından başarılabilirdi.

Somut koşulların somut analizinden hareket eden Bolşeviklerin taktiklerini Stalin şöyle tanımlıyor:

“Aslında, partinin rolü, kendiliğinden ortaya çıkan kitlelerin eylemine, bolşeviklerin devrimci sloganlarına yanıt verecek bir biçim ve yön vermekti.”1

Bolşevikler, kitlelerin olduğu bütün alanlarda örgütlenmeye çalıştı. Başta da fabrika komiteleri kurmaya ağırlık verdi ve fabrikalarda işçiler içindeki çalışmayı esas aldılar. Ancak, illegal örgütlenmenin yanı sıra legal olanakları da sonuna kadar kullnadıkları gibi, partinin sesini kitlelere ulaşmada en iyi yol olduğu için, hiç bir legal olanağı küçümsemediler ve bunun sınırlarını genişletmenin mücadelesini verdiler.

Duma (parlamento) seçimlerine en elverişsiz ve oldukça kısıtlayıcı koşullarda katıldılar ve işçilerin oylarının önemli bir bölümünü kazanmayı başardılar. Bolşevikler, devrimin duma seçimlerini kazanmakla olmayacağını biliyorlardı. Ama buraya girmekle, işçi ve emekçilere daha kolay ulaşabilecekleri ve seslerini daha geniş yığınlara ulaştırabilecekleri için özel bir önem ve ağırlık verdiler. Rus çarlığı, bolşevikleri dumaya sokmamak ve seçildiklerinde ise dumadan atmak için tüm baskı ve yasal yolları kullanmalarına karşın, bolşevikler hiç bir zaman pes etmedi. Dumaya yönelik bolşeviklerin bu politkası, onların parlamentoya bel bağlamasını değil, tersine orasını işçi sınıfının bir kürsüsü olarak kullanmak için mücadele ettiklerini ortaya koydu. Lenin, Burjuva Duma’nın bir “ahır” olduğunun bilincindeydi, ancak, öncünün bunu görmesi yetmiyordu, önemli olan geniş kitlelerin bunu bilmesiydi.

Bolşeviklerin bütün politikası partinin kitleleri kazanması, örgütlemesi ve kendi politikasını kitlelere benimsetmesi üzerine kuruluydu. Devrim yapmak isteyen bir parti de bunu yapmak zorundadır. Tersi, partinin kitlelerden uzaklaşmasını getirir. Bolşeviklerin politikalari, bir avuç parti militanına yönelik değil, başta işçi sınıfı olmak üzere geniş emekçi kitleleri örgütlemek/kazanmak ve harekete geçirmek üzerine oluşturuluyordu. Somut koşulların somut tahlili budur. Dogmatik ve öznelci değil, somut durumdan hareket etmek, doğru taktiksel mücadele biçimlerinin üretilmesini koşullar.

Tek parti önderliğinde devrim

Paris Komünü İki (Blankistler ve Prudoncular) parti önderliğinde gerçekleşmişti. Komünistlerin önünde deneyim olarak sadece Paris Komünü vardı. Ancak, Ekim Devrimi’ni kendine sosyalist diyen birden fazla partiyle gerçekleştirmenin olasılığı ve koşulları yoktu. Bolşevikler dışında kendine “marksit” diyen ve kendilerini işçi sınıfı partisi olarak gören bir çok gruplar vardı. Ama bunların politikası, marksist olmaktan uzaktı. Çünkü, devrimin nihai hedefi olarak Çarlığı yıkmakla sınırlıyorlardı. Yani, burjuva demokratik devrimle yetinip, devrimi burjuvaziye devrietmek... Bolşevikler ise sürekli devrimden yanaydılar. Burjuva demokratik devrimin peşinden sosyalist devrimi gerçekleştirmekti. Ve proletarya önderliğinde köylülükle kurulan ittifak burjuva demokratik devrimden kısa süre içinde sosyalizme, proletarya diktatörlüğüne geçebilirdi. Ve böyle de oldu.

Avrupa’lı II. Enternasyonalin revizyonist partileri ve önderleri, menşevikleri destekliyor ve Bolşeviklerin politikalarını ise “sol” olarak değerlendiriyorlardı. Onlara göre bolşeviklerin istemleri ve teorileri “aşırı”ydı. Evet “aşırıydı”. Ama bu aşırılık burjuvaziye göreydi. Revizyonizm ve oportünizmde burada burjuvaziyle uzalşıyordu. Ama, Bolşeviklerin talepleri, geniş yığınların talepleriyle örtüşüyordu.

Ekim Devrimi’nin öngünlerinde (Şubat 1917) başta olmak üzere, bolşevikler, kendiliğinden devrimci kitle hareketiyle sıkı bağlar kurmanın politik taktiklerini ürettiler. Ve kitleler üzerinde etkin olan menşevik ve sosyalist devrimcilerin kitleler üzerindeki nüfusunu altı ay içinde kırmasını bildiler.

Çünkü Bolşevikler, Menşeviklerin ve sosyalist devrimcilerin sınıf uzlaşmacı görüşlerini biliyorlardı. Oportünizmin etkisi kırılmadan devrimi başarmanın olanağını olmadığı açıktı. Ve tek bir partinin, gerçek komünist partisi olan bolşeviklerin önderliğinde devrimin gerçekleşmesi gerektiğini de biliyor ve buna göre mücadele ediyorlardı. Menşevikler vb.leri ile ortak bir cephe içinde sosyalist devrimi başarmanın mümkün olmadığını ve bunun devrimi imkansız hale getirmek olduğunu görüyorlardı. Çünkü, menşevik ve sosyalist-devrimciler, iktidarı burjuvaziye vermek istiyorlardı. Ve bütün bu partilerin derdi, burjuvaziyle birlikte olup sosyalist devrimi önelemekti. Kerensky bşkanlığındaki geçici hükümet döneminde yaptıklarıyla bunu kanıtladılar.

Bütün bunlardan dolayı, kitleler üzerinde etkin olan menşevik/sosyalist-devrimciler ve diğer burjuva partilerin politikalarının kitleler tarafından görülmesi ve bunun burjuva politikası olduğunun bilincine varılması, bolşevik partisinin diğer partilerden ayırıyordu. Burjuva ve onlarla uzlaşan küçük burjubva reformist partilerin tecrit edilmesi durumunda bolşeviklerin önderliğinde devrim başarıya ulaşabilirdi ve bolşevikler bu bilinçle hareket ettiler. Oportünist ve revizyonist küçük burjuva partiler ile belli bir yere kadar, burjuva demokratik devrim süreci içinde ortak hareket edilebilirdi. Ama, işçi sınıfının sosyalist devrimi sürecinde oportünizmin ve revizyonizmin yeri olamazdı. Bunlar, sosyalist devrimin önünde engeldiler.

devrim sürecinde izlenen taktikler

Lenin, Ekim Devrimi’nin dördüncü yılında yaptığı bir konuşmada, değişen koşullara uygun izledikleri taktikleri anlatıyor:

“... Biz devrimde çok gerekli bir başka sanatı, esnek olmak; değişen nesnel koşulları göz önünde bulundurarak, ereğimeize erişmek için, belli bir dönemde ne kadar eski, uygunsuz, geçilmez gibi görünürse görünsün, bir başka yol seçerek hızla, birdenbire taktik değiştirme sanatınıda hiç değilse belli bir noktaya kadar öğrendik.”2

Ekim Devrimi’nin zaferi, bolşeviklerin koşullara uygun taktik değiştirme sanatını iyi bildiklerini ortaya koydu.

Çarlığın iktidarda olduğu bir süreçte, Çarlığın ve Çarlık ile uzlaşan partilerin hedef alınması, mücadeleyi devrim lehine geliştirmenin ilk taktikleriydi. Sınıfsal çelişmenin odağında, emek-sermaye çelişmesinden çok, ezilen halklar ile feodal despotizmin temsilcisi çarlık ve bunun sınıfsal dayanağı burjuva gerici partiler vardı. Çarlıkla uzlaşmaya giden partilerin kitleler üzerindeki etkisi kırılmadan çarlığı devirmek ve devrimi ilerletmek olası değildi. Bolşeviklerin taktiği buydu. Nitekim, Bolşevikler çarlığa karşı mücadeleyi, çarlığın temel toplumsal dayanağı olan burjuva partilerine (liberal monarşist ve kadetler) yönelttiler.

Çarlığın yıkılmasının ardından ise, toplumsal çelişmenin odağına burjuvazi ile proletarya arasındaki (emek-sermaye) çelişmesi yerleşti. Bolşeviklerin esas hedefi burjuvazi olmasına karşın, burjuvaziyle uzlaşan küçük burjuva reformist partileri tecrit etmeden, bunların kitleler üzerindeki etkisini kırmadan, burjuvazi yıkılamazdı.

Burjuvazinin toplumsal dayanakları kimlerdi? Küçük burjuva yapılanma olarak menşevikler ve köylüler içindeki dayankları ise sosylist devrimcilerdi.

Stalin bunu şöyle açıklar:

“1. Pek yakında olacak olan devrimin harekete geçirilmesi döneminde, devrim düşmanlarının en tehlikeli toplumsal dayanağını uzlaştırıcı partiler oluşturur.

2. Bu partileri tecrit etmeden, düşmanı (çarlığı ya da burjuvaziyi) devirmek olanaksızdır.

3. Dolayısıyla, devrimin hazırlanması döneminde en önemli okların hedefi, bu partileri tecrit etmek, büyük emekçi kitleleri bu partilerden koparmaktır.”3

Stalin Ekim Devrimi’nin hazırlanması döneminin taktiğini ise şöyle açıklıyor:

“... Kadet partisi, uzlaştırıcı güç halinden, emperyalizmin yönetici bir gücü, egemen bir gücü haline gelmişti. Mücadele, artık çarlık ile halk arasında değil, burjuvazi ile proletarya arasındaydı. Bu dönemde, emperyalizmin en tehlikeli toplumsal dayanağı, demokratik küçük burjuva partilerden, sosyalist-devrimci ve menşevik partilerden oluşuyordu. Neden? Çünkü bu partiler o zaman uzlaştırıcı partilerdi, emperyalizmle emekçi kitleler arasında uzalştırıcı partilerdi.”4

O süreçte, Avrupa komünist partileri içinde öne çıkan bir çok “önder”, bolşeviklerin bu taktiğini, yani, menşevikleri ve sosyalist-devrimcileri kitlelerden teşhir-tecrit etme taktiklerini anlıyamıyor ve bunu “sekterizm” olarak değerlendirenler oluyordu. Hatta, bolşevikler içinde Kamenev ve Zinovyev gibi MK üyeleri de menşevik ve sosyalist-devrimcilerin tecrit edilmesi politikasına karşı çıkıyor ve uzalaşılmasını öneriyorlardı. Ve daha ileri giderek, Kerensky hükümetini yıkmanın yanlış politika olduğunu savunuyorlardı. Ama, Kerensky hükümetinin güçlü ortakları bu küçük burjuva partilerdi. Bu partiler, “sosyalizm” şiarı adı altında, işçi sınıfı önderliğinde sosyalist devrimin gerçekleşmesi önünde ciddi engellerdi ve bunlar kitlelerden tecrit edilmeden burjuvaziyi yıkmanın olasılığı yoktu. Çünkü bunlar, Rus burjuvazisinin ve uluslararası emperyalizmin politikasının egemen kılınması için çalışıyorlardı. İzledikleri politika, devrimi önleme ve burjuvazinin egemenliğini tesis etmeye yönelikti.

Sosyalist-devrimci Kerensky başkanlığında burjuva hükümetinin esas dayanağı menşevikler ve sosyalist devrimcilerdi. Bunlar destek vermese, Rus burjuvazisi bir saniye bile iktidarda kalamayacaktı. “Devrim” adına, işçi ve emekçileri brujuvazinin çıkarları için oyalıyor ve işçi sınıfının gerçek partisi bolşevikleri “alman ajanı” olarak suçluyorlardı. Oysa, tam da devrim günlerinde başta Fransız emperyalistleri olmak üzere uluslararası emperyalizm Rus burjuvazisinin düzene egemen olması için çaba harcıyordu. Menşevik ve sosyalist-devrimciler’de bunlarla işbirliği içindeydiler. Menşevik ve sosyalist-devrimcilerin kitlelerden tecrit edilmesine önem verilmesinin nedeni, kitlelerin önemli bir kesiminin bunların peşinden gitmesiydi. Devrim isteyen işçi ve köylüler, bu iki örgütü “sosyalist” olarak görüyor ve bunların kendilerini kurtaracaklarını sanıyorlardı. Bolşevikler, bunların gerçek sosyalist olmadığını, tersine burjuvaziyle uzlaşarak sosyalist devrimi boğmak istediklerini kitlelere kanıtlamak durumundaydılar.

Bu nedenle, Stalin;

“Sosyalist-devrimcilerin ve menşeviklerin tecrit edilmesi politikası tek doğru politika olarak görüldü” der.

bütün iktidara sovyetlere

Sovyetler (işçi konseyleri) ilk olarak 1905 ayaklanmaları sırasında Rusya’da kuruldu. Burada ömrü birkaç aylık süreyi kapsar. 1917 Şubat ayaklanmalarından sonra yeniden kuruldu, İşçi sovyetlerinin içinde köylüler de yer aldı. 1917 şubat’ından sonra ise askerlerde bu sovyetlerin içinde yer aldı. Ve sovyetler; işçi-köylü-asker lerin temsilcilerinin yer aldığı bir oluşum oldu. Sovyetler,devrim süreci boyunca işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlendiği ve seslerinin güçlü bir şekilde duyurduğu siyasal yerler oldu ve süreç içinde ise burjuva devletinin karşısında yer alan işçilerin, köylülerin ve askerlerin iktidar organları oldular. Diğer bir söylemle, burjuva parlamentosunun karşısında yer alan devrimci bir parlamento da denebilir. Zaten ilk ortaya çıkışı da çar, feodal ve burjuva gericiliğin duma’sına karşı,işçi ve köylülerin (halkın) devrimci parlamentosu ve buna 1917 Şubat’ından sonra asker sovyetleri temsilcileri de eklenmiştir.

Başta işçiler olmak üzere ezilen kitleler, bu sovyetler sayesinde iktidarı burjuvazi ve gericilikten almasını, kendi devletlerini kurmasını ve yönetmesini öğrendiler.

Lenin, Sovyetlerin yaratılmasını, halkın dehası olarak değerlendirir.

“Eğer devrimci sınıfların yaratıcı dehası sovyetleri kurmasaydı, proleter devrim Rusya’da umutsuz bir duruma düşerdi; çünkü proletrya iktidarı, eski devlet aygıtıyla hiç kuşkusuz koruyamazdı ve yeni bir aygıt da bir çırpıda yaratılamaz.”5

Paris komünü, işçi sınıfının ilk deneyimi olmasına karşın, onun öğretisinin ışığında, Rus işçi sınıfı ve emekçilerinin sovyetleri yaratmaları, burjuvaziden iktidarı almakta kararlı oluşlarınında bir göstergesi olmuştur.

Bolşevikler, devrim sürecinde bir çok taktik izlemişler ve duruma göre anında siyasal taktiklerini değiştirmesini bilmişlerdir. Devrimci kitle hareketlerinin yükseldiği, burjuvazinin gerilediği dönemde, “iktidar sovyetlere” sloganını atarlarken, devrimci kitle hareketlerinin gerilediği, burjuvazi ve onunla uzlaşan revizyonist kesimlerin ileri çıktığı dönemde, “iktidar sovyetlere” slloganını atmamışlardır. Sovyetlerde menşevik ve sosyalist-devrimcilerin egemen olduğu Temmuz-Ağustos arasında, “iktidar sovyetlere” sloganından vaz geçilmiştir. Ancak bu dönemde, burjuvazi general Kornilow vasıtasıyla, devrimi boğmak için bir deneme yapmıştır. Tam böylesi bir dönemde ve peşinden bolşeviklere yönelik saldırının rattığı bir süreçte, bolşevikler geri adım (geri çekilme) atmişlardır. 1917 temmuz ayı bolşeviklerin yenilgisiyle sonuçlanmış, ancak, bolşeviklerin dönemin ruhuna uygun izlenen usta taktikleriyle iktidarda olanlar kısa sürede kitlelerin gözünde teşhir olmuşlar, devrimci kitle hareketleri gelişmiş ve bolşevikler yeniden atağa geçmişlerdir. Burjuvazinin, bolşeviklere yönelik son yoğun saldırısı, devrimi bir kaç aya ereteleyebilmiş, anacak devrimin kalıcı zaferini ve burjuvazi kendi yenilgisini öneleyememiştir.

Yani, kitle hareketleri tek bir düz rotada yürümemiş, devamlı (alçalma-yükselme şeklinde) zikzaklar ççizmiş ve bolşevikler, bu duruma uygun siyasal taktikler izlemişlerdir.

Burjuvalar ve bazı revizyonist kesimler, bolşeviklerin iktidarı barışçıl bir şekilde gelişen devrimin önünde engel oldu yönlü propaganda yaptıkları gibi, bolşeviklerin iktidarı barışçıl yolla almak istemedikleri propagandalarını da yapmışlardır.

Bütün bunlar yanlıştır. Bolşevikler, iktidarı barışçıl alma yolu varken bunu reddetmemişlerdir. Lenin, Kornilov’un yenilmesinden sonra, böyle bir ihtimalden söz eder.

“Sovyetlerin, şu anda (yeni tarihle 9-10 Ekim 1917, YK) sosyalist-devrimci ve menşevik önderlerden daha ileri gderek, devrimin barışçı yolla gelişmesini mi sağlayacakları, yoksa yeniden oldukları yerde hiçbir ilerleme göstermeyerek, proleter devrimi kaçınılmaz bir duruma mı getirecekleri bilinemez.

Bunu bilmek olanaksız.

Devrimin barışçıl gelişmesine ‘son’ bir şans sağlamak için elden gelen herşeyin yapılmasına yardımcı olmak, programımızı ortaya koyarak, onun ulusal niteliğini, halkın engin çoğunluğunun çıkar ve isteklerine eksiksiz uygunluğunu açıklayarak bu işe yardım etmek bize düşüyor”6

Devrim barışçıl gelişmedi. Menşevikler ve sosyalist-devrimciler burjuvaziyle ele ele vererek, devrimin boğulması için gerici ve karşı-devrişmci bir çaba içine girdiler. Bolşeviklere düşen görevi, proleter ayaklanmayı tam zamanında başlatarak kitlelerin devrim isteğini yerine getirmek oldu. Ayaklanmanın ertelenmesi, geciktirilmesi, o süreçte, devrimin kayıp edilmesi olacaktı. Buda işçi ve emekçilere ihanet demekti. Bolşevikler, işçi ve emekçilere ihanet etmek için kurulmuş bir parti değil, tam terisine, burjuvaziyi yıkıp sosyalizmi kurmak için kurulmuş, işçi sınıfının öncü partisiydi.

Rus burjuvazisinin ve revizyoniistlerin son kozu Kornilow’un yenilmesiyle birlikte, artık iktidar sovyetlere sloganını atma zamanı gelmişti. Menşevik ve sosyalist-devrimcilerin düzen yanlısı ve uzlaşıcı politikaları, emperyalist savaşı devam ettirmeleri, onları kitlelerin çıkarları ile karşı karşıya getirdi ve sovyetlerde çoğunluğu kaybettiler. Bolşevikler sovyetlerde çoğunluğu ele geçirdi. Bolşeviklerin programı kitlelerin çıkarlarıyla uyum içinde ve onların istemlerini içeriyordu. İşte böylesi bir durmda, “İktidar sovyetlere” sloganı atıldı ve yeni bir sürece, devrimci kitle hareketini iktidarı almaya yöneltmenin zamanıydı. Artık her şey olgunlaşmış ve proleter devrim kaçınılmaz hale gelmişti. Buradan geri adım atmak devrime ve proleteryaya ihanetti. Bolşevikler bu süreçten sonra 25 Ekim’de ( miladi takvimle 7 Kasım) ayaklanma kararını alması da kaçınılmaz oldu.

Böylece, uluslararası proleteryanın Rusya kolu, tarihte ilk defa sosyalist devrimi başarmış ve dünya paroletryasına, ezilen halklara ve ezilen uluslara yeni bir dönemi, kurtuluş dönemini başlatmış oldu ve kapitalizm ve emperyalizm için ise, yenilgiler sürecini başlattı. Ekim Devrimi aynı zamnda, yeni bir çağ başlattı. Emperyalizm ve proloter devrimler çağını!

Devam edecek  

41588

Son Haberler

Sayfalar

Ekim Devrimi'nin yüzüncü yılında,öğretileri ve kazanımları

HDK AVRUPA KURULMASINA DAİR YAKLAŞIMIMIZ

ATiK Konseyi Avrupada demokratik – devrimci örgüt ve kurumların birlikte mücadele yürütme konusunda yeni birlik platformu tartışmalarına ilişkin olarak HDK-A ( Halkların Demokratik Kongresi-Avrupa) örgütlenmesi önerisini tartışarak görüşünü açıkladı.

Yapılan açıklamaya göre, ATiK Demokratik Güçbirliği platformlarının ( DGB ) devam ettirilmesini daha uygun olduğuna karar vererek, HDK-A platformu tartışmalarına eleştirel yaklaşımını da açıkladı.
Yapılan değerlendirme ve açıklamanın tam metni şu şekilde:

Ankara saldırısını “YPG Yapmıştır”-Dursun Ali Küçük

*TC nihayet senaryoyu yumurtladı…

Özür ve yüzlesme

Ermeni Soykırımı'nın 100.yılı anma etkinliklerinde,geride bıraktığımız 2015 yılında Türkiye'den beklenilen Özür açıklaması yine gelmedi.Acaba bir yüz yıl daha mı beklenecek ?Bu duruma şaşırmadık.İnsan veya toplumun kendi geçmişi ile yüzleşip özür dilemesi,hiç bir zaman onu değersiz kılmaz,küçük düşürmez,aksine yüceltir.Uluslararası alanda ise saygın konuma getirir.Bunun çeşitli örnekleri mevcuttur.Aksi hallerde ise Katil devlet,veya Barbarlar olarak anılmaktan kendilerini kurtaramazlar.

Faşizmin daha karanlık günlerini yaşamak istemiyorsak, KÜRT ulusunun direnişine destek ver

Yıllardır emperyalist gerici savaşları ve amaçlarını yazdık, dilimizin döndüğünce söyledik. Emperyalistler arası savaş koşulları hızla Ortadoğu'da yayılıyor. Bugün bu gerici emperyalist savaşa karşı tavır almak, bölgemizde ve dünyada gelişen savaş kışkırtıcılığına karşı tavır almak insanlık görevidir. Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, bütün emperyalist devletler yaşadıkları ekonomik sermaye krizini, Ortadoğu’da, Baltıklarda ve Ukrayna'da derin emperyalist savaş krizine dönüştürülmüş durumda. Savaşı, yalnızca tankla, topla, nükleer silahla yürütülen bir yol olarak anlamamalıyız.

"Mevzuatı Koyun Bir Kenara, Zihniyeti Devreye Sokun"

Erdoğan'a kim "Reis" ismini yakıştırıp takmışsa tam isabet tutturmuş. Kutlamak gerekir bu isim uzmanını! Adam Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı değil de, tıpkı bir sokak kabadayısı. Ülkeyi gayrı resmi kanunlarla yöneten, kendi koyduğu yasaları dahi hiçe sayan, korsan kanunlara ölesiye sevdalı, "astığım astık, kestiğim kestik! Kimse bana karışamaz!" heytleri çeken; anlı şanlı, aynı zamanda her tarafına insan kanı bulaşmış ‘Reis’ Recep... 

AB’NİN GÖÇMEN POLİTİKASI VE İŞİD’LE “SAVAŞI”

AB burjuvazisi telaş içinde. “Göçmen akışını durdurun!” diye feryat figan bağırıyor. Karar üstüne karar alıyor. “Böyle akın akın gelirlerse AB’miz yıkılır”, “toplumsal yapımız dejenere olur” diye yakınıyorlar. Kavimler göçünü ve Roma’nın yıkılışını hatırlıyorlar.

Ellerine kim geçerse yapışıyorlar. Bu konuda en büyük kurtarıcı olarak faşist Türk devletini görüyorlar. “Ne istersen iste, yeter ki göçmenleri bize gönderme” diye kırmızı halı üstünde ağırlıyorlar. Kürt katliamına yeşil ışık yakmalarının karşılığında, altın varaklı kanlı sultan koltuklarında ağırlanıyorlar. 

Kürtlere Kadın, çocuk, yaslı ayrımı dahi yapmadan topyekün saldıran katil devlet …

Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarını ilhak ettiği ve zulmettiği Kürtlere nasıl da saldırıyor?.. Nasıl da katmerli baskı ve tahakküm uyguluyor?.. Uyguladığı zorbalığı nasıl da en üst boyutlara tırmandırıyor?.. Tüm bunların sonucu devlet sokağa çıkma yasağı ilan ederek, topuyla, tankıyla, her türlü silahla Kürtlerin evlerini, barklarını yakıyor, yıkıyor, yağmalıyor…  Binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan Kürtler böylesi kanlı bir tehcire zorlanıyor… 

Kentsel dönüşüm

Kentsel dönüşüm, kentin tarihince oluşan denetim dışı alanların düzenlenmesi ve yaşayan insanları bu düzenlenmeye göre biçimlendirme ereğidir. Kentin, sistemin ve geleceğinin planlanmasının bir adımı olarak sunulan bu yaklaşım; egemenlerin ideolojik, politik, ekonomik ve idari ihtiyaçlarının karşılanmasını hedefler. Bu hedefin gerçekleşmesi için öncelikli olarak bunun bir ihtiyaç haline gelmesi yada ihtiyaç olduğunun ön kabulünü koşul lamasıdır. Bu ön koşullar dizisi olmadan süreç başlatılamamaktadır.

Hendek Birliği

Kürt halkı yenilsin yenilmesin, iyi direndi ve iyi direniyor. Kitleler şehirlerde kendilerini savunmak istediklerinde, zorunlu olarak barikata ve hendeğe baş vururlar. Bazı aydınların hendeklere karşı çıkmasının, hendeklerin kapatılmasını talep etmesinin hiçbir anlamı yoktur. Kürtler hendeklerde sadece kendi ulusal hakları için değil,

Türkiye'nin demokratikleşmesi için de direniyorlar. Devrimciliğin ve demokratlığın bugünkü mihenk taşı hendeklerdir. Hendeğin hangi tarafında duruyorsun? Hendeği kazanların tarafında mı, kapatmak isteyenlerin tarafında mı? 

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

FAŞİZME KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI

Yalan, demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan da budur.

Sayfalar