Cumartesi Nisan 20, 2024

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Padişah'a Avrupa devletlerinin zoruyla kabul ettirdiği azınlıklar için yasalar önünde güvence altına alınması sorununu bir taraftan kabul ederken, diğer taraftan uygulamada zorluk çıkarıyordu. Halkların hak eşitliği her fırsatta ret ediliyordu.

Osmanlı egemenliği altında yaşayan Ermeniler ekonomik, siyasal, dinsel olarak baskı altında bulunuyordu. Hilafet ve saltanat kisvesiyle dini bir devlet olan Osmanlı imparatorluğu tarih boyunca işgal ettiği topraklardaki Hristiyan ve azınlıklara dini baskı uygulamıştır.

Mesela sürülere konulan vergiler Hristiyanlarda %3,5 Müslümanlarda %2 oranında tahsil ediliyordu. Dinsel şeriat mahkemeleri geçerli olduğu için bir Hristiyan’ın tanıklığı Müslüman karşısında geçersiz sayılırdı.

Kafkasya cephesinde Ermeniler kitleler halinde Rusya'nın safında yer alarak özerk yaşamı hayata geçirmek istiyordu. Ama Rus'lar buna müsaade etmedi. ‘’Ermeni eyaletleri'' Rusya İmparatorluğu topraklarına dâhil edildi. Rus yönetimi altında Ermeniler için yaşam Osmanlı ve İran ile karşılaştıracak olursa ''cennet'' gibiydi. Ermeni ulusal uyanışı beraberinde tüm Ermenilerin haklarını güvence altına almak için bir Anayasa hazırlanmasında karar kılındı. Hükümet, 1863'de patrikhanenin hazırladığı ''Ermeni ulusal anayasası'' olarak adlandırılan onaylanmış bir ''nizamname'' örneğini kabul etti. Böylelikle Patrikhane, hükümet arasında halkın temsilcisi oldu. Aynı zamanda bir hak elde etmiş oldular. Fazla vergi ödeme durumlarında, din değiştirmek için yapılan baskılara, yağmalama,  kaçırma... gibi olaylarda anayasadan doğan haklar aranacaktı.

OSMANLI'DA SADIK MİLLET ERMENİLER

Ermeniler Osmanlı toplumunda sonsuz sadakat ile tanınan halk olarak bilinirdi. Her türlü şiddet, yağma, el koyma olaylarına Ermenilerin tüm şikâyetleri sonuçsuz kalmasına rağmen hiç bir zaman silaha başvurmamışlardır. Barışçıl görüşme ve bekleme politikalarının dışında hiç bir mücadele yöntemine girişilmedi. Çünkü ayrılmayı hiç bir zaman düşünmemişlerdi. Şüpheli toplum değillerdi. Osmanlının batışını değil, onun adaletli davranmasını bekliyordu. Bu şekilde devam eden politikalar sonunda Ermeniler soykırıma, isyan eden Balkan halkları ise bağımsızlıklarına kavuştular. Başkaldırılar ve bağımsızlık hareketleri sonucu kuzey Afrika'da, Arap yarımadasında 13 İslam devleti, Balkanlarda ve Kuzey’de ise Hristiyan uluslu 12 devlet oluştu. Ermeniler ''sadık millet'' tanımını işte bu süreçte aldılar.

Ermeniler dönemin başbakanı Mithat Paşa'dan şu dileklerde bulunuyordu. İtaatli dileğimizi dinle, bizi derebeylerin ve Kürtlerin soygunlarından kurtar ve Ermeniler bu güçlü devletin çalışkan bir toplumu olduğunu gösterecektir. Sessiz itaati ile bu imparatorluğun inşası, ticari gelişme ve bilimsel ilerlemesinde önemli rol oynayacaktır.. Devlet yöneticileri bu talepleri dinliyor, hep umut verici sözlerde bulunuyor, ama sonuçta hiç bir düzelme olmuyordu. Devletin Çerkezleri ve Kürtleri destekleyip Ermenilerin üzerine silahlandırıp sürmelerine rağmen Ermenilerden henüz silahlanmak için bir gayret yoktu.

Ermeni eyaletlerinde durum hiç iç açıcı değildi. Van, Erzurum ve Zeytun'da Ermenilere karşı girişilen katliamlar, toplu ölümler soykırıma giden yolun başlangıcını oluşturuyordu. Kral, Ermeni patriğin tepkisini şu şekilde dile getiriyordu. ''mademki Ermeniler bu eyaletlerde olup bitenlerden hoşnut değiller o zaman ülkeyi terk etsinler'' diye açıklık getiriyordu. İster istemez Ermeniler durumların kötüye gittiğini fark edince kendi öz savunma birliklerini oluşturup örgütlenmeye gittiler. ''Bir kurtuluş yolu bulalım yoksa yakında her şeyi kaybedeceğiz'' dediler.

1876 yılında Patrik sesini nihayet duyurmak için bir rapor yayınlamaya karar verdi.

Bu rapora göre hak gaspları Müslümanlaştırma, yağma... gibi olaylarda gözle görülür azalma yerine yükselme olduğunu başka bir çare olmadığı için çareyi büyük devletlere duyurma kararı aldı.

Osmanlı imparatorluğu egemenliği altında yaşayan Balkan halkları da aynı şekilde ağır vergilere, katliamlara, baskılara dayanamayınca Osmanlı devletine karşı ayaklanmaya başladılar. Korkunç katliamlar düzenleyen Osmanlılara karşı Slav halklarını korumak için harekete geçen Ruslar ile Osmanlılar arasında 1877'de savaş başladı. Osmanlı'nın sadık halklarından Ermeniler, Osmanlıya karşı herhangi bir yardımı esirgememek için Ermeni patriği özel olarak çağrıda bulundu. Çağrıda; ''Osmanlıya olan sevgisini doruk noktasına çıkardı. Savaş için her türlü yardımı devlete ulaştırsınlar, devlete destek olmaktan hiç bir zaman eksik olmayalım ve devletin hizmeti için kahramanca çabalarda bulunalım. Biz Ermeniler Osmanlı tahtını seviyor ve sonsuza dek de ondan hiç ayrılmak istemiyoruz.'' denildi.

Peki, Osmanlı hükümetine savaşta desteğini esirgemeyen, her türlü fedakârlığı gösteren barışsever ve yapıcı olmasına rağmen Ermeni halkına karşı Osmanlıların tavrı nasıl olmuştur? Savaşta yenilen taraf Osmanlılar oldu. Üstelik Rusların Genel komutanı bir Ermeni’ydi. Ruslardan aldıkları yenilgi üzerine, azgınca Ermenilere saldırarak intikam almak istediler. Özellikle Şeyh Celaleddin vahşiliği üst boyutlara ulaştı. Ermenileri acı bir son bekliyordu. Ölüm kuyuları açılıyor insanlar vahşice öldürülüyordu. Korkunç vahşet karşısında Ermenilerin binlercesi çareyi Rusya'ya göç etmekte buldular.

İstanbul Yıldız sarayında ise başka bir tiyatro sahnesi çevrilir durumdaydı. Kral Abdülhamit, Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan'a savaşta Ermenilerin gösterdikleri fedakârlıktan dolayı teşekkür etti. Öldürülen Ermeniler için üzüntülerini bildirdi. Beyazıt ve Alaşkert'te öldürülen otuz bin Ermeni için sorumluları ''biz değiliz'' diyerek, kanlı olayların sorumlusu olarak Kürt ve Çerkezleri gösterdi. Osmanlı devletinin 1.derece olan madalyasını Patriğin boynuna taktı. Şunları söyledi : ..''Ben Ermeni milletinin evlatlarından çok memnunum, onlara çok teşekkür ederim, onlar özveri ve sadakatle çalışıyorlar, çok güzel günler görecekler, sadık olmanın meyvelerini toplayacaklar..''.

AYSTEFANOS ANTLAŞMASINDA ERMENİLER

Patrık Nerses en sonunda çok geç de olsa aklını başına alıp uyanacaktı. Rus yenilgisinin faturası Ermenilerden çıkarılıp kralın verdiği sözlerin inandırıcılığı kalmamıştı. Rus orduları batıda İstanbul'a, doğuda ise Erzurum’a kadar varmıştı. Rus orduları başında komutan General Dük Nicola bulunuyordu. Ermeni Patriğinin özel görüşme talebini kabul etti. Ermenilerin içinde bulunduğu ağır koşullardan haberdar etti. Yardım talebinde bulundu. Rus-Osmanlı görüşmelerinde Ermeniler lehine kararlar alınması talebinde bulundu. Nicola Dük sevinçle kabul etti. Kral Abdülhamit'in istememesine rağmen 3 Mart 1878'de Aystefanos Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya ek olarak 16.madde ilave edildi. Ruslar, Ermenilerin işgal edilen topraklarında reformcu çalışmalar başlayıncaya kadar geri çekilmeyeceklerdi. Rusların lehine olan bu antlaşma İngilizleri telaşlandırdı. Boğazlar ile İstanbul'u ele geçirme telaşı içerisinde olan İngilizleri Boğaza gemileri hemen demirlediler.

İngilizler Aystefanos Antlaşmasına Almanya, Fransa, Avusturya, İtalya'yı da arkasına alarak karşı çıktı. Yeniden gözden geçirmek için Rusları görüşme için Berlin'e mecburi toplantıya çağırdı. Aystefanos Antlaşmasında elde edilen Ermenilerin korunması haklarını kaybetmemek için Patrik Nerses Ermeni ulusunu temsilen toplantıya çağrılmadığı halde Berlin'e gitti. Fakat toplantıya katılmasına izin verilmedi. Ermeni sorunu bu toplantıda şu şekilde karara bağlandı. ''Babıali Ermenilerin yerleşik olduğu eyaletlerin yerel gereksinmelerinin dayattığı iyileştirme ve reformları gecikmeksizin gerçekleştirmeyi ve Kürtlerle Çerkezlere karşı Ermenilerin güvenliğini garanti altına almayı üstlenmektedir. Uygulamayı takip edecek olan büyük devletlere bu amaçla alınan önlemler hakkında düzenli bilgi aktarılacaktır.''.

61.madde olarak geçen bu karar 16. maddenin ters yüz edilmesiydi. Artık Avrupa hiçbir şey görmek istemiyor. Bütün inisiyatifi yine Osmanlıya bırakıyor, ilerde 1895 ve 1915 katliamlarına yol açılmış oluyordu. Artık Ermeni sorunu Osmanlıyı da aşmış uluslararası sorun olarak devletlerin masasında siyasi koz olarak kullanılmaya hazırdı. Ermeni sorun Rusya’nın kontrolünden, söz sahipliğinden alınıp altı devletin denetimine konuldu. Osmanlı Türkiye'sinin verdiği sözlere bırakıldı. Yani kurda, kuzu teslim edildi.

1895-96 yılları arasında Ermenilere karşı toplu katliamların ülke genelinde yayıldığı toplu ölümlere rastlamaktayız. Türk, Kürt, Çerkezler Ermenilere karşı kışkırtılarak toplu ölümler için emirler verdi. Ermeniler vahşiliklere, toplu ölümlere, katliamlara karşı uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmek için 5000 bin Ermeni’nin katılımıyla Kumkapı gösterisi düzenledi. İngiltere, Rusya, Fransa katliamlara karşı Sultana başvurarak reformların acil olarak uygulanmasını istediler. Kral reformların uygulanacağı sözü verdi. Fakat arkasından sadece insanca yaşama talepleri için yapılan Babıali mitingleri kana bulandı. Avrupa devletlerini ilgilendiren Ermenilerin maruz kaldığı katliamlar değil, ekonomik ve siyasi çıkarlar önemliydi. Osmanlıyı borçlandırarak kendilerine tam bağımlı haline getirmek istiyorlardı.

1876 yılları Osmanlılar için kaos ve kriz yılları olarak bilinmektedir. Borçların faiz ve taksitlerini ödeyemeyez durumda olan Osmanlılar ödemeleri askıya almıştı. Bunun için devlet gelirlerinin bir bölümü Osmanlı borçlarının ödenmesi için ayarlanmıştı. Ama İngiliz, İtalyan, Fransız delegeleri vergileri kesip kendi ülkelerine aktarıyorlardı. Böylelikle Avrupalılar kendi güvenliklerini, alacaklarını güvence altına almış oldular. Bu ülkeler içerisinde Almanların ülkeye dolması Berlin kongresinden sonra Türkiye ile ayrıcalıklı konuma düşürdü. Almanlar önce Osmanlı ordusunu yenileyip eğiterek güçlü konuma getirdiler. Genelkurmaylık kurumunu oluşturup, seferberlik planını uygulanabilir duruma getirdiler. Silah satışını hızlandırıp Osmanlı demiryollarının inşaası ile Anadolu'yu bir uçtan bir uca sömürgeleri haline getirdiler. Ankara ile Bağdat üzerinden İran’a açılma projesini Osmanlı'dan aldılar. İngiliz ve Fransızların çıkarlarına önemli darbeler vurdular. 1915 soykırıma giden yolun işbirliğini yaptılar.

Askeri ekonomik bağımlılık beraberinde siyasi bağımlılığı da getirdi.

OSMANLI BANKASI BASKINI

Ermeni Anayasasının, Osmanlı kralı ile mutabık kılınan tüm kararları artık rafa kaldırılmıştı. Zeytun, Van gibi vilayetlerde yapılan zalimlik, vahşet ve katliamlar Ermenileri harekete geçirdi. Seslerini duyurmak için kulaklarını kapatan, hiç bir şey yokmuş gibi davranan Avrupalıların müdahalesini beklediler. Herhangi bir değişiklik olmayınca radikal eylemler yapma kararları alındı. Taşnak partisi ''..sabrımızın bir sınırı olduğunu, Ermenilerin sabrının taşmakta olduğunu '' duyurdu. Katliam hazırlığı yapıldığını herkes biliyordu. Bunun için 500 Hamidiye Kürtleri Erzurum'dan İstanbul'a getirildi.

Taşnaklar Avrupa'nın mali çıkarlarını simgeleyen büyük bir bankanın ele geçirilmesini, gerekirse içindeki senetler, paralar da imha edilerek ölümü de göze alan bir baskın planladılar. Seslerini ancak böyle bir eylem yaparak duyurulacağını ve bir çözüm yolu üzerinde konuşulacağını tasarladılar. Birinci gurup Osmanlı Bankasını ele geçirecek, İkinci gurup Babıali'yi havaya uçuracak, üçüncü gurup Samatya mahallesini ayaklandıracak, dördüncü gurup Credit Lyonnaise bankasına girecek, beşinci gurup Voyvoda karakolunu işgal edecek, altıncı gurup ise İstanbul'un göbeğinde bulunan Galatasaray karakolunu basacaktı. Ama olaylar istenildiği gibi olmadı. Baskın ihbar edilmişti.

Eylemciler acele ederek Osmanlı bankasını işgal etmeye karar kıldılar.25 Ermeni fedai bankanın yanında toplandılar. Kapıda görevli nöbetçiyi etkisiz hale getirdikten sonra binaya gir diler. 140 kişiyi de rehin alarak beraberinde tuttular. Olay hemen geniş yankı buldu. Banka ile kasadaki paralarla bir sorunları olmadığını yalnızca Avrupa'nın dikkatini çekmek istediklerini anlattılar. Komite yayınlanmak üzere elçiliklere şu isteklerde bulundular.

Uluslararası müdahalede bulunarak barışın sağlanması,

Taşnaksutyun Partisi'nin İstanbul'daki açıklamalarının dinlenip dikkate alınması,

Kendilerine karşı zor kullanılmaması

Burada bulunanlar ile şehirde yaşayan Ermeniler için güvence verilmesi,

İsteklerimiz yerine getirilinceye kadar bankadaki değerlere dokunmayacağız. Ancak isteklerimiz reddedilirse bütün parlar yok edilecek, hepimiz bankanın yıkıntıları altında öleceğiz. Bu eylemi yapmak zorundayız. Çünkü insanlığın gösterdiği kayıtsızlık bizi bu noktaya itmiştir. Eylem devam ettiği süre zarfı içerisinde İstanbul'un değişik semtlerinde ermeni avına çıkılmış, yakaladıkları insanları öldürmüşlerdir. Bankaya müdahale etmek isteyen mollalar üzerlerine atılan bomba sonucu dağılmak zorunda kaldılar.

İstanbul'un değişik semtlerinde Ermenilere yönelik şiddet ve katliamlar uygulanmaya başladı. Bunların başında ''baltacılar'' denilen Kürt hamallar bulunuyordu. Ermenilerin üzerine kışkırtılan ''baltacılar'' Kumkapı'da bulunan daha çok Ermeni hamalların çoğunluk olduğu bu iş alanını ellerine geçirdiler.

26 Ağustos 1896 tarihinde Taşnaksutyun partisi fedaileri tarafından gerçekleştirilen bu eylemde dışarıdan asker ve polis müdahalesinde bulunuldu. Eylemi kırmak için her yol denendi fakat başarısız kaldılar. Bunun üzerine görüşmeler başladı. Banka müdürü aracı olup Yıldız sarayında kâtip ile müzakerelere oturuldu. Genel müdür Sir Edgar Vincent ile Rus büyükelçilik tercümanı Maximov ile padişah, bakanlar arasında uzun süren görüşmelerden sonra Bankayı boşalttıkları takdirde affedileceklerine dair söz aldılar. Sır Edgar Vıncent fedaileri alıp silahlarını teslim etmeden yatına götürdü. Burada İngiliz, Fransız elçiliklerinin tercümanları Ermenileri böyle bir eyleme başvurdukları için kınarlar. Fedailer'in ise cevabı şu olmuştur. ''Sabrın azamisini gösterdik''lerini belirttiler. Aynı gece Fransız yolcu gemisi La Gironde ile Fransa Marsilya şehrine yola çıktılar...

Ağustos 2013

 

 

 

105794

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Son Haberler

Agop Ekmekciyan

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar