Cuma Mart 29, 2024

Ermeni soykırımında emperyalistlerin rolü...

102 yıl önce Osmanlı Devleti tarafından başlatılan Ermeni Soykırımı, “Kurtuluş Savaşı”yla sonuçlanmıştır. Soykırım 1894-'96 tarihinde II. Abdülhamit döneminde başlatılmış, İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından kökten yapılmış ve Kemalistler tarafından sonuçlandırılmıştır. Ancak soykırımda emperyalistlerin de rolü olmuştur. Soykırımın yapıldığı süreç, kapitalizmin uluslararası bir sistem haline geldiği, geri kalmış ülkeleri pazar olarak kendilerine bağımlı kıldığı, sermaye ihraç ettiği ve pazarların paylaşımının tamamlandığı tarihsel bir süreçtir. Osmanlı İmparatorluğu'nu kendilerine bağımlı kılan bu devletler, statükocu ve gerici konumlarını Ermeni sorununda da göstermişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu'nun baskı ve hükmü altındaki Ermenilerin tehcirinde ve soykırımında, emperyalist devletler konumları sonucu Türk devletinin yanında yer almışlar ve soykırımda rol oynamışlardır. 

1878 Berlin Antlaşması

Ermeniler 19. yüzyıldan itibaren hızla uluslaşma sürecine girerler. Önceleri Osmanlı devletinin dini baskısı altında olan Ermeniler, kavuştukları ulus kimliğiyle devletin ulusal baskısına da maruz kalırlar. Ortaçağın feodal-fetihçi devleti ilhakı altına aldığı Ermenilerin ulusal yapıya kavuşmasını kabullenmemiş ve ortaçağ statüsüyle Ermeniler üzerindeki tahakkümlerini, ulusal baskıyla daha katmerli boyutlara tırmandırmıştır.

Ancak Ermeni sorunu hızla uluslararası ivme kazanır. İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya gibi kapitalist devletlerin gündeminde yer almaya başlar. Emperyalist aşamaya giren bu devletler Osmanlı imparatorluğu ile ilişki kurmuşlar ve giderek kendilerine bağımlı kılmışlardır. Bunun sonucu Ermeni sorunu bu devletlerin de gündemlerinde yer alır. Lakin sorunu çözme yerine gerici statükonun devamından yana tavır takınırlar. Osmanlı İmparatorluğu'nun ortaçağ yapısını ve tüm baskılarını destekleyen bu devletler Ermeni sorununda da statükocu, gerici, çıkarcı tavır içerisinde yer alırlar.

Nitekim Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında dönemin koşullarında anlaşmazlıklar oluşur ve 1877-1878 yıllarında Osmanlı-Rus savaşı çıkar. Savaşı kazanan Rusya ile Osmanlı imparatorluğu arasında 19 Şubat 1878 tarihinde Ayastefanos (Yeşilköy) antlaşması imzalanır. Bu anlaşma üzerine Ermenilerin yaşadığı toprakların bir kısmı Rusya sınırlarına dahil edilecek, bir kısmına da özerklik kazandırılacak. Yine bu anlaşmaya göre Balkanlar’da da Sırbistan, Romanya, Karadağ bağımsız devletler kuracak, Bulgaristan'a özerklik verilecek, Bosna-Hersek'te reformlar yapılacak.  Böylece Osmanlı İmparatorluğu sınırları daralacak ve bir bölümü Rusya sınırlarına dahil edilecek. Özerklik ilan edilen bölgelerde de Rusya'nın etkinliği artırılacak,

Ancak bu Ayastefanos Antlaşması İngiltere, Fransa, Almanya gibi devletlerin işine gelmez. Çünkü Osmanlı imparatorluğu bu devletlerin güdümündedir. Bu antlaşma bu devletlerin pazar sahasını daraltacaktır. Bunun üzerine İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya Rusya'yı zorlayarak ve tehdit ederek 13 Temmuz 1878'de Berlin Konferansı'na giderler. Bir ay süren Berlin Konferansı sonucu Ayastefanos feshedilir ve bazı kararlar dışında (Kars ve Ardahan Rusya sınırlarına dahil edilmesi dışında) eski Osmanlı sınırları muhafaza edilir. 

Dolayısıyla tekrar Ermenilerin çoğunluğu ileride soykırım yapacak Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına dahil edilir. Bunu 1. Paylaşım Savaşı'nın İngiltere Başbakanı Lloyd George daha sonraki anılarında pişmanlık emaresiyle şöyle dile getirir: “Ayastefanos Paktı Rus müfrezelerinin ıslah faaliyetleri ifa edilene kadarErmeni vilayetlerini işgal etmeye devam etmesine hükmediyordu. Bizim tehditkar tazyikimiz sonunda ve 'şerefli sulh' getiren büyük zaferimiz olarak ilan ettiğimiz (1878) Berlin Paktı'yla bu hüküm iptal edildi. Ermeniler bizim kurduğumuz zafer atlarında kurban edildiler.(abç) Ruslar çekilmeye zorlandılar. Perişan Ermeniler, 'Ermeni vilayetlerinde iyileştirmeler ve ıslahat yapılacak' vaadiyle bir defa daha eski efendilerinin insafına bırakıldılar. (...) İngiliz hükümetinin faaliyeti 1895-97, 1909 katliamlarına ve asıl korkuncu da 1915 katliamlarına sebep oldu. Türk şer idaresinin kara sahifelerinde eşi emsali olmayan bu mezalimlerle, Ermeni nüfusu bir milyondan fazla azaldı.”(1)

Ayrıca 18 Kasım 1918 tarihinde bir başka İngiliz politikacı Aneurin Williams da Avam Kamarası'nda bu gerçeği şöyle dile getirir: “Bu memleketin Ermenilere bir borcu var. Zira her şey bir yana kırk sene evvel Rusların Ermenistan'ı Türk zulmünden kurtarmalarına mani olduk. Şayet mani olmasaydık, o günden beri bu deheşetengiz eziyetler yaşanmayacaktı.”(2)

Berlin Antlaşması'ndan sonra 1894-96 katliamında 300 bin Ermeni katledilir. Ve tehcire maruz kalırlar. Ermeniler üzerindeki baskı daha katmerli boyutlara tırmanır. Görüldüğü gibi Berlin Antlaşması ileride gerçekleşecek olan soykırımın temellerinin atıldığı bir anlaşmadır. Daha o dönem giderek öne çıkan emperyalist devletlerin bunda nasıl bir rol oynadıklarının da göstergesidir.

1915 Soykırımı ve 1. Paylaşım Savaşı

Soykırımın gerçekleştiği 1915-1916 yılları 1. Paylaşım Savaşı'nın patlak verdiği yıllardır. Ermeni sorununu “halledemeyen” Türk Devleti bu emperyalist savaş ortamında Ermeni soykırımını gerçekleştirir. İttihat ve Terakki Cemiyeti savaş döneminde müttefiki olan Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın onayı ve desteğiyle bu soykırımı yapar. Savaşın kendisi pazar savaşıdır. Ulusal kimliğe ulaşan Ermeniler bu pazar savaşında yeni pazarlara ihtiyaç duyan Almanya açısından da engeldir. Nitekim Almanya'nın verdiği muhtırada Ermeniler de açıktan hedef gösterilir. Savaşın arifesinde Almanya adına dünyayı tehdit eden muhtırayı hazırlayan kalemşörlerden Baron Max von Oppenhaim, 29 Ağustos 1915 tarihinde yazdığı raporda Ermenileri açıktan hedef gösterir:

“Ermenilerin riskli çoğunluğa sahip oldukları her yerde, bu çoğunluk etkisiz bir azınlık haline çevrilirse ve onlar özellikle stratejik olarak tehlikeli olan bölgelerden uzaklaştırılırsa mümkün olabilirdi. İstanbul'da bir kez Ermenilerin kitlesel tehcirleri kararlaştırıldıktan sonra, bu amaca yönelik olarak, VI. Ordu bölgesinde önce köylerin, (şehirlerin değil) Ermeni sakinlerinin 25-30 ailelik küçük gruplar halinde ve yeniden kavuşmaları imkansız olacak şekilde ülkenin iç kesimlerine gönderilmeleri gerekiyordu.(abç)”(3)

Böylece başlatılan tehcirle soykırıma gidilir. Soykırımla Almanya kendi emperyalist emelleri için müttefikleri olan Osmanlı İmparatorluğu'nun açıktan yanında yer almıştır. Onlar üzerinden Kafkasya ve Orta Asya'ya açılmayı ve kendilerine bağımlı kılmayı hedeflemişlerdir. Bunun için Türk devletinin Turancılık hayalini açıktan desteklerler.  Bunun için bu gerici emelleri önünde, engel gördükleri Ermenilerin dönüşlerini imkansız kılacak şekilde tehcirini ve soykırımını gerekli görmüşlerdir. Dolayısıyla soykırımda İttihat ve Terakki ile birlikte Alman devleti de rol oynamıştır...

Lozan Anlaşması Ve Ermenilerin İzinin Silinmesi

Kurtuluş Savaşı Kalan Ermenileri, Rumları, Süryanileri hedef almıştır. Nitekim “savaş” “Kurtuluş Savaşı”, “Milli Mücadele” gibi hamasi nutuklarla sonuçlanır. Amaç kalan Ermenilerin ve Rumların tümden yok edilmesi, izlerinin silinmesidir. Yani soykırımın tamamlanmasıdır.  Ve Türk-İslam Sentezi'yle TC Devleti'nin kurulmasıdır.

Aslında TC'nin sınırları 1916'da İngiliz ve Fransız emperyalistleri tarafından gizlice alınan Sykes-Picot Anlaşması ile çizilir. 1923'te Lozan Anlaşması ile resmiyet kazandırılır.

Ermeniler Kurtuluş Savaşı'nda Antep, Maraş, Urfa ile Kars, Ardahan ve Sovyet Ermenistanı'da Gümrü ve çevresinde de öldürülür.   “Tüm bu dönem boyunca, Gümrü, Kars, Iğdır bölgesinde öldürülen Ermeni sayısı bazı kaynaklara göre 198 bindir. 'Eksik veri nedeniyle, Türk-Ermeni savaşının sonucu olarak, Türklerin işgal ettiği bölgelerdeki kurban sayısının 198 bine yakın (ve) Türklerce tahrip veya gasp edilen emlakın değeri 18 milyon altın ruble olarak tahmin ediliyor.' Sovyet Ermenistanı Halk Komiserleri Konseyi başkanı Alexander Miassnigian'ın Sovyet Dışişleri Bakanı Çiçerin'e, Haziran 1921 yılında yolladığı bir tele göre, sadece 1921 yılında öldürülen insan sayısı 60 bin dolayında tahmin edilmektedir.”(4)

Lozan Anlaşması ile İngiltere ve Fransa mevcut sınırları çizerler. Lozan anlaşması Ermenilerin izinin tümden silinmesini de içerir. Öyle ki İngiltere ve Fransa'nın onayıyla çıkarılan Emval-i Metruke yasası ile Ermenilerin tüm mallarına, topraklarına, paralarına el konur. İstanbul dışında Anadolu'daki Ermeni okulları, kiliseleri, mezarlıkları, kültürel, sosyal vb. yerler da kapanır ve hızla yıkılarak büyük ölçüde yok edilir. Kalan Ermeniler göçe zorlanır ve kalanlar da asimile edilir.

Öyle ki Anadolu'da Hatay'ın Samandağ ilçesindeki Vakıflı Köyü dışında Ermenilerin toplu kaldığı bir yerleşim yeri yoktur. Anadolu topraklarında -tek tek kişiler dışında- artık Ermeni kalmamıştır. İstanbul'da kalan Ermeni sayısı 50-60 bin civarındadır.

Ermeni soykırımını 102. yılında bir kez daha kınıyoruz, lanetliyoruz!

Soykırımı yapan İTC ve Kemalist iktidarı tarih önünde bir kez daha yargılıyoruz!

Soykırımdan kendilerini muaf gösteren emperyalist güçleri de tarih önünde mahkum ediyoruz!

 

1) Hovsep Hayreni, Yukarı Fırat Ermenileri 1915 ve Dersim, s. 129

2) age, s.129

3) Wolfgang Gust, Alman Belgeleri, s. 413-414

4) Taner Akçam, İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, s. 518-519 

46503

Hasan Can

Hasan Can sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Hasan Can

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

Sayfalar