Cumartesi Nisan 20, 2024

Evet ya da Hayır! Her sonuçta direniyoruz/direneceğiz!

Referandum, tarihinin 16 Nisan olarak netleşmesiyle gündemimizi daha da meşgul eden bir mesele olmaya başladı. Daha önce referandumu açığa çıkaran devlet erkinin ihtiyaçlarını, referanduma hangi siyasi atmosfer içerisinde gittiğimizi ve bu süreçte alacağımız tavrı, bu tavrın güncel süreç açısından anlamını tartışmıştık. Referanduma dair “evet”, “hayır” kampanyalarının başladığı, bizim de startını verdiğimiz faaliyetin kapsamını, çalışmanın örgütsel ve politik hedeflerini, çalışma boyunca kullanacağımız araçlardan sloganlara kadar bir dizi tartışmayı faaliyet boyunca canlı tutmak bizlerin kaçınılmaz bir görevidir.

Referanduma karşı aldığımız hayır tavrının bizler açısından sadece “Başkanlık sistemine” karşı olmaktan ibaret olmadığını ve iktidarın güçlendirilmesi, daha da merkezileşmesi hedefiyle düzenin attığı her adımın karşısında olduğumuzu daha önce vurgulamıştık.

Şimdi örgütsel ve politik hedeflerimiz merkezli bir tartışmaya yoğunlaşmalıyız. Elbette tavrımızı belirlerken bu tartışmadan yola çıkarak hareket ettik. Hayır’ın bizler açısından esas olarak anlamı da bu hedeflerimizde gizlidir! Bu tartışmaları güncel tutmalı ve faaliyetin her aşamasına uygulamalıyız. A/P araçlarımızı, sloganlarımızı belirlerken de bu eksenden kopmamalıyız.

Başkanlık sistemi için şu çokça dillendirilen “illegal olanı, Başkanlık Sistemi ile yasalaştırma” meselesini doğru okumalı ve kitle çalışmasında kullandığımız dil ve sloganları da bunun sonucunda belirlemeliyiz. Başkanlık sistemi ile geleceği söylenen “tek adamlık, diktatörlük, ezilenlere yönelik daha fazla baskı, sömürü, sömürü ve katliamların” mevcut sistemde de en üst boyutta yaşandığını gözden kaçırmamalıyız. “Hayır”ın “Evet”i yenmesi durumunda bu saldırıların ortadan kalkmayacağını, OHAL uygulamaları ve KHK’lerin izlerinin bir çırpıda silinmeyeceğini; işin özü/özetinin, “Hayır” kazandığında durumun “normalleşeceği” yanılgısına kapılmamayı ve kitle çalışmasında da bu gerçeklik ekseninde kendimizi ifade etmeyi sürecin en önemli görevlerinden biri olarak gördüğümüzü anlamalı ve kitlelere de bunu aktarmalıyız.

Yönelimimiz örgütlülüklerimizi korumak ve güçlendirmek!

7 Haziran genel seçimleri ile ezilenler cephesinin açığa çıkardığı enerjinin kazanımları, devletin “barış” ile savaş konsepti arasındaki geçişkenliğe yeterli refleks verilmediği, seçim sonrasında açığa çıkacak bu tabloya yeterli hazırlık yapılmadığı için bir çırpıda tuzla buz edilebildi. 7 Haziran ve sonuçlarına, bizim durumumuza bakarak referandum çalışmasının hedeflerini belirlemek bu açıdan önem taşımaktadır. Tam da bu noktada örgütsel hedefler meselesini doğru tartışmak ve somutlamak bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.

Hiç tereddütsüz söyleyebiliriz ki; “Evet” ya da “Hayır” yani çıkacak hiçbir sonuç Türkiye’de faşizmin baki olduğu gerçekliğini değiştirecek ya da etkisini azaltacak bir niteliğe ya da içeriğe sahip değildir. Bu yüzden “sömürü ve katliamların son bulması”, “Kürt sorununun çözümü”, “kadın ve LGBTİ”lere dönük şiddetin son bulması” gibi sloganların karşılıksız olduğunu görmeli ve dilimizi, taleplerimizi buna göre belirlemeliyiz. Kitle çalışması yaparken, kitlelere “Hayır” demeleri için sunacağımız gerekçelerin çıkış noktasının burası olmadığı iyi kavranmalı ve kavratılmalı... Çıkış noktamız; AKP-MHP ittifakının, faşist birliğinin yarattığı “evet” cephesine karşı ezilenlerin biraraya gelerek oluşturduğu ve kendine güvenini tazelediği “hayır” cephesinin güçlendirilmesinin önemi olmalı, ön plana çıkaracağımız noktayı tam da burası olarak belirlemeliyiz.

Bu yanıyla örgütlenme meselesinde esas olarak; mevcut düzene ve çeşitli vesilelerle değişkenlik gösteren sindirme ve baskı politikalarına, faşist diktatörlüğün değişen araçlarla ezilenlerin mücadelesine yönelme haline topyekun karşı koyuşun propagandasını yapma göreviyle karşı karşıyayız. Bunu yapabilmenin yolu da örgütsel hedeflerin politikayla bağını doğru kavrayabilmekten geçmektedir. Anda en fazla ihtiyacımız olan, mevcut örgütlülüklerimizi korumak ve güçlendirmektir. Bunun için de referandumda çıkacak herhangi bir sonuca hazırlıklı olmanın belirleyici olduğu açıktır.

Örneğin örgütlülüklerimizi ve örgütsel kazanımlarımızı korumamız gereken önemli alanlardan biri olan toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelemizde; kadın çalışmamızın dört bir yandan erkek egemenliği tarafından çembere alınması çabalarına, yok sayılmasına, küçümsenmesine karşın bu alanımızı güçlendirmeli, patriarkanın saldırganlığı karşısında kadın çalışmasının özgün yapısının korunmasına önem vermeli, siyaset ve politika alanlarından kadınların geri çektirilmeye çalışıldığı bir ortamda emekçi kadınları örgütleme ve politika alanlarında öncelleme yönelimlerimizi korumalıyız. Bu konuda kadınların “hayır” platformlarındaki birleşik mücadele konusundaki çabalarından, emekçi kadınlara dönük çalışmalarından ve A/P yönelimlerinden öğrenilmelidir. Keza benzer bir durum gençlik ve yurtdışındaki çalışmalarda da kendini göstermekte, toplamdaki politik tıkanıklığımıza bu faaliyet alanlarının politik yönelimleri ile darbe vurulmaktadır! Bu pratiklerden öğrenmek ve bunları genişletmek tüm faaliyet alanları/yoldaşlarımızın sorumluluğu ve referandum sürecindeki yönelimimiz olmalıdır.

Hazırlıklarımızı geç olmadan tamamlayalım!

Politikada özne olabilmenin, milyonların hayatını belirleyen siyasette söz sahibi olabilmek gibi bir sorumluluğu olan komünist hareket olarak bizlerin en iyi bildiği, bu sorumluluğun hayata geçirilmesi lafla değil, örgütlenmeyle/örgütlülüklerimizi güçlendirmekle mümkün olabildiğidir! Bir kere girişilen bir işe, göreve yılmadan, sonunu getirme hedefiyle yaklaşmak bir ihtiyaçtır, bu ihtiyaç bugün daha yakıcı bir şekilde kendisini göstermektedir.  Diğer yakıcı bir ihtiyaç da; önümüze çıkan ideolojik, politik her fırsatı örgütlülüklerimizi güçlendirmek, yeni örgütlülükler inşa edebilmek, emekçi halkımızı devrim ve demokrasi mücadelesinin öznesi haline getirebilmek için etkili bir araç olarak kullanma becerisine sahip devrimci kişiliği daha güçlü bir şekilde inşa edebilmektir. Tereddütler, amalar, beklemecilik, kendiliğindenlik, öz gücüne güvenmeme gibi hızımızı kesecek ve bizi hedeflerimizden uzaklaştıracak bir takım özelliklerden arınmamız; bunlardan güçlü bir kopuşa yönelmemiz ve pratiğe, kitle çalışmasına yoğunlaşarak kendimizi yenilememiz kaçınılmaz ve zorunludur! Referandum vesilesi ile örgütleyeceğimiz hayır kampanyasını bu açıdan etkili bir biçimde kullanabilmemizin olanakları mevcuttur. Bu olanaklara “pratik olarak saldıracak” bakış açısını yakalamalıyız.

Demokratik alanlardaki bütün faaliyetlerin baskı ve zor yoluyla boğulmaya çalışıldığı bir süreci uzun bir dönemdir yaşıyoruz. Referandum sürecinde bu baskının boyut atlayacağını şimdiden görmek zor değil. Keza sadece geçtiğimiz hafta 13-14 Şubat tarihlerinde 300’ü aşkın HDP ve HDK bileşeni üyesi kişinin gözaltına alınması durumu bile “Hayır” çalışmalarının henüz kampanyalarının başlangıcında ayaklarının sakatlanmaya çalışıldığının en bariz göstergesidir. Bunun dışında linç ve saldırılar konusunda devletin hazırlık içerisinde olduğu birçok veriyle ortadır. Sedat Peker’in “sokakta bekliyor olacağız” tehdidine ek yapan Başbakan Binali Yıldırım’ın gençlere “hemen enerjinizi harcamayın, daha çok işimiz var” uyarısı, Manisa-Soma’da AKP il başkan yardımcısının “Evet çıkmazsa iç savaşa hazırlıklı olun” söylemi devletin tüm zor aygıtlarını devreye koyma niyetinde olduğunu gösteren “açık deliller”dir. Diğer yandan örtülü ödenekleri, belediyeleri ve devletin tüm kaynaklarını “evet” kampanyası için seferber edilmesi, dolar ve euro’ya geçici bir süreliğine by-pass yapılması bu sürecin egemenler açısından önemini ortaya sermekte, “hayır” cephesinin güçlenmesi ve kazanma ihtimalinin artmasıyla korkulu rüyaları artmaktadır.

Bu süreçten halkımızın lehine, devrim ve demokrasi mücadelemizin lehine edineceğimiz tüm kazanımların egemenler cephesini zayıflatan bir darbe olacağı açıktır. Bu yüzden bu fırsatı değerlendirmeli, sonuç ne çıkarsa çıksın mücadelemizin ve örgütlülüklerimizin güçlenmesi için sorumluluklarımızın artacağını unutmamalı, bunun için hazırlıklarımızı tamamlamalıyız! 

45402

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Partizan'dan

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar