Cuma Mart 29, 2024

Ezber Bozan Korkusuz Önder: KAYPAKKAYA

“2003 yılının yaz aylarında bir grup yolcu, Malatya’nın köylerinden arabayla geçerken, yol kenarında bulunan kayısılardan bir miktar almak isterler. Kendilerine yetecek kadar kayısı toplar ve tarla sahibi köylüye ücretini vermek isterler. Bu sırada yolculardan birisi köylüye:

“Amca, sen İbrahim Kaypakkaya diye birisini tanır mısın?” diye sorar. Böyle bir soru karşısında afallayan, bir o kadar da kaygılanan köylü duraksar. Yolcu, sözüne devam eder: “Biz onun yoldaşlarıyız.” Bunu duyan köylünün yüzünde, içten içe duyduğu memnuniyetin ifadesi olarak bir tebessüm belirir ve sözünü sakınmaz: ‘Koyun o paranızı cebinize! Ben Kaypakkaya’nın yoldaşlarından para almam!’” (Umut Yayımcılık-İbrahim Kaypakkaya Seçme Eserleri Önsözünden)

Verdiğimiz örneğe onlarcasını bugün yenileriyle birlikte verebiliriz. Ancak bu ve benzeri örneklerin İbrahim yoldaşın kitleyle kurduğu bağın yarattığı etkinin hala devam ettiğini, ölümsüzlüğünü vurguladığını belirtmek gerekir.   

Evet, 18 Mayıs 1973 tarihinde “Ser verip sır vermeyerek” katledilen komünist önder İbrahim Kaypakkaya, ölümsüzlüğünün 44’üncü yılında ülke gerçekliğini “somut koşulların, somut tahlili” ilkesine uygun olarak yorumlayıp ve mücadelesini buna göre örgütleyen bilinciyle Türkiye halkının mücadelesinde yaşıyor, savaşmaya devam ediyor.

Evet, İbrahim yoldaşın faaliyet yürüttüğü bölgeyi tanıma ve bu tanıma sonrasında, bastığı toprağa en uygun siyaseti belirlemesi “somut koşulların, somut tahlili” ilkesine uygun olarak hareket etmesinden gelmektedir. İbrahim yoldaşın görüşleriyle-iddialarıyla sergilediği pratik arasında bir çelişki bulmak mümkün değildir. Öyle ki devrimin kırlardan şehre doğru gelişeceğini savunmakla kalmamış, T. Kürdistanı’nın birçok bölgesinde yoldaşlarıyla birlikte en zorlu koşulları göze almış, Dersim dağlarında savaşın örgütlenmesine kanıyla, canıyla katkı sunmuştur. Halkı tanımak, anlamak, kitlelerin nabzını tutmak için 15-16 Haziran işçi sınıfının eylemlerinde, Trakya’nın köylü eylemlerinde yer almış, toplumsal hareketleri bire bir gözlemleyerek dersler çıkarmıştır.

Yani İbrahim yoldaş komünist kimliğindendir ki sürekli iktidar perspektifiyle mücadelesini örgütlemiş ve devrimin amacı olan iktidarı fethetmenin yeniyi yaratma yolunda emin adımlarla gitmek olduğunu, ezber bozucu kimliğiyle bize göstermiştir. Bunu da her cümlesinden, her pratiğinden, hedefe ulaşmadaki kararlılığından anlamak mümkündür.

 

Tereddütsüz Bir Komünist

İbrahim yoldaş, 44 yıl önce ülkemiz devriminin öncüsü olan Proletarya Partisi’nin temellerini attığı coğrafyamızda, sınıfsız-sınırsız bir dünya umudunu filizlendirerek, bozkırları ateşe vermiş ve bu yolda “halkın kurtuluşunu savunan bir komünistim” diyerek yaşamış, düşman karşısında ser verip sır vermemeyi ardıllarına bir miras olarak bırakmıştır.

İbrahim yoldaşın Kürt sorununda, açıkça ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunması, Halk Savaşını savunurken bir grup öncünün değil halkın örgütlü gücünün ordulaşarak iktidara yürümesini ve kızıl siyasi iktidarlar kurarak iktidarın parça parça alınacağını savunması ve silahlı mücadele konusunda hiçbir taviz vermeyen tavır içerisinde olması... Uluslararası komünist hareket içerisinde yaşanan ayrışmada Kruşçev revizyonizmine karşı tavır takınmakta tereddüt etmeyerek, 5 ustayı kabul etmesi... Komünist kelimesinin kötülendiği bir dönemde, bu isimden korkan devrimcilere de karşı çıkarak parti ismi tartışılırken partinin adında komünist ibaresi olması konusunda ısrar etmesi... “Ser verip sır vermeyen” tavrıyla ardıllarına bir miras bırakması... Bunları belirlediğimizde hiçbir muğkaklığın olmadığını görmüş oluruz. Ülkenin saf gerçekliğini, oldukça yalın bir bicimde söyledi ve söylemekle kalmadı elinde silahı ve ardında silahlı mücadeleyi ikirciksiz savunan örgütüyle “Ben yakalandım, siz devam edin” dedi.

 

Ezber Bozan Korkusuz Önder

Kemalizm’in ilerici olduğu görüşüne karşı onun niteliğini net biçimde savunan İbrahim yoldaş, Kürt ulusunun tahakküm altında olduğunu ve Kendi Kaderini Tayin Hakkını savunması ile 70’li yıllarda itibaren “saklanmaya çalışılan meşale” olarak ezber bozmaya devam ediyor. Evet, İbrahim yoldaş bunları söylediğinde sol içerisinde M. Kemal hayranlığı ve şovenizm hakimdi. Fakat gelinen noktada “devrime kendinden başlama” şiarını ilke edinmiş Kültür Devrimi’nin yarattığı komünist kimliği ile ülkede devrimciliğin-komünistliğin normlarını yerle bir etti. Evet, tüm bunlarla beraber Marksizm’in “somut koşulların, somut tahlili” olduğu gerçeğini anlamayan ve anlayamayacak idealizmin tersyüz etme operasyonunun ispatlı gerçeği değiştiremediğini de görmüş olmaktayız.

Onun içindir ki İbrahim yoldaşın nerede bir direniş ve mücadele varsa orada olmasının kaynağı, düşüncelerinin bizzat Marksizm biliminden almasıdır. Onun içindir ki hala resmini taşımak, onunla ilgili slogan atmak ve türküsünü söylemek suç sayılıyor. Onun içindir ki katlederek düşüncelerini yok edeceklerini sananlara ölümsüzlüğünün 44’üncü yılında devralınan bayrak, yoldaşlarının elinde dalgalanmaya devam ediyor. Onun içindir ki İbrahim yoldaşı andığımız bugünlerde mücadelenin en önünde direnişi büyütmek ve savaşmaktan geçmektedir. Onun içindir ki İbrahim yoldaşın 44’üncü ölümsüzlük yılında biz ardıllarına düşen görev geçmişin hatalarından kopmamakta ısrar değil, geçmişin başarılarını ve doğrularını benimsemekte ısrardır.

40583

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Sayfalar