Cuma Mart 29, 2024

FETÖ yerine RETÖ Darbesi Gerçekleşti-Çetin Çetin

Bugün Türkiye'de gelişmelere baktığımızda Türk hakim sınıflarının iki açmazı ön plana çıkmaktadır. Birincisi OHAL ilan edilerek FETÖ ile mücadele adı altında yürütülen çalışma. Hükümet kendisine muhalif olan kesimleri devlet aygıtından temizleyerek buralara kendi badem bıyıklarını yerleştirme çabaları içerisindedir. 17 Temmuz askeri darbe girişimini önceden haber alan ve buna uygun hazırlıklar yaparak ‘’Bu darbe bize Allah'ın bir lütfudur’’ diyerek bunu kendi çıkarları için bir fırsata çeviren Cumhurun başı R.T.E. kendi darbesini gerçekleştirdi.

Ülkemizde OHAL ilan edilerek kırıntılar olarak kalmış demokratik hak ve özgürlükler rafa kaldırıldı. FETÖ’cü denilerek düzen muhalifleri, ilericiler, devrimci akademisyenler, öğretim üyeleri üniversitelerden uzaklaştırılıyor. Üniversiteler gerici, dinci hocalarla doldurularak karanlığa gömülüyor - medreselere dönüştürülmek isteniyor.

Askeriyede, poliste, kamuda, yargıda, eğitimde görülmemiş gözaltı, tutuklama ve görevden uzaklaştırmalar yaşanıyor. Görevden almalar, işten çıkarmalar öyle bir hal aldı ki devlet eliyle açılışı yapılan Bank Asya’ya para yatıranlar, çocuğunu Gülen tarafından kurulan dershanelere gönderenler bile işten atılıyorlar. Hem de FETÖ’cü diye damgalanarak.

Görevden alınanların, işlerine son verilip hakları ellerinden alınarak ailece açlığa mahkum edilenlerin sayısı 100 binleri şimdiden aşmış durumdadır. İşten atılanların yerine de badem bıyıklı imam hatiplilerin alınması için sınavsız ve KPS’siz memur alınmaları yapılmaktadır.

1990 yıllarında devletin uyguladığı yöntemler bugün tekrar uygulanmaya başlandı. Gözaltı süreleri 30 güne çıkarılarak işkence yaygınlaştırıldı. Gazeteler kapatılarak yazarlar, akademisyenler gerekçe gösterilmeden tutuklanıyorlar. Toplanma, gösteri yapma ve işçilerin grev hakları tek adamın keyfine bırakılmıştır. Kısacası: ilericilerin, sosyalistlerin mücadelelerini bastırmak için tüm toplum üzerinde katliam, işkence ve tutuklamalar had safaya ulaşmış durumdadır. 90’lı yıllardaki gözaltında kayıplarla amaçlanan halka korku salma politikası ve kaybetmeler yeniden hayata geçiriliyor. 100 lü günleri geçen ailesi, arkadaşları ve dostları tarafından nerede olduğu sorulan Hurşit Külter için bir soru da biz soralım: HURŞİT KÜLTER NEREDE?

Bugün Türk hakim sınıflarının öne çıkan ikinci açmazı ise Kürt düşmanlığı temelinde içeride ve dışarıda Kürtlerle savaş politikasıdır. Kürtlerin, demokratların, ilericilerin, devrimcilerin, Alevilerin desteğiyle 6 milyon oy alarak parlamentoda yer alarak düzen muhaliflerinin temsilcisi HDP

dışlanarak Türk hakim sınıflarının temsilcisi 3 parti AKP, MHP ve CHP milli mutabakat yapmışlardır. Milli mutabakat sağlanmasına rağmen AKP’nin torba yasa olarak getirdikleri yasa önergelerinden bazıları onaylanmayınca kanun hükümünde kararname yerleştirilerek resmi gazetede yayınlanıyor. ‘’Teröre’’ destek veren belediyelere kayyum atama khk ile yaşama geçirilmeye çalışılıyor. Bununla da yapılmak isteneni biliyoruz: Kürdistan’daki belediye yönetimlerini DBP ve HDP’den alıp OHAL’e vermek(!).

Son bir yıldır Türkiye Kürdistan’ındaki çatışmalarda Türk hakim sınıflarının askeri güçleri (JÖH ve PÖH) Sur, Cizre,Nusaybin,Şırnak’ta en son teknik silahlarını kullanarak buraları yakıp yıktılar. Şehirler tank ve top atışlarıyla harabeye döndü. Burada yaşayan halk katliamlardan geçirildi.Tanklarla yıkılan evlerin bodrumlarında halk katledildi.Yaralılar benzin dökülerek yakıldı. Tüm bu katliamlara devam startını Amed, Ankara, Pirsus’ta AKP eliyle devreye koyduğu paravan örgütlerini son olarak Antep’te devreye koyarak devam ettirdi. 54 sivili katletti. Türk hakim sınıfları T.Kürdistan’ında yaptığı katliamlar yetmezmiş gibi Suriye’deki Kürtlere karşı savaşmak için Rojava işgaline soyundu. Türk hakim sınıfları 15 Temmuz darbe girişiminde yara alan imajını bir anlamıyla düzeltmek ve Kürtlerin Rojava’daki kazanımlarını boğmak için ‘’Fırat Kalkanı’’ adıyla Suriye’ye bir operasyon düzenledi. Kürtlerin özerkliklerine saldırdılar. Türk hakim sınıflarını kızdıran Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) Menbiç’i IŞİD’den temizlemesidir, YPG güçleri tarafından Fırat’ın batısına geçilmesidir. Fırat Kalkanı operasyonu ile ilgili saldırı Türk hakim sınıflarının kırmızı çizgilerinin çiğnenmesinden dolayı yerlerde sürünen prestijlerini kurtarma kaygısıdır.

TSK’nın ÖSO’yu önlerine katarak Cerablus’a girmesi, böylece Suriye denklemine direkt olarak dahil olması T.C.’nin kendisinin dillendirdiği gibi IŞİD’i buradan çıkarmak, buradaki halkı IŞİD’in zulmünden kurtarmak değildir. Yani IŞİD ile savaşmak değildir. Buna açık bir örnek verebiliriz: T.C. güçlerinin yanındaki ÖSO içerisindeki güçler ideolojik açıdan IŞİD ile aynı çizgidedir. ÖSO içerisindeki Nureddin Zengi Tugayları Halep’te Suriye’ye yani Esad rejimi güçlerine karşı savaşıyorlar. Suriye ordusu ve cihatçılar karşılıklı savaşta burada binlerce kayıp verdiler. Halep’te Suriye’ye karşı savaşan bu cihatçı Nureddin Zeni Tugayları şimdi TSK öncülüğünde IŞİD’e karşı savaşıyor! Yani bu bize IŞİD’le bir savaşın/mücadelenin aslında olmadığını gösteriyor. Burada bir parantez açarak ifade edecek olursak eğer T.C. ve öncülüğündeki TSK IŞİD’le savaşacaksa öncelikle içerideki IŞİD’lel savaşması gerekir. Güney sınırlarını Pakistan’a çeviren IŞİD’i temizlemesi gerekir. Yani içerideki IŞİD’li cihatçılarla mücadeleyi yürütmeyen T.C.’nin Suriye’ye IŞİD’le savaş için girdim demesiyle kimseyi inandıramaz. Zaten bu konuda cumhurun başının Çin’den yaptığı ‘’operasyonlar YPG tehdit olmaktan çıkana kadar sürecek’’ değişi bizim yazdıklarımızı onaylamaktadır. Mücadele/savaş asında YPG ve YPJ güçlerine karşıdır. Yani Kürtlere karşıdır. Minbiç’in IŞİD’ten temizlenmesi ve Afrin kantonuyla birleşmeye bir adım daha yaklaşılması T.C.’yi çileden çıkartmıştır. Türk hakim sınıfları hiçbir gücün(ne ABD’nin ne de

Rusya’nın) askerlerini sürmek istemediği bir savaşa girmiş durumdadır. TSK Suriye bataklığına girmiş bulunmaktadır. Şimdiden İran’la yaşanan gerilimin bir fazlasının önümüzdeki süreçte ABD ile yaşanacağını söylemek, yazmak kahin olmayı gerektirmiyor. T.C.’nin Suriye’ye IŞİD’le savaşı bahane ederek ‘’Fırat Kalkanı operasyonu’’ ile girmesi bataklığa girmesidir. Orta-doğu bataklığına girmek kolaydır ama çıkması nafile. Kürt düşmanlığı, Rojava özerk bölgelerinin kazanımlarını boğmak üzerine kurulu politikaları Türk hakim sınıflarını Orta-doğu’da zor durumda bırakacağı görülüyor. İçeride devrimciler, ilericiler, sosyalistler, emekçilere OHAL’le müdahale etmeye çalışan T.C. hem içeride hem de dışarıda Kürtlere karşı da savaş açmış durumdadır.

Tek adam diktatörlüğüne giden yolun taşları döşeniyor.

Ülkemizi koyu karanlık bir dönem bekliyor.

Hakim sınıflarının temsilcilerini tüm bu saldırı, gözaltı, yok etme, katliam politikalarına karşı ülkemizin dağlarında, fabrikalarında işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin mücadelesine tanık olmaktayız.

Ülkemizin üzerine çöken bu kara bulutların dağıtılması ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesi veren yapıların kitlelerle ilişkilerini güçlendirmesine bağlı olarak meydanları zapt etmesiyle gerçekleşecektir.

45432

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

Sayfalar