Çarşamba Nisan 24, 2024

FETÖ yerine RETÖ Darbesi Gerçekleşti-Çetin Çetin

Bugün Türkiye'de gelişmelere baktığımızda Türk hakim sınıflarının iki açmazı ön plana çıkmaktadır. Birincisi OHAL ilan edilerek FETÖ ile mücadele adı altında yürütülen çalışma. Hükümet kendisine muhalif olan kesimleri devlet aygıtından temizleyerek buralara kendi badem bıyıklarını yerleştirme çabaları içerisindedir. 17 Temmuz askeri darbe girişimini önceden haber alan ve buna uygun hazırlıklar yaparak ‘’Bu darbe bize Allah'ın bir lütfudur’’ diyerek bunu kendi çıkarları için bir fırsata çeviren Cumhurun başı R.T.E. kendi darbesini gerçekleştirdi.

Ülkemizde OHAL ilan edilerek kırıntılar olarak kalmış demokratik hak ve özgürlükler rafa kaldırıldı. FETÖ’cü denilerek düzen muhalifleri, ilericiler, devrimci akademisyenler, öğretim üyeleri üniversitelerden uzaklaştırılıyor. Üniversiteler gerici, dinci hocalarla doldurularak karanlığa gömülüyor - medreselere dönüştürülmek isteniyor.

Askeriyede, poliste, kamuda, yargıda, eğitimde görülmemiş gözaltı, tutuklama ve görevden uzaklaştırmalar yaşanıyor. Görevden almalar, işten çıkarmalar öyle bir hal aldı ki devlet eliyle açılışı yapılan Bank Asya’ya para yatıranlar, çocuğunu Gülen tarafından kurulan dershanelere gönderenler bile işten atılıyorlar. Hem de FETÖ’cü diye damgalanarak.

Görevden alınanların, işlerine son verilip hakları ellerinden alınarak ailece açlığa mahkum edilenlerin sayısı 100 binleri şimdiden aşmış durumdadır. İşten atılanların yerine de badem bıyıklı imam hatiplilerin alınması için sınavsız ve KPS’siz memur alınmaları yapılmaktadır.

1990 yıllarında devletin uyguladığı yöntemler bugün tekrar uygulanmaya başlandı. Gözaltı süreleri 30 güne çıkarılarak işkence yaygınlaştırıldı. Gazeteler kapatılarak yazarlar, akademisyenler gerekçe gösterilmeden tutuklanıyorlar. Toplanma, gösteri yapma ve işçilerin grev hakları tek adamın keyfine bırakılmıştır. Kısacası: ilericilerin, sosyalistlerin mücadelelerini bastırmak için tüm toplum üzerinde katliam, işkence ve tutuklamalar had safaya ulaşmış durumdadır. 90’lı yıllardaki gözaltında kayıplarla amaçlanan halka korku salma politikası ve kaybetmeler yeniden hayata geçiriliyor. 100 lü günleri geçen ailesi, arkadaşları ve dostları tarafından nerede olduğu sorulan Hurşit Külter için bir soru da biz soralım: HURŞİT KÜLTER NEREDE?

Bugün Türk hakim sınıflarının öne çıkan ikinci açmazı ise Kürt düşmanlığı temelinde içeride ve dışarıda Kürtlerle savaş politikasıdır. Kürtlerin, demokratların, ilericilerin, devrimcilerin, Alevilerin desteğiyle 6 milyon oy alarak parlamentoda yer alarak düzen muhaliflerinin temsilcisi HDP

dışlanarak Türk hakim sınıflarının temsilcisi 3 parti AKP, MHP ve CHP milli mutabakat yapmışlardır. Milli mutabakat sağlanmasına rağmen AKP’nin torba yasa olarak getirdikleri yasa önergelerinden bazıları onaylanmayınca kanun hükümünde kararname yerleştirilerek resmi gazetede yayınlanıyor. ‘’Teröre’’ destek veren belediyelere kayyum atama khk ile yaşama geçirilmeye çalışılıyor. Bununla da yapılmak isteneni biliyoruz: Kürdistan’daki belediye yönetimlerini DBP ve HDP’den alıp OHAL’e vermek(!).

Son bir yıldır Türkiye Kürdistan’ındaki çatışmalarda Türk hakim sınıflarının askeri güçleri (JÖH ve PÖH) Sur, Cizre,Nusaybin,Şırnak’ta en son teknik silahlarını kullanarak buraları yakıp yıktılar. Şehirler tank ve top atışlarıyla harabeye döndü. Burada yaşayan halk katliamlardan geçirildi.Tanklarla yıkılan evlerin bodrumlarında halk katledildi.Yaralılar benzin dökülerek yakıldı. Tüm bu katliamlara devam startını Amed, Ankara, Pirsus’ta AKP eliyle devreye koyduğu paravan örgütlerini son olarak Antep’te devreye koyarak devam ettirdi. 54 sivili katletti. Türk hakim sınıfları T.Kürdistan’ında yaptığı katliamlar yetmezmiş gibi Suriye’deki Kürtlere karşı savaşmak için Rojava işgaline soyundu. Türk hakim sınıfları 15 Temmuz darbe girişiminde yara alan imajını bir anlamıyla düzeltmek ve Kürtlerin Rojava’daki kazanımlarını boğmak için ‘’Fırat Kalkanı’’ adıyla Suriye’ye bir operasyon düzenledi. Kürtlerin özerkliklerine saldırdılar. Türk hakim sınıflarını kızdıran Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) Menbiç’i IŞİD’den temizlemesidir, YPG güçleri tarafından Fırat’ın batısına geçilmesidir. Fırat Kalkanı operasyonu ile ilgili saldırı Türk hakim sınıflarının kırmızı çizgilerinin çiğnenmesinden dolayı yerlerde sürünen prestijlerini kurtarma kaygısıdır.

TSK’nın ÖSO’yu önlerine katarak Cerablus’a girmesi, böylece Suriye denklemine direkt olarak dahil olması T.C.’nin kendisinin dillendirdiği gibi IŞİD’i buradan çıkarmak, buradaki halkı IŞİD’in zulmünden kurtarmak değildir. Yani IŞİD ile savaşmak değildir. Buna açık bir örnek verebiliriz: T.C. güçlerinin yanındaki ÖSO içerisindeki güçler ideolojik açıdan IŞİD ile aynı çizgidedir. ÖSO içerisindeki Nureddin Zengi Tugayları Halep’te Suriye’ye yani Esad rejimi güçlerine karşı savaşıyorlar. Suriye ordusu ve cihatçılar karşılıklı savaşta burada binlerce kayıp verdiler. Halep’te Suriye’ye karşı savaşan bu cihatçı Nureddin Zeni Tugayları şimdi TSK öncülüğünde IŞİD’e karşı savaşıyor! Yani bu bize IŞİD’le bir savaşın/mücadelenin aslında olmadığını gösteriyor. Burada bir parantez açarak ifade edecek olursak eğer T.C. ve öncülüğündeki TSK IŞİD’le savaşacaksa öncelikle içerideki IŞİD’lel savaşması gerekir. Güney sınırlarını Pakistan’a çeviren IŞİD’i temizlemesi gerekir. Yani içerideki IŞİD’li cihatçılarla mücadeleyi yürütmeyen T.C.’nin Suriye’ye IŞİD’le savaş için girdim demesiyle kimseyi inandıramaz. Zaten bu konuda cumhurun başının Çin’den yaptığı ‘’operasyonlar YPG tehdit olmaktan çıkana kadar sürecek’’ değişi bizim yazdıklarımızı onaylamaktadır. Mücadele/savaş asında YPG ve YPJ güçlerine karşıdır. Yani Kürtlere karşıdır. Minbiç’in IŞİD’ten temizlenmesi ve Afrin kantonuyla birleşmeye bir adım daha yaklaşılması T.C.’yi çileden çıkartmıştır. Türk hakim sınıfları hiçbir gücün(ne ABD’nin ne de

Rusya’nın) askerlerini sürmek istemediği bir savaşa girmiş durumdadır. TSK Suriye bataklığına girmiş bulunmaktadır. Şimdiden İran’la yaşanan gerilimin bir fazlasının önümüzdeki süreçte ABD ile yaşanacağını söylemek, yazmak kahin olmayı gerektirmiyor. T.C.’nin Suriye’ye IŞİD’le savaşı bahane ederek ‘’Fırat Kalkanı operasyonu’’ ile girmesi bataklığa girmesidir. Orta-doğu bataklığına girmek kolaydır ama çıkması nafile. Kürt düşmanlığı, Rojava özerk bölgelerinin kazanımlarını boğmak üzerine kurulu politikaları Türk hakim sınıflarını Orta-doğu’da zor durumda bırakacağı görülüyor. İçeride devrimciler, ilericiler, sosyalistler, emekçilere OHAL’le müdahale etmeye çalışan T.C. hem içeride hem de dışarıda Kürtlere karşı da savaş açmış durumdadır.

Tek adam diktatörlüğüne giden yolun taşları döşeniyor.

Ülkemizi koyu karanlık bir dönem bekliyor.

Hakim sınıflarının temsilcilerini tüm bu saldırı, gözaltı, yok etme, katliam politikalarına karşı ülkemizin dağlarında, fabrikalarında işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin mücadelesine tanık olmaktayız.

Ülkemizin üzerine çöken bu kara bulutların dağıtılması ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesi veren yapıların kitlelerle ilişkilerini güçlendirmesine bağlı olarak meydanları zapt etmesiyle gerçekleşecektir.

45453

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Sayfalar