Perşembe Nisan 25, 2024

Gelişimin diyalektik adı: MEHMET DEMİRDAĞ

Gelişimin diyalektiğini anlamak, kavramak için komünist önder Mehmet Demirdağ yoldaşın yaşamına, devrim ve parti sorunları karşısındaki duruşuna, devrimi ve Parti’yi örgütleme tarzına bakmak gerekir. O adım adım ilerleyerek büyümenin ve gelişimin zirvesidir. Küçük bir taş parçasının mücadele içinde parça parça büyüyerek granit kayalara ve oradan Dağlaşmaya varmasının adıdır. Toplumlar ve devrimler tarihinde özgürlüğü en güçlü düzeyde istemenin ve bunun savaşımını örgütlemenin öncülüğünü yapmaktır Demirdağ. Onu sıra dışı ve “özel” yapan onlarca özelliğin senteze varmasıdır. Genç bir militanın heyecan ve coşkusu, öğrenme ve kavrama isteği, mücadele azmi ve yürüme kararlılığıdır. O, yüzünü hep gerçeğe, gözlerini gerçeğe hükmeden yasaların keşfine çevirdi. Gözlem ve inceleme yeteneğini, algılama ve kavrama gücünü gerçeğe ve gerçeğin değişimi uğrundaki mücadeleye çevirdi. Devrim ve Parti sorunları üzerinde yoğunlaşma, çözüm bulma arayışı onun düşünsel temeliydi. O her yaşında genç kalmayı, öğrenmeyi ve kavramayı bilendi. Merdivenleri adım adım çıkarken bile genç kalmayı, heyecan ve coşku dolu yaşamayı başarandı. Çünkü O devrimi ve Partiyi en yüksek bilinç ve heyecanla sevdi. Proletarya Partisi’nin gelişimi ve büyümesi için çalıştı, mücadele etti. Bundan dolayıdır ki, O ilerleyen her yaşında genç ve yoldaş kalmayı başardı.

Demirdağ’ın yaşamı dağ gibi güçlü bilincin ve yüreğin çelikleşen iradesidir. Onun yaşamında genç bir militanın coşkusunu, bir partilinin bilincini; bir önderin bilgeliğini birlikte görmek mümkündür. Saf, hilesiz bir militanın heyecanlı devrimci yaşamı, bir partilinin olgunlaşan adımları ve bir önderin yüksek devrim sorumluluğunun tablosudur Demirdağ. Kısacık yaşamında taşıdığı devrim bilincindeki dokuda, zenginlik, yetenek ve başarı vardı. Devrimci yaşamda ortaya çıkan zorlukların ve engellerin aşılması mücadelesi onu bir yandan değiştirip, olgunlaştırırken, değişmeden kalan bir yanı ise devrimci gençliği, devrimci heyecan ve coşkusuydu. Umudun zayıfladığı en zor koşullarda, küçük bir direniş, bir karşı koyuş onu heyecanlandırıp, gözlerinin parıltısını artırdı. Olumsuzluk içinde, döşenmeye çalışılan her olumlu pratikten devrime olan sevinci ve inancı büyütmeyi başardı. Sınıf savaşımının her sorununa yaklaşımı, olgulardaki çelişmeler yasasını değerlendirmedeki bilimselliği ve çözüm önerileri onun nitel farkını ortaya koyardı. Umutsuzluğa, karamsarlığa, yılgınlığa karşı tahammülsüz, yalana ve inkara karşı, genç bir bilgenin bilimsel direngen duruşuydu. En geri olanın içinde bile ileri olanı, en zor surecin içinde bile devrimci bir dokuyu örmeyi bilen; bundan heyecan duyan ve bu heyecanı etrafına yayarak, devrimci kararlılığa dönüştürmesini bilendi. (...)

“Durum iyidir, çünkü çözümsüzlüğün değil çözümün, karamsarlığın değil umudun yolundayız!”

“Başımıza ne gelir değil düşmanın başına ne getiririz” diye düşünen Demirdağ, bu düşünceyi egemen kılınması, Proletarya Partisi’nin saldırı ruhunu kuşanması ve savaş yönelimine girmesi için çalıştı. Partinin devrimi gerçekleştirme seviyesine gelmesi için, kadro ve militanların görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi, bütünlüklü ve kolektif bir çabanın örgütlenmesi gerektiğini sürekli vurguladı. Örgütlü militanların üzerine düşeni yapmaması durumunda ilerleyişin ağır aksak, parça parça süreceği, ancak bütünlüklü bir çaba ve emeğin ortaya konmasıyla, yürüyüş daha nitelikli hale geleceğini savundu ve bunun gerçekleşmesi için çalıştı. Hızlı düşünülmesi, hızlı davranılması; gevşekliğe, hantallığa, gecikmeye, laçkalığa yer verilmemesi gerektiği yönde uyarılarda bulundu. Devrimci duyarlılık, sorumluluk ve ciddiyet göstermede örnek bir komünist gibi davrandı.

Her bir direniş ve karşı koyuşun, her bir partili duruş ve yürüyüşün propaganda ve ajitasyon çalışmasının mutlaka yapılması için çalıştı. Kavgaya ve partiye adanmanın, feda ruhuyla donanmanın pratiğini her yana yaymaya çalıştı. Bunun bilince çıkarılması için büyük bir emek harcadı. Okunan, yazılan, organize edilen, planlanmak istenen her iş ve eylem savaşa göre şekillenmenin ve devrimci savaşın bir parçası olmanın perspektifiyle ele alınmalıydı. Devrimci savaşın neresindeyiz? İdeolojik sağlamlıktan ne anlaşılmalıdır? İdeolojik sağlamlılığın neresindeyiz? Partide ideolojik sağlamlığın niteliği ve düzeyi nedir? Bu sorular onun vazgeçilmez temel sorularıydı. Devrimci savaşla ideolojik sağlamlık arasındaki diyalektik bağı ve ilişkiyi sorgular, doğru yanıtlar aramaya çalışırdı.(...)

Sınırlı bir yaşamı sınırsız bir davaya adayan bilinç

Devrimci savaşı ve yasalarını öğrenmek için yoğun çaba harcıyordu. (…)

Her tehlikeli ve riskli durumda partiyi ve değerlerini korumanın, bireyi korumaktan önce geldiğini her pratik yürüyüşünde tavır ve davranışında ortaya koyardı. Bedel ödemeyi göze alma cesaretini gösteremeden fedakarlıktan, kararlılıktan; örgütlenmeden ideolojik sağlamlıktan, devrimci savaştan ve partiden bahsetmenin anlamsız olduğunu ortaya koyardı. Devrimci adalet anlayışı, hesap sorma bilincinin örgütlenmesiyle güçlenir. Bu bilinç devrim bilincidir. Bu bilinci ortaya koymak için zor ve imkansız denilen koşullara boyun eğmemek gerekir. Zor ve imkansızlıkların arkasına sığınarak, görev ve sorumluluk yerine getirilemez. “Devrimin bilgili, fedakar ve atak kadroları olun” şiarın, şiarımızdır. Teorimize ve stratejimize yaşadığımız topraklara ve dünyadaki gelişmelere vakıf, diyalektik materyalist yöntemi içselleştirmiş politik olarak üretken, planlı, disiplinli, hedefli bir çalışma tarzını uygulayan her an öğretmen, her an öğrenci, 24 saat komünist deneyimli, dersler çıkarmayı bilen çıkardığı dersleri uygulayan, kolektivizmi içselleştirmiş, geniş kitlelerle canlı siyasal bağları olan savaşçı, fedakar, gözüpek, inisiyatifli, ufku geniş, karmaşık problemlerin içinden ustaca çıkabilen, eleştiri-özeleştiride bilimsel, hesapsız; yaşamın hiçbir anında hiçbir kişisel çıkarı rahat ve kolayı gözetmeyen tamamen partiye, devrime, halka ve yoldaşlarına kendini adamış kadro yapısına sahip olmadan” demokratik devrim zafere varamaz. (...)

“Durum iyidir, çünkü çözümsüzlüğün değil, çözümün dağılmanın değil, birleşmenin, karamsarlığın değil, umudun yolundayız” deyip en zor koşullarda bile umudu devrimci savaş toprağında, Karadeniz’de büyütmesini bilendi. Mehmet yoldaş, partinin ağır sürecinde Partiyi Demirdağlaştırmaya çalıştı. Onun yaşamı bütünlüklü incelendiğinde görülecektir ki devrimin, partinin ve halkın dağ gibi görev ve sorumluluğunu Demirdağca yerine getirme coşkusu yüksek çabası ve heyecanı görülür. Demirdağ sadece partinin değil genç parti adaylarının, genç komsomolun da önderiydi. Düşünceleri, savaşımı ve yaşamı örnek olmaya devam edecektir. Onun yaşamı, partinin sürecini ve yönelimini, görev ve sorumlulukları kavramak için öğretici ve eğiticidir. Ona bakmak bugünü örgütlemek, geleceği kazanmaktır. Ona bakmak devrimci savaşı partiyi ve kitleleri örgütlemektir. Ona bakmak partiyi demokratik halk devrimini örgütleme seviyesine getirmektir. Kabullenilmiş bir öncüyü yaratma mücadelesini vermektir. Ona doğru ve bilinçli bakmayı öğrenelim. Süreç Demirdağlaşma sürecidir. (Bir yoldaşı)

(19 Kasım-2 Aralık 2004 tarihli İşçi Köylü gazetesinden kısaltılarak alınmıştır.)

46667

Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Sayfalar