Salı Nisan 23, 2024

Gitmediğin yere başkasını gönderme!

Sınıf savaşımında militanlık ve devrimci önderliğe ilişkin temel bilgilerin elde edilmesi güne ve ana uyarlanarak güncellenip, uygulanması örgüt bilimi açısından tayin edici düzeyde önemlidir. Temel bilgiler ne kadar önemliyse bugün yaşanan ve devam eden sorunlara, sürecin ve anın ihtiyacına yanıt olacak şekilde yenilenip güncellenerek uygulanması bir o kadar önemlidir.

Yapısal ve güncel sorunlara bakıldığında önderlik ve örgüt meselesinde anlayış ve uygulama düzeyinde vazgeçilmez temel bilgilerin eksik ve yetersizliği görülebileceği gibi aynı zamanda her gün bir yenisinin eklenerek, birikip artarak çoğalan ciddi güvensizliklerin yaşandığı günümüzde günün ve anın ihtiyaçlarına nasıl yanıt olunacağı konusunda da ciddi yetersizlikler görülmektedir. Önderlik düzeyinde ciddi düzeyde yaşanan olumsuzluklara neden olan eski düşüncelerle önderlik sorunları çözülemez. Keza eski durulan yerde kalınarak da güvensizlikler ortadan kalkmaz. En güncel halk deyimiyle ifade edecek olursak “gitmediğin yere başkasını göndermeyeceksin”, “yapmadığın şeyleri başkasından istemeyeceksin”, “başarısız olduğunda görevini bir başka yoldaşına bırakacaksın”, “hata yaptığında, yetersizlik yaşadığında zaafa düştüğünde en başta ayağa kalkıp özeleştiri vereceksin”. Önderlik gibi kilit soruna verilecek anahtar cevaplar bunlardır. Önderliği militanlıkla bütünleştiren anlayış ve çizgiyi güne ve ana uyarlayacak tarzda yenileyerek egemen kılmak esas görev olmalıdır.

Örgüt ve önderlik sorunları nasıl ki iç içe ele alınıp örgütlenmesi gerekirken aynı şekilde militanlık ve devrimci önderlikte birlikte ele alınıp örgütlendiğinde örgüt yenilmeyen bir güce ve sönmeyen bir enerjiye dönüşür. Özellikle önderliğin militanlıktan kopartılarak ayrı ele alınıp örgütlenmeye başlandığında reformizmin-statükoculuğun-bürokratizmin kapısı sonuna kadar açılarak tasfiyeciliğin çizgisi egemen hale getirilir. Savaş örgütü lafta savaşan örgüt konumuna düşer. Çürüme, yozlaşma ve bozulma başını alır gider.

Başta Kaypakkaya yoldaş olmak üzere Süleyman Cihan ve Mehmet Demirdağ yoldaşların örgüt anlayışına ve önderlik çizgisine bakıldığında teori ve pratiğin, eylemle/söylemin, iddia ve uygulamanın, birlikte ele alındığını uygulanıp yürütüldüğünü görürüz. Kaypakkaya yoldaş başta olmak üzere önder yoldaşlarımız “Gitmediği yere yoldaşlarını göndermemiştir”, “Kendisinin yapmadığı şeyleri yoldaşlarının yapmasını istememiştir”. “En zor görevleri en zor anlarda en başta ve en önde yapanlar olmuşlardır.”

İdeolojiyi kişiliğinde yaşayan ve kimliğinde yaşatan, militan önderliği bir örgütlenme ve yürüyüş çizgisi haline getiren önder yoldaşlarımız, halk ve yoldaş sevgisini de kendi manevi dünyalarında en ileri düzeyde yaşamayı ve yaşatmayı başarmışlardır. İdeolojiyi-önderliği yüzeyde değil de derinlikte yaşayan ve yaşatanlar, yoldaşları ve savaşçıları “zor” durumdayken onları yalnız bırakmayarak yanlarında olmayı başaranlardır. “Komutanımız bizi yalnız bırakmaz” düşüncesini bir eylem ve pratik çizgisi haline getirendir. Boş zamanlarını değil, kendini yaşamaktan geriye kalan zamanlarını hiç değil ömrünü bir bütün olarak devrime adayanlar, yoldaşlarının ve savaşçıların yanında olur. Yoldaşlarının parmakları kanarsa acısını yüreğinde duyar.

Devrimci önderlik anlayış ve pratik çizgisine devrimi gerçekleştiren önderleri proletarya partisinin önderliğinde görev yapmış yoldaşlarımızın yaşamlarını ve pratiklerini örnek olarak gösterebileceğimiz gibi savaşan devrimci örgütlerin önderliklerini de örnek olarak göstermeliyiz.

Mücadele eden ve savaşanlar örgüt sorununa devrimci çözüm bulacağı gibi önderlik sorununa da çözüm yolunu bulur ve yaratır. Savaşmadığı halde savaşıyormuş gibi yapanlar, pratikte değil de lafta savaşanlar asla önderlik ve örgüt olma sorunlarına gerçekçi yanıt ve kalıcı çözüm bulamazlar. Nasıl ki savaşan örgütlerle savaşmayan örgütler arasında örgütsel-önderliksel çizgide ciddi farklılık ve uçurumlara varan uzaklık varsa aynı zamanda savaşan örgütlerle savaşmadığı halde savaş söyleminden vazgeçmeyen yapılar ve önderlikler arasında da aynı boyutta anlayış ve pratik düzeyde ciddi farklılıklar uçurumlara varan uzaklık vardır. Savaş çabasını ve pratiğini ortaya koyanlar süreç içinde kendilerine yakışır militan önderlikler yaratabilir ancak başlarına bürokrat-burjuva “yöneticiler-idareciler” çöreklenmiş, savaş örgütü olduğunu iddia eden bir yapılanma asla militan devrimci önderlik yaratamaz.

Bugün proletarya partisi saflarında en ciddi tehlike ve en yıkıcı tehdit savaşmadığı savaş irade ve kararlılığı ortaya koyamadığı halde “halk savaşı” sloganını en yüksek perdeden dile getiren ve yazım dili olarak kullanan anlayış ve kişiliklerdir. Bu burjuva çizgiyi savunup uygulayan “doğru” olarak yutturmaya çalışan anlayış ne kadar tehlike ise bunu doğru ve doğal kabul edip benimseyen ve benimsetmeye çalışanlar da bir o kadar tehlikeli ve yıkıcıdır.

Bir gün bir saat bile olsun devrimin nöbetini ve silahını tutmayan, savaşmadıkları halde yoldaşlarından savaşmalarını isteyen, gitmedikleri savaş alanlarına başkalarının gitmelerini isteyen gönülsüz ve iddiasız olanlara ise ses çıkarmayan statükolarının parçaları ve nesneleri haline getirenler iflah olmaz burjuva yöneticilerdir.

Bu tarz anlayış sahipleri örgüt ve önderlik sorununu çözmeyeceği ve çözemeyeceği gibi biriken yapısal sorunlar içinde örgütü dağınıklığa-çözümsüzlüğe-yıkıma mahkum eder. Statükoculuğa, bürokratizme itiraz edip seslerini yükseltenleri ise aymazlık içinde hizip olarak suçlar. Her konuda rol çalanlar, suçlanması gerekenler, suçlayan rolünü oynamaya çalışır.

Kendisinin gitmediği yere bir savaşçısını da yollamayan, her yere savaşçılarından önce giden “Hiçbir yerdeyken, her yerde olan”, her anını düşmandan hesap sormak için geçiren, bir an olsun devrim fikrini savaşı aklından çıkarmayan, zafere tam kilitlenmiş gerçek önderlere ihtiyaç vardır. Bunun yaratılması için yol ve yöntemlerin geliştirilmesine devrimci eleştiri ve özeleştiriyi ekmek ve su gibi yaşamsal kılmaya ihtiyaç vardır. 

39044

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Sayfalar