Çarşamba Nisan 24, 2024

"Gitmekten Korkmayana; Mücadelenin Kızılını Hep Yanında Taşıyana…"Aslı Ceren Aslan

Toprağa dikenli bir tel koydular. Etrafını mayınlara bezediler. Yetmedi duvar diktiler. İnsanların acısını, sevincini, kederini, keyfini dilimlediler. En çok da düşmanlaştırmaya çalıştılar. Parçaladılar, böldüler ve böylece yönetmeye çalıştılar. Değişmeyen şey katliam, zulüm ve sömürü oldu.

Her bir toprak parçası ise katliam, zulüm ve sömürüye karşı ayrı bir renk kazandı. Kimi menekşenin moru (Hayastan), kimi toprağın kahvesi (T. Kürdistanı), kimi sarının en sıcağı (Rojava) ve daha fazlası… Hepsi yan yana gelse gökkuşağı! Renkten renge atlayarak gökkuşağını oluşturmaya çalışanlar çıkmadı mı peki? Çıktı elbette ve çıkmaya da devam ediyor. O da menekşenin morundan, toprağın kahvesine ve sarının en sıcağına atlayanlardandı. Tel örgüleri ve duvarları tanımıyordu; yeter ki gökkuşağı oluşsun; her yaşananın öfkesi birleşsin ve başkaldırıya dönüşsün. Mücadelenin en kızılını benimsedi. Renklerden ve toprakların rengine bunu katmayı düşledi. Sadece düşlemekle kalmadı, sıyrıldı her şeyden bir çırpıda her seferinde ve gitmeyi bildi her zaman. Gitmekten korkmadı, ardında bırakacaklarını düşündüyse de gitmek onda önemliydi. Belki de ardındakileri düşünmekten dahi sıyrılmıştı artık, gökkuşağı için kim bilir.

“Kısa” ömür mücadelenin kızılı ile boyandıkça büyür. Yaş kaç olursa olsun… İster 20, ister 40, ister 60… Gökkuşağına adanan yaşam, kendi yaşamını ve diğer yaşamları büyütür. Oda yaşamını ve yaşantıları büyütmeyi seçti. Dört dubar ve bir çatının anahtarına sahip olmadı hiçbir zaman ama daha önemli bir anahtarı ezilenlerin ezenlere karşı zaferini oluşturacak mücadelenin kapısını açmak üzere sahiplenenlerdendi. Tek bir evi olmadı bu yüzden. Gittiği her ev ona evdi.

Dedik ya gitmekten korkmadı diye. Duyduğu özlemdendi en çok bu. Gidemediği her yer; özellikle de mücadelenin kızılı o yere düşmüşse bir defa en büyük özlemiydi. Arkasında aynı özlemi duyacak nicelerini bıraktı, son “gidişinde”. “Özlemek alışkanlıktan mıdır?” diye soruyor yazarın biri, bir öyküsünde. Oysaki o her özlemine doğru yol alışında alışkanlıklarını da geride bırakıyordu. Bilineni, yaşamında tekerrür edeni, yeniye yol almasını engelleyecek her şeyi bırakıyor; renkleri aşıyordu her seferinde.

Deli gibi çarpar yüreği insanın heyecandan bir renkten diğerine ilerlerken. Korkar amacına ulaşamamaktan. Saf bir korkudur bu. Bir an önce olsun ister. Alıştığına uzaklaştıkça zihnindeki çatışmalar azalır, azaldıkça özgürleştiğini hissedersin. Yola her çıkışta yaşanır mı bu bilemeyiz ama ilkinde yaşamış mıdır acaba? Öğrenme şansımız yok, yaşadığını varsayarsak zihnindeki çatışma ortamından alışkanlıkları yenerek galip çıktığı, özgürleştiği açık.

Kendisini özgürleştirmekten alıkoyan her şeyi reddediyordu aslında. “Sahip olmak” mesela... Ona verilen her şeyin en iyisini yoldaşlarına verirken kendisini özgürleştirdiği kadar yoldaşlarına ve dostlarına da özgürleşmenin yolunu gösteriyordu. Ne statü ne de “rütbe”! Gökkuşağını oluşturmanın önünde engel teşkil eden hiçbir şeyi kabul etmiyor, renklere kara çalmaya çalışan zihniyeti böylece mahkûm ediyordu.

Yıldızlara, gökyüzünün mavisine, gecenin lacivertine yolcularken onu; gökkuşağını yaratma yolu bizlerde en çok! Öğrettikleriyle, ardında bıraktığı değerler bütünüyle. “Nasıl bir yaşam?” sorusunu cevaplandırma arzumuzu pekiştirerek ve ardında önemli yanıtlar bırakarak. Mücadelenin kızılının her “yangın” yerine taşınmasının önemini göstererek.

***

Nubar Ozanyan’a yazılmıştır bu yazı. Diğer ismiyle Orhan Bakırcıyan. Nubar yoldaş, ardından bıraktığı saydığımız her şey ve daha fazlası kadar bir parça-bütünü daha gözler önüne seriyor aslında. Yaşar Kemal’in “İnce Memed” isimli eserini bilen bilir. Gözler önüne serileni “İnce Memed” eşliğinde anlatalım-anlayalım bir kez daha.

İnce Memed yönünü dağlara çevirir ağaların zulmüne karşı. Önce köyüne ve kendisine eza çektiren Abdi Ağa’yı öldürür. Sonra başkaca ağaları… Köylüler kimi zaman “şahinim” der yüreğine basar onu, kimi zamansa ağaların peşine takılır. Ancak İnce Memed’in destansı direnişi büyüdükçe “şahinim” diyenler çoğalır. İnce Memedler de çoğalır. İnce Memed bir şahıs olmaktan çıkar, Çukurova’da ağalara karşı direnişin adı olur.

İnce Memed ağaları öldürdükçe yerlerini yenileri alır. Bir gidenin yerini bir alır. Kara kara düşünürken bu işin sonunu fark eder ki bir gidip bir gelen ağaya karşı, bir Memed gitse on, yüz, bin, milyon Memed alacaktır yerini.

Orhan Bakırcıyan gitti yerin Nubar gibi onlar, yüzler aldı.

Ve Nubar gitti, yerine binler gelecek!

O anılarda değil, mücadelede yaşayanlardan olacak. Çünkü “Nasıl bir yaşam?” sorusunun cevabını kolaylaştıranlardan Nubar yoldaş…

Tutsak gazeteci Aslı Ceren Aslan 

41582

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

Sayfalar