Perşembe Nisan 25, 2024

Halifeden bozma başkan adayı yeni Mustafa Kemal mi ?

Cumhurbaşkanlığı için AKP’nin adayı uzun ve bıktırıcı bir tartışmanın sonunda “nihayet” açıklandı. 1 Temmuz’da şaşaalı bir toplantıyla T. Erdoğan aday olarak ilan edildi. Yani Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı için kendisini tercih etti diyebiliriz.

Aday tanıtım toplantısı çeşitli ideolojik argümanlarla yüklenmiş, her tarakta bezi olan, klasik AKP eklektizmi ile yapılan bir sunum oldu. Ama ağırlıklı olarak “dini” bir sunum vardı. Logosu “Tünelin sonundaki ışık”, “Güneşin doğuşundaki umut” gibi yorumlara yol açmakla birlikte, Obama’nın seçim kampanyasında kullandığı logodan aşırılmış intibası da yarattı.

“Davanın” örtemedikleri!

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı töreninde yaptığı konuşma seçim kampanyasının nasıl bir rota izleyeceğini gösterir nitelikte. Dinin, siyasal gericiliğinin en temel aracı haline gelmesinde artık hiçbir sınır tanımayacağını da ilan etmiş oldu. Erdoğan bir süredir vurgulu ve altını çizerek bir “davaları” olduğunu söyleyerek politik argümanını şekillendirmektedir. Özellikle Gülen Cemaati ile kapışmasından ve 17-25 Aralık operasyonlarından sonra bu “dava” ve “dava adamlığı” vurgusu çok baskın bir söylem oldu. Bunun İslami değerler bağlamında bir ideolojik algıya hitap ettiği bellidir. Ama Erdoğan “davasını” 2023, 2053 ve 2071 gibi sembolik tarihlerle ilişkilendirerek bu “davaya” Türkçülük damarı da katmaktadır. Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan bir geleneğin “dava adamlığı” rolünü üstlenmektedir. Bu geleneği ise kendi siyasi çizgisinin tekeline almaktadır.

Merkezine yerleştiği Türk devletinin temel faşist ilkelerini içselleştirerek onu İslamcı ümmet ve millet tanımıyla gerçekleştirme “davasından” bahsettiği açıktır. Yani bu bağlamda Erdoğan ve kliğinin siyasal çizgisi “İslamcı-Türk” karakterden çok “Türk-İslamcı” karaktere sahiptir. Türk devletinin egemen kliği olmanın sağladığı tatlı vurgunlar ve hiç kuşkusuz çağın getirdiği toplumsal ve tarihsel zorunluluk onu bu çizgiye mahkum kılmıştır. Onun “her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alma” söylemi bir retorikten ibarettir. Erdoğan’ın kesinlikle ama kesinlikle bu devletin temel ulusalcı, faşist ve ekonomik sistemiyle bir sorunu kalmamıştır. Zira onların temel referansı olan “İslam” anlayışıyla bu devletin yeni sözleşmesi imzalanmış durumda. Bu eksende düne ait kimi sorunlar ve gerginlikler esasen aşılmıştır. Bu sözleşme aynı zamanda Erdoğan’ın henüz 2001’de çıkardığını söylediği gömleğin yerine yeni gömleği bulma ve üstüne giyme sürecinin artık gerçekleşmesini sağlamıştır.

Ancak bu gömleği henüz giymişken Erdoğan, o gömlek bir paçavra haline de gelmiştir. Şimdi o gömleğin perişanlığı örtülsün diye “dava” gibi tılsımlı bir yama yapılmaktadır. Erdoğan Suriye politikasıyla başlayan, Gezi ile devam eden politik zaafiyetine 17-25 Aralık operasyonuyla akçeli işlerin eklenmesi sonucu büyük bir yara almıştır. Her yönüyle şüpheli ve geleceği belirsiz bir duruma düşmüştür. Şimdi bu durumu örtmenin, tamir etmenin ve yeniden güç devşirmenin uğraşı ve çabası içindedir. Onun artık ayyuka çıkmış siyasal gericiliği ve cukka ettiği “dünyalıkları” için din ve “dava” sadece bir meşruiyet sağlama aracıdır. Sadece bu değil Kürt meselesi ve rejimin siyasal kabiliyetini geliştirmekte bu gerçekliğini örtmek için güçlü araçlarıdır. Cumhurbaşkanlığı adaylığı bu hakikatler üzerinden hayat bulmuştur.

Adaylık toplantısındaki konuşmasına “Alemlerin rabbi Allah’a hamd olsun. Mülkün sahibi Allah’tır. Zaferin sahibi sadece ve sadece Allah’tır. Bu davayı bu hareketi bu mücadeleyi işte bugünlere eriştiren rabbime sonsuz hamdüsenalar olsun" diye başlayıp, “bu ifadeyi çok çok önemsiyorum. Bizim için çok farklı bir an. İşte bu bir hatime değil, inanıyorum ki bir Fatiha’dır bir açılıştır. Onun için diyorum ki, esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla, o rahmandır rahimdir. Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet. Bizi kendisine nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanların sapkınların yoluna değil" diyerek bitirdi. Konuşmasının belli bölümlerinde “Selçuklu Sultanı Alparslan gibi kefenimizi giyerek, Kudüs Fatihi Eyyübi gibi zaferin kılıç ve atlarda değil Allah katında olduğuna inandık” diyerek Türk ve İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerle ve ideolojik figürlerle kendini bir kefeye koymaktan geri durmadı. Anadolu’yu Türkleştirmede, Kudüs’ü İslamlaştırma da kendine biçtiği tarihsel misyonlar olarak ifade edildi.

Tarihsel gericiliğin referansları ve araçları!

Bu tarihsel misyonla süslenmiş davanın karakteristiğin de emperyalizm adına iş tutmak da, onun gücüyle ve maşası olarak bölgesel aktör olmakta, kendi sermaye grubunu bu olanaklarla palazlandırmakta, kişisel servetini ve aile efradını ihya etmekte, “Uhud’da” ganimet peşinde koşanların modern muadillerini etrafında kenetlemekte var. İşte bu siyasal gericiliğe ve menfaat hesaplarına şimdi din en büyük ve temel araç olmaktadır. Aynı zamanda açığa çıkmış, deşifre olmuş tüm pisliklerinin ideolojik örtüsü haline de getirilmektedir. Erdoğan sanki Cumhurbaşkanlığı değil de “halifelik” ilanı için yola çıktığı algısına oynamaktadır.

Seçim kampanyasının tepeden tırnağa tarihsel gericiliğin simgeleriyle yürütülmesi çok yönlüdür. Kampanyanın üst başlığı “Yeni Türkiye İçin İstiklal Mücadelesi” olarak belirlenmiştir. Bu eksende kampanyanın Samsun’da başlayıp Erzurum’u ikinci durak yapacağı söylenmektedir. “Yeni Türkiye”nin Mustafa Kemal’i olma iddiası mesajı bu şekilde verilmeye çalışılmaktadır. Faşist harcı bu şekilde olabildiğince sağlamlaştırılmaktadır. Bu gerici kampanya da Kürt meselesi de bir araç olacaktır. Bunu sadece Kürt oylarını kazanma politikası olarak okumak hatalıdır. TC devletinin artık mahkum kaldığı Kürtlerle barışma meselesin de siyasal esnekliğinin ve yeteneklerinin kalibresini göstereceği bir sahne olacaktır.

Hakim ulusun egemenliğini muhafaza ederek ve hatta genişleterek Kürtlerle barışı sağlayacağı bir siyasal vizyon oluşturmaya çalışacaktır. Kürt barışını, yine Kürtlerin rızasıyla “Özgürce Ayrılma Hakkı”nın sözleşmeyle kalıcı şekilde gasp ederek, diğer Kürt parçalarında da siyasal nüfuzunu genişletmeyi sağlamaya çalışacak yeni ve oldukça tehlikeli bir gericiliği içermektedir. Yani Kürtlerin önündeki kendini gerçekleştirmeyi sağlayacak tarihsel olanakları Kürdistan’ın tüm parçalarında engelleme siyasetinin en iyi uygulayıcısı olduğunu ispatlama yarışı da olacaktır.

Erdoğan’ın zayıflığı ve aldığı riskler!

Cumhurbaşkanlığı adaylığının çok çeşitli gerekçeleri ve nedenleri vardır. Birincisi; bu makam Erdoğan için bir sığınaktır. Siyasal krizin hem sebebi hem sonucu hem de en büyük mağduru olma durumu vardır. Bunu kendi açısından hafifleteceği bir platform olarak görmektedir. Bu yarışı kazanarak politik krizin kendisi açısından üreteceği sonuçlardan kaçma hesabı yapmaktadır.

İkincisi; zayıflamış, güçten düşmüş durumunu bu seçimde kazanacağı zaferle tamir etmek istemektedir. Üstelik seçilmek için gerekli % 50’lik barajı aşma fırsatı ve olanakları burada mevcuttur. Oyunu bu destek üzerinden yeniden kurmanın cazibesi vardır.

Üçüncüsü; siyasal rejimi sürece uyumlu hale getirme ve egemenliğini daha uzun sürece yaymak istemektedir. Zira bu seçimi başkanlık sistemine fiili geçisin ya da bu süreci gerçekleştirmenin ilk etabı olarak ele almaktadır. Bu şekilde sistemi yenileme ve egemen sınıfların çıkarlarını daha iyi gerçekleştirme olanaklarının oluşacağını ve gücünü pekiştireceğini düşünmektedir.

Ancak bu tercihle büyük riskleri de göze almıştır. Seçimi kazanması durumunda partisi içinde bugünden açık hale gelen çatlakların büyüme olasılığı vardır. Zira “güçlü parti lideri” ekseninde bir siyasal geleneklere sahip faşist bir kadro yapılanması vardır. Gırtlak gırtlağa kapışmaya hazır bir politik gerginlik durumu ile partisini baş başa bırakacaktır. Zaten şüphe, bozulma, çürüme ve parçalanma içinde olan yapısı çok kısa vade de yönetilemez çelişkileri üretecektir. Bu durum onun gelecek hesapları için alarm zillerinin çalması demektir. Yani hafifletmeyi düşündüğü politik krizi daha fazla derinleştirme potansiyeli söz konusudur.

Seçimi kazanamaması durumunda ise sistemin var olan politik krizi tüm örtüsünü parçalayarak gecikmeksizin büyük bir ihtişamla yüzünü gösterecektir. Bu AKP’nin zaten uzun zamandır kırılgan hale gelmiş yapısını paramparça edecektir. Erdoğan içinse sonun başlangıcı değil sonun muhteşem bir finali olacaktır. Partisi içindeki ve dışarıdaki kurtlar sofrasının leziz bir ziyafeti haline hızla gelebilir.

92243

Bu Senin Hikâyendir

Sen bir halksın. "MÜMİN VE EFENDİ" bir halksın.

Halkların devrimci birliği

Emperyalizm bir yandan ranta dayalı sermayesini büyütürken diğer yandan ezilen dünya halklarının yaşamında büyük bir ağırlık olarak duran sefaletin yaratıcısı ve sorumlusudur. Dünyada var olan ve yaşanan köleliğin ve yoksulluğun yaratıcısı ve sürdürücüsü durumunda olan emperyalizm bütün faşist-gerici ulus devletlerle birlikte yaşatılan soykırım ve katliamlarında baş sorumludur. Emperyalistler ve yerli gerici faşist iktidarlar Ortadoğu’da ve ülkemizde ulusal-dinsel-mezhepsel çatışmaların düşmanlıkların yegane sorumlularıdır.

Kürdistan boşalıyor!

Özyönetim ve Hendek

Katliam, yıkım ve göçün diyarı oldu !
Oysa birkaç ay öncesine kadar umutlanmış ve özyönetimle kendi kendimizi yöneteceğimize dair hesaplar yapmıştık.
Devletin Moğol psikozuyla Kürdün kendi kendini yönetme isteğini bastıracağını kimse düşünememişti, düşünemezdi, zira Erdoğan, İran mola rejiminin sünni versiyonlu dinci rejiminin ayak yerini yapmak için yapay bir barış ortamı yaratmıştı. Bu barış ortamına hepimiz kandık, "yetmez ama evet" lerle destekledik, rehavete kapıldık ve işlenen tüm suçlara da ortak olduk.

Umudun Yazarı Sizler Gibi Olmaksa ...

İnsanı faşistlikten kurtaran sevdikleri için üretikleri değil ki .

İnsanı faşistlikten kurtaran sevdikleri dışındaki insanlar içinde üretmesidir .

Vallah zenginlere döndük. Billahta zenginlere döndük. 

Hani şu nasıl kazanıldığını bilmeyen,  har vurup harcayan,  çocukları olan zenginler var ya,  ha…  onlara döndük.

Bu kadar da olmaz ki .  

Dünyanın neresinde halkın sosyal yaşantısının içerisinde çıkıp gelen tınılar  çalındığında devrimcide burçak tarlasına iştirak etmez ki .

Bir şeyde diyemiyorsak .

Berlin’e Savaşı Öldürmek İçin Gitmek

„Çocuklarınıza mutlaka şunu anlatın;Bizler, kadınlar olmasaydık,1945’inİlkbaharı da olmazdıYaşanmazdı”(Nonna Aleksandrovna)[1]

Berlin’e Savaşı Öldürmek,Sur’a Kürt katliamını Durdurmak İçin Gitmek...

 II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın en vahşi günleriydi. Bütün emperyalistlerin dört gözle, Sovyetlerin Nazilerin eline düşmesini beklediği anlardı. Ama, Nazilerin hesaplayamadığı bir şey vardı. Sovyet kadınları...

TKP/ML-MK:8 Mart emekçi kadınların örgütlenmiş isyanıdır!

8 Mart 1857’de Amerika’da Kadın işçilerin temel hakları için mücadele ederken 129’nun yanarak katledilmesiyle temel buldu Dünya emekçi Kadınlar günü. Proleter kadınların kapitalizme karşı açtığı isyan bayrağının kızıl rengi bugün kadın hakları mücadelesinin hala temel itim gücü olmaya devam ediyor. 1857 ile rengini alan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, bugün kadınların sınıfsal sorunları yanında ezilen cinsiyet olmasından kaynaklı sorunlarla birlikte daha geniş anlama bürünen bir toplumsal mücadele karakteri kazanmıştır.

Son kavga sınıf kavgasıdır! İsmail Cem Özkan

“Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” Köroğlu

Sınıf kavgasında taraflar meydana çıkıp er kavgası yapmamaktadır… Köroğlu değimi ile tüfek icat oldu. Bir tüfeğin sınıf lehine kullanılması ve sınıfı için sermaye birikimi aracı olduktan sonra savaşlar meydanlara çıkıp, daha karmaşık ilişkilerin olduğu bir alana kaydı. Kapalı kapılar arkasında verilen kararlar sonucu birçok insan haberi dahi olmadan, ne için öldüklerini bilmeden toplu katliamların, soykırımların kurbanı oldu.

Koçgiri'nin Onurlu Direnişi‏

Bilinmelidir ki, 1921’de Koçgiri, 1930’da Zilan ve 1937-38’de Dersim’de yaşananlar, resmi belgelerde tahrif edilerek gösterilmeye çalışıldığı gibi asla isyan değil, birer katliamdır. Hatta Dersim 1937-38 bir soykırım girişimidir.

Gelo ew ki ye / Jı wé da te ye /

Çı bejnik le ye / We ki reyhan e /

Navé wî Alîşer e / Him mér e him reyber e /

Li çiya ye Koçgîriyê zulfîkare

Kürt Ulusu Duygusal Bağlarının Olmadığı; Zoraki ‘Yaşama Birliğine’ Son Veriyor.

İsteyerek, gönüllü birlikteliği taşımayan, zoraki, tek taraflı ve baskıya dayalı bir evlilik mutlak ki, bir gün isyana başkaldırıya dönüşerek, kendi bağımsızlığını, özgürlüğünü isteyecektir. İstenen şu; bireyin, kadının, toplumun ve bir ulusun kendi iradesiyle her konuda kendisinin özgürce karar vermesidir. Kürt ulusu hiçbir zaman eşit şartlarda bir birliktelik yaşamadı. Türk ulusu her yönlü (sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve yaşamsal ) bir imtiyaza, hâkimiyete sahipti, halen de öyle. Evlenip boşanmada olduğu gibi tüm toplumsal sorunlarda da Türk ulusu ezici üstünlüğe sahiptir.

Ey Ahmet Hakan! – Kadir Amaç

Gazeteci ve haber spikeri kamuoyunu doğru bilgilendirmeye dayalı bir informasi mesleğidir! Gazeteci ve haber spikeri olan insanlar; billim adamı değildir, düşünür değildir, siyaset bilimci değildir, toplum bilimci değildir, din bilimci değildir, tarihçi değildir ve hasılı kelam jurnalcilikten başka hiç bir şey değildir!

Davutoğlu Duran Kalkan'dan korkmuyor! Teslim Töre

Basına yansıdığı kadarı ile Duran Kalkan savaşı boyutlandıracaklarını, her tarafı savaş alanına çev...ireceklerini, bu savaşla “2016 baharı Kürd'ün baharı olacaktır” diyor. Buna karşın Davutoğlu da “bizi kimse korkutamaz” ve “biz her yerde olacağız” diye yanıt veriyor. Şu savaşın Türkiye'de ne hale geldiğini ya da getirildiğini görüyor musunuz? Çok korkunç trajedi komedi bir durum. Savaşan iki güçten birisi olan PKK adına Duran Kalkan savaşla Kürtlere “baharı” getireceğini, “2016”yı “Kürtlerin baharı” yapacağını söylüyor, Duran Kalkan'ın bu açıklamasına karşın savaşın diğer tarafı olan T.

Sayfalar