Pazartesi Nisan 29, 2024

Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ne yaklaşımımız!

Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) 12 Mart tarihinde ilan edildi. Bu gelişme Türkiye işçi sınıfı ve halkının demokrasi, özgürlük ve devrim mücadelesine sempati duyan, yanında yer alan ve mücadele içinde olan geniş kitleler tarafından ilgiyle karşılandı. Aynı “ilgi”nin hakim sınıflar cephesinde ve onların sözcüleri tarafından da gösterildiğini ifade etmeliyiz. Başta iktidar medyası olmak üzere bütün hakim sınıf kliklerinin sözcüleriHBDH’nin ilanını “terörle mücadele”de dönüm noktası olarak gördüler ve devletlerinin bundan sonraki süreçte çok zor günler geçireceğini propaganda ettiler. Bizzat Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan yaptığı konuşmada bu tehlikeye işaret etti. (18 Mart)

HBDH’nin ilanı kuşkusuz ki Türkiye Devrimci Hareketi ve Kürt Ulusal Hareketi’nin mücadelelerini eylem birliği temelinde birleştirmeleri ve TC faşizmine karşı özellikle silahlı mücadeleyi ön plana çıkartan yaklaşımı nedeniyle son derece önemlidir. Tarihsel değerde bir adımdır. Bununla birlikte HBDH’ne katılım gösteren her örgütün kendi sınıfsal temsiliyetine uygun olarak Birleşik Devrimci Harekete yaklaştığını vurgulamak gerekir. Bu durumun beraberinde Birleşik Devrimci Harekete katılım sağlayan her örgütlenmenin kendi ideolojik duruşu ve siyasetiyle meseleye yaklaştığını, bu somut gerçekliğin de kendi içerisinde kimi sıkıntıları yaratacağını, “birlik” meselesini ön plana çıkarmak için kimi tavizleri içinde barındıracağını öngörmek gerekir.

Nitekim bu gerçeklik beraberinde örneğin eylem birliğinin isimlendirmesinde “halkların” ifadesinde kendisini göstermektedir. Bilineceği üzere halk isimlendirmesi sınıfsal bir kavrama işaret eder ve kısaca“Türkiye’de devrimden çıkarı olan kesimleri” kapsar. Bu ise Türkiye zemininde Türk-Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve mezheplerden oluşan ve Demokratik Halk Devrimi’nden çıkarı olan tek bir halk gerçekliğine işaret eder. Dolayısıyla halk dendiğinde bu kavramın içerisine, Türk ve Kürt halkı ya da azınlık milliyetler de girmekte, Aleviler ya da kadınlar, gençler,  kısacası Türkiye toplumunun bütün ezilen, ötekileştirilen kesimleri girmektedir. Benzer şekilde Birleşik Devrimci Hareket’in “Temel Amaç ve İlkeler”inde kullanılan kimi ifadeler de sıkıntılı yanlar olsa da aslolan tali noktaları değil birlikteliği öne çıkarmaktır. Bu yaklaşım “birlik-mücadele-daha üst birlik” anlayışına uygundur. Tali noktaları değil esas noktaları ön plana çıkarmak ve faşizme karşı savaşmak isteyen, mücadele edenleri eylem birliği temelinde birleştirmek aslolandır.

Bunun en önemli nedeni, TC faşizminin içinden geçtiği süreçte, işçi sınıfı ve halka yönelik saldırısını yoğunlaştırmış olmasıdır. Emperyalist sermayeye her anlamda bağımlı olan Türk hakim sınıfları, hem kendi aralarındaki klik dalaşları hem de bölgede uygulamaya koyduğu politikalar nedeniyle, başta Türkiye halkı olmak üzere bölge halkı üzerinde büyük bir saldırıya girişmiş durumdadır. T. Kürdistanı’nda Kürt ulusu; kitlesel ambargo, sokağa çıkma yasakları ve katliamlarla karşı karşıyadır. Kürt ulusunun en demokratik, haklı ve talepleri, faşist katliamlarla yanıtlanmakta, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gasp edilmektedir. Kürt ulusunun mücadelesiyle dayanışma içinde olan, Türkiyeli devrimci-demokrat örgütlenmelere yönelik infaz, tutuklama saldırısı devreye sokulmuş durumdadır. Kısacası Kürdüyle Türküyle, Arabıyla, Alevisiyle, kadınlarıyla bütün Türkiye’de halk faşizmin topyekün saldırısı altındadır.

Bu saldırı sadece Türkiye’de değil örneğin Suriye Kürdistanı’nda ortaya çıkan halkçı demokratik alternatife, Rojava Devrimi’ne de yöneliktir. TC faşizmi, Suriye’de Cihatçı çeteleri destekleyerek, bu çetelere lojistik destek sağlayarak, kitlesel katliamlarda suç ortaklığı yapmıştır. Ancak Suriye halkının, Suriye Kürtleri öncülüğünde geliştirdikleri mücadele ve kazanımları, ortaya çıkardıkları halkçı ilerici mevziler, TC faşizmini daha da saldırganlaştırmış, bu saldırılarını T. Kürdistanı şehirlerinde yaşayan halkı da kapsayacak biçimde yürütmesine ve genişletmesine yol açmıştır. Şehirler tank toplarıyla dövülmekte, direnişçiler tank paletleriyle ezilmektedir.

Gerek Suriye Kürdistanı ve gerekse de T. Kürdistanı’nda Kürt ulusunun son derece haklı ve meşru mücadelesi, demokratik talepleri, faşist zorla, kitlesel katliamlarla bastırılmak istenmekte ve bu faşist saldırganlık “terörle mücadele” adı altında şovenist bir histeriye büründürülmüş durumdadır. Sadece Kürt ulusunun değil, Türkiye işçi sınıfı ve halkının, kadınların, gençlerin en ufak demokratik hak talepli eylemleri ya da mücadeleleri faşist zor ile bastırılmakta; başta Türk milletine mensup halk üzerinde olmak üzere çeşitli milliyet ve mezheplerden Türkiye halkının üzerinde şovenizmin ve her türden gericiliğin hakimiyeti tesis edilmek istenmektedir.

“Birlik” stratejik, “eylem birliği” taktik bir meseledir

Faşizmin bu topyekûn saldırısına karşı Türkiye Devrimci Hareketi’nin çeşitli örgüt ve partileriyle Kürt Ulusal Hareketi’nin eylem birliği temelinde mücadelesinin ortaklaştırılması anın devrimci görevi olarak ortaya çıkmış durumdadır. Proletarya Partisi açısından halk saflarında gördüğü örgütlerle eylem birlikleri yapma anlayışı yeni bir olgu değildir. Bu meseleyi çok önemli gördüğünü ve kuruluşunun ilk yıllarında konuya dair belli bir yaklaşım sergilediğini ifade etmek gerekir. Nitekim bu yaklaşımı temelinde geçmişte eylem birlikleri içinde yer almıştır. Bu eylem birliklerinin en bilineni 1982 yılında ilan edilen Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC)’dir.

Birlik meselesi her ülkede devrim mücadelesi içerisinde ikili bir görevle/süreçle ortaya çıkar. Birlik sorununun birinci yönünü oluşturan proletaryanın bilinçli unsurlarının birliği, ikinci yönünü oluşturan ise halk saflarında olan parti ve örgütlerin birliğidir. Birlik sorununun birinci yönü stratejik, ikinci yönünü oluşturan ve eylem birliğini olarak tanımlanan yön ise taktiktir. Ki bunlar birbirlerinden farklı şeylerdir. Konumuz proletaryanın bilinçli unsurlarını birliği olmadığı için geçiyoruz. Ancak şu rahatlıkla söylenebilir. Amaçları ve çerçevesi doğru belirlenmiş eylem birlikleri, doğru ele alınırsa ülkemizde komünist partisinin inşasına yani proletaryanın bilinçli unsurlarının birliğine ve gelişimine dolaylı da olsa katkı sunar. Ancak önemle belirtmek gerekir ki; bu eylem birliklerinde proletarya partisi kendi inisiyatif ve bağımsızlığını titizlikle korumak; eylem birliğinin doğru içeriğini korumak için kendi siyasetini diğer bileşenlerden kalın çizgilerle ayırmak ve elbette ki sınıfsal temsiliyetine uygun olarak tavizsiz bir ideolojik mücadele yürütmekle karşı karşıyadır. Bu görev gerçekleştirildiği oranda bu türden eylem birlikleri partinin inşasına katkıda bulunabilir, komünist hareketi ve mücadelesini geliştirebilir.

Bu arada şu çok önemli konunun da altını çizelim: Birlik meselesinden bahsederken, bu birliğin işçi sınıfının ve onun öncülerinin birliğinin sağlanması sorunu olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Bahsini ettiğimiz birlik sorunu, işçi sınıfı hareketine özgüdür ve devrim saflarında olan sınıfların ittifak meselesi ile asla karıştırılmamalıdır. Yarı-sömürge, yarı-feodal toplumsal formasyona sahip ülkemizde sınıfsal ittifaklar sorunu, Birleşik Halk Cephesi’nin gerçekleştirilmesi sorunudur.  Halkın Devrimci Birleşik Cephesi (HDBC) işçi-köylü temel ittifakının üzerinde yükselir. Parti, ordu dışında halkın üç silahından biri olan birleşik cephe, esas olarak kırsal alandaki silahlı mücadele yoluyla inşa edilecek olan işçi-köylü temel ittifakı üzerinde yükselir.

Yukarıda birlik meselesinin ikinci yönü olarak bahsini ettiğimiz eylem birlikleri yani, işçi sınıfının ve halkın birliğini sağlamak yolunda girişilecek geçici birlikler; adı üstünde geçici birliklerdir ve öz itibariyle faşizme karşı mücadelede eylem birliğini ifade eder. Proletaryanın öğretmeni Lenin;“Anlaşmaktan, partili olmayanlar ‘bir taktik karar’ ya da çizgi ‘saptama’yı anlarlar. Partililer için anlaşma parti çizgisini sürdürme işine başkalarını katan girişimdir” demektedir. Bu Leninist tez, eylem birliğinin içeriği sorununa da yanıt olmaktadır. Bu durumda eylem birliğinin platformu (yani muhtevası) Marksist-Leninist-Maoist çizginin asgari programına uyan güncel hedef ve taktikleri içerir, siyasi hedef ve stratejilerini yansıtır.

Devrimci Eylem Birliği’nin somutlanması

Günümüzde Kürt Ulusal Hareketi önderliğinde Kürt ulusunun mücadelesi çok önemli bir aşamaya ulaşmış durumdadır. Kürt Ulusal Hareketi ayrılma talebinden vazgeçmiş ancak “demokratik özerklik”olarak tanımladığı bir “statü” talebi içindedir. Kürt ulusunun bu talebi; demokratik, son derece haklı ve meşru bir taleptir. Demokratik Devrim mücadelesi içerisinde desteklenmeli ve sahiplenilmelidir. Proletaryanın ülkemizdeki Kürt ulusal sorununun çözümü için, UKKTH’nın kayıtsız şartsız kabulü; yaygın bölgesel özerklik ve tamamen demokratik yerel kendi kendini yönetim olduğu ve bu özerk ve kendi kendini yöneten bölgelerin sınırları, ekonomik ve sosyal şartlar, nüfusun ulusal bileşimi vb. temeli üzerinde, bizzat mahalli nüfus tarafından tayin edilmesi gerektiği yaklaşımı bilinmektedir. Bu açıdan halihazırda Kürt Ulusal Hareketi’nin talepleri, Marksist-Leninist-Maoist çizginin asgari programıyla çakışan yönler içermektedir. Bu anlamıyla çerçevesi belirlenmiş bir eylem birliği Türk ve Kürt ulusları arasında oluşturulmaya çalışan şovenizme ve her türden gericiliğe darbe vuracak, milliyeti ne olursa olsun halkın ve devrimcilerin faşizme karşı mücadelesinde ortaya çıkan güvensizliklere darbe vuracaktır.

Birleşik Devrim Hareketi’nin kuruluşunda ilan ettiği “Temel Amaç ve İlkeler”de sadece Kürt Ulusal Sorunu’na yönelik bir yaklaşım yoktur. İşçi sınıfının mücadelesinden kadın hareketine, gençliğin mücadelesinden çevre mücadelesine kadar bir dizi alanda yürütülen mücadeleyi sahiplenmekte, desteklenmekte ve daha ileriye sıçratılması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu gerçeklik beraberinde oluşturulan eylem birliğinin ülkemizde demokratik devrimden çıkarı olan bütün halk kesimlerinin sınıfsal çıkarlarını savunan bir özellik arz etmesi anlamına gelmektedir. Bu durum Demokratik Devrim mücadelesi içerisinde olanlar açısından savunulması ve pratik olarak hayata geçirilmesi gerektiğini koşullamaktadır. Yani oluşturulan eylem birliği Demokratik Devrim çizgisini izleyenler açısından son derece uygun bir zemin sunmaktadır.

Eylem Birliği’nin pratik hayatta nasıl somutlanması gerektiği meselesi önemlidir. Bu ihtiyaç zaten birliğin “Temel Amaç ve İlkeler” kısmında; “Fiili meşru mücadele temelinde, silahlı veya silahsız miting, yürüyüş, protesto, grev ve boykottan en kapsamlı kitle direnişleri ve yerel ayaklanmalara kadar zengin kitle eylemliliklerinin geliştirilmesi. En dar bireysel eylemden milise ve gerillaya varan, devrimci şiddet eylemlerini içeren çok yönlü ve zengin bir eylem çizgisinin uygulanması” şeklinde ifade edilmektedir.

Zaten halihazırda Dersim ve Rojava gibi gerilla alanlarında ya da emekçi halkın yoğun olarak oturduğu mahallelerde devrimci gençlerin faşizmin saldırılarına karşı geliştirdikleri ortak direnişler vardır. Ya da demokratik alanlarda birlikte hareket etmenin imkanları ve örgütlenmeleri vardır. Uzunca bir süredir bu kapsamda çalışmalar sürmektedir. Şimdi oluşturulan bu eylem birliğiyle bu çalışmaları daha sistemli ele almak, belli hedefler ve programla hareket etmek gerekir. Unutmamak gerekir; faşizme karşı mücadelede gücümüz birliğimizden gelir. Tali sorunları değil, sınıfın ve halkın çıkarlarına, demokratik devrime hizmet eden noktaları ön plana çıkarmak anın devrimci görevidir.

44736

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Sayfalar