Cuma Nisan 19, 2024

Hangi “erkekliğe sığar”, “kadın dövmek”!

Seks işçilerine şiddet uygulayan Halk Cephesi'ne Yeni Demokrat kadın’dan (anlarsa!) bir soru:

Sıklıkla kullanılan bir deyim vardır: “Kadın dövmek, erkekliğe sığmaz!”

Erkek; eğer ki “kendisini aldatmamış”, “eline erkek eli değmemiş”, “kendisine karşı gelmemiş”, “ağzı var dili yok” bir kadına “durduk yere” şiddet uygulamışsa isyan edilir:

“Hangi erkekliğe sığar kadın dövmek?” (Hoş, kadın ne kadar bu toplumsal mağduriyet vasıflarına uysa da, kadına uygulanan erkek şiddetinin hep “haklı bir nedeni” var görülür.)

Her ne kadar görünürde, “güçlü”nün “güçsüz”e şiddet uygulamasını kınayan, insancıl ve insana hoş gelen bir söz gibi görünse de; aslında görülecektir ki; bu “şefkat” dolu sözlerle “erkekliğe” yeni bir övgü daha dizilmekte, bu kez “güçsüz” ilan edilerek zavallı görülen kadına şiddet uygulamaması gereken güçte bir kutsallık atfedilmekte!

Oysa erkeklik, erkek egemenliği tam da bu demek değil midir? Yani kendi dışındaki tüm cinsel kimlikleri, yönelimleri aşağılamak, yok saymak, ayrımcılık uğratmak, kendi iktidarı için her türden şiddeti meşru görmek ve toplumun tüm kesimlerine meşru göstermek değil midir ataerkil sistemin temel dayanağı?

O halde “kadın dövmek” tam da bu erkekliğe, bu erkek egemen sistemi güçlendirenlere, koruyanlara yakışır! İster devlet eliyle, ister devlet kurumları, ister polis, ister jandarma, ister işçi, ister işsiz, mahalle bakkalı vs… İsterse de devrimci eliyle!

 

Halk Cephesi, erkek egemenliğini pekiştiriyor!

Halk Cephesi, ilk olmamakla (ve ne yazık ki son da değil) birlikte, 17 Temmuz günü Sarıgazi-Demokrasi Caddesi’nde “fuhuş yapanları cezalandırma eylemi” gerçekleştirdi. “Seks işçiliği” yapan bir kadına sokak ortasında şiddet uygulayarak diz çöktüren ve çevredekileri de bu şiddete dahil eden Halk Cephesi, bu “eylemi” ve bundan önce Gazi’de, Sarıgazi’de, Gülsuyu’nda ve 20 Temmuz günü de Aydın’da yaptığı benzeri “eylemleri” ile neyi hedeflemektedir?

LGBTİ’leri hasta, sapkın ilan ederek, “seks işçisi” kadınlara şiddet uygulayarak, sokak ortasında, yalnızca erkeklerin müdavimi olduğu mahalle kahvelerinde kadınları ve yaşadıkları evleri teşhir ederek ne yapmaya çalışıyor?

“Fuhuşa geçit vermemeyi” mi?

“Mahallelerimizin yozlaşmasına set kurmayı” mı?

Şiddet uyguladığı kadınlara diz çöktürerek “oligarşiyi titretmeyi” mi?

Amacı ne olursa olsun, neyi hedeflerse hedeflesin; yaptığı bu “eylemler”; teşhir edilen kadına yönelik yeni tacizlerin, yeni tecavüzlerin yaşanmasına ve hatta kadının katledilmesine yol açmak anlamına gelmektedir!

Amacı ne olursa olsun, neyi hedeflerse hedeflesin; yaptığı bu “eylemler”; erkek egemenliğini bu kez devrimcilik, “devrimci” ahlak adı altında beslemek, pekiştirmek, toplumun cinsiyetçi kodlarını kökleştirmek anlamına gelmektedir!

 

İkiyüzlü ahlakınız batsın!

Biz de; emperyalist-kapitalist sistemin; kadın, LGBTİ ve çocuk bedenini çeşitli kurumları aracılığıyla örgütlü bir şekilde metalaştırmasına, bunu bir sektör haline getirerek buradan hem kesesini dolduran hem de kendine erkekliği yücelten bir sektör sağlamasına sonuna kadar karşıyız.

Ancak biz aynı zamanda bu sistemin “erkeklik” adı altında kadını “namus” kıskacına almasına, genelevlerini vergi kalemlerine bağlayıp ardından da ahlak bekçiliğine soyunmasına da karşıyız! “İffetli-iffetsiz” ayrımı yaparak hem “iffetli” olanların babasının, kocasının, erkek yakınlarının her türlü şiddetini, ayrımcılığını, yok saymasını meşrulaştırmasına ve “iffetsiz” olanları ise “toplumun çöplüğüne” hapsetmesine de karşıyız!

Yani biz insan bedeninin dünya genelinde bir sektör haline getirilerek milyonlarca kadın, LGBTİ ve çocuğun “seks işçiliğine” zorlanmasına karşı olduğumuz kadar; ahlak adı altında egemenlerin, devletin, devletin kurumlarının, toplumun ve hatta devrim yapma iddiası ile yola çıkanların ikiyüzlülüğüne de karşıyız.

“Fuhuşa karşı mücadele” “kadın dövülerek” verilmez! “Fuhuşa karşı mücadele” kadını kadına “dövdürerek” verilmez! “Fuhuşa karşı mücadele” kadın teşhir edilerek verilmez! “Fuhuşa karşı mücadele”, “seks işçilerini” yok sayarak, yaşam koşullarını görmezden gelerek de verilmez!

Devrimci bir deyimle; “fuhuşa karşı mücadele” devrimsel değişimleri savunarak halk için mücadele ettiği iddiasını taşıyanların kendilerinden başlayarak erkek egemenliğine karşı ezilen cinslerin bilincini kuşanması, sorgulama, yüzleşme sürecine girmesi, erkeklikten kopuş sağlaması, ahlakçılıktan sıyrılması ile başlar. Çünkü hala kadınlara şiddet uygulayarak bu mücadeleyi verebileceğini zannedenlerin olduğu bir coğrafyada bu adımı atmak bile büyük bir devrim olacaktır.

Halk Cephesi, bu şiddetine son vermediği sürece kadın ve LGBTİ kurumların hedefine oturacağını ve devrimci kesimler arasında yer alamayacağını fark etmek zorundadır. Bulunduğumuz alanlarda erkek şiddetinin bu devrimci maskeli haline karşı da mücadele edecek ve bu şiddeti sokak ayağı dahil olmak üzere çeşitli mücadele yöntemleriyle teşhir edeceğiz!

Çünkü bizler, aynı zamanda devrimciliğin kadınların sömürülmesinin, şiddete uğramasının, katledilmesinin gerekçesi olan “ahlak bekçiliğine” paravan yapılmasına da karşıyız ve buna izin vermeyeceğiz!

 

Yeni Demokrat Kadın

25.07.2014 

91975

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

Sayfalar