Cuma Mart 29, 2024

Hangi “erkekliğe sığar”, “kadın dövmek”!

Seks işçilerine şiddet uygulayan Halk Cephesi'ne Yeni Demokrat kadın’dan (anlarsa!) bir soru:

Sıklıkla kullanılan bir deyim vardır: “Kadın dövmek, erkekliğe sığmaz!”

Erkek; eğer ki “kendisini aldatmamış”, “eline erkek eli değmemiş”, “kendisine karşı gelmemiş”, “ağzı var dili yok” bir kadına “durduk yere” şiddet uygulamışsa isyan edilir:

“Hangi erkekliğe sığar kadın dövmek?” (Hoş, kadın ne kadar bu toplumsal mağduriyet vasıflarına uysa da, kadına uygulanan erkek şiddetinin hep “haklı bir nedeni” var görülür.)

Her ne kadar görünürde, “güçlü”nün “güçsüz”e şiddet uygulamasını kınayan, insancıl ve insana hoş gelen bir söz gibi görünse de; aslında görülecektir ki; bu “şefkat” dolu sözlerle “erkekliğe” yeni bir övgü daha dizilmekte, bu kez “güçsüz” ilan edilerek zavallı görülen kadına şiddet uygulamaması gereken güçte bir kutsallık atfedilmekte!

Oysa erkeklik, erkek egemenliği tam da bu demek değil midir? Yani kendi dışındaki tüm cinsel kimlikleri, yönelimleri aşağılamak, yok saymak, ayrımcılık uğratmak, kendi iktidarı için her türden şiddeti meşru görmek ve toplumun tüm kesimlerine meşru göstermek değil midir ataerkil sistemin temel dayanağı?

O halde “kadın dövmek” tam da bu erkekliğe, bu erkek egemen sistemi güçlendirenlere, koruyanlara yakışır! İster devlet eliyle, ister devlet kurumları, ister polis, ister jandarma, ister işçi, ister işsiz, mahalle bakkalı vs… İsterse de devrimci eliyle!

 

Halk Cephesi, erkek egemenliğini pekiştiriyor!

Halk Cephesi, ilk olmamakla (ve ne yazık ki son da değil) birlikte, 17 Temmuz günü Sarıgazi-Demokrasi Caddesi’nde “fuhuş yapanları cezalandırma eylemi” gerçekleştirdi. “Seks işçiliği” yapan bir kadına sokak ortasında şiddet uygulayarak diz çöktüren ve çevredekileri de bu şiddete dahil eden Halk Cephesi, bu “eylemi” ve bundan önce Gazi’de, Sarıgazi’de, Gülsuyu’nda ve 20 Temmuz günü de Aydın’da yaptığı benzeri “eylemleri” ile neyi hedeflemektedir?

LGBTİ’leri hasta, sapkın ilan ederek, “seks işçisi” kadınlara şiddet uygulayarak, sokak ortasında, yalnızca erkeklerin müdavimi olduğu mahalle kahvelerinde kadınları ve yaşadıkları evleri teşhir ederek ne yapmaya çalışıyor?

“Fuhuşa geçit vermemeyi” mi?

“Mahallelerimizin yozlaşmasına set kurmayı” mı?

Şiddet uyguladığı kadınlara diz çöktürerek “oligarşiyi titretmeyi” mi?

Amacı ne olursa olsun, neyi hedeflerse hedeflesin; yaptığı bu “eylemler”; teşhir edilen kadına yönelik yeni tacizlerin, yeni tecavüzlerin yaşanmasına ve hatta kadının katledilmesine yol açmak anlamına gelmektedir!

Amacı ne olursa olsun, neyi hedeflerse hedeflesin; yaptığı bu “eylemler”; erkek egemenliğini bu kez devrimcilik, “devrimci” ahlak adı altında beslemek, pekiştirmek, toplumun cinsiyetçi kodlarını kökleştirmek anlamına gelmektedir!

 

İkiyüzlü ahlakınız batsın!

Biz de; emperyalist-kapitalist sistemin; kadın, LGBTİ ve çocuk bedenini çeşitli kurumları aracılığıyla örgütlü bir şekilde metalaştırmasına, bunu bir sektör haline getirerek buradan hem kesesini dolduran hem de kendine erkekliği yücelten bir sektör sağlamasına sonuna kadar karşıyız.

Ancak biz aynı zamanda bu sistemin “erkeklik” adı altında kadını “namus” kıskacına almasına, genelevlerini vergi kalemlerine bağlayıp ardından da ahlak bekçiliğine soyunmasına da karşıyız! “İffetli-iffetsiz” ayrımı yaparak hem “iffetli” olanların babasının, kocasının, erkek yakınlarının her türlü şiddetini, ayrımcılığını, yok saymasını meşrulaştırmasına ve “iffetsiz” olanları ise “toplumun çöplüğüne” hapsetmesine de karşıyız!

Yani biz insan bedeninin dünya genelinde bir sektör haline getirilerek milyonlarca kadın, LGBTİ ve çocuğun “seks işçiliğine” zorlanmasına karşı olduğumuz kadar; ahlak adı altında egemenlerin, devletin, devletin kurumlarının, toplumun ve hatta devrim yapma iddiası ile yola çıkanların ikiyüzlülüğüne de karşıyız.

“Fuhuşa karşı mücadele” “kadın dövülerek” verilmez! “Fuhuşa karşı mücadele” kadını kadına “dövdürerek” verilmez! “Fuhuşa karşı mücadele” kadın teşhir edilerek verilmez! “Fuhuşa karşı mücadele”, “seks işçilerini” yok sayarak, yaşam koşullarını görmezden gelerek de verilmez!

Devrimci bir deyimle; “fuhuşa karşı mücadele” devrimsel değişimleri savunarak halk için mücadele ettiği iddiasını taşıyanların kendilerinden başlayarak erkek egemenliğine karşı ezilen cinslerin bilincini kuşanması, sorgulama, yüzleşme sürecine girmesi, erkeklikten kopuş sağlaması, ahlakçılıktan sıyrılması ile başlar. Çünkü hala kadınlara şiddet uygulayarak bu mücadeleyi verebileceğini zannedenlerin olduğu bir coğrafyada bu adımı atmak bile büyük bir devrim olacaktır.

Halk Cephesi, bu şiddetine son vermediği sürece kadın ve LGBTİ kurumların hedefine oturacağını ve devrimci kesimler arasında yer alamayacağını fark etmek zorundadır. Bulunduğumuz alanlarda erkek şiddetinin bu devrimci maskeli haline karşı da mücadele edecek ve bu şiddeti sokak ayağı dahil olmak üzere çeşitli mücadele yöntemleriyle teşhir edeceğiz!

Çünkü bizler, aynı zamanda devrimciliğin kadınların sömürülmesinin, şiddete uğramasının, katledilmesinin gerekçesi olan “ahlak bekçiliğine” paravan yapılmasına da karşıyız ve buna izin vermeyeceğiz!

 

Yeni Demokrat Kadın

25.07.2014 

91911

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

Sayfalar