Çarşamba Nisan 24, 2024

Her an...

Sınıf savaşımında yola çıkanlar yaşamla ölüm arasındaki ince çizgi üzerinde yürür. Yaşamla ölümü her an iç içe, beraber yaşamaya, karşılamaya hazır yürür. Hangisinin ne zaman ağır basacağını “bilemeden” yürür. Ancak bir gün mutlaka ölümle karşılaşıp tanışacağını çok iyi bilir. Devrimcilerin sonsuzluğa uzanan yolculuğunda ölümle karşılaşması sınıf savaşımının nesnel koşullarına, düşmanla yaşayacağı çatışma durumuna, mevzilenme ve konumlanmasına bağlıdır. Ancak ölümle karşılaşma anı her şeyden önce ideolojik donanıma, örgütlenme gücüne ve yürüyüşüne bağlıdır.

Demokratik halk devrimi yolunda bir yandan hiç ölmeyecekmiş gibi yaşanırken diğer yandan her an ölümün kapıyı çalacağı bilinciyle yürünür. Diyalektiğin bu bakış açısı ve yasasıyla mücadeleye, yoldaşlara, yaşamla ölüme bakmak esas alınmalıdır.

Yoldaşınla birlikte silah çatıp ateş başında yanyana siyah çaydanlık içinde demli çay yudumlarken birkaç gün, birkaç saat ya da birkaç dakika sonra sonsuzluk kucaklanabileceği bilinciyle hareket edilir. Ateş başı oturumlarda dönem dönem ideolojik eğitim yapılır. Dönemsel-günlük-anlık durumlar, görevler değerlendirilir. Tartışmalar bazen sert bazen yumuşak bir zeminde yürüyebilir. Ancak hiçbir tartışma ve konuşma yoldaşlığı kıracak, yaralayacak tarzda olamaz. Bazen sert geçen tartışma ve eleştiri üzerinden duygusal zedelenme yaşanarak yanlış yargılar taşınabilir. Ancak düşmanla girilen çatışma ve kapışma sonucunda toprağa düşen her yoldaş canı ve sözü ömür boyu unutulmayacak kadar ağır ve sarsıcı olarak hafızada kalır. İşte o zaman yoldaş kime denir? “Yoldaşlık ne demektir”in yanıtları yerli yerine oturur. Yoldaş yokluğu bilinçte sıçrama yaratır. Yoldaşlığın tarif ve açıklanmasının ne kadar zor ve derin olduğu o zaman daha iyi anlaşılır.

Kolay değil yoldaş olmak. Kolay değil yoldaşlık yapmak. Çok ağır sorumluluğu ve ciddi görevleri vardır. Derin sarsıcı maneviyatı ve asla kopmayacak bağlılığı vardır. Anlatıldığında belki tam anlaşılamayan, yeterince anlamlandırılamayan ancak yoldaş kaybı yaşandığında anlaşılır olan yoldaşlık bütün değerlerin üzerindedir. Bundandır ki yoldaş sohbeti yoldaş tartışması sözü ve anıları her şeyden daha fazla ciddiye alınarak yaşanmalıdır.

12’ler, Beşler, Üçler, İkiler ve sonsuzluğa uzanan tüm canlarımız... Yıldızlara ve kalbimize gömülen yoldaşlarımız, bizlere her şeyden önce yoldaşlık nedir, nasıl olmalı, nasıl yaşanmalıdır bunları öğrettiler. Sonra yoldaş kime denir? Anlamı, değeri, önemini nedir? Bunları öğrettiler. Büyük ve ağır bedel ödeyerek dönüşü olmayan yolda korkusuzca yürüyerek devrimin nasıl örgütlenmesi gerektiğini öğrettiler. Öğrettiklerinin ve öğrendiklerimizin ne kadar değerli, anlamlı olduğunu bilmeliyiz. Bundandır ki ne maddiyat ne sahip olunan birikim ve değerlerin hiçbirinin yoldaşlığın üstünde ve önünde olmadığı bilinciyle hareket edilmelidir. Kurduğunuz her cümlenin ifade ettiğiniz her sözün yazdığınız her kelimenin ağırlığı olduğunu bilerek yaşanmalıdır. Yoldaşlarınız artık zeytin karası ve deniz renkli gözleriyle sizlere içtenlikle bakıp gülemeyebilir. Bir süre önce yanı başınızda olan yoldaşlarınız artık yanınızda olmayabilir.

Bütün bunlardan dolayıdır ki yoldaş değeri hiçbir şeyle ölçülemez. Onu tartıya çıkaracak, ölçecek bir alet henüz yaratılmamıştır. Değerini özlemini tanımlayacak söz henüz yazılmamıştır. Hangi derin anlamlı cümleyi kurarsanız kurun. Mutlaka kifayetsiz kalır. Tanımlanmış ve tamamlanmış değildir. Kadın yoldaşlarımız can fedailerimiz Zilan-Özlem-Ekin yoldaşlarımız bizlere Beşlerin anılarını bir kez daha yaşattılar. Yok olmayan ideallerini canlarını ortaya koyarak büyütüp bizlere emanet ettiler. Munzur-Yetiş-Bakış-Orhan-Cem-Aşkın-Hakan-Ferdi-Tuncay yoldaşlarımız dünya güzeli, insan yürekli, yoldaş duruşlu kardeşlerimiz, bizlere çok ağır görevler ne yaparsak yapalım tamamlayamayacağımız sorumluluklar bıraktılar.

Komutanımız Munzur... Siyasi komiserimiz Yetiş (Ahmet), içtenliği saflığı gözlerinde eksik olmayan Cem yoldaşımızı nasıl anlatsak nasıl tanımlasak? Bilemiyoruz. Bilememenin çaresizliğini yaşatan yoldaşlarımızın her biri düşman alnında patlayan devrim öfkeleriydi. Halkın, ezilenlerin güvenilir sağlam dostları, devrimin tertemiz yoldaşlarıydı.

Komutan Munzur, kaç devrimci saldırı eyleminde yer aldı? Katılım sağladığı ilk günden toprağa düştüğü güne ve ana kadar yaşadığı gelişim ivmesini en iyi onunla savaşan yürüyen yoldaşları bilir. Hep yoldaş gözleriyle baktı. Halkına, görevlerine ölümüne bağlı kaldı. Devrime ölümüne gönüllü olan Munzur yoldaş geleceğin büyük komutan adaylarından biriydi. Duruşu, yürüyüşü güven doluydu. Onun olduğu her zorlu ortam ve her riskli yürüyüş güven doluydu. Ona bakmak ona dokunmak, yaslanmak dağlara yoldaşlara yaslanmak gibiydi. Onun yoldaş duruşuna gerilla yürüyüşüne büyük güvendik.

Yetiş yoldaş, sanatı savaş, savaşı sanat tadında yaşadı ve yaşattı. Üç farklı ve ayrı kimliği kişiliğinde buluşturan Yetiş yoldaşımız Yılmaz Güney’in dediği gibi hem “halkın sanatçısı hem de halkın savaşçısıydı” çok yönlü yeteneğine, gelişkin sanat birikimine sahipti. Ancak tüm bunlara karşın zerre kadar kibre kendini beğenmişliğe tenezzül etmedi. İnsana, yoldaşlığa yabancı ve ters olanlara değer vermedi. Alçak gönüllülüğün yoldaşı Dersim halkının sanatçısı olmayı bildi ve bunu yaşamıyla öğretti. Sanatçı olunurken savaşmayı savaşırken sanatçılığı asla elden bırakmadı. Silahı ve sazı elinde bu kadar anlam yükleyerek taşıyan insan sayısı azdır. Ellerine silahı ve sazı yakıştıran yoldaşımız hem savaşın hem de sanatın gerilla notalarını yazdı. Dersim halkının ve yoldaşlarının yüreğine sanatın notalarını gerilla renginde işledi.

En saf en temiz insan duruşu ve gözleriyle devrime bakan Cem yoldaşımız insana ait bütün değerleri özellikleri kimliğinde ve kişiliğinde taşıdı. Nazımiye’de genç yaşına karşın Kaypakkaya yoldaşla karşılaştığını, onu tanıdığını iddia eden köylünün sözlerini, cümlelerini o kadar saf ve temiz duygularla yoldaş gözleriyle gülümseyerek anlattı ki unutmak mümkün değil. O belki Nazımiyeli köylü gibi genç yaşında fiziki olarak Kaypakkaya yoldaşla karşılaşıp sohbet edemedi ancak Kaypakkaya’nın yoldaşı onun can fedaisi inançlı gerillası olmasını çok iyi bildi.

(Bir Partizan)

44572

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

Sayfalar