Perşembe Nisan 25, 2024

Hizip safsatası ile üzeri örtülen gerçekler

Kolektifimizin uzun bir süredir gündeminde olan bir dizi tartışma kamuoyuna yansımıştır. Bu tartışmaların taraftar ve kamuoyuna sızdırılmasına başından beri karşı çıktık. Tartışmaların zamanında ve yerinde yürütülmesini esas aldık. Elbette burada temel kaygımız kolektifimiz içinde ortaya çıkan ideolojik-politik-örgütsel tartışmaların bizi güçlendirecek bir içerik ve misyonla ele alınmasıdır. Kolektifimiz içinde ideolojik mücadelenin sağlıklı bir biçimde yürütülmesinin koşullarını yaratmaya çalıştık.

Bu yüzden ilkelerimize sadık bir biçimde kolektifimizin platformlarında görüş ve düşüncelerimizi savunduk. Bu süreci çok uzun bir süredir biriken ve kangrene dönüşmüş bir dizi sorunumuzu çözmenin olanağı olarak gördük. Hatta kolektifimizin çizgisinin netleşmesi, teorik berraklığının sağlanması, sınıf mücadelesinin açığa çıkardığı ihtiyaçlara cevap olamama halimizi ortadan kaldırmak için önemli bir olumluluk olarak gördük. Savaşımızın çelişkilerini çözemeyişimizin bizi zorladığı bu ideolojik mücadeleye girmekten korkmadık-çekinmedik. Ancak kolektifimizi kendi dogmatizmlerinin bataklığına çakılı bırakmak isteyen bir anlayışla ideolojik mücadeleyi bu düzlemde yürütmenin zemini ortadan kalkmıştır. Bu yüzden hizip nedir, ne değildir tartışmalarına bir kez daha yönelmek zorunluluk olarak karşımıza çıkmıştır.

Yaşayan bir organizma olarak komünist parti değişir, büyür, gelişir, yenilenir, mücadelenin ihtiyaçlarına göre kendini donatır. Bunlar KP’nin hedeflerine ulaşabilmesi için zorunluluktur. Elbette bunun olabilmesi için parti içinde canlı, dinamik bir tartışma ortamının yaratılması gerekir. Bu canlılığın olduğu ortamda farklı görüşler de olabilir. Bu farklı görüşleri bir araya getiren, aynı örgütün çatısı altında tutan tek sarsılmaz gereklilik söz konusu partinin tüzüğüdür. Bütün birey ya da hücreler bu tüzüğün emirlerine itaat etmekle yükümlüdür. Politikayı yorumlayış, taktik meselelere yaklaşım ne kadar farklılık gösterirse göstersin tüzük yoruma kapalı tek olgudur. Unutulmamalıdır ki, tüzük tek tek bireylerin fikirlerine göre değişkenlik göstermez. Bireyler tüzüğün kabulü ile örgütte var olur. Bu kabul koşulsuz uygulamayı da beraberinde getirir. Bu gerçeğe aykırı hareket eden her unsur, partinin köklerini çürütme yönlü hareket ediyor demektir.

Böyle unsurların varlığı iç meseleleri “basit” görüş ayrılıkları olarak tartışmanın, tanımlamanın zeminini ortadan kaldırır. Basit görüş ayrılıkları olarak değerlendirilen ancak temelinde bir dizi ideolojik-politik-örgütsel ayrımı barındıran meseleler taktiksel farklılık olarak da ele alınma noktasından oldukça uzaklaşıldığını gösterir. Pratikte yan yana durmanın olanaksızlaştığı, güncel pratik meseleleri algılayışta bile bir dizi farkın açığa çıktığı noktada, çizgilerin netleştirilmesi, farkların daha açık ortaya konması meselenin yüzeysel görüş ayrılığı olmanın tersine çizgi farkı olarak açığa çıkmasına kaynaklık eden ideolojik-politik-örgütsel temellerin doğru tanımlanması zorunluluğu ile karşı karşıya kalınır.

Kolektif içinde ideolojik mücadelenin koşulları yaratılmalı, her dönem olabilecek fikir ayrılıklarının açığa çıkardığı tartışmalar parti çizgisinin netleşmesi açısından sağlıklı bir şekilde yürütülmelidir. Parti birliğinin güçlenmesi temelinde açığa çıkan tartışmaların önü tıkanmadan sürdürülmesi ve sonuçlanması gerekir. Önü tıkanan tartışmalar, üstü örtülen eleştiriler, sonuçlandırılmayan ideolojik tartışmalar kolektifi güçsüz düşürür. Bugün yeri ve zamanı değil diyerek ötelenen her mesele, kolektifin ideolojik berraklığının üstüne bir sis perdesi gibi çöker. İdeolojik mücadele ile araya çekilen bu sis perdesi kolektifin gelişiminin önüne kurulan bir barikattır aynı zamanda.

Önderlikten ve yönlendirmeden yoksun biçimde ötelenen her tartışma/hesaplaşma kolektif içinde kendi dinamiklerini, canlılığını koruyarak varlığını sürdürür. Bu dinamikler güçlü, ideolojik olarak kendine güvenen, iç meseleleri birlik temelinde sürdürme-yönlendirme kapasitesine sahip önderliği olan kolektif açısından bakıldığında onu güçlendirecek potansiyel anlamını taşır. Ancak kurum içi mücadelede açılan tartışmaları yersiz bulan, eleştirilerin üstünü örtmeye çalışan, eleştirenle eleştirilen arasında kamplaşma yaratan bir anlayışla hareket eden toplamda kolektife güvensizliğinin arkasında gizlemeye çalıştığı kendine güvensizliğiyle ön plana çıkan bir önderlik anlayışıyla meseleler ele alındığında iki çizgi mücadelesi yok sayılmış, eleştiri hakkı gasp edilmiş demektir.

Bu gerçekliğin açığa çıkardığı yeni duruma kolektifin vereceği refleks, geleceği açısından hayati önem taşımaktadır. Öncülük ve yönlendirme, bütün kolektifi birarada tutan bir çekim merkezi olma görevini kolektif içi kamplaşmaya neden olacak şekilde kullanan bir önderlik karşısında ise kadroların alacağı tutumun tayin edici bir anlamı olacaktır.

Bireysel çıkarlarını kurumun çıkarlarının önünde tutan kendi zaaf ve hatalarının üstünü örtmek için ilkeleri, tüzüğü yok sayan, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına cevap olamamadaki kendi rollerini gizleyen, iktidar histerisinin tatmini için parti erkinin yetkilerini tek elde toplamaya çalışan, kurumun görüşlerine denk düşmeyen kişisel görüşlerini kurumun merkezi iradesi adına kamuoyuna korsan biçimde yansıtan bir anlayış açıktır ki, kolektif iradesine yönelen bir darbedir. İdeolojik mücadele yerine kolektif içinde kendi anlayışlarını yaymak için yürütülen faaliyet açık bir hizip faaliyetidir. Kolektifin görüşlerini yok sayan, iradeyi tanımayan, kurum organ ve örgütlerini yok sayarak parti işleyişini yok oluşa sürükleyen bu anlayışa karşı takınılacak MLM tutumu İbrahim Kaypakkaya, Şafak Revizyonistlerine karşı yürüttüğü mücadelede teorik olarak berrak biçimde ortaya koymuş ve PP’nin inşasına yönelerek pratikte hayata geçirmişti.

“Hizipçi ve bölücü olanlar, örgüt içinde körü körüne itaati, dalkavukluğu, sırt sıvazlamayı teşvik edenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, örgüt içi eleştiriyi bastırmaya çalışanlardır. Kendilerine yönelen eleştirileri kadrolardan gizleyenlerdir. Hizipçi, bölücü olanlar, kendilerini eleştiren kadroları iğrenç bir iftira ve dedikodu kampanyası ile yıpratmaya, diğer kadroların gözünden düşürmeye, tecrit etmeye çalışanlardır.

... Hizipçi ve bölücü olanlar hem demokrasi hem de merkeziyetçilik ilkesini çiğneyerek kendilerine en aşırı demokrasiyi Marksist Leninistlere de en aşırı merkeziyetçiliği uygulamak isteyenlerdir.

... Bunlar kendi küçük kliklerinin menfaati adına proletaryanın ve emekçi halkın menfaatlerine sırtlarını çevirmişlerdir. ... Halkın menfaati ile Partinin menfaati çeliştiği zaman Marksist Leninistler halkın menfaatinden yana çıkarlar. Bu hizipçilik değildir. Partinin menfaati adına halkın menfaatlerinin  karşısında yer almak, işte budur hizipçilik.

Marksist Leninistler halkın menfaatleri ile partinin menfaatinin aynılaşmasını istiyorlardı. Bu da ancak burjuva önderliğin partiye soktuğu teslimiyet ve ihanet yolundan onu ayırmakla mümkündü. Burjuva önderliği eleştiri ve ikna yoluyla düzeltmek imkansız olduğuna göre yapılacak şey, iflah olmazları tecrit etmek, ihanete giden yollarında yalnız başlarına bırakmak, partiyi ve kadroları devrim yolunda birleştirmektir. Kim ki bu çabayı hizipçilik olarak niteler, o kimse, ‘birlik’ adına halka ihanet yolunda yürümeyi mübah görüyor demektir.” (İK, Bütün Eserleri, Umut Yayımcılık, s. 442)

İ. Kaypakkaya, burjuvaların hakim olduğu partilerde MLM’lerin birleşerek mücadele etmeleri hizipçilik değil tarihi bir görevdir der. Şimdi tabanımızı gerçekleri ters yüz ederek peşlerinden sürüklemeye çalışanların, Kaypakkaya’yı dogmatizmin prangalarına hapsedenler Kaypakkaya çizgisinde ideolojik mücadele yürütenleri hizipçilik safsatasıyla yaftalamaya çalışmakta; kitlemizi, şiddet uygulamaya dahi sevk-teşvik ederek açıkça Kaypakkaya’yı tahrif etmekteler.

Eskimiş, mevcut duruma yanıt olamadığı pratikte defalara kanıtlanmış görüşlerine kendi çıkarları için tapınan bir yaklaşımın kaçınılmaz olan ideolojik mücadeleye ilkeli biçimde girmesi beklenemez.

Çünkü bu yaklaşımla hareket edenlerin çıkarları halkın, devrimin, partinin çıkarlarının önüne geçmiştir. Bu yüzden burjuva siyasetin bütün kirlerini kullanarak ideolojik mücadeleden sıyrılmayı esas alırlar. Kendisini durdurmaya çalışan, mücadeleyi ideolojik zemine çekmeye çalışan pratik sahiplerine şiddete varana kadar burjuva siyaset artığı her türlü yöntemi kullanmaktan çekinmezler. Dogmatizmi, oportünizmi, uzlaşmacılığı, bürokratizmi kolektif içine hakim kılmak için biat eden bir örgütlenme yapısı şekillendirmeye çalışanlara karşı kendi gerçekliğimize korkusuzca bakacağımızı, mevcut olanla yetinmeyeceğimizi, mücadelenin bizi zorladığı değişime cüretle yönelmekten çekinmeyeceğimizi defalarca kez yineledik. Bu zorunlu görevleri yerine getirmemek için ayak direyenlerin elimizi kolumuzu bağlayarak partiyi soluksuz bırakmasına, kitleden, politikadan koparmasına daha fazla müsaade etmemek tarihsel bir görev olarak bizleri beklemektedir.

“Özgürce benimsediğimiz bir kararlı düşmanla savaşmak amacıyla daha başında kendimizi tek başına bir grup olarak ayırdığımız için ve uzlaşma yolu yerine savaşım yolunu seçmiş olduğumuz için bizi suçlayan kimselerin bulunduğu yakınımızdaki bataklığa çekilmemek amacıyla birleşmiş bulunuyoruz. Ve şimdi arkamızdan bazıları şöyle bağırmaya başlıyor: Gelin bataklığa gidelim! Ve onları ayıplamaya başladığımız zaman da karşılıkları şu oluyor, ne geri insanlarsınız! Sizi daha iyi bir yola çağırma özgürlüğünü bize tanımamaktan utanmıyor musunuz? Evet beyler! Yalnızca bizi çağırmakta değil istediğiniz yere, hatta bataklığa bile gitmekte özgürsünüz. Aslında bize göre sizin gerçek yerini bataklıktır, oraya ulaşmanız için size her türlü yardımı yapmaya hazırız. Yeter ki ellerimizi bırakın, yakamıza yapışmayın ve o büyük özgürlük sözcüğünü kirletmeyin, çünkü biz de dilediğimiz yere gitmekte ‘özgürüz’; yalnızca bataklığa karşı değil yüzlerini bataklığa doğru çevirenlere karşı da savaşmakta özgürüz!” (Lenin, Ne Yapmalı?, s.26, 2016)

45170

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Sayfalar