Cumartesi Nisan 20, 2024

İBO'nun TKP Tahlilleri-I

1971, ateşli bir idealle doğruların izini sürdüğümüz bir yıldı. Doğruların insana yansıyan cesaretini, insanın cesareti olarak algılıyorduk. Doğrularımız arttıkça, cesaretimiz ve zorunluluğa yüklenme azmimiz de artacaktı. Ruhumuzda, daha önceki yılların, Çapalı felsefe öğrencileriyle yaptığımız felsefi tartışmalarından kalma bir ateş vardı. Parmanides'in değişmez, donmuş 'BİR'ine karşı parlayan Heraklit ateşi. Bu antik ateş, okuduğumuz Marksist eserlerle daha bir harlanmıştı.
1971' de' İbrahim, Bora Gözen ve ben, TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) kongresi öncesinde, DABK ( Doğu Anadolu Bölge Komitesi) olarak, program taslağını Siverek bağ evlerinde üç gün boyunca bu ruhla tartışmıştık. 1971'in sonlarında, Dersim'e geldiğimde, tartışmalardan çıkan sonuçların, İbo'nun kafasında, dört başlık halinde belirginleştiğini anladım. Bunlar, 1- Genel eleştiriler, 2- Kurtuluş Savaşı ve sonrasının değerlendirilmesi, 3- Milli mesele, 4-TKP tarihinin değerlendirilmesi.
Son iki ay içinde, TKP üzerinde yoğunlaşmış, Şefik Hüsnü'nün seçme yazılarını, Mete Tuncay'ın Türkiyede Sol Akımlar'ını, Komünizmle Mücadele Dernekleri'nin kurucusu Fethi Tevetoğlu'nun, devlet arşivlerinden yararlanarak ciddi bir şekilde hazırladığı Türkiye'de Sosyalist ve Komünist Faaliyetleri adlı kalın kitabını, Tekin Erer'in Kızıl tehlikesi'ni ve birkaç kitabı daha okumuş, notlar almış, tahliller yapmış defterini doldurmuştu.
Dağ evinde, toprak zeminli, minnacık bir odadaydık. "TKP'ye ciddi bir şekilde kafa yordum, yazıyı taslak halinde çıkardım," dedi.
Çenesindeki kiremit renkli kıllar uzamış, eti kemiğine doğru incelmiş, gözleri kadim mağara dervişlerininkini andırırcasına alametli bir hal almıştı. Ters çevrilmiş domates kasasının üzerindeki ekmeğe uzandı elim. Kopardım, sana yağına bandırıp ağzıma attım, bir fırt çektim çayımdan.
"Uzun bir dönem, " dedim. "Mustafa Suphi'den mi başladın?"
Burnu akıyordu. Cebinden çıkardığı mendiline sümkürdü, "evet," dedi. "Üç döneme ayırdım, okurken daha iyi anlarsın. Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü ve Yakup Demir dönemi."
"Mustafa Suphi dönemine ilişkin belge bulabildin mi?"
Sol gözünü hafif yumdu. Talihsiz zor anlarda, çelişkiler yumağının ilmiğini bulamadığında veya birini ikna edemediğinde sol gözü hafif yamulurdu.
"Kendisine ait birkaç bildirinin dışında, teorik dünyasına ilişkin bir belge yok. Geçmişine dair bilgi edindim biraz. İttihatçılara muhalif olduğu için tutuklanıp Sinop cezaevine atılmış, ordan Rusyaya kaçmış. 1916'da bolşeviklerle ilişkiye geçmiş. Dört yıllık bir tecrübeden sonra da kurulan TKP'nin başkanlığına seçilmiş."
Diyarbakır sıkıyönetim güçlerinin ve Siverek polisinin baskınları sonucunda tüm kadroları kaybedip bölgeyi terketmek zorunda kaldığım için dalgındım. Kalbimi örseleyen kara uğultunun ağlarına yakalanmış bir örümcek gibi hissediyordum kendimi.
"Bu bilgilerle onu değerlendirmek zor," dedim.
Kaynaklarını ve olanaklarını zorlayan, aşan bir belagatla, "Mustafa Suphi'nin Bolşevizm ekolünden geçtiği ve komünist olduğu açık," diye sürdürdü. " Ciddi hataları var ama. Türkiye için kafasındaki model, bana öyle geliyor ki Ekim Devrimi modelidir. Ama bunun nasıl gerçekleşeceğine dair kafası açık değil. Çerkez Ethem ve Halk İştirakyun Fırkası gibi muhalif güçlere dayanabileceğini sanıyor. Kemalistleri müttefik olarak görüyor. Düşman olarak görse, davet beklemez, merkez komitesini yanına alıp açıktan girmez ülkeye."
"Devrimi kime karşı yapacak o zaman?" dedim. "İşgal güçlerine ve onların Sultancı işbirlikçilerine karşı mı? Bu noktayı düşünmek lazım. Ekim Devrimi, itilaf emperyalistlerinin ağır tehditi altındadır o zamanlar. Devrimin, mütteffiklerine en çok ihtiyaç duyduğu bir andır. Bolşevikler, 'gidin Kemalistlere destek olun,' diye telkinde de bulunabilirler TKP'ye. Onlar da, destekçiyiz diye korkmadan girebilirler ülkeye."
Gülümsedi. "Sınıf uyanıklığı konusunda zaaf içinde oldukları açık," dedi. "Kemalist burjuvazinin çağrısını ve davetini bekliyorlar Anadolu'ya girmek için."
Parti program taslağının tartışıldığı dönemde, çok yoğun tartışmalara girdiğini, okuduğunu, düşündüğünü ve kendisini temel bir teorik çıkışa, tarihsel bir yol ayrımına doğru taşıdığını düşündüm. Mustafa Suphi dönemini çocuksu bir saflıkla savunuyordu. O döneme Ekim Devrimi coşkusunun damgasını vurduğu inancındaydı. Mustafa Suphi'nin teorik görüşlerine ait, birkaç bildirinin dışında hiçbir metin yoktu. Tekin Erer'in kitabına dayanıyordu.
Kış, pencere camını buzlandırmıştı. Kapının önünde, kara gömülüp donan serçeden kurtaramıyordum kendimi. İbo konuşuyor, ben ise dinler görünüyordum. İçimde, kendi gölgelerine mezar kazan aç serçeler dolaşıyordu.

91207

Muzaffer Oruçoğlu

Muzaffer Oruçoğlu, 20 şubat 1948’de, Kars’ın Göle kazasına bağlı Büyük Zavot köyünde doğdu. Köyünde ilkokul olmadığı için İlkokulun ilk üç yılını komşu köyün (Küçük Zavot) okulunda, bir yılını kendi köyünde, son yılını da Kars’ta okudu. Kars Orta Okulu’nu bitirdikten sonra, Öğretmen okulu sınavlarını kazanarak Rize Öğretmen okuluna, iki yıl sonra da İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık Lisesine gitti. Bir yılsonra, Fen Fakültesi Matematik Astronomi bölümüne girdi. 67’de içlerinde İbrahim Kaypakkaya’nın da olduğu 9 arkadaşıyla birlikte, Amerikan 6. Filosuna karşı yayınladıkları bildiri gerekçesiyle Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’dan atıldı. 68 öğrenci hareketlerine katıldı. 1969’da Değirmen Köyündeki toprak işgaline katıldı ve tutuklanıp Silivri cezaevine konuldu. 1972’de TKP(M-L) kurucuları arasında yer aldı. 1973’de İstanbul’da yakalandı ve ömürboyu hapse mahkum edildi. Tutsaklık yıllarını şiir ve roman yazarak geçirdi. 13 yıl tutsaklıktan sonra askere alındı. Askerden 40 gün sonra, mayıs 1986’da firar edip Yunanistan’a geçti. Fransa’da iltica etti. Yeniden roman yazmaya ve resim yapmaya başladı. Siyaset ve edebiyat dergilerinde makaleleri yayınlandı. 1988’ de evlenerek Avustralya’ya yerleşti. Bu kıtada ilkin iki yıllık resim ve heykel kolejini (Greensborough TAFE COLLEGE - NMIT) bitirdi. Daha sonra Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsüne (RMIT) bağlı, PUBLİC ART bölümünde üç yıl Resim ve Heykel eğitimi yaptı. Şimdiye kadar toplam 6 ülkede altmışa yakın kişisel resim sergisi açtı. 13’ü roman, 7’si şiir, 2’si masal olmak üzere 30 kitabı yayınlandı. 2011’de Abdullah Baştürk işçi edebiyat ödülü ,Grizu romanına verildi. Halen Avusturalya'da yaşamaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Muzaffer Oruçoğlu

Kiralık Kürtler-Ahmet Kahraman

Başkaldıran mekanı, yükseklerde uçan kartallar onursallığıyla düellocu olan Kürdistan, öbür yanıyla uzun sürmüş işgal toprakları olması nedeniyle, alt beyni köleleşmiş tipler, ihanet yuvalarıyla doludur. Onuru çürümüş, namus damarı çatlamış tiplerle…

Bu düşmüşlüktür. Ülkenin trajedisidir.

Onur için hayatların orta yere serildiği Kürdistan’da dem, devran olur, düşmanla alış-verişte babanın, kardeşin, amca ve dayının hayatı, pazarlık konusudur.  

Tarihsel ihanetleri sıralayacak değilim ama, ta İdrisê Bedlisî, Bedirhan Paşa, Şeyh Übeydullah zamanından beri bu böyledir.

Ya Sosyalizm Ya Kapitalist Barbarlık

Kapitalizm, 20 yüzyılın başlarında emperyalizme evrilmesiyle, yeni bir aşamaya gelmişti. Bu aşamanın adı çürümeydi. Kapitalizmin bundan öte gideceği bir yer yoktu. Bu onun son istasyonuydu. 

Beni de atın vatandaşlıktan! Kifayet Ceylan

Tecavüzcülerin namus bekçiliğine soyunduğu bu ülkede onlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgilenmesi gereken bir bakanın, hem de bir kadının “Bir kereden bir şey olmaz” dediği bir ülkede yaşamak onuruma dokunuyor. İktidar tarafından korunup kollanan vakıfların “Biz de Ensar'ız...” naralarıyla sokaklarda boy göstermelerinden utanç duyuyorum.

TKP-ML TİKKO: Herkesi HBDH çatısı altında birleşmeye çağırıyoruz

TKP-ML TİKKO tüm devrimcileri özellikle de sempatizan, taraftar ve militanlarını HBDH içinde faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaşmaya ve birlikte yürümeye çağırdı.

Kürdistan ve Türkiye’den 10 devrimci örgüt aralık ayından bu yana yürütülen tartışma sürecinin ardından güç ve eylem birliği olarak tanımladıkları Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) kuruluşunu bir bildiriyle ilan etti. 

Vatan Hainleri ve Vatanseverler Vatandaşlıktan Çıkarılacakmış!

   Aslına bakılırsa devrimcinin, sosyalistin, komünistin ilkesel anlamda vatanı yoktur. Irk, milliyet, din, cinsiyet, renk ve dil belirleyici bir özellik taşımadığı gibi doğduğu topraklarda pek belirleyici değildir. Komünal bir toplumun yaratılması he demekle, kuracağız demekle hemen kurulamıyor, kurulmuyor...

Abluka ve Yasaklar Değil Direniş Kazanacak; Tutsak YDG’lilere Özgürlük!

Faşist TC devletinin ülkenin dört bir yanında sürdürdüğü siyasi soykırımlar ve katliamlar her gün yeni bir isim olarak karşımıza çıkıyor.

Geçtiğimiz aylarda Cizre’de bodrum katında insanları diri diri yakan devlet, bununla da yetinmiyor yaptığı operasyonlarla demokratik mücadele yürüten birçok insanı gözaltına alıp tutukluyor. T.Kürdistanın’da halkı katlederek susturmak isteyen devlet, katledemediklerini de operasyonlarla susturmak istiyor. Susturmak istediklerinin en başında da devrimci, demokrat ve yurtseverler bulunuyor.

Kanlı Maraş’ta kılıç artıkları - Mehmet Söğüt

1978’de kızıl kana boyanmıştı Maraş. Sebebini bilmedikleri bir kinle karşılaşmıştılar. Ellerinde kara ciltli Kuranlar vardı katillerin. Kimileri de cüppeliydi. Sarkık bıyıklardan kan damlıyordu. Tek bir ağızdan tekbir getiriyorlardı: Allah u Ekber.

Devrimci kadının görünmeyen emeği üzerine

Devrimci yaşamdaki cinsiyetçi ortam ve tutumlar kadının mücadeledeki emeğini ve varlığını görünmezleştiriyor. Her ne kadar toplumdaki durumla kıyaslamak doğru olmasa da yine de onun mücadeledeki gelişimini sekteye uğratacak kadar güçlüdür bu durum. Zira erkek egemen kültürün saflardaki uzantısı nitelik olarak toplumdakiyle aynıdır. Yani devrimci kadın da hemcinsleriyle benzer yükleri taşır. Sadece yüklerinin görünürlüğü biraz daha azalmıştır. Kadının bu yüklerinden kurtulması mücadeleye katılımını daha da artıracaktır. Bunun için cinsiyet ayrımcılığıyla sürekli bir mücadele şarttır.

Kuşlar bile tedirginken

“Tuşlarda acının nal sesleri

sevi ölüm kaçış çağrı

ve direniş tuşlarda

neredesiniz unuttuklarım

uçup giden sayısız kuş

bir mut kokusu getirdiniz odama

hoş geldiniz.”

Süleyman Okay

Soykırımın-şövenizmin panzehiri KAYPAKKAYA

Yüzyıl oldu, hâlâ kadim bir ulus olan, "Ermenilerin soykırıma uğrayıp uğramadığını" tartışıyor olmak, yaşadığımız utanca, bir utanç daha yüklemektedir. Hangi sebepten olursa olsun kendisiyle yüzleşmeyen, yaptığı soykırımı savunan, es geçen veyahut inkâr eden bir ulus ve bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri öncelikle kendileri özgür değildir. Adalet, eşitlik ve kardeşlikten bahsedemezler.Çünkü kendi pazara hâkim olma, egemenliklerini kurmak için, başka bir ulusu soykırıma uğratmış, bir buçuk milyon masum Ermeni sivil insanın ölümüne sebep olmuştur.

Korkunç Plan Kuzey Kürdleri Kurban mı Ediliyor – Dursun Ali Küçük

“Fermano bira-vahefermano
Fermano maho.
Dujmin amo sere ma
Cence pile makirkeno
Made xaîn xaîn nadano
EwroterteleserîKurdano-Kirmanciyano
Sere madevetelino, bira terteleo,
ProjeyaTırkano”

*TC  SÖMÜRGECİLİĞİNİN KORKUÇ PLANIYLA YÜZYÜZEYİZ

Sayfalar