Cumartesi Nisan 20, 2024

İdeolojinin kadrosu olmak

Devrim gerçekleştiren komünist parti tarihleri incelenip araştırıldığında küçük burjuva ideolojisinin yönetim düzeyinde ve kolektifte etkili olmaya çalıştığı, egemen olduğu dönemlerin yaşandığı görülür. Proletarya partisinde silahlı savaşın bir savaş çizgisi olarak egemen olmadığı, burjuva-feodal sistemden ve onun ideolojisinden TAM KOPUŞ sağlanamadığı süreçlerde tasfiyeciliğin kısa süreli de olsa etkili olduğu ve olmaya çalıştığı dönemler yaşanmıştır. Bundan sonra da yaşanma olasılığının mümkün olduğu bilinmelidir. Proleter ideoloji üzerinde burjuva ideolojisinin etkisi olarak tanımlanan tasfiyeciliğin örgüt içinde görünür olduğu dönemlerde bir yandan ideolojik kargaşa ve kaos diğer yandan şiddetli ve sarsıcı ideolojik çatışmalar-gelişmeler yaşanır. Proleter ideoloji burjuva ideolojisine karşı savaşıp üstünlüğünü arttırdıkça ideolojik netlik, sağlamlık, devrimci ölçü ve kriterde açıklık kazanılır. İdeolojik temelli kazanımın sonuçları örgütsel-önderliksel boyuta yansır. Kitleselleşmenin zemini güçlenir.

Böylesi süreçte her pratik duruş, yürüyüş, konumlanış, hareket ve kişilikler dikkatlice analiz edildiğinde küçük burjuva olan her türden örtünün kolay parçalandığı rahatlıkla görülür. Hiçbir ara örtüye gerek kalmayacak şekilde örgüte ait ne varsa her şey gerçekliğin aynasında bir kez daha ölçülür. O güne kadar küçük burjuvaya ait olan yıllarca saklanmaya gizlenmeye çalışılan her şey bütün çıplaklığıyla açığa çıkar. Görünmeyen görünür, anlaşılmayan anlaşılır, tanınmayan tanınır hale gelir. Bu gerçeklik kadro ve militanlar için daha fazla geçerlidir.

Birinci olarak sınıf düşmanlarıyla yaşanan çatışma ve savaşımlarda ikinci olarak örgüt içinde küçük burjuvazinin etkin olmaya çalıştığı dönemlerde ona karşı yürütülen mücadelede kadroların-militanların gerçekliği ve kimliği hiç olmadığı kadar açığa çıkar. İdeolojik olarak yeterince katılım ve dönüşüm sağlayamayan, proleterleşip, gerçek anlamda dava insanı olamayan yarı-bilinçli, yarı-inançlı kişilikler-kimlikler-renkler daha kolay görünür olur.

Partinin ateşinin yükseldiği dönemler ideolojik sarsıntı yaşadığı dönemlerdir. Proleterleşemeyen iki sandalye arasında oturmaya devam eden çift kimlik, çift karakter taşıyanlar devrim ve sosyalizm davasına bağlı olmayan halka hizmet etmek yerine kendi kariyerist çıkarlarını esas alanlar, pasif ve zayıf olanlar bir anda aktifleşip etkin olmaya çalışırlar. Görünmezken görünür olmaya, silik ve pasif durumdan herkesi “hayrete düşürecek” şekilde aktif olmaya başlarlar. Bu değişimin nedeni ve yanıtı inandırıcı ve haklı zeminden olmadığı bir gerçektir.

Değişik durumlarda ve farklı biçimlerde çift kimlikli örneklere-pratiklere hiç olmadığı kadar fazlasıyla tanıklık edilir. Kariyer ve mevki düşkünü ne kadar küçük burjuva unsur varsa karmaşa ve kaos ortamlarında “durumdan vazife” çıkararak görev almaya aktif olmaya başlarlar. Bir anda keskin ve yemin billah “Partici-Kaypakkayacı” kesilirler.

“Yaşam rol yapmayı kaldırmaz. Eninde-sonunda gerçekler, gerçekliğini haykırır“

Toplantılarda gerçek fikirlerini-görüşlerini açık yüreklikle dürüst bir şekilde ifade etmeyen kimliğini ve rengini saklayıp gizleyenler ideolojik çatışmaların saflaşmaların açık yaşandığı dönemlerde kendini fazla gizleyemez. Gerçek yüzlerini açığa vurmak konusunda fazla direnemezler. Sözde ne darbeci tasfiyecilerden ne de tasfiyecilere karşı tavır alanlardan yana olmadığını “taraflar üstü”-“tarafsız” olduğunu ifade eden az sayıdaki kadro ise “taraflar üstü” olduğunu bu yönlü hareket ettiğini çevresindeki yoldaşlarına anlatmaya kabul ettirmeye çalışanların ise tasfiyecilerin huzurunda boynunu büküp önünde eğildikleri görülür.

Taşımadığı sahip olmadığı meziyetleri taşıyormuş rolünü oynayanlar, rol çalanlar, yoldaşlarının yanında farklı görüş savunanlar “sorumlularının” yanında efendisinin istediği görüşleri savunanlar, göze girmek için olmadık kılıklara girenlerin iç içe geçtiği bir dönem yaşanır.

Doğru olmadığını çok iyi bildiği halde inanmadığı sahte görüşleri savunmak “zorunda kalan” ve sanki geçmişten beri benzer görüşleri savunuyormuş görüntüsünü vermeye çalışanlar, yetki-kariyer-konum-mevki sahibi olmak için olmadık rollere girenler, birbirleri hakkında olumlu hiçbir fikre ve inanca sahip olmazken birbirleri hakkında olmadık şeyler söyleyenler tasfiyecilik zemini üzerinde bir araya gelip kader birliği yapmaya başlarlar. Kendisi olamayanlar başkasının “adamı”-“memuru” olanların sayısı artar. Bu süreçlerde hiçbir dönem olmadığı kadar kadroların-militanların gerçekliği açığa çıkar. İdeolojik kaos ve kargaşanın tasfiyeci süreçlerin yaşandığı dönemler kadro ve militanların gerçekliğini çok açık ve net bir şekilde tanındığı dönemler olur. Devrim ve sosyalizm davasına bağlı olanlarla sahte bir şekilde bağlı olduğunu gösterenler arasındaki çizgiler keskin ve kesin şekilde çizilir. İdeolojik olarak yetersiz-zayıf olanlar kaos ortamlarında daha fazla düşkünleşip-tutarsızlaşır ve çirkinleşir.

Unutmayalım ki, devrimci mücadele ve yaşam film setinden ibaret değildir. Yaşam rol yapmayı kaldırmaz. Eninde-sonunda gerçekler, gerçekliğini haykırır. Gerçeklere hürmet, aynı zamanda kendimize karşı da saygılı davranma anlamına gelir. Tasfiyeciliğe en iyi yanıtı ünlü Fransız yazar vermektedir. “Gerçeği toprağa gömerseniz büyümeye başlar. Ve öyle patlayıcı bir güç kazanır ki, yeryüzüne çıkarken her şeyi havaya uçurur.” Çünkü gerçekler devrimcidir. (Bir Partizan) 

46620

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Sayfalar