Perşembe Nisan 18, 2024

Irak Kürdistanı’nda “bağımsızlık kararı”na karşı politik tavır ne olmalı?

Ezilen bağımlı tüm ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı tartışmasız bir haktır. Bu hakkı hiç kimse bir ulusun elinden alamaz. Ulusun ayrılırken, önderliğinin gerici ya da ilerici olması da kaderini tayin etmede belirleyici değildir. Lenin ve Stalin ulusal meselenin bu can alıcı konusunda; “ulusların kendi kaderlerini tayin etmeleri ilkesi, tarihi-iktisadi bakımdan, siyasi kaderini tayin etme, siyasi bağımsızlık, ulusal bir devletin kurulmasından başka bir anlama gelemez” diyerek soruna tartışmasız bir çözüm getirmişlerdir.

Uluslar kapitalizmle birlikte ortaya çıktı. Feodalizmin içinden çıkan burjuvazi ülkenin tüm pazarlarının birleştirilmesi ve tek hakim güç olmak için ulusu tek bir devlet çatısı altında birleştirerek ulus devletler kurdu. Tek uluslu ülkelerde ulusal sorun yaşanmadı. Çok uluslu ülkelerde, ulusal sorun ya devrimlerle ya da bağımsızlık savaşlarıyla çözüldü. Her iki durumda da çözülemeyen ulusal sorunlar, çok uluslu ülkelerde başlıca sorunlar içindeki yerini korumaktadır.

Kürtler bir ulus olmalarına rağmen hiçbir zaman kendi ulus devletlerini kuramadılar. 1920 yılında Lozan’da emperyalistler ve Türk devletinin yaptığı pazarlık sonucu Kürdistan 4 ayrı devlet arasında bölünüp parçalandı. Irak, Türkiye, İran ve Suriye arasında paylaşılan Kürdistan toprakları 100 yıldır ilhak edilmiş bulunuyor. 1946 yılında Mahabad Kürt devletinin kısa ömrünü saymazsak, Kürtler 100 yıldır kendi ulus devletlerine kavuşmuş değiller. Irak Kürdistanı’nda verilen bağımsızlık savaşı on yılları alarak, 2000’lerin ortalarında Irak Kürdistanı bölgesel, bağımsız bir statüye kavuşmuş olsa da, hiçbir zaman bağımsız bir Kürdistan olamadı.

2003 yılında ABD’nin Irak işgali sonrası, Barzani ve Talabani, Bölgesel Kürdistanı’n kurulduğunu ilan ettiler. Bu statü, içte bağımsız, dışta ise Irak merkezi hükümetine bağlı olarak varlığını sürdürdü. Irak Kürdistanı’nda tek hakim güç olarak Barzani süreç içinde daha da gericileşerek, ABD’ye bağımlı bir konumda statüsünü korudu. Türk devletinin de iyi bir işbirlikçisi olan Barzani, giderek baskıcı bir konumda, kendi dışındaki güçlere uyguladığı baskıyla geleceğini garantiye alacak şekilde önemli değişimler yaptı.

KDP Başkanı Mesud Barzani 25 Eylül 2017 tarihinde yapmayı planladığı referandum da, farklı seslerin çıkmaması için 7 Haziran günü tüm parti temsilcilerini Pirma’daki ofisinde bir araya getirerek bağımsızlık referandumu üzerine anlaşmaya çağırdı. Bu toplantıya hükümet ortağı Goran Hareketi ve Komala İslam partileri katılmadılar. Nitekim Goran hareketi bir süredir Barzani’nin hedefindeki hareketti. Kürdistan parlamentosundaki Goran milletvekillerine yasak getiren, örgütlenmesine izin verilmeyen ve baskı altına alınan Goran hareketinin, “referandumun Kürtlerin çıkarından çok Barzani ailesinin çıkarlarına denk düştüğü” için toplantıya katılmayı reddetmesi dikkat çekicidir.

Barzani’ye karşı oluşan tepki, çözülmediğinde 25 Eylül’de yapılacak olan referandumdan istenilen sonucun çıkmaması tehlikesi vardır. Irak Kürdistan güçlerinin referandum öncesi Barzani’den istedikleri bazı taleplerin yerine getirmesi referandum için ön şart olarak ileri sürülmektedir. Bu şartlardan birincisi ‘ulusal bir kongrenin toplanması’, ikincisi, dış politika da ‘ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi’, örneğin Türk devletiyle olan ilişkilere son verilmesi. Irak Kürdistanı’ndaki muhalefetin bu talepleri dikkate alınmadığında, referandumun bazı partilerce, (PKK de dahil) boykot edilmesi gündeme gelebilir.

Türk devletinin müdahil olmasını her fırsatta teşhir etmeliyiz

Barzani’nin “bağımsızlık referandumu yapacağız” açıklamasının hemen sonrasında Türk devleti sorunun bir parçasıymış gibi (kendinde nasıl bir hak buluyorsa) “bu tarihsel bir hata olur” açıklamasıyla Barzani’ye ilk göz dağı veren ülke oldu. Hiçbir ulus üzerinde hak sahibi olmayan Türk devletinin bu çıkışı Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık ilan etmesi sonrasında yapacağı politik etkinin Türkiye’de de ulusal bağımsızlık talebinin daha yüksek sesle dillendirmesinden korkmaktadır. Tük devleti, 2003 yılında Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesinden bu yana, dillendirdiği bir diğer söylem de Musul ve Kerkük meselesidir. Musul ve Kerkük’ün Irak Kürdistan toprakları olmadığını, Kerkük’te Türkmen ağırlıklı bir yönetimle kendisine yakın duran güçlerin iş başına getirilemesini savunarak, buradan pay koparmaya çalışan Türk devletinin bu hevesi hep kursağında kaldı. Aynı hayalleri Musul için de kuran AKP, Musul’da da Türkmenlerin çoğunlukta olduğunu, dolayısıyla parçalanan Irak’ta Musul’un da ayrı bir statüde yönetilmesini savunmaktadır. Tüm bu argümanlar bir araya getirildiğinde, Türk devletinin sesinin neden bu kadar yüksek çıktığını anlamak zor değildir.

ABD’nin referandumu erken bulmasının esas nedeni; bağımsızlık sonrası Barzani’nin ABD’yle ilişkilerini şimdiden garantiye almak istemesinden ileri gelmektedir. ABD yanlısı bağımsız bir Kürdistan’a hiçbir zaman hayır demeyecek olan ABD emperyalizmi, Irak’ın Rusya ve İran’a giderek daha yakınlaşmasıyla kendisine dayanak yapacağı güç Barzani olacaktır.

Komünistlerin tavırları ne olmalı?

Ulusal meselede komünistlerin sınanmış ve doğruluğu defalarca ispatlanmış tezleri bugün de geçerlidir. Proletaryanın esas hedefi sınıfsız ve sınırsız bir dünyaya doğru ilerlemektir. Hangi milliyetten olursa olsun işçilerin kardeşliği komünistlerin ilkelerinden biridir. Bu hedef için çalışan komünistler somut gerçeklik karşısında da tavırsız kalmazlar.

Kaypakkaya yoldaşın Türkiye Kürdistanı için Lenin’e dayanarak dile getirdiği ulusal sorundaki çözümünü, bugün Irak Kürdistanı için de serbest bir okumayla dile getirebiliriz. Irak’ta, bir komünist partisi ve onun önderlinde verilen sınıfsal bir mücadele yoktur. Bu durum Kürt ulusunun işini biraz daha zorlaştırmaktadır. Kürtlerin, ulusal sorunu Irak proletaryasının çözmesi için beklemesi söz konusu olmaz. Kendi Kaderlerini Tayin Etme Hakkını kullanmamaları için de bir neden yoktur. Kürt ulusunun Irak hakim sınıflarının “zulmüne, zorbalığına ve imtiyazlarına yönelen, her türlü milli baskınının kalkmasını ve milliyetlerin eşitliğini hedef alan genel demokratik muhtevasını kesinlikle ve kayıtsız şartsız destekliyoruz.”

Meseleyi daha somutladığımızda, Kaypakkaya yoldaş, ayrılma meselesini desteklemeyi iki şarta bağlamaktadır. Bu şartlardan birincisi, Irak’ın bütününde “devrimin gelişmesini olumlu yönde etkilemesi durumudur ki, bu taktirde mesele basittir.” Irak proletaryasının ayrılmayı desteklemesi ve savunmasıdır. “İkincisi, ayrılmanın devrimin gelişmesini olumsuz yönde etkilemesi durumudur.” Bu durumda ayrılma desteklenmez. Ancak, Kürtler yine de ayrılmak istiyorsa karşılarına dikilmemek ve zor çıkarmamaktır. Kaypakkaya yoldaşın MLM tezleri, ulusal sorunun bu somut durumu Irak Kürdistanı’nda bağımsızlık için yapılacak referandum için de geçerlidir.

Kaypakkaya yoldaş ayrılmanın erken bulunması ya da ayrılmanın desteklenmediği şartlara da bile; “Komünistler, (..) ayrılma isteğinin önüne asla zor çıkartmazlar. ‘Milliyetlerin kendi kaderlerini tayin hakkı’nı tanımak, bir millet bu hakkı kullanmak, yani ayrılmak istediği zaman, onun karşısına asla engel ve güçlük çıkartmamak demektir. Komünistler, Kürt milliyetinin ayrı bir devlet kurup kurmayacağı kararını tamamen ve kesinlikle Kürt milliyetine bırakır. Kürt milliyeti isterse ayrı bir devlet kurar, istemezse kurmaz. Buna karar verecek olan başkaları değil, Kürt milliyetidir.”

Şimdi somutumuzda Irak Kürdistanı’nda alınan referandum kararına karşı takınacağımız tavır yukarıdaki yaklaşımdan farklı değildir. Barzani’nin gerici bir yönetimi temsil etmesi, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etmelerinin önünde engel olarak görülemez. Bu durumda Lenin’in de belirtiği gibi “Demokratik bir oylamada gericiler çoğunluğu oluşturursa, sadece bir tek şey olur ve olabilir: ya gericilerin kararı hayata geçirilir ve onun zararlı sonuçları kitleleri az çok hızlı bir biçimde, gericilere karşı demokrasinin safına iter; ya da demokrasiyle gericiler arasındaki çatışma (…) demokrasi altında da mümkün olan bir içsavaş veya başka bir savaşla karara bağlanır.”

Irak Kürdistanı’nda, Barzani’nin aldığı referandum kararı ile birlikte, Kürtler ya tüm birleşenleriyle anlaşarak referanduma giderek bağımsızlıklarını ilan ederler, ya da Barzani tek başına referanduma giderek bağımsızlık ilan ettikten sonra, bugünden dillendirilen “bu referandum, Barzani’nin kendisi için oluşturduğu politik bir hamledir” itirazına karşı, daha açık bir ifadeyle Kürt burjuvazisine karşı Kürt emekçileri yeni bir mücadele başlatarak demokratik bir Kürdistan kurmak için savaşırlar.

38194

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar