Cuma Mart 29, 2024

IŞİD-İsrail, Kürt Hamas'ı ve Suriyeliler meselesi

IŞİD'in son Atatürk Havalimanı saldırısı ile başlayan tartışmalar yüzeysel olmak kadar gerçeği de ters yüz eden tartışmalardır. 

Öyle ki esas açıktan manipule edilerek yapılan çözümlemeler usulen oluyor ve bunlar DAİŞ'in planlayıcılarına objektif hizmet olarak da geri dönüyor.

IŞİD'in AKP ve Türkiye'ye savaş açtığı falan yok. Zaten Kürt hareketi de, "danışıklı dövüş" diyor. Yani IŞİD'in Türkiye ve Kürdistan'ın bütününde nasıl kullanılacağına ilişkin her şey bir bir planlanmış durumda. Planlananlar büyük bir gizlilikle günü ve saati geldiğinde bir bir uygulanıyor ve bir "Dur!" diyen-ler olmasa da bizler bu isimle sahada olacak suç örgütünün tüm pratiklerini acı çekerek yaşayabiliriz.Kısaca IŞİD'in kullanım alan ve amaçları için bir hatırlatma yapalım.Hatırlanacağı üzere bundan beş-altı yıl önce Suriye sınırı yani Türkiye ile Rojava sınırlarındaki tüm mayınlı alanlar ihale ile temizletilecekti ve temizleyen firma bu alana 44 yıllığına sahip olacaktı. O sıralar bir İsrail firmasının ihaleyi alması sonucu tepkiler olmuş ve ihale iptal edilmişti. Yine o zamanlarda Urfa'da KOÇ ATA adında bir çiftlik vardı ve ilginçtir ki büyük yatırımlarla kurulan bu çiftlik kısa bir süre sonra Urfa'dan ayrıldı. Bu şirket eliyle Israillilerin Urfa'dan tarla ve arsa alıp kiraya verdiği kulaktan kulağa yayıldı ve Urfa emlakçılarının "Yahudilere tarla ve arsa satmıyoruz" diye isyanları basında yer aldı.

Yine IŞİD'in Kobanê kuşatmasında çekilen bir videoda Türkçe konuşan bir IŞİD'linin: "Son savaşlar burada yaşanacak, bu topraklar bize vaadedilmiştir" sözü, ilgili videoyu izleyenlerin malumudur.

Sadece bu kadar değil!

Şimdi IŞİD'in işgal ettiği ve etmek istediği coğrafyanın haritasına bakalım. 

Tevrat'ın Tekvin kitabının 15.Bab'ında şöyle yazmaktadır:

O günde Rab, Abraham'la ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine (soyuna) verdim.

Bu tanıma göre ise Fırat Nehri'nden Nil Nehri'ne kadar olan geniş bölge İsrailoğulları'na vadedilmiştir.

IŞİD şuanda yukarıdaki harita üzerinde deyim yerindeyse Mesih'e "yol açıyor". Hiç bir savaşta ve sohbet konuları içerisinde ismi dahi geçmeyen İsrailoğullarına vaaddedildiğini söyledikleri gibi IŞİD Hz.Musa'nın ayak bastığı tüm alanlarda hakimiyetini kurmaya çalışıyor ve ilginçtir ki, bırakın IŞİD'in İsraile dokunmasını, aksine İsrail yaralı IŞİD teröristlerini tedavi ettillerini dahi söylemekten çekinmiyor.

Şimdi gelelim IŞİD ile Kürdistan'da yapılmak istenen plana.

Hepinizin de hatırlayacağı gibi Sayın Abdullah Öcalan IŞİD için: "IŞİD İsrail tarafindan kurulan bir örgüt ve Ortadoğu'nun Jitem'idir" demişti.

Peki Jitem adlı örgüt doksanlarda ne yapmıştı?

Jitem o dönem derin devletin entegre savaş aracıydı ve tüm toplumsal alanlarda Kürdü kırımdan geçirmekle görevliydi. Jitem ve Hizbul-Kontra paramiliter birimleri Türkiye ve Kürdistan'da bugün yaşanan Cizre, Sur, Silopi, Nusaybin, Yüksekova ve diğer yerleşim yerlerinde ne yapıldıysa o zamanlar da yapmışlardı. Köyler yakılıp yıkılmış, on binlerce insan katledilmiş ve milyonlarca Kürt diaspora ve metropollere zorunlu olarak göç etmişti.Amaç doğal kaynaklar, Dicle-Fırat'ı gasp etmek ve Kürt beyin göçünü sağlamaktı. Zira Kürdistan, vaadedilen topraklar içerisinde ve en verimlisiydi. Bunun için de Kürtlerin hak iddiası ile yola çıkan örgütü, yani Kürt hareketi ve ona sempati duyan herkesi yok etmeliydi. 

Srilanka, Tamil kaplanlarına uyguladığı katliamın ilhamını Jitem'den almıştır.

Askeri ve siyasi soykırım operasyonları ile birlikte sıra Kürtlerin haklarını savunan DEP'e geldi. DEP kapatıldı yerine HADEP kuruldu. HADEP daha aktif bir şekilde siyaset sahnesine girdi ve her şeye rağmen halk tabanı onu büyüttü. 1997 yılına kadar aktif şekilde katliamlarına devam eden Jitem, Kürt özgürlük mücadelesi karşısında başarısız kaldı ve değişen konjonktür ile de işlevini yitirmek durumunda kaldı. O dönem Jitem'in kullandığı Hizbul-Kontra birimleri de geri çekilip dernekleşmeye gittiler.

Halktan gerekli desteği alamayan bu yapılanma partileşmeye gidemedi. HADEP'in önlenemez yükselişinin karşısında Bugünkü ENKS'ye benzer çeteler ya partileşmeye gittiler ya da halk tabanı olmayan mevcut partileriyle Kürde ihaneti görev bildiler. Fakat HADEP karşısında bu yerel işbirlikçiler de tutunamadı.

Süreçleri takip edecek olursak eğer bir Hamas-vari yapılanmanın Kürt hareketinin karşısına çıkarılma niyetini rahatlıkla görebiliriz.

Yine doksanlarda pro-Tamil katliamı ikibinli yıllarda da iki bine yakın gerillanın bir plan dahilinde ayrılmasından sonra denenecekti ki kopan Osman ve Botan LTTE Komutanı Karuna gibi güçlü değillerdi.

PKK'yi bitirmek için Tamil katliam modeli ve legal siyaseti bitirmek için de HAMAS modeli her zaman gündemdeydi.

Günümüze gelecek olursak eğer Hüda-Par'ın da BDP ve HDP karşısında istenilen başarıyı elde edemediğini gördük ki bu partinin yönetici ve sempatizanları doksanlarda PKK'ye karşı savaştıklarını ve faili meçhullerde imzaları olduğunu söyleyerek kullanılmış olduklarını da açıktan söylüyorlar. 

Çözüm süreci masası devrilmiş, Dolmabahçe mutabakatı tanınmayarak HDP Diyarbakır mitingi bombalanarak kana bulanmış, Suruç'ta katliam yapılmış, Ceylanpınar'da iki polis öldürülerek de bir gecede Kandil'e dört yüz sorti ile bombalama yapıldıktan sonra 7 Haziran seçimleri tanınmayarak 1 Kasım için erken seçim startı verilmiş ve seçim arifesinde de Ankara Gar katliamı yapılmıştır. Ardından silahlar susmamış ve Cizre, Sur, Nusaybin, Silopi, Yüksekova ve diğer birçok şehir yıkılmış, bodrumlarda insanlar yakılmış ve yine zorunlu  (iç) göçler yaşanmış/yaşattırılmıştır.

PKK ile Türk Devleti ve Türk Devleti ile Kürtler arasında Rojava ve Bakur'da hiç olmadığı kadar büyük bir savaş yaşanmaktadır. Bu savaşın Rojava parçasında IŞİD ve Bakur parçasında da asker, polis, korucu ve IŞİD'li oldukları söylenen güçler bulunarak savaşta yerlerini almışlardır.

Yaşanan savaş doksanları aşan Dersim-vari bir hal almış ve bunu sadece Kürtler değil neredeyse AKP dışındaki tüm kesimler yüksek sesle dile getirmişlerdir. Bunların içerisinde AKP eskileri ve bir dönem AKP'ye destek sunan Liberaller ve toplumun çeşitliliğinden olan duyarlı Aydın, Yazar, Gazeteci, Sanatçı ve Akademisyenlerden oluşan kesimler yer almaktadır.

Gelelim Suriyeliler meselesine!

Şuan Türkiye ve Kürdistan'da üç milyona yakın Suriyeli bulunmakta ve Cumhurbaşkanı Erdoğan geçenlerde: "Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz" diye bir açıklama yaptı. Biliniyor ki Erdoğan kendisi için -adına Türk tipi dediği- Başkanlık sistemini getirmek istiyor. Yapılan anketlerde Türkiye'nin tamamının Başkanlık sistemini istemediği yani yeterli oy'a ulaşmadığı kendisince biliniyor. İlk bakışta Suriyeliler'e vatandaşlık sözünü Başkanlık sistemini sorunsuz bir şekilde getirmek için gündemine alıp pratiğe de geçirdiğini söyleyebiliriz ki bu doğrudur ancak bir plan daha vardır ki bu, Suriye'nin Arap Kemeri politikasını yıkılan ve sınır bölgelerindeki şehirlere Arap'ları yerleştirerek Türkiye'de güncellenmek istenmesidir. Hem sınır Kürt'ten arınacak hem de kendisi için ya da Kürde karşı diğer hükümetler ve Devletin bekaası için buralar oy deposu haline gelecek. Sadece oy deposu olmakla kalmayacak Kürtler ve Araplar da karşı karşıya getirilerek Kürdistan'da zor ile yaratılan bir halk ile iç savaş geliştirilecek. Yani Kürtler ve Arap'lar karşı karşıya getirilerek Kürt hareketi iç sorunlar ile boğuşacak.

Yine geçenlerde Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre "Suriyeliler asker ve polis olabilecekler" deniliyor. Bunun ne olduğunu anlamamak herhalde saflık olur çünkü Suriyeli denilenlerin içerisinde Serêkani, Gire-Spi ve Kobanê'den çekilen IŞİD militanları da var. Bu demek Kürdistan'dan Türk asker ve Polisinin çekilmesi, IŞİD'in resmi kolluk gücü olması demektir. Bu taktik ABD'nin son Irak savaşından sonra savaştığı ülkelere kendi askerini göndermemesine benziyor ki bu, sömürgeciyi kendi toplumu nezdinde yaşatan bir politikadır.

Plan şu!

Suriyelilere, haliyle IŞİD'e vatandaşlık verilecek. Bunlar Kürt şehirlerine dağıtılarak nüfus oluşturulacak. Daha önce de söylediğimiz gibi demografik yapı allak-bullak edilecek. Bunlar asker ve polis olacak. Haliyle ciddi bir oy ve tabana sahip olacaklar. Sonra, yanlışa düşerse ya Huda-Par ya da başka bir parti ile siyaset sahnesine girecekler. Siyaset yapacakları coğrafya da Kürdistan olacak. Bu arada Altan Tan'ın son zamanlardaki çıkışları da anlam bulacak.

Evet! Kürtlük ve Kürdistanilik ile ilgisi olmayan devşirme bir parti Kürtlerin haklarını savunuyorum diyecek.

Nasıl mı?

Tıpkı El-Fetih ve FKÖ'nün başına bela edilen HAMAS gibi. HAMAS, Filistin ve Filistinlilik ile ilgisi olmayan bir güç olarak kurulmasına karşın şuan Filistin'de söz sahibi olan tek güçtür.

Kürt hareketinin yöneticileri her fırsatta: "Kürdistan Sri Lanka, PKK de Tamil Kaplanları değil" diyorlar. Doğrudur! Aynı zamanda Kürt hareketi ve Kürdistan, Filistin, FKÖ ve El-Fetih de değil fakat yine de Sayın Öcalan'ın şu sözlerini hatırlamakta fayda var!

Öcalan: "Mossad nasıl Hamas'ı kurarak FKÖ ve El-Fetih'i bitirdiyse, Kürt Hamas'ı da yaratılarak Kürt hareketi bitirilmek istenecektir" diyordu. 

Yine Sayın Öcalan bir başka yerde:

"İsrail'i hegemonik çekirdek olarak kavramadıkça, Ortadoğu Ulus-Devlet dengesinin veya dengesizliğinin nasıl kurgulandığını ve tesis edildiğini de kavrayamayız" diyerek günümüze uyarılarda da bulunmuştu.

Buradan AKP ve Türk Devleti kullanılıyor veya zaten AKP ve Türk Devleti Kürde düşman politikaların sahibidir, sonucu da çıkarılabilir.

Hangi sonuç çıkarılırsa çıkarılsın ancak buna karşı tez elden yapılması gerekenler olmalıdır. Mesela tüm baskı ve tutuklamalara rağmen legal alan siyaseti, kendisini toparlayarak zorunlu olarak girdiği izleyici pozisyonundan çıkmalı ve demokratik siyaseti halk ve inançların hizmetine Türkiye ve Kürdistanlı öncüler eliyle taşımalıdır. Hegemonların uzun vadeli planları böyle görünüyor ve bu planlar öyle sadece tek bir gücün üzerine de yıkılmamalı, ortaklaşılmalıdır. Siyaset kurumu gerekirse ev ev sokak sokak dolaşarak bu planları halklara anlatmalı ve sessiz kalınırsa halk ve inançların boğazlaştırılmak istendiği uyarıları yapılmalıdır. Eğer böylesi bir plana karşı halk ikna edilip örgütlendirilemezse korkarım ki önümüzdeki iki yıl hem Türkiye ve hem de Kürdistan'da iç savaş geliştirilecek ve milyonlarca insan hem yaşamını yitirerek mültecileşecek ve hem de hegemonların ülkeler, halklar ve inançlar üzerindeki hakimiyeti taçlanmış olacaktır. 

 

59716

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Son Haberler

Mehmet Serhat Polatsoy

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar