Salı Nisan 23, 2024

Karışık

Yeni yılın ilk ayını epey aşarak yazıyorum ilk yazımı, belki korktum, belki panik yaptım, belki bir şey bekledim, ya da kimsenin aklına gelmeyecek hesaplar yaptım, yani derine daldım. “derin” kelimesi nasıl bir algı yaratır, nereden yakalar adamı, nasıl eğer, nerede büker, ne hale sokar, bilemem. Ama içimde tedirgin, kuşkucu, rahatsız ve hasta bir yer etti. Nerede bir erk, kurum, parti, örgüt, hele hele devlet varsa derini mevcuttur. Başka bir gücün olduğu ve derinlerden zelzele kudretine sahip bir şey bu…

 
      Belki bundan ötürü sustum, dilim derine daldı, aklanmadı, ayıkmadı, ama yazamadım tam yeni yılın üstünden 23 gün geçti. Artık eskisi gibi kâğıt kalem yok, belki 10 sene evvel “kâğıdı ve kalemimi aldım” diye başlayabilirdi ama değil, bilgisayarımı açtım, aklımda temeli göbeği ve çatısı belli olmayan kuralsız, kaidesiz, siyasi, gayrı siyasi, sanatsal gayrı, sanatsal ne dökülürse yazacağım ve düzeltmeden yani kurgusunu yapmadan bırakacağım. Tabi sanatta bununda adı var “ absürt” ama ben “ absürt bir denemedir” deyip paçayı kurtarmaya çalışmayacağım. Bu yazıyı yazmadan hemen önce “ Nietzsche ağladığında” filmini izliyordum, yaklaşık 4 sene evvel kitabını okudum, derindi, karışıktı, kuşkucu, kandırıkçı ve şaşırtıcıydı ve Nietzsche ağlıyordu.

Filmini ıstırapla izledim, hemen belirtmeliyim hele dublajın rezaleti başka zulüm. Beterdi, yarımdı, yaramazdı, yalandı, yabandı eksik ve saçmaydı. Rasyonalitesi şu olmalıdır kanımca “ herkes ağlar Nietzsche de ağlar” … Evet yabandı. Aylardan ocak, biraz yanacak, biraz titreyecek zaman, sonra derine inecek fitil ve bahse girilmiş bütün sokaklar derinden susacak. Yatay geçişle derinden paralele geçiş yapan devlet, zamlarla halkın prangasını iyice sıkmaya başladı. Filimden koptum ama Nietzsche’nin ağlamasını düşündüm, yaklaşık yüz yıl evvel ölmüş bu büyük filozofu anlamak için empati kurdum.

Mesele ağlamak değil yani Nietzshe’nin ağlaması çok aykırı ayıp yazık falan değil, ne için ağladığını anlamak duygusunda dolanırken Volkan Yağan’ı (Burhani) dinlemeye başladım. Halepçe adlı kılamı çaldığında ağlamamak için “ne olmak gerekir acaba?” diye düşündüm. “Kara bir bulut kaynıyor dağların doruklarında, yitir kendi kendimi çocukların çığlığında” cümlesinden sonra kendimi Halepçe’nin orta yerinde buldum, “anam yeni taramıştı saçlarını çocukların” diye devam eden kılam ciğerlerimin ortasında hançer acısıyla dolandı. En son kısmına bağlantı yaptığı Dersim kılamı ile Kürdistan coğrafyasında bir acıdan diğer bir acıya konukluk ettim. Savaş, sürgün ve sürgün dönüşünü anlatmaya çalıştığım “yasak mıntıkanın çocukları” adlı romanımı okuyan ve Dersim’i bu yönlü tanımayan birisi “bu olamaz, sen abartmışsın, hiçbir anne çocuğunu öldüremez, ne kadar savaş içinde olsa da” bana inanıyordu ama bunun olabileceğini ve ona göre insanın bunu yapmayacağıdır. “Ocak ayının yeni yılın ilk ayı olmasının güzel yanları var mıdır?” diye düşündüm ama bulamıyorum.

Hrant Dink sanki yüz yıldır her gün ölüyor. Öldürüldüğü gün gözbebeklerimde yer etmiş o fotoğrafı asla silemem. Ben kendisiyle tanışmadım hiç, annem; kim olduğunu bilmiyordu, öldürüldüğü gün annem dedi ki; “ te hefe mormek chıqa mordemode rınd bi” ( yazık, ne kadar iyi bir insandı) anneme dedim ki “daye tu naskene ni mormek?” ( anne bu adamı tanıyor musun?) “ nene lacemı ez kotra naskeri” ( yok oğlum ben nerden tanıyayım?) “ ma tu chı zona nu mordem rındo, tu tirki nezona, nu mormek chı qeseykeno ?” (nerden biliyorsun ki bu adam iyidir, sen Türkçe bilmiyorsun, ne biliyorsun bu adam ne konuşuyor?) “ sıfate deyde belliyo lacemı mordemode rınd bi” (mizacından bellidir oğlum o iyi bir insandı) sustum, çünkü söz hükmünü yitirmişti. 
hasansaglam@gmail.com

117895

Hasan Saglam

Hasan Saglam  sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır

Son Haberler

Hasan Saglam

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

Sayfalar