Pazar Haziran 2, 2024

Katiller aramızda

AKP, sözde demokratikleşme paketi kapsamında tüm KATİLLERİ serbest bıraktı.Hepsi aramızda '' kahraman ''lar gibi dolaşıyorlar.İlkin Pir Sultan Abdal Şenlikleri için ,1 Temmuz 1993 yılında Sivas Madımak otelinde aralarında yazar,aydın,sanatçı 34 canı yakarak hunharca öldüren radikal islamcı örgütler,yapılan göstermelik yargılamalardan sonra hepsi serbest kaldı.İleri gelenleri,esas suçlular ise AKP tarafından,yakalanıp adalete teslim etme bir yana korunuyor.Bulun- dukları ülkelerden getirilerek  '' adalete '' teslim edilmedi.

Yine islami bir rejim gerçekleştirmek için faaliyet yürüten Hizbullah örgütü 1990/2000 yılları arasında 200'e yakın cinayetten  sorumlu tutulmaktadır.Yargılanıp '' ağır müebbet hapis '' cezalarına çarptırılan,Hizbullahçılar bugün hepsi serbest kaldı.Veya yurt dışına kaçtılar.Kendisinden olmayanı '' domuz bağı '' yöntemi ile öldürenler olarak da,kamuoyunda bilinen Hizbullah'çıların serbest kalması için özel yasalar çıkarıldı.Toplum vicdanında kabul bulmayınca hepsi yurt dışına çıkarıldı. Şimdi gizliden gizliye AKP döneminde yeniden canlandırılan,siyasallaştırılan bu gibi teşkilatlar PKK'ya karşı bir set oluşturup,AKP'ye hizmet için varlıklarını korumaktadır.

Bunlar yetmiyormuş gibi,tutukluluk sürelerinin hiç bir koşul ve sınırlandırma getirmeksizin 5 yıla indirilmesi ile tüm Ergenekon'cular yine serbest kaldı.Faili meçhul cinayetlerden,köy boşaltmalardan,Kürt siyasetçilerin infazlarından ...ve bir dönemin ,tüm acıların sorumluları ne için tutuklandı,ne için serbest bırakıldı? İktidarın paylaşılması ve uşaklarına hizmet etme konusunda anlaşamayan AKP ile Cemaat arasındaki çekişme şiddetlenerek devam edecek gibi görünmektedir.

Devlet, bu katillere olan vefa borcunu hepsini tahliye ederek ödedi.Genelkurmay Başkanı, bütün operasyonların, katliamların emrini veren İlker Başbuğ,yargılanmış ,ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.JİTEM adlı örgütün kurucusu ,birçok faili meçhul ölümlerin sorumlusu emekli albay Arif Doğan hastalığı bahane edilerek tahliye edildi.Eski Özel Hareket Daire Başkanı İbrahim Şahin,Avukat görünümlü bütün linç kampanyalarını örgütleyicisi Kemal Kerinçsiz,Hrant Dink'in öldürülme emrini veren '' büyük abi '' olarak tanınan Erhan Tuncel ile her bir olayın arkasında muhakkak görülen Veli Küçük'de tahliye edilenler arasında bulunmaktadır.

Danıştay saldırısı ile suçüstü yakalana Alparslan Alparslan,Malatya'da 2007 yılında Hristiyan kitaplar yayınlayan Zirve Yayınevi olarak bilinen binayı basarak işkence ve boğazlarını keserek Tilman Gecke,Necati Aydın,Uğur Yüksel öldürülmüştü.7 yıldır süren duruşmalarda mahkeme, halen faillerin suç işlediğine kanaat getiremedi.Kanundan yararlanarak tahliye oldular.Emekli Orgeneral Hurşit Tolon tarafından örgütlendiği belli olan Zirve Yayınevi katliamı davası göstermelik duruşmalardan sonra tutuklu sanık kalmadı.

Erhan Tuncel,Veli Küçük,İlker Başbuğ... cezaevlerinden çıkışta devlete olan bağlılıklarını belirterek '' devlet yat dedi,yattık-çık dedi çıktık '' ,'' bu bir görevdi,vatana bir nöbetim vardı,o nöbeti tuttum,bundan sonra dışarıda nöbetime devam edeceğim'' demişlerdir.Her biri ''ömür boyu ağırlaştırılmış müebbet '' hapis cezası ile mahkum olmuşken,bir anda hepsi serbest kaldılar.Dünya'da başka bir emsali olmayan,görülmeyen ,duyulmayan bu vaka ciddi olarak  adalete olan inancı ortadan tamamen kaldırmıştır.Kimlerin ceza evine gireceklerine,kimlerin cezaevinden çıkacaklarına kararı Hukuk ve Adalet düzeni değil, R T Erdoğan kanunları artık karar verir noktasına gelmiştir.

 Ermeni toplumu ve tüm muhalif kesimler bu ürkütücü tablo karşısında endişe ve korku ile yaşamaya mahkum olmuşlardır.Cemaat ile ipleri koparan ve yol ayırımına gelen  AKP ,Savaştan nemalanan, bütün herşeyleri kan ve gözyaşı olan,gelenekçi,ırkçı faşist devlet düzeninin devamından  bulan çeteler ile beraber ''savaş'' dönemine yeniden geçmek için anlaşma sağlayabilirler.

 Bizleri derinden yaralayan,üzen toplumda aydın,yazar,edebiyatçı kitapları en çok satan kişi olarak da bilinen Ayşe Kulin'in bir televizyon programında  Ermeniler hakkındaki açıklamaları ülkemizin  ''aydın'' insanının içler acısı ama aynı zamanda düşündürücü, halini ortaya sermektedir.Ermeni soykırımının100.yılına yaklaşılan bu süreçte,henüz Anayasa üze rinde anlaşamayan,bir dönemin bütün savaş suçlularının serbest kalması,gözle görülür bir ilerlemeyi bırak,toplumun her kesiminin gerilerek ''patlamaya hazır bomba'' durumuna geldiğini,bu ürkütücü tabloyu endişe ve korku içinde seyretmekteyiz.Kimse bu durumda bir beklenti içerisine girip '' paketlerden '' demokrasi,hukuk ve adalet  çıkacağını beklemesin.

             BEN CUMHURİYET TÜRKÜYÜM

''Osmanlı dedemin kucağında büyüdüm'' diyen Beyaz Türk hanımefendinin,acaba sen rahat rahat büyürken milyonlarca insanın,çocukların nasıl öldürüldüklerini başlarına neler geldiğini hiç düşündünüz mü ?Üstelik aile fertlerinden eniştesinin Ermeni olmasına,soykırım olayını objektif olarak,eniştesinin anlatımlarından anlaması açısından iyi olabilirdi.Ama anlamak istemedikten sonra yapılacak hiç bir şey yoktur.Kendi anlatımlarına göre '' Nefes nefese '' kitabında eniştesinin,babası ile amcasının nasıl götürüldüklerini anlatmaktadır.'' Bir akşam ailece akşam yemeği için masa başına toplandıkları sırada jandarma eri,bir baskınla evlerine dalarak babasını ve amcasını alıp götürdüğünde çocuk yaşta olan eniştem ileriki yıllarda bana o gecenin dehşetini nakledemeyecekti '' deyip, ''soykırım eğer olmuş olsaydı bugün eniştem olmayacaktı'' gibi düz bir mantıkla soykırım gerçeğini gizlemeye çalışmaktadır.

 '' Eniştemi,Ermenileri öldürmüş olsaydık,ben eniştemi hiç tanımayacaktım '','' ben Ermenileri çok severim ama bu bir tehcir olayıdır.Savaşta yaşananlara soykırım demek zor.Yahudilerinki gibi durup dururken biz onları kesmeye başlamadık '','' doğu illerimizi işgal etmiş olan Rus askerlerine yataklık yapmalarını,Rus üniformaları giyerek bize karşı savaşmalarını önlemek için sürgüne yollayacağımıza öldürmüş olsaydık...'' açıklamalarına toplumun her kesiminden tepki aldı.

 Her zaman Türk Resmi düşünce tarzında Tehcir Kararı ''güvenlik ''gerekçesiyle alındığı söylenir.Savaş bölgelerinden ''Ruslara yardımların engellenmesi'' gerekçe olarak gösterilse de,Türkiye'nin her tarafından savaş olmayan yerlerden Ermeni'ler sürgün ve imha edilmişlerdir.Çoğu insan Teşkilat-ı Mahsus birliklerinin saldırılarından,açlıktan,hastalıktan ve doğa koşullarına yenik düşmekten hayatını kaybetmiştir.Soykırımda ölenlerin büyük çoğunluğu sürgün yani tehcir yollarında ölmüştür.Gerçekler bunlar iken,Tehcir olayını,basit bir vaka,sanki insanlara bir şey olmamış-casına,sanki ölüm yolculuğu değil bir seyahatmış gibi,sanki tehcir ,soykırımdan daha makul bir olaymış gibi gösterilmesine insan ahlak ve vicdanı bunu hiç bir zaman kabul etmez.

Ermeni halkı içn Der-Zor çöllerini reva gören Talat Paşa, değişik ülkelerden Osmanlı'ya sığınan muhacirler için ise karşı çıkmaktadır.'' Bu muhacirleri dedikleri gibi oralara gönderip çöllere serpecek olsaydık oralarda cümlesi açlıktan ölecekti '' diyerek çöl bölgelerinin insan için ne kadar elverişsiz olduğunu itiraf etmiştir.Ama aynı Talat Paşa Ermenileri Der-Zor çöllerine tereddüt etmeden sürgüne göndermiştir.

 '' Ermenileri durup dururken kesmedik '' diyerek,Eğer Ermeniler ''uslu'' durmuş olsalardı,başlarına bunların gelmeyeceğini,dolayısıyla esas sorumluların kendisi Ermeni'lerdir demek istemektedir.Birinci Dünya savaşını bir fırsat olarak gören İttihat ve Terakki,Ermeni ulusundan kurtulmak için böyle bir soykırım planını uyguladılar.Tek başına değil,Savaşa beraber katıldığı Almanların da bu yöndeki onayını ve düşüncesini aldıktan sonra sinsi planlarını gerçekleştirdiler.Almanların bölgesel çıkarlarına hizmet eden İ ve T yöneticileri,bölgeyi Ermeni'lerden temizlediler.Almanya Büyükelçisi Wangenheim merkeze göderdiği raporda bu durumu doğrulamıştır.'' Ermeni tehciri sadece askeri nedenlerle yapılmadı...ülkeyi iç düşmanlardan tamamen temizlemek..bu da Türkiye'nin müttefiki Almanya'nın çıkarına '' olduğunu söylemiştir.

           VAN – BAŞKALE NALBANTI CEVDET BEY

 ''Van ve Zeytun'da ( Süleymaniye ) Ermeniler ayaklandı,savaş koşullarında İ ve T Tehcir'den başka çözüm yolu bulamadı '','' Ermeniler bizi arkadan vurdu '' şeklinde özetlenen resmi Türk ideolojisinin yalan olduğu ortaya çıkmıştır.Van valiliğine I.Dünya savaşı arifesinde Tahsin Bey'in yerine Cevdet Bey'in vali olarak atanması tesadüfi değildir.Aynı zamanda Enver Paşa'nın da eniştesi olan cevdet Bey ileride yaşanacak katliam, sürgün ve cinayetlerde aktif rol alarak Osaman'lı,İ ve T politikalarının planlı olarak uygulayıcısı oldu.Savaşın bitiminde İzmir'e yerleşen Cevdet Bey İngilizler tarafından tutuklandı.Malta'ya gönderildi.Fanatik müslüman olarak tanınmaktadır.

Cevdet Bey Van valisi olduktan sonra Van'da durumun daha da kötüleştiği her daim söylenir. Göreve gelir gelmez '' Azerbeycan Ermeni'lerini ve Süryani'leri temizledik,sıra Van Ermeni'lerine geldi '' diyerek,niyetini açıklamıştır.Ermeni'leri tehdit ederek '' bir kurşun attıkları takdirde''dizlerini göstererek buraya kadar olan hristiyan erkek,kadın ve çocuğu öldürmekle tehdit eder.Cevdet Bey'i en iyi tanıtan Margenthau anılarında şöyle anlatmaktadır.'' Van valisi Cevdet Bey'in ünü tüm Ermenistan'a yayılmıştır.Cevdet ülkenin her köşesinde ''Başkale nalbantı'' olarak biliniyordu.Çünkü bu işkence uzmanı,Ermeni kurbanlarının ayaklarına at nalı çakarak bütün işkenceciler arasında başyapıt olan bir işkence yöntemi keşfetmiştir '' diyerek Van Ermeni'lerini bekleyen büyük tehlikeyi işaret etmiştir.

Cevdet Bey'in İran yenilgisinden ve Van'a döndükten sonra sinsi planlarını uygulamaya sokmak için Ermeni'lerden 4000 kişi istedi.Ermeniler bu teklifi kuşkulu bularak kabul etmediler.40 kişi üzerinde anlaşma sağlandı.Bu kişileri Rus'lara karşı savaşta siper kazma,yol işlerinde kullandılar. Güven duyulmadığı için silah verilmedi.Tüm yaşanılan olumsuzluklara rağmen yaklaşan savaşta Ermeni'ler ile Osmanlılar arasında yapılan görüşmelerde, Ermeniler Osmanlılar yanında yer alacaklarını ilan ettiler.İngiliz ve Fransızlar,Osmanlıya '' savaşa katılmayın bu savaş sizin savaşınız değil '' ısrarına rağmen Alman işbirlikçisi İ ve T hükümeti savaşa katılarak,aynı zamanda savaş suçu işlemişlerdir.Ölümlerden,yaşanan acılardan birinci derece sorumlu olmuşlardır.

Istanbul'da toplanan Ermeni Milli Meclisi,Ermeni'lerin savaş sırasında Osmanlı hükümetine sadık kalacağını,askeri ihtiyaçlar da dahil olmak üzere her türlü yardıma imtina etmeden koşacağını ilan etti.Ermeni Taşnak Partisi 1914 Ağustos ayında Erzurum'da toplanan  8.Kongresin'e  İ.Terakki temsilcisi Bahattin Şakir de katıldı.Taşnaklara  savaşta  Rus'lara karşı bir isyan örgütlenmesi teklifinde bulundular.Teklif rededildi.Taşnak Partisi, kongre sonrası yaptığı açıklamada Osmanlı topraklarında Rusya'daki Ermeni'lere vatandaşı oldukları devletlere karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri çağrısında bulundu.

Van-Çatak'ta Taşnak Ermeni liderlerle Cevdet Bey arasında yapılacak görüşmelere giden 3 Ermeni lider yolda öldürüldü.Van ve çevresinde bulunan köylere arama bahanesiyle baskınlar yapıldı.Erzak ve yiyecekler zorla toplanarak çevrede kıtlık yaratıldı.Cevdet Bey'in 5/8 bin kişiden oluşturduğu  '' Kasap Taburu ''şehirde terör estirmeye başladı.Sarıkamış yenilgisinin faturasını  da Ermeni'lere çıkaran İ ve Terakki'ciler,'' Kasap Tabur''larını Ermeni'lerin üzerine göndererek yerle bir etme talimatı verdi.Bu sırada Ermeni toplumunun ileri gelenleri İstanbul'da tutuklanarak Ayaş ve Çankırı'ya ölüm yolculuğuna gönderildiler.

Zeytun ( Süleymaniye ),Dörtyol'da 1915 Şubat aylarında gerçekleşen çatışmaların esas sebebi Osmanlı'ya karşı ''ayaklanma'' olmuş gibi gösterilmektedir.Oysa jandarmalar ile asker kaçakları arasında geçen  çatışmalardır.Bir isyan durumu yoktu.Osmanlı idarecileri de bunu belirtmişlerdir.

Asker kaçaklarının sadece Ermeni'lerden ibaret olmadığı,diğer etnik gurupların da bunun içinde yer aldıkları görülmüştür.Ermeni'ler ''isyan'',''ayaklanma'' bir yana kaçakları kendi kendi elleri ile teslim ederek devlete yardımcı oluyorlardı.Buna rağmen ilk sürgün buradan başladı.  Kafkasya'da bulunan Ermeni gönüllü birlikleri,yani Osmanlı tebasından olmayan,Ermeni'lerden oluşan gönüllüler Rus'lar ile birlikte Van'ı ele geçirdiler.18 Mayıs 1915 'de Osmanlı'lar geri püskürtüldü.Ankaraya kadar geri çekilen ''Kasap Taburları'' bütün Ermeni köylerini yakıp yıktılar. Yüzlerce insan katlettiler.Van'ı ele geçiren Rus'lar Van valisi olarak Aram Manukyan'ı tayin ettiler.''İhanet'' söyleminin ne kadar asılsız ve yalandan ibaret olduğu gerçeği Osmanlı meclisinde Erzurum temsilcisi olan Armen Garo ( Karekin Pastırmacıyan )'nun kardeşi Vahan Pastırmacıyan Aralık 1914'de  Sarıkamış'ta  Osmanlı ordusunda, Rus'lara karşı savaşarak göstermiştir.

1915 'de yaşanan ve soykırım olarak tüm insanlığın kabul ettiği gerçekler yanlızca Türkiye'de kabul edilmemektedir.1923 ,Cumhuriyet ideolojisi inkar ve imha politikaları ile olduğu gibi devam etmektedir.100.yılına az bir süre kala ,gündem yine Ermeni sorunu olacak bu kamburdan hiç bir zaman kurtulamayacaktır.Ahlak ve vicdan yoksunu aydınlarımız ''durup dururken kesmedik'' diyerek geçmişte yaşanan acı olayları bugün için de savunmaktır.Devlet bakış açısı ile olayları tahrif,yalan ve inkar ederek gerçekler ne zamana kadar acaba gizlenecektir.

Bu yüzden bütün çabalarınız boşunadır,Hrant Dink'in dediği gibi,SU ÇATLAĞINI MUHAKKAK BULUR.

            Mart 2014  

94156

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

Sayfalar